"Hediyeyi Hediye Etmek Sünnettir"..!

BERKİTO Üye
Peygamberimiz (S.a.v.) dostlarının ve yakınlarının verdiği hediyeleri bir sevgi alâmeti olarak kabul eder, reddetmezlerdi. Ashâb-ı Kiram kendilerine muhtelif hediyeler gönderirlerdi. Bir gün adamın biri Resûl-i Ekrem'e bir kumaş parçası hediye etmiş fakat bir başkası bunu kendisinden isteyince bu kumaşı ona hediye etmişlerdi.

Resûl-i Ekrem Hazretleri kendilerine hediye verenlere mukabil hediyeler verirdi. Hattâ bir defa Fezareoğullarından biri kendilerine bir deve hediye etmiş, Peygamberimiz (S.a.v.) buna mukabele etmek isteyince adamın canı sıkılmıştı. Bunun üzerine Allah'ın Resulü (S.a.v.):

- Siz bana hediye getiriyorsunuz ben de kabul ediyorum. Fakat hediyenize mukabele etmek isteyince bundan sıkılıyorsunuz. Eğer böyle hareket ederseniz bundan böyle ben de sizin hediyelerinizi kabul etmem buyurdu. (Buhârî)

Mutlaka karşılık verirdi
Resûl-i Ekrem (S.a.v.) minnet altında kalmak istemezdi. En yakın dost Hz. Ebûbekir (r.a.), hicret esnasında kendilerine bir deve vermek istemiş fakat O (S.a.v.) derhal bedelini takdim etmişlerdi.

Yine Medîne'de câmi inşâsı esnasında kendilerine bir arsa verilmek istenmiş fakat O (S.a.v.) bunu bedelsiz kabul etmemişti.
Hediyeleşmeyi karşılıklı sevgiye vesile kabul eder, - Hediyeleşin, bu suretle birbirinizi seversiniz. (Muvatta, Husnu'l-halk, 16) buyururdu. Tek taraflı hediye elbetteki bir anlam ifâde etmez. Çünkü insandaki sevginin ölçüsü vermektir. İnsan, verdikçe sever, sevdikçe verir. Bu yüzden hediyeleşmek bunun en güzel vesilesidir.

Misafirperverliği bize sevdirdin!
Muhtelif yerlerden Peygamberimiz (S.a.v.)'e birçok ziyaretçi ve misafir gelirdi. Resûl-i Ekrem (S.a.v.) bunların hizmetini bizzat görür ve ağırlardı. O’nu (S.a.v.) görmeye gelen hiçbir kimse ağırlanmadan bırakılmazdı.

O ihsan ve ikramlarında Müslim’i, gayr-i Müslim’den ayırt etmez ve herkesi ağırlardı. Bir defa müşriklerden biri O'nu ziyarete gelmiş ve misafirleri olmuştu. Resûl-i Ekrem (S.a.v.) misafirine doyuncaya kadar keçi sütü ikram etmişlerdi.
Bazen misafirler çok gelir, evdeki bütün yiyecekler biter, ev halkı aç sabahlardı. Yine bir gün Gıfarîler'den biri, Peygamberimiz (S.a.v.)'e misafir olmuş, evde bir miktar sütten başka bir şey yoktu. Onu da misafire ikram ederek bütün ev halkı aç kalmışlardı.

Bu harika bir şey Ya Hû!
Ashab içinde en fakiri Suffa ashabı idi ki, bunlar cemâatin devamlı misafiri idiler. Resûlullah (S.a.v.), bunların ağırlanmasını zaman zaman ashâbına ikâz buyururlardı. Kendilerinin ancak dört kişi tarafından taşınabilecek bir kazanı vardı ki, öğle zamanı bu kazan getirilir ve suffa ashabı dizilerek Resûl-i Ekrem (S.a.v.)'le birlikte ondan yerdi. Bazen o kadar kalabalık olurdu ki, Resûl-i Ekrem (S.a.v.) oturacak yer bulamaz ve çömelirdi. (Müslim).

Bir gün de Resûl-i Ekrem (S.a.v.) bütün Suffalıları alarak Hz. işe'nin (r.a.) evine gittiler. Hz. Aişe'ye (r.a.) ne varsa getirmesini söyledi. Mevcût yemek getirilince yenilmiş ve biraz daha istenmişti. Hurma ve müteakiben süt verilmişti. Bu suretle de Suffalılar ağırlanmıştı. (Müslim)

Siyaseti senden öğreniyoruz!
Resûl-i Ekrem (S.a.v.) hayât ve şahsiyetlerinin bu cephesinde, büyük bir devlet adamı olarak görünmekte, bu bakımdan kendinden önceki peygamber ve elçilerden de farklı bulunmaktadır.

Bu vasfıyla O'nu (S.a.v.), daha açık olarak Medine'de görürüz. Çünkü orada hâdiseler, bir ümmetin peygamberinin, aynı zamanda kumandan ve devlet reîsi olmasını gerektirmiş, siyâsî ve içtimaî hayâta ait kanunlar uygulanmaya başlanmıştı.
Mekke'de dine davet henüz başlangıç halinde idi. Yeni şeriat, bütün kuvvetiyle insanları, Allah (c.c.)'ı tanımaya ve O'nun azabını hatırlamaya yöneltmiş bulunuyordu.

Medîne devleti, ancak Allah (c.c.) rızâsı için, önce iki kere Habeşistan'a sonra da Medîne'ye göçen muhacirlere O'na, Mekke'de Akabe civarında iki defa biat eden Ensârın kolları üzerinde kurulmuştur.

Efendimiz (S.a.v.)'in Medîne'de gerçekleştirdikleri "Muhammedi Devleti"nin bünyesinde yetiştirdikleri "Örnek ümmet çekirdeği" de işte bunlardır. Sonradan İslâm'ın o müstesna devleti de bu çekirdeğin büyütülmüş bir sureti olarak kurulmuştur.

Üstün siyaset sahibidir Efendimiz (S.a.v.)
Efendimiz (S.a.v.), Mekke'de ve Medine'de, Hira'da Refik-i A'lâ'nın sesiyle uyanışından İslâm dinini en güzel bir şekilde kâinata tebliğ etme ve tatbik edişine kadar, dâima aynı şekilde hedefi açık, becerikli, akıllı ve üstün siyâset sahibi idiler.
Mekke'de oranın geleneğinden istifâdeyi uygun görerek, bir müşrik olan Ebû Tâlib'in himayesinde yaşadılar. Tâif dönüşünde yine müşrik olan Adiy oğlu Mut'im'in himayesini istediler ve Mekke'ye onun himayesinde girdiler.
Yine bunun için Mekke'de putları yıkmak kastıyla putperestlerin nizâmlarından faydalanmış, Medine'de de aynı maksatla ve kendisiyle ashâbını korumak için oranın ahâlisini nizâma sokmuş, onlarla antlaşmalar yaparak yardımlarını temin etmişti.

Çeşitli durumlarda, tek gaye için; tek yol ve tek mevhibe: "İlâhî destek ve lütuf" idi.

Mekke'de on üç sene, yılmadan gevşemeden ve yeise düşmeden O'nu azılı düşmanlarına karşı durduran, Medîne'de de dünyevî her işle beraber mükemmel bir nizâm koymasını temîn eden, O'nun eşsiz rûh ve iradesiyle kudretidir inşallah. Bunlar, O'nun zamanı gelince her zorluğu yenebilecek bir hayatiyet ve kudrete sâhip olduğunun en açık delilidir.
Sen bizim önderimizsin Efendim (S.a.v.)!

Kendilerinden önce hiçbir kimsede bir arada bulunmamış olan bu rûhî kuvvet ve sıfatlar, hangi yönden bakılırsa bakılsın O'nun, yüce ahlâklı üstün bir şahsiyet olarak tanınmasına vesile olmuştur. Bu sıfatların tümüyle Allah'ın Resulü (S.a.v.) mukavemetsiz davet zamanında olsun, Medine'deki hükümet ve riyasetle beraber yürüyen davet devrinde olsun, hep başaran ve kazanan, bütün varlığı ile Allah (c.c.)'a yönelip her türlü masivadan (dünyalık işler) yüz çeviren mümtaz, eşsiz ve yüce önderimizdir.

Salât'ü selâm O'na ve âl'üashâbma ve ehl-i beytine olsun


(alıntı)
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst