Röportaj Örnekleri

Ömer
Yönetici
Röportaj Örneği, Röportaj Örnekleri, Kısa Röportaj Soruları
Röportaj yapmak için illa ünlü olmaya gerek yok, okul gazeteleri için de röportajlar yapılır, peki röportaj nasıl yapılır?

Samimi olmayan şarkı kalıcı olmaz Hepimizin hayatında bir Fikret Şeneş şarkısı muhakkak vardır. Kimi zaman "Haykıracak nefesim kalmasa bile" kimi zaman "Yeniden başlasın, burada kalmasın" kimi zaman "Kimler geldi kimler geçti hayatımdan" kimi zaman "Hoşgörsen affet gitsin aldırma" kimi zaman "Gel de gör beni bambaşka biri" kimi zaman da "Bana yalan söylediler kaderden söz etmediler" demişizdir. Bunları söylemediğinizi düşünüyorsanız muhakkak "Bir başkadır benim memleketim" demişsinizdir. Gördünüz mü muhakkak hepimizin bir Fikret Şeneş şarkısı varmış.

Söyleşi: Hakan Eren / AKORT dergisinde yayınlanmıştır.

Türk Popu'nun ilk kadın söz yazarı Fikret Şeneş en son 1996 yılında Ajda Pekkan için "Bir Hata" adlı şarkıyı yazmış. Ondan beri söz yazmıyor. Türk Popu'na 290′a yakın eser bırakmış. Başta Ajda Pekkan olmak üzere Semiramis Pekkan, Sevda Karaca, Işıl Yücesoy, Zerrin Özer, Nilüfer, Semiha Yankı, Ayla Dikmen, Neco, Zaliha, Tanju Okan, Sibel Egemen, Şenay, Ayten Alpman, Selçuk Ural, Gönül Yazar, Gökhan gibi birçok önemli yorumcu Fikret Şeneş'in yazdığı şarkı sözlerini plak yapmışlar. Yazdığı tüm şarkılar aradan uzun yıllar geçmesine rağmen hala dillerde ve kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Kalıcı olmanın en önemli örneği Fikret Şeneş bakın neler söyledi…

Şimdiki yazılan şarkı sözlerini nasıl buluyorsunuz?

Şimdi yazılan şarkı sözlerinin uygunsuz olmalarının sebebini TRT'ye yüklüyorum. Çünkü eskide TRT bizim en ufak bir Türkçe hatası olan veya sakıncalı bir mana ifade edecek sözleri içeren şarkıları hemen durdurur denetimden geçirmezdi. Ama şimdi önüne gelen her türlü kelimeden her türlü argo sözlerden şarkı yapıyor. Yani Türkçe'mizi rezil etmek için ne lazımsa yapıyorlar. Ama müstehcen olsun ama argo olsun ama Türkçe'si yanlış olsun veya cümle tersinden söylenmiş mühim değil yeter ki orada bir "Salla" bulunacak, ya "Mucck" ya da "Şaka Şuka" diyecek. "Şak Şuka" çok güzel aslında çünkü bir çingenenin yaptığı şarkı ve bir çingene gecesinde söylendiği zaman veya bir göbek atarken fevkalade uygun. Ama bir TV için uygun olduğunu düşünemiyorum. Sadece müzikalite açısından yoksa ben bile bayılıyorum. O kadar güzel çalışmışlar ki hakikaten dans show görüyorsun.

Bir şarkının kalıcı olması için ne yapılması gerekir? Sizin yazdığınız şarkılar hala her yerde söyleniyor. Şarkılarınız bu kadar kalıcı olacağını hissetmiş miydiniz?

Tabii kalıcı olacağını hissettim çünkü onlar bir hayatın yaşanmışları. Ben kırkımdan sonra başladım. O yaşa kadar gelen hislerin bir süzülmesidir tüm bu sözler. Bunları yaşayacaksın ki ayna gibi her insan kendinden bir parça bulabilsin şarkının içinde. Ya acılarını bulur, ya sevgisini, ya aşkından ya da özleminden bir şeyler bulur. "Aaaa tıpkı bak bu benim için yazılmış" diyebildiği zaman o şarkı artık kalıcıdır. Bir şarkının kalıcı olması için şarkı sözünün çok samimi ve hakikaten yaşanmış olması lazım. Yaşamamış olan şarkı sözü yazamaz ama şiir yazar. Şarkı sözü yazamaz çünkü müzikten etkilenmesi lazım. Bugün müzikten daha önemlidir söz.

Yıllar önce yazdığınız şarkılarınız yeniden başka yorumcular tarafından cover yapılarak albümlere konuluyor. Bunları nasıl karşılıyorsunuz? Beğeniyor musunuz?

Beğeniyorum ama zavallılar zamana uyacağım diye onlara ne verilirse onu okuyorlar. Ben zamanında bu şarkıyı yazarken uygun yorumcuya vermişimdir şarkıyı mesela bir "Ne de Olsa Karın"ı Ayla Algan okumuştur niye Ajda Pekkan'a vermemişimdir? Ona uymaz diye. Şimdi başkası okuduğunda dinlemem lazım iyi okuyor mu diye. Hakikaten hissederek okumak lazım. Buyursun okusun.

Siz hep anlatırsınız bir şarkınızın yazılmasının aylar sürdüğünü oysa şimdi şarkılar daha çabuk yazılıyor gibi. Sizin şarkılarınızın farkı burada galiba…

Hayır beste yok ki ortada. Do'yu oradan re'yi oradan çalacak nasıl kelimeleri oradan buradan aşırıyorlarsa onlar da müzikleri laylaylom işte Arap müziği Avrupa müziğini takip ediyorlar. Benim bir çok şarkımın kelimelerinden şarkı yapmışlardır. Şimdi aradaki fark nedir biliyor musun? Benim müziği çok iyi bilmem. Sesimin çok güzel olmasından dolayı bir konservatuar okumuş, bir özel ders almış olmam ki hakikaten çok değerli bir konservatuar hocasından ders aldım. O zamanki Amerikalı müzik hocamız bize müzikal olmayan bir kelimenin şarkıya girmeyeceğini öğretmişti. Eğer her kelime şarkıya girebilseydi o zaman şairlerden bizlere lüzum kalmazdı ki. O kadar başarılı şairlerimiz var ama öyle kelimeler var ki şarkıya uymayabilir. En yüksek tonda çıkamayabilirsin o kelimeyle. Hiç farkında olmadan Amerikalı müzik hocama çok şeyler borçluyum. Çünkü söz yazarlığının bir okulu yok ama ben bu eğitimi almışım İngilizce olarak. Ahenkli kelimeler olması lazım diyor şarkıda. "Kalbinden beni at" o T harfini düşünebiliyor musun? T harfinin sona gelmemesi lazım. Ya G harfinden başlayan herhangi bir cümle "Göö" diye giriyor. "Gööözlerinin"… Ne kadar çirkin, olabilir mi böyle bir şey?

Türk popuna baktığımız zaman en büyük hitleri çıkaran söz yazarlarının kadın olduğunu görüyoruz. Tesadüf müdür bu, yoksa kadınlar daha iyi söz yazıyor mu demeliyiz?

Çünkü aşka kadınlar daha çok değer veriyor. İki Fransız şair var birbirlerine çok aşıklar ve şiirlerle yazışıyorlar. Kadından aşkın tarifi çıkıyor. Diyor ki "Aşk bir kadının bütün hayatıdır, erkeğin varlığının bir parçasıdır." Düşünebiliyor musunuz bir kadının bütün hayatı, bütün dünyası. Erkek herhangi bir şekilde dışarıda bir şey yaptığında asıl aşık olan kadına nelerin tesir ettiğinin farkında bile değil. Lalettayin dışarıda yaptığı bir şey gibi addediyor kendini. Bu demektir ki , kadının daha iyi mi söz yazarlığının dışında kadının haleti ruhiyesinin daha ince, daha kırılgan, daha sadık olduğudur. Ama bu dediğin Türk popundaki tesadüftür yoksa başarılı erkek söz yazarları da var.

Erkek söz yazarlarını nasıl buluyorsunuz?

Benim çok beğendiğim daha Almanyalar da iken şiirlerini kestiğim Ahmet Selçuk İlkan var ki ne şahane bir şairdi geldi buraya arabeskçi oldu. Hadi buradan buyurun. Yazık oldu. Kayahan da dikkatimi çeker ama Kayahan hiçbir zaman bana samimi gelmemiştir. Sanki biraz zorlamalı gibi. Normal bir hayatın gidişatı gibi gözükmez bana hayatı her nedense. Sahnede de ömrümde bir kere izledim o zaman ismi bile yoktu ortada. Arnavutköy'de aralık bir sokakta 2.katta bir yerde şarkı söylüyordu oraya gittiydim. Orada da itti beni samimi gelseydi çekecekti belki. Barış Manço da aynı şekilde samimi gelmedi bana. Kenan Doğulu çok tabii geliyor bana biliyor musunuz? Hakikaten hisseder hissetmez hemen yazıyor ama parçalıyor kendini onu sana da sevdirsin diye. Hep aynı şey hatta bugün Şenay Düdek'te de okudum diyor ki "Yorgun düşüyorum Kenan'ı dinlerken. Adam kendini parçalıyor". Bana da sordu bir gün "Nasıl buldun Fikret abla" diye. Oğlum niye paralıyorsun kendini. Bak millet doldurmuş burayı seni dinlemeye zaten gelmiş. Ehh şarkıların da güzel niye kendini bu kadar parçalıyorsun dedim.

Peki sizce şarkı söylemek bağırmak demek midir?

Hayır. Hayır. Hayır… Fısıldamak demek, konuşmak demek. Biraz da Rap türü bundan çıktı. Konuşuyor diyorlar ya. Nereden çıktı buradan çıktı. Bağırmadan küçük sesle şarkı söylemek dünyanın en güç işidir. Şarkı söylemek zaten sanatın en güç dalıdır. Şarkıyı söyletmiyorlar bağırttırıyorlar aslında. Zerrin Özer'i sesini işte öyle yıktılar, mahvettiler. Zerrin Özer'in sesi Türkiye'ye az gelmiş seslerdendir. Batı olarak da diğer seçtiği dallar olarak da. Fakat bağırtırlar kızı illa ki. Nilüfer'i de bağırtmışlardır fakat "Ben Seni Seven Kadın"da bağırtmadan söylettim. O zamanki kocası Yeşil Giresunlu "Fikret hanım tebrik ederim sizi bana bir şarkıcı kazandırdınız" dedi. Çünkü ilk defa bağırtıp çağırtmadan Nilüfer'e şarkı söylettim. İşte bunları bağırtanlar müzik yapımcıları. Bağırsın da sesi çıksın ki satacak. Olmaz böyle şey.

Sizin zamanınızda klip yoktu. Acaba şarkılarınıza nasıl klip çekilirdi düşündünüz mü?

Valla bilemiyorum ama bir siyahlı kadın herhalde oturacaktı böyle elinde bir kırmızı gül. Oturduğu yerde hani ilk Zuhal Olcay'ın çıktığı gibi sahnenin ortasında durup şarkılarını icra edecekti. Ve ne kadar güzel dinlenecekti. Zuhal Olcay ilk çıktığı zaman "Yalnızlığım"ı söylediği zaman mest olmuştum. Hep öyle dümdüz siyah bir elbise ile çıktı sahnenin ortasında durdu. Tüm şarkılarını söyledi ve çıktı. Biz böyle aşılanmış falan gibi kaldık. Benim için Zuhal Olcay iyi tiyatro sanatçısı olmasının yanında iyi de bir şarkıcıdır.

Şimdi eskiden haklarınızı koruyacak bir MESAM bir MSG gibi meslek kuruluşları yoktu. Haklarınızı sanatçılardan mı alırdınız? Nereden alırdınız?

Sanatçılardan değil şirketlerden alırdık. Konuşurduk şirketten alırdık 250 Lira. Sonradan 3.000 Liraya çıktı çok pahalandı dediler. Şimdi konserlerde de almaya başladık. "Memleketim" şarkısı bile yeterdi aslında. Düşünsenize önüne gelen herkes söyledi. Şimdi de okullara vermişler. Okullarda okutuluyor ezberletiliyor ve hükümet benden izin almadığı gibi ne de bir teşekkür etti. Sadece kullanıyorlar güzel güzel. Ondan sonra da uyduruyorlar. Geçtiğimiz yıllarda TRT'de bir konserde "Memleketim" söylendikten sonra altına Mehmet Akif Ersoy yazdılar. Tam çıldırıyordum onun için hemen aradım TRT'yi "Bu İsrail halk şarkısıdır sözlerini de ben yazdım" diye.

Gençlerin iyi söz yazabilmeleri için ne gibi tavsiyelerde bulunacaksınız?

Gençler iyi söz yazamaz. Çünkü yazması için yaşaması lazım. Nasıl bir meyve olgunlaşmadan düşüp yenmiyorsa gençler de hissedemez daha. Ancak idealist laflar ederler o da sakıncalı bulunur zülfüyare dokundu diye. Onun hissettikleri orta yaşın hissettiklerine uymaz. Hayatı bilmiyor daha yaşaması lazım.

Röportaj Nedir ?
Röportaj, bir gazete yazarının çeşitli kimseler, yerler ve olaylarla ilgili inceleme ve araştırmalarına kendi görüşlerini de ekleyerek oluşturduğu yazı türü. Röportaj kelimesinin kökeni, Latincede ‘toplamak', ‘getirmek' anlamlarında kullanılan reportare kelimesine dayanır. Türkçeye, Fransızca "reportage" fiilinden geçmiştir.

Röportaj, bir gazete yazısı olmasına karşın, gezi türüyle iç içe olması, bazen sanatsal kaygılarla kaleme alınması, sıradan bir aktarma değil de özel bir yorum değerlendirme değeri taşıması gibi özellikleriyle, edebiyat türü olarak da kabul edilmektedir.

Röportaj, başlangıçta "sorular" ve "yanıtlar"dan oluşan "mülakat"tan farklı değilken gazeteciliğin gelişmesi ve ünlü edebiyatçıların röportaj türünde de yapıtlar ortaya koymaya başlamasıyla, daha çok araştırma, inceleme, soruşturmaya dayanan ve bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olan bir dal haline gelmiştir.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
35B
M
Yanıtlar
0
Görüntülenme
10B
Misafir
M
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Üst