deep
Harbi Aktif Üye
Ömer bin Abdülaziz'in Hayatı
Emevilerin sekizinci ve en mümtaz halifesi. Sünni Müslümanlar arasında gelen halk hatıralarına göre Ömer bin Abdülaziz in İkinci Halife Ömer bin Hattabın torunudur. Buna göre Ömer bin Hattab halkın ne düşündüğünü öğrenmek için tebdilli olarak gezmekte iken, süt satan bir genç kızın annesinin süte su karıştırması emrini dinlemediğini ve ona bundan dolayı serzenişlere geçtiğini gorür. Ertesi gün kızın bu fikirde israr edip etmediğini kontrol etmek için bir memurunu gönderek sütçü kızdan süt satın aldırır ve sütün içine yine su karıştırmadığını görür. Ömer bin Hattab kızı ve annesini halifelik evine çağırır ve aralarındaki anlaşmazlığı duyduğunu söyler. Sütçü kızı ödüllendirmek için ona kendi oğlu Asım ile evlenmeyi kabul etmesini istediğini bildirir. Kız bunu kabul eder ve bu evlilikten çiftin Leyla adını verdikleri bir kızları olur. İşte Ömer bin Hattab'in torunu Leyla Ömer bin Abdülazizin annesidir. Çok kısa süren halifeliği döneminde büyük hizmetler ifa eden harikulade bir şahsiyet. Emevilerin yanlış politikalarına son veren ve her şeye adaletle hükmeden örnek bir devlet adamı. Üstün vasıflarından ötürü 2. Ömer ve 5. halife olarak vasıflandırılan bahtiyar insan. Risale-i Nur'da "harikulade zühd-ü kalb" sahibi olarak nitelendirilen mümtaz sultan.
Ömer, 682 yılında Medine'de doğdu. Anne tarafından Hazreti Ömer'in (ra) soyuna mensuptu. Babası Abdülaziz uzun süre Mısır valiliği yapmıştı. Oğlu Ömer'in iyi yetişmesi için kendisini Medine'ye gönderdi. Burada uzun yıllar kalarak Peygamber Efendimizin (asm) mübarek şehrinde çok iyi bir eğitim ve terbiye aldı. Babasının vefatına kadar Medine'de kalmaya devam etti (704).
Ömer, babasının vefatından sonra amcası ve aynı zamanda Emevi halifesi olan Abdülmelik tarafından Şam'a (Dımaşk) getirildi. Abdülmelik onu kızı Fatıma ile evlendirdi. Akabinde de Hicaz valiliğine tayin etti. Böylece ayrılmış bulunduğu Medine'ye tekrar gelerek yerleşti. Doğup büyüdüğü mübarek şehre tekrar kavuşmuş oldu.
Ömer, ilk iş olarak keyfi idareye son verdi. İşe hadis bilen on alimden bir meclis oluşturmakla başladı. Bütün işleri bunlara danışarak karara bağladı. Söz konusu meclisin isimden ibaret kalmaması için bazı yetkilerle donattı. Onlara kontrol yetkisi de verdi. Haccac-ı Zalim'in zulmünden kaçanlar için Mekke ve Medine adeta bir sığınak haline geldi. Bu gelişmeler Haccac ile aralarının açılmasına sebep oldu. Emevilerin nezdinde çok etkili olan Haccac, Ömer'in azledilmesini sağladı.
Hicaz valiliğinden azledilmesine rağmen itibarından hiçbir şey kaybetmeyen Ömer, bir süre sonra veliaht tayin edildi. Ömer'in, asıl halifeliğin devam ettirildiği kola mensup olmamasına rağmen ve Abdülmelik'in iki oğlu dururken veliaht tayin edilmesi dikkate şayandır. Halife olan Süleyman'ın vefatı üzerine Abdülmelik'in oğulları Hişam ve Yezid Ömer'in veliahtlığı ve şimdi de halife olmasına itiraz ettiler. Ancak, etkili olamadılar. Çok sevilen ve büyük bir hürmet gösterilen Ömer'e herkes bağlılığını bildirerek biat etti. Böylece 717 yılında Ömer Emevilerin sekizinci halifesi olarak göreve başlamış oldu.
717-720 tarihleri arasında yaklaşık iki buçuk yıl süren bu dönem Emevi tarihinde ayrı bir yere sahip olup, İslam Dünyasına büyük bir huzur ve sükunetin getirildiği bir dönemdir. Bediüzzaman, dünya saltanatının aldatıcı olduğunu ve bunu hakkı ile ifa etmenin çok zor olduğunu belirtmektedir. Halifelerinin görevleri adaletle hükmedip Kur'an'ın hükümlerini muhafaza etmek, harfiyyen yerine getirmektedir. Ancak, aldatıcı dünya saltanatı bu ulvi vazifeyi yerine getirmeyi güçleştirmektedir. Bu vazifeyi hakkıyla yerine getirebilmek için ya nebi kadar masum veya Hülefa-i Raşidin gibi olmak gerektiğini belirten Bediüzzaman, bu bağlamda, harikulade bir takva ve kalbe sahip olan iki halifeyi zikretmektedir. Bunlar, Emevilerde Ömer bin Abdülaziz ve Abbasilerde de Mehdi'dir. (Mektubat, s. 100).
Ömer, halife olmadan önceki hayatta diğer şehzadeler ve halife çocukları gibi yaşamadı ve çok sağlam akideye bağlı olması itibariyle nefse hoş gelen yaşam tarzından uzak durdu. Halife seçildikten sonra sağlam yaşantısından şaşmadı. Sadeliğe önem verdi. Dünya zevklerini terennüm eden sultan ve halifeleri öven şairler, yanında yer bulamadılar ve onun döneminde saraydan uzak durmak zorunda kaldılar.
Ömer, savaş ve fetih yoluyla değil, tebliğ ile İslamiyet'i yaymaya çalıştı. İlk önce İstanbul'u muhasara altında tutan ve epey zamandan beri yıpranmış orduyu geri çekerek muhasarayı kaldırdı. Oluşturduğu heyetlerle komşu ülke ve beldelerde İslamiyet'i yaymaya çalıştı. İslamiyet'i seçeceklerin diğer Müslümanlardan hiçbir farklarının olmayacağını, aynı haklara sahip olacaklarını bildirdi. Bu yola gitmesinin sebebi, İslamiyet'i seçen bazı topluluk ve kavimlere karşı Emevilerin daha önceden izledikleri ayrımcılık politikasıdır. Çünkü, Emeviler kendi saltanatlarına bir nebze de olsa kavmiyetçiliği alet etmelerinden ve Arapları diğer Müslüman topluluklardan ve kavimlerden üstün tutmalarından ötürü Arap olmayan Müslümanlar arasında önemli ölçüde hoşnutsuzluğa sebebiyet vermişlerdi. Yeni halife ayrımcılığı ortadan kaldırmakla başta Berberî'ler olmak üzere bir çok kavmin İslamiyet'e girmesine vesile oldu. Türklerden de önemli ölçüde İslamiyet'i kabul edenler oldu.
Halife Ömer, kendi başına buyruk ve özellikle Emevi soyuna mensup bir çok valiyi görevden aldı. Haksız kazanç elde edenlere, ellerinde bulundurdukları halkın ve devletin malını iade etmelerini emretti ve buna uymayanı hapsettirdi. Daha önce göreve atanmalarda büyük ölçüde Emevi soyuna mensup olanlara öncelik tanınırken, bu dönemde ise tamamen kişilerin ehil olup olmamasına dikkat edildi. Başta bulunan aileye mensup olanlar ve kendilerine görev verilmesini bekleyenlerin tepkilerine rağmen bu tavırdan vazgeçilmedi. Halife, görevlendirdiği kişileri görevleri sırasında da başıboş bırakmadı ve sürekli onları denetledi. Çünkü, devletin en ücra köşesinde herhangi bir vatandaşa gelecek bir zarardan kendisinin mesul tutulacağı bir inanca ve takvaya sahipti.
Halife, dahili siyasette çok önemli girişim ve teşebbüslerde bulunarak vatandaşlar arasındaki dengesizlik ve adaletsizliği ortadan kaldırmaya çalıştı. Araplardan farklı muameleye tabi tutulan ve Müslüman oldukları halde bazı vergilere tabi tutulan uygulamalara son verdi. Arap olmayan Müslümanlar savaş ve seferlere katılmalarına rağmen haraç verme mecburiyetinde idiler. Savaşlarda elde edilen ganimetlerden de Araplara oranlara daha az hisse almakta idiler. Maaştan da mahrum idiler. Tüm bu yanlışlardan vazgeçildi. Arap olan ve olmayanlar aynı muameleye tabi tutuldu. Hangi ırka mensup olduklarına bakılmaksızın tabi tutuldukları vergi mecburiyetinden kurtarıldılar. Bu uygulamayla devletin vergi kaybına uğrayacağını söyleyenleri Halife, "Hazreti Muhammed (sav) bir vergi memuru olarak gönderilmedi" (Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, 2. C., s. 406) diyerek sert bir şekilde azarladı.
Ömer, halife ve aile fertleri için her türlü eşyanın hazineden alınması uygulamasını da ortadan kaldırdı ve yasakladı. Hiç kimsenin, hakkı olmayan hiçbir şeyi almasına izin vermedi. Horasan ve Sicitan'a tayin ettiği Cerrah bin Abdullah kendi kabilesini kayırınca hemen görevden aldı. Halife, mensubu bulunduğu Umeyye Oğullarının bile kayrılmasına asla müsaade etmedi. Tayinlerde imtiyazlı olmaları gerektiği şeklindeki taleplere izin vermeyerek Arap kavmiyetçiliğinin kök salmasına engel olmaya çalıştı. Emevi ileri gelenleri ile aralarında sert tartışmalar yaşanmasına rağmen asla doğru bildiğinden ve takvadan şaşmadı.
Halife Ömer'in en büyük hizmetlerinden bir tanesi de hadislerin toplanması konusunda yaptırdığı çalışmadır. Halifeliği sırasında hadislerin derlenip toplanması emrini verdi. Dağınık bir şekilde bulunan hadislerin derlenip toplanmasını valilere emreden ve yazı gönderen ilk kişi odur. Peygamber Efendimizin (asm) hadislerine büyük ehemmiyet veren Halife bunların öğretilmesi konusunda da önemli çalışmalarda bulundu. Hatta çöllerde yaşayan insanlara bile hadis öğretmek maksadıyla görevliler tayin etti. Diğer taraftan Emeviler arasında mevcut olan Ehl-i Beyt'e karşı menfi tutumlara son vererek, bu mübarek silsileye hak ettikleri hürmetin gösterilmesini sağladı.
Allah korkusunu sürekli bir şekilde üzerinde hisseden Halife, hareketlerini bu his doğrultusunda yönlendirdi. İnsanlara karşı merhametli ve adil davrandı. Halife olmadan önce olduğu gibi halife olduktan sonra da örnek bir hayat sürdü. Hadis ilmindeki vukufiyetinden ötürü vermiş bulunduğu fetvalar İslam Dünyasında büyük kabul gördü ve kaynaklık teşkil etti. Hanımı Fatıma, onun kadar oruç tutan ve namaz kılan başka bir kimseyi görmediğini nakletmektedir. Bütün iş ve faaliyetlerini Cenab-ı Hakk'ın emir ve yasakları çerçevesinde yerine getirdi.
Halifenin halka karşı yumuşak ve merhametli bir tutum takınmasının en önemli göstergelerinden bir tanesi Haricilere karşı yaptığı muameledir. Hariciler İslam dünyasında büyük fitne ve karışıklıklara sebep olmuşlardır. Değişik dönemlerde karışıklıklar çıkardıkları gibi bu dönemde de bir grup Harici Irak'ta karışıklık ve ayaklanma çıkardı. Olayı haber alan Halife Irak valisine gönderdiği emirde; onları tahrik etmemeyi, kan döküp fesat çıkarmadıkları sürece sert davranmamasını, aksi takdirde faaliyetlerine mani olmasını tembih etti. Akıllı ve bilgili iki adam bulup onlara göndermesini ve bunların da kendi emirleri doğrultusunda hareket etmelerini emretti. Irak valisi de halifenin emrine uyarak asilere adam gönderdi. Halifenin mektubu da reislerine verildi.
Halife mektubunda, Allah'a ve Resulüne kızarak dinden çıkmış olduklarını belirtmekte ve bu konuda kendisinden daha fazla bilgi sahibi ise yanına gelip kendisi ile tartışmaya davet etmekteydi. Haricilerin reisi de Halifeye bir mektup yazıp tartışmaları için de iki adamını gönderdi. Halifenin huzuruna gelen adamları uzun bir tartışmaya giriştiler. Tartışma sonunda her iki kişi de Halifeyi tasdik edip adaletine hükmettiler. Birisi Halifenin yanında kalmayı tercih edip geri dönmezken, diğeri tasdik etmekle beraber daha önceki bilgilerinden ayrılmayacağını bildirerek ayrıldı. Halife, böylece en sert ve katı muhaliflere karşı bile sulh yolunu tercih ederek fikri mücadeleyi tercih etti ve başarılı da oldu.
Bediüzzaman, Ömer bin Abdülaziz'in halifeliğinden ve kişiliğinden övgüyle söz etmektedir. Sultan Abdülhamid'e ömrünün geri kalan kısmında Ömer-i Saninin yolunda gitmesini tavsiye etmektedir. Kansız bir şekilde Meşrutiyetin ilanını kabul etmekle gösterdiği iyi niyeti, Yıldız'ı, insanların kalbinde yer edinmesi için bir üniversiteye dönüştürmesini tavsiye etmektedir. Yıldız'da oluşturulacak bir ulema meclisi ile İslam ilimleri ihya edilmeli, şeyhülislamlık ve halifelik hakiki mahiyetine kavuşturulmalıdır. "... milletin kalb hastalığı olan za'f-ı diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti servet ve iktidarınla tedavi etmekle Yıldız'ı süreyya kadar a'lâ et. Tâ hanedan-ı Osmanî ol burc-u Hilâfet'te pertevnisar-ı adalet (adalet nuru saçan) olabilsin..." (İçtimâî Reçeteler, II, s. 273-274).
Halife Ömer çok kısa süren bir dönemde halife olarak büyük hizmetler yaptı. Çok genç yaşta yakalandığı yirmi günlük bir hastalıktan sonra 720 yılı başlarında Hakk'ın rahmetine kavuştu. Naaşı Halep yakınlarına defnedildi.
Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü
Emevilerin sekizinci ve en mümtaz halifesi. Sünni Müslümanlar arasında gelen halk hatıralarına göre Ömer bin Abdülaziz in İkinci Halife Ömer bin Hattabın torunudur. Buna göre Ömer bin Hattab halkın ne düşündüğünü öğrenmek için tebdilli olarak gezmekte iken, süt satan bir genç kızın annesinin süte su karıştırması emrini dinlemediğini ve ona bundan dolayı serzenişlere geçtiğini gorür. Ertesi gün kızın bu fikirde israr edip etmediğini kontrol etmek için bir memurunu gönderek sütçü kızdan süt satın aldırır ve sütün içine yine su karıştırmadığını görür. Ömer bin Hattab kızı ve annesini halifelik evine çağırır ve aralarındaki anlaşmazlığı duyduğunu söyler. Sütçü kızı ödüllendirmek için ona kendi oğlu Asım ile evlenmeyi kabul etmesini istediğini bildirir. Kız bunu kabul eder ve bu evlilikten çiftin Leyla adını verdikleri bir kızları olur. İşte Ömer bin Hattab'in torunu Leyla Ömer bin Abdülazizin annesidir. Çok kısa süren halifeliği döneminde büyük hizmetler ifa eden harikulade bir şahsiyet. Emevilerin yanlış politikalarına son veren ve her şeye adaletle hükmeden örnek bir devlet adamı. Üstün vasıflarından ötürü 2. Ömer ve 5. halife olarak vasıflandırılan bahtiyar insan. Risale-i Nur'da "harikulade zühd-ü kalb" sahibi olarak nitelendirilen mümtaz sultan.
Ömer, 682 yılında Medine'de doğdu. Anne tarafından Hazreti Ömer'in (ra) soyuna mensuptu. Babası Abdülaziz uzun süre Mısır valiliği yapmıştı. Oğlu Ömer'in iyi yetişmesi için kendisini Medine'ye gönderdi. Burada uzun yıllar kalarak Peygamber Efendimizin (asm) mübarek şehrinde çok iyi bir eğitim ve terbiye aldı. Babasının vefatına kadar Medine'de kalmaya devam etti (704).
Ömer, babasının vefatından sonra amcası ve aynı zamanda Emevi halifesi olan Abdülmelik tarafından Şam'a (Dımaşk) getirildi. Abdülmelik onu kızı Fatıma ile evlendirdi. Akabinde de Hicaz valiliğine tayin etti. Böylece ayrılmış bulunduğu Medine'ye tekrar gelerek yerleşti. Doğup büyüdüğü mübarek şehre tekrar kavuşmuş oldu.
Ömer, ilk iş olarak keyfi idareye son verdi. İşe hadis bilen on alimden bir meclis oluşturmakla başladı. Bütün işleri bunlara danışarak karara bağladı. Söz konusu meclisin isimden ibaret kalmaması için bazı yetkilerle donattı. Onlara kontrol yetkisi de verdi. Haccac-ı Zalim'in zulmünden kaçanlar için Mekke ve Medine adeta bir sığınak haline geldi. Bu gelişmeler Haccac ile aralarının açılmasına sebep oldu. Emevilerin nezdinde çok etkili olan Haccac, Ömer'in azledilmesini sağladı.
Hicaz valiliğinden azledilmesine rağmen itibarından hiçbir şey kaybetmeyen Ömer, bir süre sonra veliaht tayin edildi. Ömer'in, asıl halifeliğin devam ettirildiği kola mensup olmamasına rağmen ve Abdülmelik'in iki oğlu dururken veliaht tayin edilmesi dikkate şayandır. Halife olan Süleyman'ın vefatı üzerine Abdülmelik'in oğulları Hişam ve Yezid Ömer'in veliahtlığı ve şimdi de halife olmasına itiraz ettiler. Ancak, etkili olamadılar. Çok sevilen ve büyük bir hürmet gösterilen Ömer'e herkes bağlılığını bildirerek biat etti. Böylece 717 yılında Ömer Emevilerin sekizinci halifesi olarak göreve başlamış oldu.
717-720 tarihleri arasında yaklaşık iki buçuk yıl süren bu dönem Emevi tarihinde ayrı bir yere sahip olup, İslam Dünyasına büyük bir huzur ve sükunetin getirildiği bir dönemdir. Bediüzzaman, dünya saltanatının aldatıcı olduğunu ve bunu hakkı ile ifa etmenin çok zor olduğunu belirtmektedir. Halifelerinin görevleri adaletle hükmedip Kur'an'ın hükümlerini muhafaza etmek, harfiyyen yerine getirmektedir. Ancak, aldatıcı dünya saltanatı bu ulvi vazifeyi yerine getirmeyi güçleştirmektedir. Bu vazifeyi hakkıyla yerine getirebilmek için ya nebi kadar masum veya Hülefa-i Raşidin gibi olmak gerektiğini belirten Bediüzzaman, bu bağlamda, harikulade bir takva ve kalbe sahip olan iki halifeyi zikretmektedir. Bunlar, Emevilerde Ömer bin Abdülaziz ve Abbasilerde de Mehdi'dir. (Mektubat, s. 100).
Ömer, halife olmadan önceki hayatta diğer şehzadeler ve halife çocukları gibi yaşamadı ve çok sağlam akideye bağlı olması itibariyle nefse hoş gelen yaşam tarzından uzak durdu. Halife seçildikten sonra sağlam yaşantısından şaşmadı. Sadeliğe önem verdi. Dünya zevklerini terennüm eden sultan ve halifeleri öven şairler, yanında yer bulamadılar ve onun döneminde saraydan uzak durmak zorunda kaldılar.
Ömer, savaş ve fetih yoluyla değil, tebliğ ile İslamiyet'i yaymaya çalıştı. İlk önce İstanbul'u muhasara altında tutan ve epey zamandan beri yıpranmış orduyu geri çekerek muhasarayı kaldırdı. Oluşturduğu heyetlerle komşu ülke ve beldelerde İslamiyet'i yaymaya çalıştı. İslamiyet'i seçeceklerin diğer Müslümanlardan hiçbir farklarının olmayacağını, aynı haklara sahip olacaklarını bildirdi. Bu yola gitmesinin sebebi, İslamiyet'i seçen bazı topluluk ve kavimlere karşı Emevilerin daha önceden izledikleri ayrımcılık politikasıdır. Çünkü, Emeviler kendi saltanatlarına bir nebze de olsa kavmiyetçiliği alet etmelerinden ve Arapları diğer Müslüman topluluklardan ve kavimlerden üstün tutmalarından ötürü Arap olmayan Müslümanlar arasında önemli ölçüde hoşnutsuzluğa sebebiyet vermişlerdi. Yeni halife ayrımcılığı ortadan kaldırmakla başta Berberî'ler olmak üzere bir çok kavmin İslamiyet'e girmesine vesile oldu. Türklerden de önemli ölçüde İslamiyet'i kabul edenler oldu.
Halife Ömer, kendi başına buyruk ve özellikle Emevi soyuna mensup bir çok valiyi görevden aldı. Haksız kazanç elde edenlere, ellerinde bulundurdukları halkın ve devletin malını iade etmelerini emretti ve buna uymayanı hapsettirdi. Daha önce göreve atanmalarda büyük ölçüde Emevi soyuna mensup olanlara öncelik tanınırken, bu dönemde ise tamamen kişilerin ehil olup olmamasına dikkat edildi. Başta bulunan aileye mensup olanlar ve kendilerine görev verilmesini bekleyenlerin tepkilerine rağmen bu tavırdan vazgeçilmedi. Halife, görevlendirdiği kişileri görevleri sırasında da başıboş bırakmadı ve sürekli onları denetledi. Çünkü, devletin en ücra köşesinde herhangi bir vatandaşa gelecek bir zarardan kendisinin mesul tutulacağı bir inanca ve takvaya sahipti.
Halife, dahili siyasette çok önemli girişim ve teşebbüslerde bulunarak vatandaşlar arasındaki dengesizlik ve adaletsizliği ortadan kaldırmaya çalıştı. Araplardan farklı muameleye tabi tutulan ve Müslüman oldukları halde bazı vergilere tabi tutulan uygulamalara son verdi. Arap olmayan Müslümanlar savaş ve seferlere katılmalarına rağmen haraç verme mecburiyetinde idiler. Savaşlarda elde edilen ganimetlerden de Araplara oranlara daha az hisse almakta idiler. Maaştan da mahrum idiler. Tüm bu yanlışlardan vazgeçildi. Arap olan ve olmayanlar aynı muameleye tabi tutuldu. Hangi ırka mensup olduklarına bakılmaksızın tabi tutuldukları vergi mecburiyetinden kurtarıldılar. Bu uygulamayla devletin vergi kaybına uğrayacağını söyleyenleri Halife, "Hazreti Muhammed (sav) bir vergi memuru olarak gönderilmedi" (Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, 2. C., s. 406) diyerek sert bir şekilde azarladı.
Ömer, halife ve aile fertleri için her türlü eşyanın hazineden alınması uygulamasını da ortadan kaldırdı ve yasakladı. Hiç kimsenin, hakkı olmayan hiçbir şeyi almasına izin vermedi. Horasan ve Sicitan'a tayin ettiği Cerrah bin Abdullah kendi kabilesini kayırınca hemen görevden aldı. Halife, mensubu bulunduğu Umeyye Oğullarının bile kayrılmasına asla müsaade etmedi. Tayinlerde imtiyazlı olmaları gerektiği şeklindeki taleplere izin vermeyerek Arap kavmiyetçiliğinin kök salmasına engel olmaya çalıştı. Emevi ileri gelenleri ile aralarında sert tartışmalar yaşanmasına rağmen asla doğru bildiğinden ve takvadan şaşmadı.
Halife Ömer'in en büyük hizmetlerinden bir tanesi de hadislerin toplanması konusunda yaptırdığı çalışmadır. Halifeliği sırasında hadislerin derlenip toplanması emrini verdi. Dağınık bir şekilde bulunan hadislerin derlenip toplanmasını valilere emreden ve yazı gönderen ilk kişi odur. Peygamber Efendimizin (asm) hadislerine büyük ehemmiyet veren Halife bunların öğretilmesi konusunda da önemli çalışmalarda bulundu. Hatta çöllerde yaşayan insanlara bile hadis öğretmek maksadıyla görevliler tayin etti. Diğer taraftan Emeviler arasında mevcut olan Ehl-i Beyt'e karşı menfi tutumlara son vererek, bu mübarek silsileye hak ettikleri hürmetin gösterilmesini sağladı.
Allah korkusunu sürekli bir şekilde üzerinde hisseden Halife, hareketlerini bu his doğrultusunda yönlendirdi. İnsanlara karşı merhametli ve adil davrandı. Halife olmadan önce olduğu gibi halife olduktan sonra da örnek bir hayat sürdü. Hadis ilmindeki vukufiyetinden ötürü vermiş bulunduğu fetvalar İslam Dünyasında büyük kabul gördü ve kaynaklık teşkil etti. Hanımı Fatıma, onun kadar oruç tutan ve namaz kılan başka bir kimseyi görmediğini nakletmektedir. Bütün iş ve faaliyetlerini Cenab-ı Hakk'ın emir ve yasakları çerçevesinde yerine getirdi.
Halifenin halka karşı yumuşak ve merhametli bir tutum takınmasının en önemli göstergelerinden bir tanesi Haricilere karşı yaptığı muameledir. Hariciler İslam dünyasında büyük fitne ve karışıklıklara sebep olmuşlardır. Değişik dönemlerde karışıklıklar çıkardıkları gibi bu dönemde de bir grup Harici Irak'ta karışıklık ve ayaklanma çıkardı. Olayı haber alan Halife Irak valisine gönderdiği emirde; onları tahrik etmemeyi, kan döküp fesat çıkarmadıkları sürece sert davranmamasını, aksi takdirde faaliyetlerine mani olmasını tembih etti. Akıllı ve bilgili iki adam bulup onlara göndermesini ve bunların da kendi emirleri doğrultusunda hareket etmelerini emretti. Irak valisi de halifenin emrine uyarak asilere adam gönderdi. Halifenin mektubu da reislerine verildi.
Halife mektubunda, Allah'a ve Resulüne kızarak dinden çıkmış olduklarını belirtmekte ve bu konuda kendisinden daha fazla bilgi sahibi ise yanına gelip kendisi ile tartışmaya davet etmekteydi. Haricilerin reisi de Halifeye bir mektup yazıp tartışmaları için de iki adamını gönderdi. Halifenin huzuruna gelen adamları uzun bir tartışmaya giriştiler. Tartışma sonunda her iki kişi de Halifeyi tasdik edip adaletine hükmettiler. Birisi Halifenin yanında kalmayı tercih edip geri dönmezken, diğeri tasdik etmekle beraber daha önceki bilgilerinden ayrılmayacağını bildirerek ayrıldı. Halife, böylece en sert ve katı muhaliflere karşı bile sulh yolunu tercih ederek fikri mücadeleyi tercih etti ve başarılı da oldu.
Bediüzzaman, Ömer bin Abdülaziz'in halifeliğinden ve kişiliğinden övgüyle söz etmektedir. Sultan Abdülhamid'e ömrünün geri kalan kısmında Ömer-i Saninin yolunda gitmesini tavsiye etmektedir. Kansız bir şekilde Meşrutiyetin ilanını kabul etmekle gösterdiği iyi niyeti, Yıldız'ı, insanların kalbinde yer edinmesi için bir üniversiteye dönüştürmesini tavsiye etmektedir. Yıldız'da oluşturulacak bir ulema meclisi ile İslam ilimleri ihya edilmeli, şeyhülislamlık ve halifelik hakiki mahiyetine kavuşturulmalıdır. "... milletin kalb hastalığı olan za'f-ı diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti servet ve iktidarınla tedavi etmekle Yıldız'ı süreyya kadar a'lâ et. Tâ hanedan-ı Osmanî ol burc-u Hilâfet'te pertevnisar-ı adalet (adalet nuru saçan) olabilsin..." (İçtimâî Reçeteler, II, s. 273-274).
Halife Ömer çok kısa süren bir dönemde halife olarak büyük hizmetler yaptı. Çok genç yaşta yakalandığı yirmi günlük bir hastalıktan sonra 720 yılı başlarında Hakk'ın rahmetine kavuştu. Naaşı Halep yakınlarına defnedildi.
Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü