Günümüz Türkçesi ile Anlamı
"Ey Sevgili peygamberim.
Senin Cemâlinden zuhur eden nûr tecellîleri, baharları yaktı. Gül ve dikenleri eritdi. Bülbül ve sünbülleri yandırdı."
"Senin nübüvvet güneşinin nurları, âşıkları yakıp, olgunluğa eriştirdi. Aşkının âteşi, sineleri tutuşturdu; Ve senin hasretinden dolayı, göz yaşı dökenlerin gönlünü eritdi, kül etti."
"Gönlüm, nurlar saçan yüzünün tecellîlelerini hayâl edip, mest olsa çok mudur? Sultanım, gel gör ki, sînem, Senin âh ü zârınla doludur."
"Aşkla yanıp şehîd olan bir aşk şehidim yıkamak nasıl mümkün olsun ki, Onun cesedi de, kefeni de, üzerine dökülen suyu da, zâten âteş olmuştur."
"Gönlümü tesellî edecek ve beni safalandıracak olan her fânî şeyden vazgeçtim. Zirâ, bana Sensiz, safâ da ateştir, cefa da ateştir. Firar ve karar da beni hicrân âteşiyle yakmaktadır."
Ya Rasulallah,
"Ne yapsam, gönlümün kederini gidermeye ve sürûra erdirmeye muktedir olmamaktayım. Zîrâ, bana, gam da, gamımı gidereceğim sandığım her şeyin ve sürür getireceğini ümit ettiklerimin hepsi de yakıcı olmaktadır."
"Es'ad hiç, îlahî aşkla gönlünün yanıklığına, Hak'dan âfiyet ister mi? Zîrâ O, her biri bir kıvılcım gibi yakıcı yaş damlalarını gözlerinden yanaklarına döker de, bu hâlinin devâmını ister. Çünkü bu hâl, Onun aşkının ifadesi ve devamıdır.
Kaynak
Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz
Altınoluk Dergisi
1986 - Ağustos, Sayı: 006, Sayfa: 022