Oksijen Nedir

Ömer
Yönetici
Oksijen Nedir, Oksijen Ne Demek
Atmosferde %21 oranında bulunur. Yeryüzü kabuğunun yaklaşık olarak yarısı ve havanın beşte birinden fazlası oksijendendir. Solunan hava esas olarak nitrojen ve oksijen karışımıdır.

Oksijen ilk defa 1774 yılında Joseph Priestley tarafından cıva (II) oksitin ısıtılması ile elde edildi. 1781 yılında Lavosier oksijenin havada bulunan ve yanmaya etki eden bir madde olduğunu bildirdi.

Kömür, gaz, odun gibi maddelerin yanmasında yoğun şekilde tüketilir. Oksijenin kaynağını fotosentezle sonucunda ortaya çıkan serbest oksijen oluşturur. Denizlerdeki fitoplanktonlar ile karadaki bitkiler, atmosfere oksijen verir. Fotosentez sırasında üreticiler su ve karbondioksiti kullanarak güneş enerjisinin ve klorofil pigmentinin de yardımıyla karbonhidratları sentezler. Bu sırada atmosfere oksijen verirler.

josephpriestle.jpg

Joseph Priestley

Toplu olarak doğal suların %89'a yakını, kayalarında %47'sini oluşturur. Atmosferde %21 oranında bulunur. Oksijen yüzdesi atmosfer havasına oranla, suda çözünmüş havada daha yüksektir. Oksijen normal sıcaklıkta pasiftir; yüksek sıcaklıkta aktiftir.

Su ya da havadan elde edilebilir. Sudan, yaklaşık %25 oranında sodyum hidroksit içeren bir çözeltinin elektrolizi aracılığıyla elde edilir. İşlem gazların karışmasını önlemek için diyaframlı hücrelerde gerçekleştirilir. Sıklıkla kullanılan yöntem sıvı havanın ayrımsal damıtılmasıdır. Aynı zamanda azot ve havanın soy gazları elde edilir. Daha sonra sıvı oksijen depolanır ya da boru hatları aracılığıyla büyük tüketim merkezlerine (oksijenli çelik fabrikaları) yollanır. Öteki tüketicilere, çelik tüpler aracılığıyla 200 bar altında gaz halde dağıtılır.

İnsan ve Oksijen
İnsan gibi kompleks bedenlere sahip canlıların enerji elde etmek için kullandıkları çoğu kimyasal reaksiyon oksijen sayesinde gerçekleşir. Karbon bileşikleri oksijenle reaksiyona girerler. Reaksiyon sonucunda su, karbondioksit ve enerji açığa çıkar. Hücrelerimizde kullandığımız ve ATP (adenosin trifosfat) adı verilen enerji paketçikleri, bu reaksiyonla ortaya çıkarlar. Bu nedenle insan sürekli olarak oksijene ihtiyaç duyar ve bu ihtiyacı karşı-lamak için hayatının her dakikasında nefes alır. Sürekli olarak ciğerlere hava çeker ve hemen sonra da aynı havayı geri verir. Bunu o kadar çok yapılır ki, "normal" bir işlem olduğunu düşünülür. Oysa gerçekte nefes almak çok karmaşık bir iştir.

Vücut sistemi, nefes alma işlemini hiç düşünmeden rahatlıkla yerine getirir. Yürürken, koşarken, kitap okurken hatta uyurken, vücut sürekli olarak ne kadar nefes almak gerektiğini hesaplar ve ciğerleri ona göre çalıştırır. Nefes almaya bu kadar çok ihtiyaç duyulmasının nedeni, vücutta her saniye gerçekleşen milyarlarca ayrı işlemin, hep oksijen sayesinde gerçekleşen reaksiyonlardan enerji sağlamasıdır.

Hava ciğerlerden içeri çekildiği anda, akciğerlerde bulunan yaklaşık 300 milyon küçük odacığa oksijen dolar. Bu odacıkların duvarlarını kaplayan kılcal damarlar hemen bu oksijeni çekerler ve önce kalbe sonra da vücudun her tarafına taşırlar. Kılcal damarlar oksijeni içeri alırken, aynı anda da atık madde olan karbondioksiti bırakırlar. Yarım saniye sürmeyen bu işlem sayesinde, içimize çektiğimiz temiz (oksijenli) havayı, dışarıya kirli (karbondioksitli) olarak verilir.

Nefes alırken ciğerler "hava direnci" denen bir güce karşı enerji kullanırlar. Hava direnci, havanın harekete karşı gösterdiği durgunluk eğilimidir. Ancak bu direnç, atmosferin özellikleri sayesinde çok zayıftır ve ciğerlerimiz kolaylıkla havayı içeri çekip dışarı itebilirler. Bu direncin biraz artması ise, ciğerlerin zorlanmaya başlamasına neden olacaktır. Buradaki mantık bir örnekle açıklanabilir: Bir enjektörün iğnesinden su çekmek kolaydır, ama aynı iğneyle bal çekmek çok daha zordur. Çünkü bal, sudan daha az akışkanlığa ve daha yüksek bir yoğunluğa sahiptir.

İşte eğer atmosferin yoğunluk, akışkanlık, basınç gibi değerleri biraz farklılaşsa, nefes almak bizim için bir enjektöre bal çekmek gibi zorlaşacaktır. Bu durum karşısında "o zaman enjektörün iğnesi kalınlaşabilir" diye düşünmek, yani akciğer kanallarının genişletilmesini önermek ise yanlıştır. Çünkü o zaman ciğerlerin hava ile temas eden alanı çok küçülmekte ve ciğerler vücut için gerekli oksijeni alabilecek yapıdan uzaklaşmaktadır. Yani havanın yoğunluk, akışkanlık, basınç gibi değerlerinin mutlaka belirli bir aralık içinde olması şarttır ve solunan havanın sahip olduğu değerler, tam da bu dar aralığın içindedir. Herhangi bir nedenle ciğerleri zayıf, solumaları düzensiz veya yetersiz kimselere de oksijen verilir. Bu durumdaki ağır hastalar "oksijen çadırı"na alınırlar.

Oksijen (O).
Atom numarası: 8
Element serisi: Ametaller
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
28B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst