Kan Hakkında Tıbbi Bilgiler

Ömer
Yönetici
Siz Kan verebilmeye uygunmusunuz?

FORM: 001

Aşağıdaki sorular kan verici ve kanı alacak olan kişiyi korumak amacıyla düzenlenmiştir. Unutmayın ki verdiğiniz kan korumasız, kanı reddetme şansı olmayan masum bir hasta ya da yeni doğmuş bir bebeğe verilebilir. Örneğin AİDS testiniz negatif olsa bile AİDS virüsü taşıyor olabilir, kendinizi iyi hissetseniz dahi bu virüsü bulaştırabilirsiniz. Formu doldurduktan sonra kafanızda kan verme konusunda hala şüpheleriniz varsa kimseye bir açıklama yapmadan kan bankasını terkedebilir veya kan bankası doktoruyla özel olarak görüşebilirsiniz.
TEŞEKKÜR EDERİZ.

○Bugün kendinizi kan verecek kadar iyi sağlıklı hissediyor musunuz?
○Bugüne kadar size kan vermeniz gerektiği söylendi mi?
○Hastane, doktor, hemşire, iğne, kan tutma v.b. korkularınız varmı?
○Son 2-3 ay içinde kan veya kan ürünü (plazma, trombosit v.b.) verdiniz mi?
○Son 3 gün içinde aspirin yada aspirin benzeri ilaç kullandınız mı?
○Son 3 gün içinde dişhekimine gittiniz mi?
○Son 1 ay içinde aşı yaptırdınız mı?
○Son 1 ay içinde ilaçla veya başka bir şekilde tıbbi tedavi gördünüz mü?
○Şeker hastası mısınız? veya tedavi görüyormusunuz?
○Sara (epilepsi) hastası mısınız? veya tedavi görüyormusunuz?
○Bugüne kadar kalp, akciğer, böbrek hastalığı geçirdiniz mi?
○Bugüne kadar hiç sarılık (10 Yaş sonrası), karaciğer iltihabı, karaciğer hastalığı geçirdiniz mi?
○Son 1 yıl içinde sarılıklı veya hepatitli bir şahısla yakın ilişki içinde oldunuzmu? ○Size hepatit immünglobülini (serumu) verildi mi?
S○on 1 yıl içinde kan veya kan ürünü verildi mi? Doku veya organ nakli yapıldı mı?
○Son 1 yıl içinde önemli hastalık (doktor kontrolünde), ameliyat geçirdiniz mi? veya size
cerrahi bir müdahelede bulunuldu mu?

○Bu güne kadar kanser, kan hastalığı veya kanama problemli bir hastalık geçirdiniz mi?

○Son 3 yıl içinde yurt dışında bulundunuz mu?

○Son 1 yıl içinde kulak veya cildinizin başka bir yerini deldirdiniz mi? Döğme, akupuntur, yaptırdınız mı? Kaza ile iğne batması oldu mu?

○Bu güne kadar pıhtılaşma (hemofili gibi) hastalığı nedeniyle faktör konsantresi kullandınız mı? Böyle bir uygulama içerisinde olan şahısla bir kez dahi olsa seks yaptınız mı?
○1 yıl içinde kuduz aşısı oldunuz mu? Sahipsiz veya şüpheli bir hayvan tarafından ısırıldınız mı?

○Son bir yıl içinde frengi (sifiliz) testiniz pozitif oldu mu? veya bu süre içinde sifiliz bel soğukluğu hastası oldunuz mu? veya Tedavi gördünüz mü?

○Bu güne kadar size büyüme hormonu (growth hormon) verildi mi?

○Verem hastalığı geçirdiniz mi? Yakın zamanda tekrarladı mı?

○Sedef hastalığı geçirdiniz mi? Bu hastalık için ilaç kullandınız mı? (Tegison)

○Sivilce tedavisi için ağızdan ilaç alıyor musunuz?

○Son 3 yıl içinde sıtma hastalığı geçirdiniz mi? Sıtma hastalığı tedavisi gördünüz mü?

○Son 1 yıl içinde para karşılığı seks yaptınız mı?

○Bugüne kadar homoseksüel biriyle, son 1 yıl içinde yabancı uyruklu biriyle seks yaptınız mı?

○Bugüne kadar uyuşturucu (eroin, esrar v.s.) kullandınız mı? Uyuşturucu kullanan biriyle bir kerede olsa seks yaptınızmı?

○AİDS misiniz? Şüpheleriniz var mı? Bu özellikte olan biriyle bir kere bile olsa seks yaptınız mı?

○Kan testi yaptırmak için mi bağışta bulunuyorsunuz?

○Bugüne kadar; beklemediğiniz hızlı kilo kaybı, gece terlemeleri, deri altında veya üstünde mavi mor lekeler, bir aydan fazla süren bezeler, 10 günden fazla süren yüksek ateşli hastalık, uzun süreli tedaviye cevap vermeyen ishal, ağız içinde beyaz lekeler, alışmadık yaralar oldu mu?

○Kadınlar için: Son iki ay içinde düşük yaptınız mı? Kürtaj oldunuz mu? Hamile misiniz? Hamilelik şüphesi duyuyor musunuz?
Yukarıdaki açıklamaları okudum. Kan vermem konusunda bir sakınca olmadığını düşününüyorum. Kan alacak olan doktor hemşire laboratuar teknisyenlerini kan vermenin oluşturabileceği tıbbi yan etkilerinden kanun karşısında kendim veya vekillerim tarafından yapılacak olan her türlü şikayet ve tazminat taleplerinden sorumlu tutmayacağımı bildiririm.

RED NEDENİ: BAĞIŞ YAPANIN
PROTOKOL NO: ADI SOYADI:
İMZASI

Kimler kan verebilir?

Donör: Kan bağışı yapan kişi.
Yaş: 18 - 65 yaşları arasında olan her sağlıklı kişi kan verebilir.
Sıklık: Erkekler,en sık 2 ayda bir; kadınlar ise, en sık 3 ayda bir olmak üzere ve yılda toplam 4 üniteyi geçmemek koşuluyla kan verebilirler.
Vücut Ağırlığı: 50 kg'ın üzerinde olan herkes kan bağışı yapabilir.
Miktar: Bağışlanan kan standart olarak 450 mL'dir. İnsan vücudunda toplam 5000-6000 mL kan olduğu düşünülürse, bu miktar, toplam kan hacminin sadece % 7,5-9' u kadardır.Kan bağışını takiben, eksilen sıvı hacmi, damar dışındaki sıvının, damar içine geçmesiyle saatler içerisinde karşılanır. Hücrelerin yenilenmesi süreci ise, 2 ay kadardır. Düzenli aralıklarla yapılan kan bağışının sağlık açısından herhangi bir sakıncası olmadığı gibi, aksine bir çok yararı mevcuttur.
Anemi: Kansızlık, elbetteki kan bağışı için engeldir. Günlük yaşamın olağan sayılabilecek ve çoğunlukla psikolojik kaynaklı olan halsizlik, bitkinlik gibi durumlar, anemi olarak algılanmamalıdır. Anemi tanısı, kan testleriyle yapılmaktadır. Kan bağışı için kriter hemoglobin değeridir..
Saklama: Kanın saklanma süresi, torba içindeki antikoagülan solüsyonun niteliğine bağlıdır. Bugün kullanılmakta olan torbalarda bu süre 35-42 gündür.Bu süre, kanın tüketimi için fazlasıyla yeterli bir depolama süresidir.
Sterilite: Kan torbaları, tek kullanımlık ve steril olarak imal edilmektedir. Bu sebeple, kan bağışı sırasında donöre herhangi bir hastalık bulaştırılması söz konusu değildir.
Yan Etki: Kan bağışının, kilo aldırma, zayıflatma, halsiz bırakma, kaşıntı ve bağımlılık gibi yan etkileri yoktur.
İlaç Kullanımı: Almış olduğunuz ilaçlar, kanınıza geçmektedir. Bu ilaçlardan bazıları kan bağışı yapmaya engel teşkil eder.Kan bağışından önce, eğer sağlığınız açısından mecbur değilseniz, ilaç almayınız. Almak durumundaysanız, kan verip veremeyeceğinizi kan merkezi doktorlarımıza danışabilirsiniz.
1. Aspirin kullanımı: Kan bağışına engel değildir. Sadece, trombosit amaçlı kal alımında veya tromboferezde dikkat edilmelidir.
2. Tegison (Sedef hastalığında kullanılan bir ilaç) kullananlar, ilacı kestikten 3 yıl sonra kan verebilir.
3. Accutan veya benzeri retinoik asit türevi ilaçları kullananlar, ilacı bıraktıktan 4 hafta sonra gönüllü donör olabilir.
4. Faktör konsantresi kullananlar, donör olamazlar.
Tansiyon: Sistolik kan basıncı 180 mmHg'yı, diastolik kan basıncı ise, 100 mmHg'yı aşmamalıdır.

Kimler kan veremez?


1. Hepatit B (Hiçbir zaman kan veremezler)
2. Hepatit C (Hiçbir zaman kan veremezler)
3. AIDS (Hiçbir zaman kan veremezler)
4. Sıtma (Tedavinin sağlanmasından 3 yıl sonradan itibaren kan verebilirler)
5. Frengi geçiren hastalar, iyileşmeden 1 yıl sonra kan verebilirler.
6. Creutzfeldt-Jacob hastalığı olanlar, hiçbir zaman kan veremez.
7. Chagas Hastalığı ( Alınan kan sadece fraksinasyon amaçlı kullanılabilir)
8. Tüberküloz (Tedavinin sağlanmasından 5 yıl sonra kan verebilirler)
9. Diabet (İlaç kullanmayan veya ilaç kullandığı halde, kan şekeri regüle edilmiş olanlar kan verebilir)
10. Anemi (Anemi teşhisi konmuş kişiler kan bağışçısı olamazlar)
11. Gebeler kan veremez. Doğum veya gebeliğin sonlan(dırıl)masından 6 hafta sonra kan verebilirler.
12. Koroner kalp hastalığı, angina pektoris, ciddi kardiyak aritmi, serebrovasküler hastalıklar, arteriyal tromboz veya rekküren venöz trombozu olan kişiler kan veremezler.
13. Allerji ( Astım hastaları kan veremez. Polen allerjisi olanlar ise, sadece allerjileri oldukları dönemde kan veremezler.)
14. Otoimmün hastalığı olanlar kan veremezler.
15. Kanama diatezi (Kanama eğilimi) olanlar ömür boyu kan veremezler.
16. Bronşit (Kronik bronşit hastaları kan veremez)
17. Kronik nefrit ve pyelonefritli hastalar kan veremez. Akut glomerulonefrit geçirmiş olanlar ise, iyileşmeden 5 yıl sonra bağış yapabilir.
18. Malign (Habis) hastalığı olanlar, gönüllü donör olarak kabul edilmezler.
19. Brusella almış olanlar, tam iyileşmeyi takiben iki sene sonra kan bağışı gönüllüsü olabilirler.
20. Epilepsi hastaları, kan veremezler.
21. Osteomyelit geçirmiş hastalar, tam düzelmeden 5 yıl sonra kan verebilirler.
22. Cerrahi: Büyük ameliyatlardan sonra 6 ay boyunca kan bağışı alınmaz.Mide rezeksiyonu geçirenler ise, hiçbir zaman donör olamazlar.
23. Transfüzyon: Kan veya kan ürünü alan donörler, 1 yıl boyunca kan veremezler.
24. Attenüe virus aşısı yapılmış olanlar 3 hafta kan veremez.( Su çiçeği, sarı humma, kızamık, kızamıkçık, oral polio, kabakulak)
25. Ölü bakteri aşısı olanlar, 5 gün donör olamazlar.( Kolera, tifo, antrax)
26. İnaktif virus aşısı ve toxoid alanlar ise 3 gün kan veremezler ( Polio-injeksiyon , influenza, rabies, difteri, tetanoz)


Kan Bağışı nasıl yapılır?



Kan merkezine gelen gönüllüler yani donörler, ilk olarak donör formunu doldurur. Bu form, kişinin donör olup olamayacağını anlamaya yönelik bazı sorulardan oluşmaktadır. Formun ikinci sayfasında ise, kişiye ait kimlik, adres ve bağış bilgileri bulunmaktadır. Donör olabilmek için gerekli koşullardan biri, Hemoglobin düzeyinin istenilen değerlere sahip olmasıdır. Toplumumuzda oldukça sık rastlanan anemi hastalığı, yani kansızlık, elbetteki kan bağışı için en sık karşılaşılan engeldir. Erkeklerde 13,5 g/dL'nin, kadınlarda ise,12,5 g/dL'nin üzerindeki hemoglobin değerleri donör olunması için yeterlidir. Bu testler, kan merkezlerinde Bakır Sülfat Solüsyonu kullanılarak yapılmaktadır.


Kişinin hemoglobin düzeyi, kan bağışı için uygunsa, arteriyal tansiyon ölçümüne geçilir. Sistolik tansiyon 180 mmHg'nın, diyastolik tansiyon ise 100 mmHg'nın üzerinde olmadığı sürece, kan bağışı yapılabilir. Kan alma yatağına uzanan gönüllü donörler, kan alımı için uygun bir damar belirlenir ve antiseptik bir solüsyonla, içten dışa doğru dairesel olarak cilt temizliği yapılır. Antiseptik solüsyonun etkinliğini sağlayabilmesi için kuruması beklenmelidir. Bu süre, kullanılan sıvıya bağlıdır, ancak genellikle 30-45 sn kadar beklemek yeterli olur. Ardından sterilite şartlarını bozmamak kaydıyla, damara girilir.

İğnenin damara sokulmasıyla birlikte kan torbası dolmaya başlar. Torba içindeki antikoagülan sıvı ile kanın iyice karışması sağlanmalıdır. Bu işlem manuel olarak yapılabileceği gibi, otomatik kan alma cihazları (Sağ alttaki fotoğraf) ile daha sağlıklı olarak gerçekleştirilebilir.

Kan alma işlemi yaklaşık olarak 6-10 dakika kadar sürer. Bu süre komponent imalatı açısından önemlidir. İğnenin damardan çıkarılmasınından sonra, cilt bölgesi tekrar dezenfekte edilir ve steril bir gazlı bezle kapatılır. Donörün birkaç dakika kompres yapması sağlanır. Kan torbasının seti kapatıldıktan sonra iğneye doğru olan kısım kesilir. Setin bu kısmından alınan kan örneği test çalışmalarında kullanılır. İğne kısmı da kesilerek setten ayırılır.

Gönüllü donör,bağıştan sonra ikram bölümüne alınır ve yiyecek-içecek ikramı yapılır.

Kan Vermenin Faydaları

Kemik iliğinin yağlanmasını önleyip, kan yapımı canlı tutulur.
Verilen kanın yerine, anında vücuttan genç hücreler dolaşımına katıldığı için, bağışçı daha dinç ve canlı olur.
Kandaki yüksek yağ oranı düşer.
Kan bağışı kalp krizi ihtimalini %90 azaltır.
Kan bağışlayan kişide baş ağrısı, stres, yüksek tansiyon, yorgunluk gibi rahatsızlıkların giderilmesinde çok büyük katkısı olur.
Kan bağışçısı her kan verdiğinde:
AIDS , Hepatit B , Hepatit C , Sifiliz
Kan grubu taramasından ücretsiz olarak yararlanmış olur.
Trafik kazasında yaralanan bir kimsenin, kan uyuşmazlığı olan bir bebeğin, kan bulunmazsa ölecek bir hastanın sizin verdiğiniz kanla kurtulmasının, size verdiği manevi duygu ölçüsüzdür. Bağışınız çok insancıl ve onurlu bir davranıştır.

Sürekli ve düzenli kan bağışlayanlara:
10 bağışta Bronz Madalya
25 bağışta Gümüş Madalya
35 bağışta Altın Madalya
40 bağışta Plaket verilerek taltif edilir.


Kan bağışında bulunanlara KAN SİGORTA KARTI tahsis edilir. Bu kart gerçekleşmesini arzu etmediğimiz acil kan ihtiyaçlarında size ve soyadınızı taşıyan tüm yakınlarınıza tüm Kızılay Kan Merkezlerinden azami öncelikli kan alma ve sosyal güvencesi olmayanlar için ücretsiz kan temin edilmede kullanılır.

Kan bağışı tecrübeli hekimlerimiz tarafından muayene edilerek gerçekleştirilir.

Bağışladığınız kanlara hangi işlemler uygulanır?

Kan bağışından sonra kanınızın hangi grup (A,B,O,AB ve Rh tipi) olduğu tespit edilir.

4 ana kan grubu olmasına rağmen 400 den fazla grup ve faktör bilinmektedir.Gerekli durumlarda bazı alt gruplar da araştırılmaktadır.

Kan grubu tespitinden sonra kanınızda AIDS, Hepatit B , Hepatit C, Sifiliz hastalıkları araştırılmaktadır. Yapılan testlerde bu hastalıklardan herhangi birine karşı iki kez üst üste şüpheli bulunan kanlar imha edilmektedir.

Günümüzde hastaların artık nadiren tam kan ihtiyacı olmaktadır. Bu nedenle kan grubu bakılmış ve tarama testleri yapılmış kanlar kan bankalarında son derece yararlı bölümlere ayrılarak kullanılana dek uygun ısı ve ortamlarda saklanır. Kanlardan elde edilen ürünlerin her biri farklı hasta ve hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

Genellikle tek bir bağış kanı birden çok hastanın ihtiyacını kartılamaktadır.

Kan Grupları

Ülkemizde ve dünyada yaygın olarak kullanılmakta olan kan grup sistemleri, ABO ve Rh sistemleridir. ABO grup sistemine göre kan grupları, A, B, AB ve O grubu diye dörde ayrılırken, Rh sistemine göre ise, RhD Pozitif ve RhD Negatif diye ikiye ayrılır. Her iki sistem birlikte kullanıldığından, ortaya sekiz farklı kan grubu çıkar. Ancak kan grupları, sadece bununla sınırlı değildir. Bazı kişilerde hem ABO grup sistemine ait alt gruplar (A1,A2,gibi) ve hem de Rh sistemine ait alt gruplar (D,d,C,c,E,e,gibi) bulunmaktadır. Bir kanın "Rh Negatif" diye nitelenebilmesi için bu alt grup antijenlerinden hiçbirinin bulunmaması gerekir. Ülkemizde CD pozitifliğine oldukça sık rastlanırken, DE pozitifliği daha nadirdir.Genel olarak bakıldığında Rh D pozitifliği %85-90 arasında değişmektedir.

Kanda Yapılan Testler

Bağışlamış olduğunuz kanlarda, yapılması zorunlu olan testler,özellikle kan teması ile bulaşan hastalıklara yöneliktir. Hepatit B, Hepatit C, AIDS ve Frengi hastalığı ile ilgili tarama testleri, alınan tüm kanlarda yapılmaktadır. Özellikle Hepatitlerin toplumdaki rastlanma sıklığının oldukça yüksek olduğu düşünülürse, bu tarama testleriyle gerek Kan bağışı yapan gönüllü ile kanı alacak olan hastanın bir çok riske karşı korunması sağlanmaktadır. 1997-1999 yıllarını içeren test sonuçları aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Tarama Testi Yapılan Test Sayısı Pozitif Sayısı Rastlanma Oranı
HBsAg (Hepatit B) 50.428 2402 % 4,76
Anti-HCV Ab (Hepatit C) 49.331 585 % 1,19
Anti-HIV 1/2 Abs (AIDS) 49.815 0 % 0,0
RPR (Sifiliz) 48.615 31 % 0,06

Hepatit B (HbsAg) , Hepatit C (Anti-HCV Abs) ve HIV (Anti-HIV Ab)' ın taraması için ELISA yöntemi kullanılırken; Frengi taramasında RPR testi kullanılmaktadır.

Kanın Yapısı

Kan vücutta;
· Oksijen alışverişi
· Enerji sağlayan karbonhidratların dokulara dağılması
· Proteinlerin dokular arasında dağılımı
· Hormonların ilgili dokulara giderek burada fonksiyonlarını yerine getirmesi
· Atık ve toksik maddelerin vücuttan atılması için ilgili organlara taşınması
· Mikroplarla savaşta bağışıklık sisteminin yaptığı antikorların hastalık bölgelerine taşınması için hayati öneme sahip bir dokudur. Fonksiyonlarını içinde taşıdığı çeşitli hücreler ve plazma adı verilen sıvı sayesinde yapar. Görevlerini yerine getirirken akışkan, fakat bir yaralanma anında korunması için pıhtılaşabilir özellikte olması gerekir. Pıhtılaşma işlemi kanın plazma adı verilen sıvı kısmındaki çeşitli proteinler tarafından sağlanır.
Kanın hücresel elemanları kemik iliğinde yapılır. Başlıca 3 grupta incelenebilir.

Eritrositler (Alyuvarlar)
Lökositler (Akyuvarlar)
Trombositler

Eritrositler: Kana kırmızı rengini veren alyuvarlardır. İçinde taşıdıkları hemoglobin molekülü ile hücrelere oksijen ve hücrede enerji sağlama sırasında yakılan oksijenin metaboliti karbondioksiti dışarı atmak üzere akciğere taşır. Eritrositlerin ortalama yaşam süresi 120 gündür.
Lökositler: Vücuda giren canlı cansız her çeşit yabancı maddeyi tanımak ve onlarla savaşmak için görev yaparlar. Bir kısmı doğrudan mikroplarla savaşırken, başka bir kısmı yabancı molekülleri ve mikropları tanıyarak sistemi uyarır, diğerleride mikropla savaşmak üzere antikor denen spesifik proteinleri üretir. Akyuvarların yaşam süresi değişiktir. 48 - 72 saat ile yaşam boyu canlı kalabilirler.
Trombositler: Bir yaralanma halinde yaralanan bölgeyi ilk tamir etme ve bu bölgede pıhtı oluşması için bir dizi olayı başlatma görevi olan hücrelerdir. Bu hücrelerin yaşam süresi 7 - 9 gündür.

Görüldüğü gibi kan hücreleri kemik iliğinde sürekli olarak yapılan, yaşayan ve ölen hücrelerdir. Bir bakıma kan hücreleri sürekli olarak yenilenen hücrelerdir. Kemik iliği ise sürekli olarak çalışan ve gereksinime uygun miktarda hücre üreten bir fabrikadır. İnsan vücudunda 70 ml / kg kadar kan vardır. ( 70 kg ağırlıkta biri için yaklaşık 5 litre ) Bu kanın % 35 - 40 kadarı hücresel elemanlardan oluşmuştur.

Kanınızdan hangi ürünler elde edilir?


Kan Ürünü Saklanma Süresi Kullanıldığı Durumlar
Tam Kan 35 gün Masif kanamalarda
Eritrosit Süspansiyonu 42 gün Eritrosit sayısını artırır. Travma,
Cerrahi
girişimlerde, yanıklarda , Anemi
(kansızlık) tedavisinde
Trombosit Süspansiyonu 5 güne kadar Trombosit fonksiyon

bozukluklarında, Trombosit
sayısındaki azlığa bağlı
kanamalarda
Taze Donmut Plazma ve
Kriopresipitat 1 yıl Bazı koagülasyon

hastalıklarında, Yanık ve
kanamalardaki plazma
kayıplarında , Lösemi ve diğer
kanser tedavisi sırasında

Kendi ihtiyacınız içinde kan bağışalayabilirmisiniz?

Yakın tarihde bir ameliyat olacaksanız ve bu ameliyat sırasında kan ihtiyacınız söz konusu ise ihtiyacınızı kendiniz karşılayabilir, başka birinin kanına maruz kalmayabilirsiniz.OTOLOG KAN olarak isimlendirilen, kisinin kendisi için verdigii kan veya kanlar , son kullanma tarihine veya ihtiyaç anına dek kan bankasında saklanır. Doğal olarak kendinize ait olan bu kanın gene sizin için kullanımı sırasında transfüzyona bağlı herhangi bir problem ortaya çıkmayacaktır. İleri tarihde planlanmış ameliyatı olan sağlıklı ve kansızlığı bulunmayan herkes otolog donör olabilir.

Kan Uyuşmazlığı


Bu sayfada yer alan bilgiler "Dr. Çağatay Nuhoğlu" tarafından yazılmış olup, Çocuk Sağlığı Sitesi içerisinden edinilmiştir. Kendilerine desteklerinden ötürü teşekkürü borç biliriz.

"Kan uyuşmazlığı" genel kanının aksine, karı koca arasında değil, gebelik döneminde anne ile karnındaki bebeği arasında söz konusu olabilen normal dışı bir durumdur. Hangi kan grupları arasında ve nasıl bir uyuşmazlık olduğunu anlatmadan önce kan gruplarını tanımlamak gerekir. Kanımızda oksijen taşımakla görevli kırmızı kan hücrelerinde bulunan proteinler esas alındığında klasik olarak dört ana kan grubu tanımlanır: "A", "B", "AB" ve "O" grubu .. Bir de "Rh" söz konusudur. Birey, "D" proteinine sahipse Rh pozitif (+), değilse Rh negatif (-) olarak ifade edilir. Rh (-) kişilerin vücudunda D proteini hiç yoktur ve bağışıklık sistemi için tamamen yabancı bir maddedir.

Normal koşullarda hamilelik döneminde anne ve bebeğin kanları birbirine karışmadan plasenta (eş) aracılığıyla oksijen, karbondioksit ve besi öğelerinin karşılıklı alışverişi gerçekleştirilir. Anne Rh (-), bebek Rh (+) ise ilk gebelikte herhangi bir sorun olmaz. Bebek doğarken zedelenen damarlardan bir miktar bebek kanı, Rh (-) annenin kanına karışabilir. Böylece annenin bağışıklık sistemi tamamen yabancısı olduğu bir proteinle, "D" proteini ile tanışır ve ona karşı tepki geliştirir. O maddeyi tanımadığı için yok etmek ister. Beyaz kan hücrelerinin D proteinini yok etmek üzere ürettiği -o maddeye özgü- sıvısal maddeleri (antikorlar) kullanarak hedefine ulaşır. Annenin kanında bir tane bile bebek kan hücresi kalmaz, tümü yok edilir. Bu savaş sona erdiğinde geriye "anti-D antikorları" adı verilen sıvısal maddeler ve bunları gereksinim duyulduğunda her an yeniden üretebilecek akıllı beyaz kan hücreleri kalır. İkinci gebelikte çocuk eğer yine Rh (+) kana sahipse annenin kanında hazır bulunan bu sıvısal maddeler (antikorlar) kolayca plasenta (eş) engelini aşarak anne karnındaki bebeğin kanına karışırlar. Bebek kırmızı kan hücreleri yok edilmeye başlanır. Çocuğun kemik iliği, karaciğer ve dalağı yok edilen kırmızı kan hücrelerinin yenilerini üretir ve eksilen kanı yerine koyar. Bu aşırı kırmızı kan hücresi yıkımı ve yapımı sürecinde "bilirubin" adı verilen ve fazlası zararlı olan bir madde açığa çıkar, bebekten anneye geçer, annenin karaciğeri tarafından yok edilir. Bebeğin karaciğeri henüz bu maddenin tümünü zehirsizleştirebilecek kadar gelişmemiştir. Eğer üretilen kırmızı kan hücresi miktarı yok edilenden az olursa sonuçta bebek ağır bir kansızlığa maruz kalır, hatta ölebilir. Eğer arada bir denge varsa bebek bir ölçüde kansızlıkla doğar veya sağlıklı olarak dünyaya gelir. Sorun asıl o zaman belirginleşir. Çünkü kan hücreleri hala parçalanmakta, yenileri yapılırken gereken maddeler anneden temin edilememekte, çocuk kendi depolarını kullanmaktadır. Üstelik açığa çıkan sarı boyar madde niteliğindeki "bilirubin" bebeğin karaciğeri tarafından yeterince vücuttan uzaklaştırılamamaktadır. Kanda belli bir düzeyi aşan "bilirubin" göz aklarına, cilde ve sonunda asıl zararını gösterdiği beyin ve sinir sistemine yerleşerek yaşamı tehdit etmektedir. Yenidoğan sarılığının ağır şekillerinde, tedavi edilmeyen çocuklarda adalelerin sertleşmesi, zeka geriliği gibi kimi geri dönüşümsüz sinir sistemi bozuklukları meydana gelmektedir.

Yenidoğan sarılığı olan bebeklerde sarı boyar madde "bilirubin"i vücuttan daha kolay uzaklaştırmak için belli bir dalga boyundaki ultra viyole (kızıl berisi) ışınları kullanılmaktadır. Bebeklerin uygun sıcaklık ortamı sağlayan küvöz ya da yataklarda ultra viyole ışığıyla tedavisine "fototerapi" denir. Yeterli olmadığında bebeğim göbek kordonundan takılan bir sistemle, uygun bir Rh (-) kanla "kan değişimi" işlemi gerçekleştirilerek yaşamsal tehlike atlatılır. Geç kalınan durumlarda araz kalması olasıdır. Körlük, şaşılık, sağırlık, felç gibi ..

Mademki kan uyuşmazlığı ve sonuçları bu kadar ağır olabiliyor, o halde Rh (-) anneler için koruyucu bazı önlemler alınması gereklidir. Bir anne adayı eğer Rh (-) kana sahipse, ilk doğum, kürtaj ya da düşüğünden hemen sonra, bebeğinden kendisine o anda geçmiş olabilecek Rh (+) bebek kan hücrelerine karşı annenin bağışıklık sisteminde tepki oluşmadan önce girişimde bulunulmalıdır. Bunun için özel olarak hazırlanmış bir serum vardır: "Anti-D İmmun Globulin". Bu madde doğumdan (ya da düşük veya kürtajdan) hemen sonra anneye kaba etten iğne şeklinde yapılmalıdır. "Anti-D İmmun Globulin" kana karışır, bebekten geçmiş olan Rh (+) kan hücrelerini derhal yok eder. Annenin bağışıklık sistemi ne olduğu anlamadan işlem tamalanır. Bir süre sonra "Anti-D İmmun Globulin" doğal ömrünü tamamlar ve kanda yok olur. Oysa anne kendisi "antikor" geliştirmiş olsaydı bu sıvısal madde uzun süre kanda kalacak, gerekirse onu yeniden üretebilme yeteneği olan beyaz kan hücreleri tarafından eksikliği tamamlanacaktı. Pasif olarak verilmiş olan "Anti-D" için eksikliğin tamamlanması diye bir konu söz konusu değildir. Zamanla yok olan "Anti-D İmmun Globulin" bu sayede annenin sonraki hamileliklerinde çocuk için bir sorun oluşturamaz. Yalnız unutulmaması gereken bir konu bu immun globulinin herbir gebeliğin son bulumunda yeniden uygulanmasının gerekliliğidir. Kan uyuşmazlığı genel olarak ilk bebekte sorun oluşturmaz. Sonraki Rh (-) çocuk için zaten bir problem yoktur.

Rh uygunsuzluğu kadar ağır seyretmese de "kan grupları" arasında da uygunsuzluk söz konusu olabilir. Genellikle annenin "O" bebğin "A", "B" veya "AB" olduğu durumlarda meydana gelir. Farklı mekanizmalarla ama aynı aynı prensiplere dayanan süreçler yaşanır. Fakat daha seyrek olarak yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşır.

Sonuç olarak Rh (-) olan annelerin Rh (+) doğabilecek çocukları için önceden hazırlıklı olunmalıdır. Eğer anne ve baba her ikisi de Rh (-) iseler genetik kurallarına göre Rh (+) bebekleri olamaz. Eğer anne Rh (-), bab Rh (+) ise çocuk Rh (-) de olabilir, Rh (+) de. Bu genel bilgi de göz önünde bulundurulmalı, doğum sonrası bebek kan grubu tayin edilmelidir. Anne Rh (-), bebek de Rh (-) ise uygunsuzluk yoktur, anneye anti-D immun globulin yapmak gerekmez. Annenin Rh (+) olduğu durumlarda çocuğun Rh'ı ne olursa olsun Rh uygunsuzluğu olmaz. Eğer anne ve baba her ikisi de "O" grubu kana sahiplerse çocukları mutlaka "O" grubu olur. Bu durumda anne ve bebek arasında grup uygunsuzluğu olamayacağı açıktır. Anne "O", baba "A" ise çocuk "O" veya "A"; anne "O", baba "B" ise çocuk "O" veya "B"; anne "O" baba "AB" ise çocuk "A" veya "B" olur ama "O" veya "AB" olamaz. Annenin "A" ya da "B" olduğu, çocuğun "B" ya da "A" olduğu durumlarda uyuşmazlık nadirdir, hafif seyreder. Ayrıca bazı alt kan grubu uygunsuzluklarında, hatta hiçbir uygunsuzluğun olmadığı kimi sıra dışı durumlarda kan uyuşmazlığıyla benzer klinik tablolar görülebilir, yenidoğan sarılığı meydana gelebilir.

Sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için gebelikte sağlıklı ve düzenli izlem ön koşuldur. Anne baba adayları, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı arasında işbirliği bu sürecin temelini oluşturmaktadır. Uygun bir gebelik yönetimi ve doğuma uzman gözetiminde hazırlık, kan uyuşmazlığı gibi yaşamsal bir sorunun bile kolaylıkla halledilmesini sağlayacaktır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
3
Görüntülenme
83B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
45B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst