dede korkut hikayelerinin incelemesi

cicozz Çocukluk cicozlarda saklı
dede korkut hikayelerinin incelenmesi

Dede Korkut, Oğuz boylarının destanlaşmış hikayelerini derli toplu bir biçimde aktaran bir anlatıcıdır. Dede Korkutun anlattığı hikayeler ancak XV. yüzyılda yazıya geçirilebilmiştir. Türk edebiyatının ilk ürünlerinden olan Dede Korkut Hikayeleri, Türk boylarının Kafkasya ve Azerbaycan yörelerindeki yerleşme, yurt kurma uğraşlarını ve akınlarını konu alır. Oğuz boylarının çeşitli kahramanlık öyküleri, akıncıların töreleri ve gelenekleri doğal çevre içinde hikaye edilmektedir. Dede Korkut hikayeleri yer yer şiir biçiminde yer yer düzyazı biçiminde yazıya geçirilmiştir. Bu eşsiz değerdeki yazılar Almanyanın Dresden Kitaplığında bulunmuş ve Türkçe’ye ilk kez Kilisli Rifat Bilge tarafından kazandırılmıştır. Mahir Ünlü ve Seyit Kemal Karalioğlu, Dede Korkut adlı incelemelerinde tam metin ve konuya ilişkin ayrıntılı bilgiler vermektedirler. Kitabın asıl adı Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan’dır. Anlamı Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı’dır. Kitap on iki destansı hikaye ve bir mukaddimeden oluşmuştur. Hikayeler Kuzeydoğu Anadolu dolaylarındaki müslüman Oğuzların hayatını anlatır. Fakat destanlar islamiyet öncesi dönemden de izler taşımaktadır. Bu yüzden destanların oluşmasının daha erken evrelerde olduğu tahmin edilmektedir. Kitapta, Salur Kazan ve Bayındır Han gibi kahramanların, mekanın ve zamanın ortak oluşuyla ve her hikayede Dede Kokut’un ortaya çıkışıyla on iki hikaye birbirine bağlanır. Bugün elimizdeki iki nüshanın Akkoyunlu Devleti’nin çökmeye başladığı dönemlerde yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Nüshalardan biri tamdır ve Almanya Dresten Kitaplığı’nda bulunmaktadır. Altı hikayenin bulunduğu eksik bir nüsha ise Vatikan’dadır. Nüshalar üzerine ilk incelemeyi Alman Türkiyatçı Fr. Von diez Tepegöz Destanı’nı Almanca’ya çevirerek yapmıştır. Kilisli Rıfat (1916, eski yazı ile), Orhan Şaik Gökyay (1938) ve Muharrem Ergin (1958) de kitabı yurdumuzda yayınlamışlardır.
Elde bulunan iki yazma nüshanın biri Dresden’de, diğeri de Vatikan’dadır. Bu iki nüshanın ikisinde de bulunan bulunan ve besmele ile başlayan giriş yazısında, Dede Korkut veya Korkut Ata diye anılan bir şahsiyetten söz edilir, bunun ağzından deyişler ve atasözleri nakledilir. Sonra da zaman zaman Dede Korkut kimi olaylar içinde veya anlatılan şeylerin sonunda ortaya çıkar, olayları tatlıya bağlar, öğütler verir, dua eder, sözü bitirir. Bu yüzden de bu kitabın anlatıcısı olarak kabul edilir. Ama yazarı kimdir, bu iki yazma nüshasının aslı kim tarafından yazılmış, işte bu belli değildir. Bu belirsizlik de yine kimliği hakkında kesin bilgiler olmayan Dede Korkut’un menkıbelere karışmış kişiliği ile birleştirilerek açıklanmaya çalışılır. Akla en yatkın açıklama da budur.
Dede Korkut hakkında verilen bilgilerin çoğu; onun Köroğlu, Yunus Emre, Karacaoğlan ve Nasreddin Hoca gibi gerçekten yaşamış, halkımızın kültürüne ve değer yargılarına sözcülük etmiş, öldükten sonra da hayatı menkıbelere karışmış tarihî bir şahsiyet olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan Dede Korkut’un her hangi bir hikaye kahramanı veya ilden ile gezerek düğünlerde, şölenlerde kopuz çalıp deyiş söyleyen sade bir ozan olduğunu söylemek, onu yanlış değilse bile eksik tanıtmaktır. Daha doğrusu onun kimliğini ve kişiliğini tam tanımamaktır.
Gerçekten bu tür yanlış anlamalara ve eksik tanımalara imkân verecek kadar belirsiz ve silik bir çehresi vardır Dede Korkut’un...Öteki büyük halk kahramanları gibi: Kim Yunus’a ait bir el yazısı, kim Nasreddin Hoca’ya ait tarihî bir belge gösterebilir. Ama bunların varlığını inkâr edebilir miyiz? Sözleri ortadayken bu mümkün değildir. Öyleyse bildiklerimizle yetinmek ve geride bıraktıklarına bakmak zorundayız.
Kitabın başında Korkut Ata olarak da zikredilen Dede Korkut, Bazen Dedem Korkut şeklinde kullanılır. Bir kere de Dede Sultan olarak anıldığına rastladığımız şahsiyetin kimliği, kitabın özelliklerini belirleyen bir niteliğe sahiptir: Peygamberimizin zamanına yakın bir dönemde, Oğuz kavminin Bayat boyunda ortaya çıkmış, bir rivayete göre Peygamberimize gönderilmiş ve Selmân-ı Fârisî onu Oğuzlara şeyh yapmıştır. Bu yüzden Dede Korkut’a müslüman Oğuzların öncüsü gözüyle bakılmaktadır: Kerâmet sahibi velîdir, yiğittir, alperendir...

Dede Korkut veya Korkut Dede ile ilgili menkıbelere, hemen hemen her Türk boyunda rastlamak mümkündür. Yunus gibi Dede Korkutun da birçok yerde mezarına rastlanmaktadır. Türkmen, Kazak, Karakalpak, Özbek boylarıyla, Şecere-i Terâkime, Câmiü’t-tevârih, Saltuknâme, Selçuknâme, Bahrü’lensâb, Nesâimü’l-muhabbe, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi gibi bir kısım kaynaklarda Dede Korkut’la ilgili menkıbelere rastlanmaktadır.
Adının da çeşitli manaları vardır: Korkut veya Horhut, “kork” kökünden gelmektedir. Doğumu ile ilgili menkıbelerde, çocukluğunda çevresine korku verecek bir heybeti olduğu söylenir. Bazı atasözlerinde adı, Kormış veya Kırmış olarak anılmaktadır. Ama kesin olan şu ki, kimliği ve kişiliği ile olduğu kadar adı ile de Dede Korkut önemli bir şahsiyettir. Adıyla ilgili yapılabilecek bütün açıklamaklar, etimolojik çalışmalar, onun çevresini etkileyen ve “Oğuz’un tam bilicisi” olduğunu ifade eden bilgi ve belgeleri doğrular niteliktedir. Her bakımdan olduğu gibi, adının yaygınlığıyla da Dede Korkut müslüman Türklerin atasıdır, öncüsüdür, kerâmet sahibi velîsidir. Kısaca sahibidir. Oğuz’un manevi ve kültürel değerlerine sahip çıkarak, onların varlığını korumalarını, güçlü bir topluluk halinde nesillerini devam ettirmelerini kendisine mesele edinmiş; belki böyle bir görevi üstlendiği için çeşitli yerlerde dolaşmış, iz bırakmış, adına bağlı değer yargılarının unutulmamasını sağlamıştır.

Câmiü’t-tevârih’le Şecere-i Terâkime yazarlarına göre, Dede Korkut Peygamberimizin çağdaşı onuncu Oğuz hükümdarı Kayı İnal Han’ın müşaviridir. Babasının adı Kara Hoca’dır. 295 yıl yaşadığı söylenir. Bazı rivayetlerde bu rakam daha azdır. Köroğlu’nun babası olarak da anılır. Saltuknâme’ye göre, Osmanlılarla aynı soydandır ve İshak Peygamber oğlu Îs’in soyundandır. Evliya Çelebi de bu rivayetlere inanarak, Ahlat’taki türbesini ziyaret ettiğini yazar.
Dede Korkut ad koyar, anlaşmazlıkları önler, öğüt verir, dua eder, deyiş söyler, büyük bir ihtimalle de boydan boya gezerek Dede Korkut “boy”larını anlatır. Ölümü idrâki ve ondan kaçıp ona sığınışı ile ilgili menkıbeler, başlı başına destan olacak niteliktedir. Bu haliyle hikmet sahibi, herşeyi görmüş geçirmiş, olacakları önceden kestiren veya ilham ile bilen bir büyük şahsiyettir. Hanlar katında sözü geçen, herkese sözünü dinleten Dede Korkut’un, eski Türklerdeki ozan ve şamanlarla, velî ve alp tipinin bütün özelliklerine sahip olduğunu; bunlardan başka müşavirlik, şeyhlik ve uzun ömürlülük gibi vasıflarını taşıdığını görüyoruz.
Dede Korkut daha sonraki dönemlerde örneğine çok rastladığımız şair evliyaların da ilkidir. Hepsinden farklı olarak, ata biner, kılıç kuşanır, düşmanla cenge gider. Hikaye ve macera anlamlarına da gelen “boy”ları ile büyük bir destancı kimliğine sahiptir. Açıktan açığa öğütler verdiği parçalar azdır. Sanki çok iyi bir anlatıcı olmanın bütün kurallarını bilmektedir. Çok dinamik bir örgüyle anlattığı olayların biricik vasfı, hareketlilik ve gerilimdir. Hiçbir destani hikaye bunlar kadar sağlam yapılı ve bu kadar az kusurlu değildir. Başkalarında haşviyyat, yani gereksiz söz haline gelen tekrarlar, Dede Korkut’un dilinde hoş bir havaya bürünür, âhenkli görünür.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
9B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
38B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Üst