Bir Anlık Gaflet

agent force Harbi Aktif Üye
Tan yeri ağarıyordu.

Anadolu’nun kapılarını açan, Romen Diogenes’e hoşgörüyle yaklaşan, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan, çadırında meşveret kurmuş; Batı Karahanlı Hükümdarı Nasr ile yapılacak muharebenin son hazırlıkları üzerinde çalışıyordu.

“Hilal Taktiği” uygulamayı düşünüyorlardı. Üç kuvvete ayrılacaklar; ikisi gizlenecek, biri saldırıyor görüntüsü verecekti. Kaçar gibi yapıp diğer iki kuvvet ile düşmanı ortalarına alacaklardı. O sırada birkaç nal sesi duydular. Sultanın otağından içeriye Melikşah girdi:

-Babacığım ordudan birkaç kişi sizinle görüşmek ister.

Alparslan:

—Gelsinler.

Bunun üzerine o kişiler çağrıldı. Geldiler. Ve aralarında bir sözcü seçmiş olmaları gerekir ki hemen aralarından bir şahıs konuşmaya başladı:

“Hünkârım bu civarlardaki kalelerden birinde bir kumandan vardır ki ismi Yusuf Harezmî’dir. Halkı ağır ve kanunsuz vergilerle ezer. İtirazda bulunanları asıp-keser, mallarını yağmalar. Bu konuda bir şeyler yapılmazsa Hünkârımızın şanına, adaletine, leke sürülebilir. Alparslan cevaben:

“Tez Yusuf Harezmî’yi çağırın bana.” dedi. Harezmî içeri girdi. Tam o sırada da Alparslan’ın ordusunun nehri geçtiği haberi geldi. Alparslan, otağından dışarı çıktı. Göz alabildiğine geniş bir yere yayılmış yaklaşık 200.000 renk renk askeri seyretti. Çevresindeki hassa ordusuna bir daha baktı. Gözüne ikta askerleri ilişti. Evet, Alparslan’ın ordusu muazzamdı. Bu esnada Melikşah, babasına bir daha seslendi:

— Sultanım Yusuf Harezmî’nin hakkındaki meseleyi bir an önce çözüme kavuştursak.

Bu sözlerle Alparslan, dalgınlığından sıyrıldı. Tekrar otağına geri döndü. Harezmî’ye yaptıklarının doğruluğunu soran Alparslan’a Yusuf Harezmî, ağır cevaplar verdi. Bunun yanında Alparslan’a tabi bulunmadığını, onu tanımadığını, Nasr’a bağlı olduğunu; bu nedenle de kendisini sorgulayamayacağını öne sürdü. Alparslan, bu cevaplar karşısında fena halde sinirlendi. Yayını kaparak, bu küstah adama bir ok attı. İyi bir atıcı olduğu halde ok isabet etmedi. Hiddetini bir kat daha arttıran bu durum sonucunda yerinden fırlayıp tahttan inerken, bu kez de kendi eteğine basarak yüzüstü yere düştü. Yusuf Harezmî, fırsattan istifade ederek gizlediği hançeriyle Alparslan’a saldırdı. Alparslan, ağır yaralandı. Yusuf Harezmî ise kaçarken bir muhafız tarafından öldürüldü. Alparslan, hemen tedavi altına alındı. Fakat iyileşemedi ve ecel oku ona isabet etti. Tarihler 24 Kasım 1072’yi gösteriyordu.

Alparslan vefat ettiğinde 40 yaşlarındaydı. Vasiyeti üzere oğlu Melikşah –ki bu vakitlerde 17,18 yaşlarındaydı- hükümdar oldu. Alparslan’ın cenazesi Merv’e defnedildi.

Ölümcül yarayı aldıktan sonra Alparslan’dan şu sözler işitilmiştir:

“Dün tepeden ordumu seyrediyordum. Ordumun büyüklüğünden sanki yer titriyordu. Kendi kendime ‘Ben dünya hükümdarıyım. Bana kimsenin gücü yetmez.’ dedim. Bu yüzden Yüce Allah(c.c.) zayıf biri karşısında beni aciz bıraktı. Allah’tan beni bağışlamasını dilerim.”

Evet, Alparslan zaferin ancak Allah(c.c.)’tan geleceğini biliyordu. Ancak bir anlık gafleti sonucunda gururlanmış ve bunun cezasını canıyla ödemiştir.



Kaynak: el-Kanil fi’t-Tarih 10/73-74; Mithat Sertoğlu : Tarihten Sohbetler (Ankara, 1994) s.205
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
2
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst