Zatürree

SaMeT46 Harbi Aktif Üye
ZATÜRREE:pnömoni adıyla da tanınan zatürree hava keseciklerinin (alveol) kılcal daamarlardan sızan sıvıyla dolması sonucu oltaya çıkan daha sonra pıhtılaşan bu sıvının etkilediği bölgenin süngersi yaapısını yitirip seıtleşmesiyle gelişen bir akciğer iltihabıdır. İltihaplanma akciğearin bir lobunu bütünüyle ya da kısmen kaplayabi lir. Lezde bronkoskopi sırasında alınan bronş salgısının incelenmesiyle etken bakteri ya da bakteriler saptanarak gerekli teadavi uygulanabilir. Ama hastalığa neaden olabilecek birçok bakterinin insanada hastalık ortaya çıkmadan önce çüarükçül (saprofit) olarak yani hastalığa yol açmadan yaşadığı da unutulmamaalıdır. Bu nedenle zatürreenin vücuda direnç sağlayan sistemlerin zayıflamaasının bir rüse bağlı enfeksiyonları aşırı soğuağun etkisi alkol zehirlenmesiyetersiz beslenme ve ruhsal çöküntü (depresayon) gibi nedenlerle zayıflayabilir.Solunum yollarında enfeksiyonlara karşı savunma sistemleri vardır. Gırtlaağı aşan enfeksiyon etkenleri akciğerlere doğru ilerlerken öksürükle uzaklaştırılamaya çalışılır. Ayrıca solunum yollarınadaki epitel hücrelerinin sürekli titreşen yonlar bronşiyollerı de kapsayan yayagın odaklar biçiminde görülürse hastaalık bronş-akciğer iltihabı (bronkopnö-moni) olarak adlandırılır.Zatürreenin başlıca etkeni bakterialer daha seyrek olarak da virüs ve manatarlardır
BAKTERİ KÖKENLİ ZATÜRREE
Akciğerlerde iltihaplanma sürecine yol açan başlıca bakteriler pnömokok Klebsıella pneumomae streptokok ve stafilokoklardır. Balgamın özellikle rur. Gene de bakteriler hava keseciklearine ulaştığında çoğalmaları için pek uygun olmayan nemli bir ortamla karşıalaşır. Ayrıca fagositoz denen bir süreç içinde bakterileri ve yabancı parçacıkaları yok eden makrofaj adlı hücreler de akciğer ortamında bakterilerin çoğalamasını güçleştirir. Çeşitli koşullara bağalı olarak bu savunma dengeleri bozuladuğunda zatürree başlayarak ilerleyeabilir.
Bazı kişilerin zatürreeye yatkınlığı olduğu söylenebilir. Kolayca hatta yaaşam boyu 10-20 kez zatürreeye yakalamlabilmesi bu tür bir yatkınlığa bağlanamaktadır. Zatürreeye erkekler kadınlara göre daha kolay yakalanırlar. Siyah ırktan kişiler hastalığa karşı daha duyarlıadır.
Görülme Sıklığı
Zatürree ve bronkopnömoni gibi akciağer enfeksiyonları özellikle kış aylaarında oldukça sık görülür. Bu hastalıkalar antibiyotik kullanımına karşın önemlerini korumakta ve ölüme yol açabilmektedir. Zatürreeye her yaşta yakalanmak olasıdır. Ama hastalık bir yaşın altındaki çocuklarda ve yaşlılarada daha çok görülür ve ağır seyreder. Özellikle kentlerde ve soğuk mevsimalerde gelir düzeyi düşük kesimlerde daha yaygındır.
Belirtileri
Hastalık genellikle birden başlayıp hızala ilerler. Sabah yatağından kalktığında bütünüyle sağlıklı görünen bir kişi birakaç saat geçmeden kendini kötü hissetameye başlayabilir. Daha sonra vücut sıcaklığı yükselir ve ürperme görülür. Hasta sağlığının bozulduğunu ve ateşianin yükseldiğini fark ederek dinlenme isteği duyar. Ateş birkaç saat içinde 39°C-40°C’ye değin yükselir ürperme-ler giderek artar. Son derece bitkin ve yorgun olan hasta akciğerin hastalığa tutulan lobuna bağlı olarak yeri değiaşen güçlü bir ağrı duyar. Genellikle önade meme bölgesi arkada ise kürek keamiğinin ucunda duyulan ağrı solunum hareketlerine ve öksürüğe bağlı olarak şiddetlenir.Akciğerlerde ağrıya duyarlı duyu sinirleri bulunmaz. Ağrıyı başlatan etaken iltihaplanma sürecinin hızla akciağer zarına yayılması ve fibrinli (kuru) akciğer zarı iltihabının ortaya çıkmasıadır. Özellikle akciğer zarının dış katamanı yoğun duyu lifleri taşır ve en küaçük zedelenmeye karşı ağrı yanıtı vearir. Böylece solunum sırasında ağrının keskinleşmesi kolayca anlaşılabilir. Akciğerin her genişlemesinde akciğer zarının iki katmanı birbiriyle sürtünme sonucunda Örselenir bu da sinir iletimi yoluyla ağrı olarak algılanır.
Aynı süreç hastanın kuru ve hırıltılı öksürükten yakınmasına yol açar. Hasatalığın değişmez belirtisi olan kuru ve hırıltılı öksürük bronş soluk borusu ve gırtlak mukozasının mekanik uyarıaya verdiği yanıt biçimidir. Zatürreede uyan bazen kan şeritleri de içeren ve az miktardaki tükürükle çıkarılan balagam kütlesinden oluşur. Hasta yatakta ağrıyı önlemek ya da en aza indirmek için iltihaplı akciğer lobunun bulunduağu yana doğru yatar.
Akciğerdeki iltihabın yaygınlığına göre az ya da çok şiddetli bir solunum güçlüğü görülür. Su içme gereksinimi duyulsa bile iştah kesilmiştir. Bunlar birkaç saat içinde birbiri ardına ortaya çıkan ilk belirtilerdir.Hastalığın akciğerlerdeki gelişme süreci izlenirse Önce hava keseciklerianin sıvıyla dolduğu görülür. Gaz alışaverişinin gerçekleştiği hava kesecikleri duvarında yoğun bir kılcal damar ağı vardır. Küçük atardamarlar ile toplaradamarları birleştiren son derece ince çaplı kılcal damarlardan sızan sıvı ve alyuvarlar hava keseciklerinde toplanamaya başlar. Bu hastalığın ilk evresi yani dolma dönemidir. Damarlardan sızan sıvıyla dolmuş keseciklere artık hava giremez. Oksijen-karbon dioksit alışverişinin gerçekleştiği yüzey gidearek azalır. Sonuçta solunum güçlüğü ve vücudun oksijen gereksinimini karaşılamak için daha sık soluma çabası giabi belirtiler ortaya çıkar. Hastalığın ilk gününde görülen bu belirtiler hastayı hekime başvurmaya zorlar. Tanı konaduktan sonra hastalığın ilerlemesini önleyecek uygun antibiyotik tedavisiane başlanır. İlk günün gecesinde ve eratesi gün yakınmaları süren hasta rahat biçimde yalamaz. Bazen şiddetli baş ağrısı ve yüksek ateş nedeniyle dalgmlık ve algılama bozuklukları görülebialir. Yakınlarında korku uyandırabileacek bu tür belirtiler geçicidir. Hasta alt ya da üst dudağında küçük bir şişlik duyumsayabilir..Kısa sürede kırmızıla-şan ardından içi sıvı dolu kabarcıklara dönüşen ve birkaç günde kabuk bağlaadıktan sonra iz bırakmadan kaybolan bu lezyon dudakta oluşan bir uçuktur. Herpes simplex virüsü vücut direncianin kırılmasından yararlanarak uçuğa yol açar. Hastalığın ikinci ve üçüncü günlerinde iştahsızlık aşın susama kuru ve beyaz dilmiktarı azalmış ve bekletildiğinde açık renk tortu bırakan idrar gibi belirtiler de görülür.
Dolma döneminin ardından öksüarükle çıkarılan balgam kırmızımsı bir renk alır. Bu durum akciğerlerde dolama döneminden kırmızı karaciğerleş-me (hepatizasyon) dönemine geçildiğianin bir göstergesidir. Hastalığın gelişatiği akciğer bölgesindeki sıvı ve alyuavarlarla dolan hava keseciklerinde ileraleyen pıhtılaşma sonucu ağsı yapıda fibrin kütlesi oluşurken fibrin lifleri arasında alyuvarlar gruplaşır. Hastalıkalı bölgenin karaciğere benzer bir görüanüm alması nedeniyle zatürreenin bu evresi “karaciğerleşme” ya da “hepatiazasyon” dönemi olarak adlandırılır.Hava keseciklerinde bulunan alyuavarlarla karışan bronş mukozası salgısı tükürükle dışarı atılır. Bu da balgama paslı ya da kırmızımsı bir renk verir. Ortaya çıkan bu belirtiler tedavide anatibiyotikler ve öbür ilaçlar kullanılmaadan önce hastalığın 4-6. günlerinde göarülüyordu. Ateş hastalığın değişmez belirtisiydi. Daha sonra fibrin lifleri arasındaki alyuvarların yerini akyuvaralar alıyor ve akciğer dokusunun renk de-ğiştirmesiyle “gri karaciğerleşme” döneami başlıyordu. Ateş 7-9. günlerde şidadetli terlemeyle birlikte düşüyor ve iyialeşme dönemine giriliyordu. Bu dönemade hava keseciklerinde katılaşmış madadeler çözülmekte bunların bir bölümü öksürükle atılırken kalan bölümü kana geri emilmekteydi.
Günümüzde antibiyotik tedavisiyle hastalığın gelişimi bir noktada durduarulup hızla iyileşme sağlandığından zatürreenin yukarıda açıklanan tipik gidişine pek rastlanmaz. Ama değişaken gidişli ve daha sessiz biçimler göarülebilir. Özellikle yaşlılarda ve alkoaliklerde kronik zatürree biçimlerine rastlanır. Bunlar hafif ateş ile belirgin nefes darlığı dışında pek belirti veramez ve antibiyotiklere dirençlidir. Alıaşılmadık zatürree biçimlerinin nedeni mikroplara karşı oluşan savunma yanıatının azalmasıdır. Hastalık etkeni mikaroorganizmalar bütünüyle yıkıma uğratılamadığmdan sessiz başlaayan iltihaplanma kalıcı bir hal alır ve giderek vücudu daha çok yıpratır.
Tanı
Zatürree ve bronkopnömoni (bronş-akciğer iltihabı) tanısı yukarıda sıralaanan belirtilerin yanı sıra göğüs filmlearinde akciğerin bir lobunu ya da akciğearin kenarları belirsiz silik bir bölümüanü etkileyen yoğunlaşma alanlarının görülmesine dayanır. Bunlardan ilki zaatürreenin ikincisi bronkopnömoninin göstergesidir. Hastalık etkeni olan mikarobu saptamak amacıyla balgam kültüarü yapılmalıdır. Ama hastalığın şiddetli gidişi tedavi öncesinde inceleme sonuacunu bekleyecek zaman bırakmayabilir. Bu nedenle tedaviye balgam incelemeasinin sonucu alınmadan başlanırdaha sonra elde edilen veriler doğrultusunda tedavi değiştirilir. Bu sırada göğüs filmleri çekilerek tedavinin etkisi deağerlendirilebilir.
Tedavi
Pnömokok kökenli zatürreenin tedavi ilkeleri hastalığın şiddetine bağlıdır ve bir yandan hastalık etkenini öte yandan da ağır işlev bozukluklarını gidermeye yöneliktir. En çok kullanılan ilaç peniasilindir.
Olguların büyük bir bölümünde hasatalık etkeninin yapısı belli değildir; en azından tedaviye başlarken saptanmaamıştır. Bu nedenle etki alam geniş yan sentetik penisilinlerden biri ile tedaviye başlanması doğru olur.
Bazı genel önlemler hastanın evinade de alınabilir. Ama zatürree yaşamı tehliaaae sokacak ölçüde ağırlaştığmdahasta zaman yitirilmeden hastaneaye kaldırılmalıdır. Zatürreeli hasta aşıarı terlediğinden su kaybını karşılayaacak ölçüde sıvı alınması bu arada elektrolit dengesinin de korunması gearekir. Başlangıçta iştahsızlık nedeniyle sıvı ağırlıklı olan beslenme genel duarum iyileştikçe normale döndürülür. Hastalık karmaşık ve uzun bir gidiş gösterirsehastayı bol vitaminli yükasek kalorili besinlerle güçlendirmek gerekir. Öksürük hastayı çok rahatsız edici ölçüde artarsa öksürük giderici ilaçlarla denetlenebilir.
Zatürreenin ağır biçimlerinde akut enfeksiyonun kronik bir akciğer hastalıağına eklenerek solunum bozukluklarını artırdığı görülürse oksijen verilebilir. Oksijenin etkili bir biçimde verilamesi lastik maske kullanılarak sağlanır. Ama maske kullanıamı hastaya aşın ölçüde rahatsizlik veriyorsa burun kateteri ya da okasijen çadırından yararlanılabilir. Tedavi süresi doğal olarak hastalığın gidişine bağlı olmakla birlikte antibiyotikler en az 8 gün boyunca ya da hastalık bir hafatadan fazla sürerse ateş düştükten 2-3 gün sonrasına değin verilmelidir.
Ateşin yüksek olduğu dönemde bialinç bulanıklığı ortaya çıkabileceği için hastayı yalnız bırakmamak gerekir.
Zatürreeye karşı etkili bir koruyucu önlem yoktur. Yalnızca nemli ortamlaradan ve ani ısı değişikliklerinden kaçınamak gerekir.
BAKTERÎ KÖKENLİ BRONKOPNÖMONİ
Bir ya da daha çok mikrobun etken oladuğu akut solunum sistemi iltihaplarınadan olan bakteri kökenli bronkopnömo-nide (bronş-akciğer iltihabı) hava keseaciklerinin yanı sıra bronşlar da hastalıkatan etkilenmiştir. Akciğere yayılmış deağişik boyutlarda çok sayıda iltihap odaağı görülür. Genel olarak bronşlar hava keseciklerinden Önce iltihaplanır.
Hastalık etkenleri bakteri kökenli zatürree etkenleriyle aynıdır.
Bronkopnömoni genellikle kızaamık boğmaca grip difteri suçiçeği tifo ve çeşitli bakteri enfeksiyonları ya da vücudu aşırı ölçüde zayıf düşüren hastalıkların seyri sırasında ortaya çıakar. Belirtiler ve tedavisi de zatürree-dekine benzer. Ama yaşlı ve vücut diarenci zayıf hastalarda tedavi daha zoralaşır.
VIRUS KÖKENLİ ZATÜRREE
Virüs kökenli zatürree çeşitli virüs gruplarının etken olduğu hastalıklardır. Belirtileri bakteri kökenli zatürreedeki-ne benzer. Bir komplikasyona bağlı olan virüs kökenli zatürreeye ender rastlanır. Hastalığın klinik belirtileri özellikle burun mukozası yutak ve gırtalak gibi üst solunum yollarında ortaya çıkarak öbür belirtileri bastırabilir. Kıazamıkkızamıkçık suçiçeği gibi iyi bialinen virüs kökenli hastalıklar ender olarak zatürreeye neden olabilir. Ama bu tür hastalıklar sırasında ortaya çıkan zatürreenin etkeni çoğu zaman virüs deağil vücut direncinin zayıflamasını fırasat bilen bakterilerdir.
Nedenleri
Hastalık etkeni virüsler çeşitli gruplaradan olabilir. En sık görülenler miksovi-rüs grubundan grip virüsüparamiksovirüs grubundan krup etkeni de olan pa-rainfluenza bazı rinovirüs enterovirüs ve adenovirüs tipleridir.
Görülme Sıklığı
Virüs kökenli zatürreeler dünyanın her yerinde görülür. Virüsler hastalığın yer yer ya da yaygın salgınlar biçiminde orataya çıkmasına neden olabilir. Bazen çok yaygın salgınlara dönüşebilen grip enfeksiyonlarında grip virüsününolguaların ortalama yüzde l’i oranında akciağere yerleştiği görülür. Ama “İspanyol gribi” adı verilen 1918′deki pandemide (dünya ölçeğinde salgın) akciğere yeraleşme oranı yüzde 30′a çıkmış ve ölüm oranı çok yükselmiştir.
Virüs kökenli zatürreeler her mevasimde ortaya çıkabilir; kış aylarında ise daha sık görülür.
Her yaştan kişilerde görülmesine karşın gençlerde daha sık rastlanır. Göarülme sıklığı cins ya da ırk temelinde önemli farklılık göstermez
Nasıl Bulaşır?
Öbür virüs kökenli solunum sistemi hastalıklarında olduğu gibi hastalığın sağlıklı kişilere bulaşması Öksürük aksırık ya da hasta kişilerin konuşması sırasında havaya yayıtan damlacıkların doğrudan solunması yoluyla gerçekleaşir. Bulaşmanın bu biçimi özellikle okul ya da kışla gibi toplu yaşanan yeralerde virüs kökenli bronkopnömoni salgınlarına yol açar. Aynı kişi değişik virüslerin etkisiyle birkaç kez zatürree olabilir.
Virüs enfeksiyonunun hazırladığı uygun ortamda pnömokok stafilokok ve streptokok gibi bakterilere bağlı enafeksiyonlar gelişebilir . (süperenfeksi-yon). Bu tür zatürreelerde ilk enfeksiayon etkeni özellikle grip ve parainfluenza virüsüdür.
Virüs kökenli zatürreelerin kuluçka dönemi virüsün tipine bağlı olarak iki hafta dolayında değişebilir. Bu dönem virüsün vücuda girmesiyle hastalığın klinik belirtilerinin başlaması arasında geçen süredir.
Belirtileri
Başlangıç genellikle gribe benzer. Ama belirtiler çoğu zaman basit bir grip en-feksiyonundakinden daha şiddetlidir. Hastada belirgin bir kırıklık görülür. Genel durumun kötüleşmesi çoğu zaaman hastalığa eşlik eden soğuk algınlıağıfarenjit ve anjin gibi üst solunum yolu hastalıklarına bağlanır.
Genel olarak klinik tablo hızla ve giderek ağırlaşır. İştahsızlık yorgunaluk ve isteksizlik görülür. Boğmacaya benzeyen nöbetlerle seyreden inatçı ve hırıltılı bir Öksürük başlar. Küçük bronş dallarının duvarlarına yapışan az miktardaki salgıyı öksürükle atmadaki güçlük nedeniyle hastada derin bir halasizlik ve güçsüzlük ortaya çıkar. Salgı çıkarıldığında İçinde genellikle parlak kırmızı renkte ve çizgi biçiminde kan görülür. Çoğu zaman bakteri kökenli zatürreeden farklı olarak gerçek bir soalunum güçlüğü yoktur. Akciğer dolaşıamına giren kanın yeterli oksijen alaamamasına bağlı olarak dudak ve yaanakların tipik morumsu bir renk almaası da görülmez. Tam tersine yüzde bealirgin bir solgunluk dikkat çeker.
Hastalığın başlangıcında da yüksek olan ateş hızla daha da yükselir ve 39°C-40°C’ye ulaşır. Geleneksel elle muayene ve dinleme yöntemleriyle göağüste akciğer hastalığına özgü fazla bir belirtiye rastlanmaz. Ama hasta ök-sürdüğünde göğsün bazı bölgelerinde “çıtırtı” sesi duyabilir. Bu sesler salgı birikiminin hava kasecikleri ve bronşi-yollerde artması ayrıca bronş duvarlaarına kuvvetle yapışarak bronşları daaraltmasına bağlı olarak gelişir. Balgam kütlesi ancak derin soluk alma sırasınada bronş duvarından ayrılabilir.
Virüs kökenli zatürree belirtilerinin olgudan olguya çok değiştiği de unuatulmamalıdır. Belirtiler özellikle yaşlıalardaçocuklarda ve gebe kadınlarda ağırdır. Ateş yükselmiş ve genel duarum kötüleşmiştir. Ama belirtilerin az olduğuhatta hiç görülmediği olgular da vardır. Bu olgularda tanı ancak akaciğer filmi ile konabilir.
Komplikasyonlar
Ağır olgularda komplikasyonlara sık rastlanır. Bu komplikasyonlar özellikle bronş dallanmaları boyunca virüs enfekasiyonuna eklenen bakteri kökenli enfekasiyonlara bağlıdır. Başlıca komplikasayonlar arasında kuru sıvıfibrirüi (eksü-dah) ya da irinli olabilen akciğer zan ilatihabı akciğer apseleri genellikle eksü-dah perikardit (kalp dış zan iltihabı) menenjit (beyin zan iltihabı) ensefalit (beyin iltihabı) ve meningo-ensefalit (beyin-beyin zan iltihabı) gibi merkez sinir sistemi bozukluklan sayılabilir.
Tanı
Virüs kökenli zatürree tanısı yukanda-ki belirtilerin ortaya çıkması antibiyoatik ve öbür ilaçlara dayanan tedavinin etkisiz kalması özellikle nötrofil türü akyuvarların bakteri kökenli zatürree-dekinden farklı olarak azaldığının sapatanmasıyla konabilir. Akciğer filmleri her zaman gereklidir; bunlar genellikle tanıyı kesinleştirmede belirleyici bir rol oynar.
Bazı olgularda akciğer dokusunda saçılmış dan tanecikleri gibi nodüller görülür ve akciğer göbeğindeki (hilus) lenf düğümleri de hastalıktan etkilenir. Bu biçimiyle virüs kökenli zatürreeyi benzer belirtiler veren akciğer vereaminden ayırt etmek güçleşebilir.
Virüs kökenli biçimlerin bir başka özelliği de akciğer filmindeki belirgin bulgular ile klinik belirtilerin hafifliği arasındaki uyumsuzluktur. Bu nedenle akciğer filmlerinin yalnızca yol göstearici bir değeri vardır. Zatürreenin keasin olarak virüsten kaynaklandığı anacak uygun araçlarla donatılmış labora-tuvarlarda uzman virologlar tarafından söylenebilir. Yapılan incelemelerde vücudun hastalık etkeni olan virüse karşı ürettiği özgün antikor düzeyi saptanırken hastalığa neden olan virüasün yalıtılıp tanımlanması da sağlanır. Ama bu incelemelerin tamamlanması için haftalann geçmesi gerekir. Bu da sonuçlann uygulamadan çok kurumsal bir değer taşımasına neden olur.
Tedavi
Günümüzde etkili ve güvenilir virüs öladürücü ilaçlar henüz bulunamadığınadan virüs kökenli zatürree vücudun kendi savunma sistemleriyle karşı koayup yenmesi gereken bir hastalıktır. Antibiyotikler ancak ortaya çıkan sü-perenfeksiyonlann tedavisine yönelikatir. Doğrudan tedavi olanakları son dearece sınırlı olmakla birlikte virüs kökenali zatürreenin gidişi genellikle iyidir.
Mikoplazma Kökenli Enfeksiyonlar
19. yüzyılın sonlarına doğru sığırlarda-ki zatürreeye benzer bir enfeksiyon hasatalığı üzerinde yürütülen çalışmalarda bu hayvanların akciğer zan sıvısında güçlükle ayırt edilebilen çok küçük mikroorganizmalar saptandı ve bunların hastalık etkeni olduğu kabul edildi. Daaha sonra bu etkenin ineklerde görülen birçok bulaşıcı hastalıktan sorumlu oladuğu ortaya çıkarıldı. Sonunda bu mikaroorganizmalara mikoplazma adı veriladi. Gevişgetiren hayvanların etçillerin ve kemiricilerin asalağı olan mikoplaz-maların insanda çürükçül (saprofit) olaarak yaşayan türleri de vardır.
Mıkoplazmalarrn hayvan hastalıkla-nndaki etkisi uzun süredir biliniyordu. İnsan hastalıklanndaki rolü ise daha sonara anlaşılmıştır. 1930-40 arasında özgül bir gidiş gösteren birçok zatürree olgusu saptandı. Bu olgularda etkenin önce viarüs olduğuna karar verildi. Ama 1962′de bir mikoplazmanm (Mycoplasma pneu-moniae) etken olduğu belirlendi.
Mikoplazmalar bilinen en küçük ya-pılı bakteriler arasında yer alır. Boyutlaarı milimetrenin milyonda 300-800′ü kaadardır. Elektron mikroskopundaki görüanümleri ve penisilin ya da sülfamitlere karşı dirençleri yüzünden virüslere benazemekle birlikte bakteri özellikleri ağır basar.
Mikoplazmalann etken olduğu iyi bilinen en önemli hastalık birincil ati-pik zatürreedir. Bu hastalık klinik ve radyolojik olarak virüs kökenli zatürreaeden ayırt edilemez. Bazen bakteri köakenli zatürreeye de çok benzeyebilirhatta bu iki enfeksiyon birlikte bulunaabilir. Bu durumda hastalık çok ağır seyareder. Mikoplazma zatürreesi temel olaarak klinik belirtilerin azlığı ve yetersizaliği ile akciğer filmindeki ağır tablo araasında keskin bir çelişki taşıyan zatürree tipleri arasında yer alır.
Hastalığın kuluçka dönemi genellikale 1-3 hafta arasında değişir. Belirtiler çoğu zaman ani başlar. Baş ağrısı geanel kırıklık iştahsızlık Öksürük ürper-me ve yüksek ateş görülür. Öksürük önace kuru daha sonra da sarımsı renkte balgam ile birlikte ortaya çıkar. Hekim akciğerlerin tabanında hırıltılı soluma sesi (rai) duyabilir. Ama kesin tanı akaciğer filmi İle konur.
Bakteri kökenli zatürreede kanda nötrofil ve öbür akyuvarlar artar. Miakoplazma kökenli zatürreede ise virüs kökenli zatürreedeki gibi akyuvar düzeayi normaldir. Mikoplazma kökenli zaatürree genellikle iyi bir gelişme süreci izler. Belirtiler bir hafta içinde iyileşir. Muayenede birkaç hafta rai duyulabilir. Goğus filmlerindeki görünüm çok kısa bir sürede düzelir. Mycoplasma pneu-moniae hafif belirtilerle ortaya çıkan soluk borusu ve üst solunum yolu enafeksiyonlarına da yol açabilir.
Mikoplazmalann solunum sistemi dışında gelişen hastalıklarla olan ilişkiasi kesin biçimde kanıtlanamamıştır. Ama Mycoplasma fermenîans Mycoplasma hominis 1 ve 2 gibi bazı mikoaplazmalar erkek ve kadınların idrar yolaları ile üreme organlarında belirlenmiş kemik-eklem mide-bağırsak beyin-omurilik sıvısı gibi çeşitli organ ve sisatemleri ilgilendiren hastalıklarda gene bu gruptan bir ya da birkaç türe rastlanamıştır. Mycoplasma orale Mycoplasma fermentans Mycoplasma hominis gibi türlere kan kanseri (lösemi) ve tümör hastalarının kemik iliklerinde rastlanaması yapılan araştırmaların bir başka ilginç sonucudur.
Mikoplazma tanısı koyabilmek için yapılacak laboratuvar incelemeasiyle bir mikoplazma türünün yalıtılıp tanımlanması ve hastanın serumunda mikroba karşı oluşmuş özgün antikoraların hastalığın başındaki değere oranala en az 4 kat arttığının kanıtlanması gerekir. Ayrıca mikoplazmalara karşı üretilen değişik antikor tiplerinin sapatanmasını sağlayan serum testleri de geliştirilmiştir.Mikoplazma enfeksiyonlarının özelalikle de en ağır belirtilere yol açan miakoplazma zatürreesinin tedavisi tetrasiklin ve eritromisin gibi bazı antibiyotikalerle yapılır. Bakterinin hücre duvarında bazı temel yapı maddelerinin bireşimlenmesini engelleyerek etkisini gösteren penisilinesnek hücre zarları dışında bir hücre duvarı bulunmayan mikoplazmalan yok edemez.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
2
Görüntülenme
22B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
7B
Üst