Zaman ölçme araçlarının tarihsel gelişimi

deep Harbi Aktif Üye
zaman ölçme araçlarının tarihsel gelişimi hakkında bilgi

M.Ö.çağlarda zamanın ölçülmesi

M.Ö. 7. yüzyılda, Roma Takvimi'nde 1 yıl 10 ay ve 304 gün olarak kabul edildi. Söylentiye
göre bu belirlemeyi, Roma'nın kurucusu Rumulus yapmıştır. Bu takvimde birinci ay Maritus
idi ve ayların isimleri şöyleydi: Martius(31 gün), Aprilis (30 gün), Maius (31 gün), Iunius (30
gün), Quintilis (31 gün), Sextilis (30 gün), September (30 gün), Oktober (31 gün),
November (30 gün), December (30 gün). Roma'nın ikinci kralı Numa Pompilis (M.Ö. 716-
673) döneminde, 1 yıl 12 ay ve 365 gün olarak kabul edildi ve 10 aya Ianuaris ve Februarius
ayları eklendi. Yılın başlangıcı Ianurius olarak benimsendi.
M.Ö. 6. yüzyılda, Roma'nın beşinci Kralı adına Etrüsk'lü astronom Tarquinius Priscus
(M.Ö. 616-579) tarafından 12 aylık takvim yeniden düzenlendi ve Roma’nın "Devlet Takvimi"
(resmî takvim) adını aldı.

M.Ö. 432 yılında Meton adlı astronom, Ay yılı ile Güneş yılı arasındaki ayarlamayı 19 yıllık
periyodik (Metonik Dönem) bir kurala bağladı. Buna göre, 19 yıllık süre içerisinde, Ay
takvimine 7 ay ilave edilmeliydi. M.Ö. 323’te takvimin başlangıcı olarak, İskender’in ölüm
tarihi olan 323 tarihi belirlendi. Yine M.Ö. 323-30 yıllarında Roma İmparatorluğu 7 günlük
haftaya 7 gezegenin adlarını verdi: Dies Solis, Dies Lunae, Dies Martis, Dies Mercurii, Dies
Iouis, Dies Veneris, Dies Saturni.
M.Ö.311 yılında ise, Suriye hükümdarlarından ve Selevkler hanedanın kurucusu olan I.
Selevkos’un Gazze tarafındaki başarısı takvim başlangıcı ve sene başı Teşrîn-i Evvel olarak
kabul edildi. Böylece Suriye taraflarında bu takvim (Selevkos Takvimi ya da Süryanî Takvimi)
kullanılmaya başlandı.
M.Ö. 238 yılında da III. Ptolemy’nin emriyle Euergetes Seler, 4 yılda bir, Mısır yılına 366. gün
eklemeyi önerdi. M.Ö. 45’te Julius Sezar, Sosigenes’i takvimi düzenlemekle görevlendirdi.
Sosigenes, 1 yılı 12 ay ve 365 1/4 (365,25) gün olarak kabul etti ve 4 senede oluşan 1
günlük farkı da her 4 senede bir Şubat ayına ekledi. Böylece her 4 senede bir 1 yıl 366 gün
olarak kabul edildi ve bu senelere de Ekli Yıl (Kebise Sene) adı verildi. Ayların adedi yeniden
belirlendi ve yılbaşı Mart ayından 1 Ocak gününe alındı. Böylece Jülyen Takvimi ortaya
çıkmış oldu.
Antik uygarlıklar gün, ay ve yıl gibi geçen geniş zaman dilimlerini akılda tutmak için takvimler
geliştirdi. İlk zaman ölçen aletler Antik Mısırlılar tarafından kullanılmıştır. Gündüz, gölge saati
adı verilen basit güneş saati kullandılar.
Saat, iki tahta çubuktan oluşuyordu; birinin üzerinde saati gösteren bir kadran bulunuyorken
diğeri bunun üzerine gölge düşürüyordu. Gece gökyüzündeki yıldızların konumlarını gözlüyor
ve ayrıca; su saati kullanıyorlardı. Suyun bir kaptan diğerine aktarılması sağlanıyordu. Alttaki
kabın içinde, su aktıkça geçen zamanı gösteren bir ölçek bulunuyordu. Güneş ve su saatleri
daha sonra Yunanistan, Roma ve nihayet Avrupa’da kullanılmıştır. Bunlar Orta Çağ’ın ilk
yıllarında kullanılan üç zaman göstericisinden iki tanesidir.Üçüncüsü; zamanın geçişini, iki
cam ampulün arasında akan kum ile ölçen kum saatiydi.
Antik uygarlıklar yaşamlarını düzene sokmak için bu hareketlerden faydalanırdı.
Babilliler, MÖ 2400’lerde yılı 12eşit parçaya ve günü 24 saate ayırmışlardı. Babilliler ve
onlardan ayrı olarak Mısırlılar, yıl uzunluğu 365gün ve 6saat olarak hesaplamışlardır. Bu; 365
gün, 6saat, 41 dakika, 59 saniye olan gerçek uzunluğa çok yakındır.
Takvimler; günü ayı ve yılı takip etmek için düzenlenmekteydi. Tatiller ve festivallerin
belirlenmesi, tohum ekimi ve hasat zamanı gibi işlerin planlanması için kullanılmaktaydı. MÖ
46 da kullanılmaya başlayan Julian takvimi , Roma imparatoru Julius Casear’ın talimatıyla
hazırlanmıştır.
Takvimin başlangıç tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İlk takvimin nerede, ne zaman ve kim
tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, takvimi ilk kez kullananların Sümerler
olduğu sanılır. Günümüzden binlerce yıl önce yaşamış olan Sümerler, yılı 30 günlük 12 aya
bölmüş; bir günün de, 24 saat olduğunu hesaplamışlardı.Onlara göre, bir yıl 360 gün idi.
Mezopotamya’da devlet kurmuş olan Babilliler ile Asurlular da buna benzer bir sistemi
benimsemişlerdi. Mezopotamyalılar tarıma ve güneşe bağlı takvim kullanıyorlardı. Bu
takvime göre, altışar aylık yaz ve kış dönemlerini içeren iki mevsim vardı.
Mısırlıların kullanmış oldukları takvim de, güneş esas alınmakla birlikte, tarıma dayanıyordu.
Eski Mısır’da, M.Ö. 1300 yıllarında Nil nehrinin taşma, durulma ve kuraklık dönemlerinin
Sirius yıldızının güneşten hemen önce doğma zamanı ile bağlantıları tespit edilmiş, buradan
da tarım takvimlerine ulaşılmıştı.
Onlara göre, yıl 30 günlük 12 aya bölünmüş, ancak buna 5 gün ilave edilerek bir yıl 365 gün
olarak kabul edilmişti. Mısırlılar bir yıl içinde üç mevsim olduğunu düşünüyorlardı.
Bu mevsimler Nil nehrinin hareketlerine göre düzenlenmişti. Yılın ilk günü olan 15
Temmuz’da başlayan mevsim ‘Taşma Mevsimi’, 15 Kasım - 15 Mart tarihleri arasındaki
dönem ‘Kış Mevsimi’ ve 15 Temmuz’a kadar devam eden süre ise ‘Yaz Mevsimi’ idi.
Mezopotamyalılar ile Mısırlılarda, başka milletlerin daha sonraları belirlemiş olduğu Milat ve
Hicret gibi takvimin belli bir başlangıcı yoktu. Takvim her kralın başa geçmesiyle yeniden
başlıyordu.
Fenikeliler, Yunanlılar, Çinliler ve Hintliler gibi diğer kavim ve devletlerin de kendilerine
mahsus takvimlerinin olduğu bilinmektedir. Bunların çoğu, esas olarak güneş ve ay gibi
gökyüzü cisimlerinin hareketlerine dayanılarak düzenlenmiş takvimlerdi.
Türklerin de İslâm dinini kabul etmeden önce ‘On iki Hayvanlı Türk Takvimi’ adını taşıyan
millî bir takvimleri vardı. Ayrıca bazı ilkel toplumlarda, ağaçların çiçek açması, göçmen
kuşların hareketleri gibi daha başka tabiat olaylarının da esas alındığı takvimler yapılmıştı.
Takvim hesaplamalarında başlangıç olarak daha çok her milletin yaşadığı önemli olaylar
kabul edilirdi. Mesela, Mısırlılar Nil nehrinin taşmasını, Eski Romalılar Roma şehrinin
kurulduğu M.Ö. 753 tarihini veya Roma’da konsüllerin seçildikleri günü takvim başlangıcı ve
dolayısıyla ‘yılbaşı’ sayarlardı

M.S. çağlarda zamanın ölçülmesi

Uzun bir süreden bu yana, zamanın ölçülmesinde dünya’nın kendi ekseni çevresinde
dönmesiyle, bunun sonucu olarak gündüz ve gecenin oluşumunu temel alınıyordu. Bu
dönme, gök cisimlerinin, özellikle de güneşin dünya çevresine hareket ettiği izlenimini
doğruluyordu.
Zamanı ölçmenin en eski yönteminin, düşey olarak tutulan bir değnekle ya da güneş saati
miliyle güneşin gökyüzündeki konumu göstermeye dayandığı sanılır. Günün saatleri,
değneğin gölgesinin yönüyle belirtiliyordu. Daha sonra bu ilkeden hareketle GÜNEŞ SAATİ
geliştirildi. Zamanla bir günlük süre 12 eşit parçaya ayrıldı ve bu parçalar güneş saati
üzerinde işaretlendi. Bu yöntemde, Dünya’nın kendi ekseni çevresinde dönmesi için gereken
sürenin değişmediği varsayılıyordu. 12 sayısının Asur- Babil uygarlıklarında var olan burçlar
kuşağındaki 12 burcu gösteren işaretlerde kaynakladığını inanılır. Yöntem gereğince gece de
12 saate bölündü. Ancak geceyle gündüzün uzunlukların değişik olduğundan, gece ve
gündüz saatleri de birbirine eşit değildi. Saatlerle ilgili bu sorun 14. yy. sonuna kadar sürdü.
14. yy. İtalya’da bir saatlik süre değişmez kılındı. Hem gündüz hem de gece 24 eşit saate
bölündü. Bu sistem daha sonra öteki ülkelerce de benimsendi. 1 saatin 60 dakikaya, 1
dakikanın 60 saniye ye bölünmesi Babil’lilerin 60 lı sayı sisteminden gelen bir uygulamaydı.
3
Antik çağda zamanı ölçmek için güneş saatinden başka yöntemlerde kullanılıyordu. Su saati,
ateş saati ve kum saati uygulamalarında Dünya’nın dönüşüne bağlı olmayan dönemsel
hareketlerden yararlanılıyordu. Ancak Dünya’nın dönüşüne dayanan hareketlere göre bu
hareketlerin olumsuz yönü sonsuza kadar sürmemeleri, onun yerine sürekli olarak yeniden
başlatılmalarıydı. Bununla birlikte o sıralarda saatleri güneş saatinde olduğu gibi belli bir
kadranda gösterme olanağı bulunmadığından bunlar geceleri zamanın öğrenilmesinde çok
işe yarıyorlardı.
Su saatiyle zaman aralıklarının ölçülmesi suyun doldurulup boşaltıldığı bir kabın içinde yüzen
bir nesnenin aldığı duruma göre oluyordu. Çinliler ve Araplarca düzetilen bu saatler Avrupa’
da 16.yy. kadar kullanıldı. Çinlilerin çok kullandığı ateş saatleri, yavaş yana bir fitille birkaç
küçük metal toptan oluşuyordu. Fitil yandıkça birer birer bir gonk üzerine düşüyorlardı.
Ortaçağ’da zamanın ölçülmesi için bazen üzerinde işaretler bulunan mumlardan ya da gaz
lambalarından yararlanılıyordu. Dünya’nın her yanında kullanılan kum saatindeyse, zamanın
ölçülmesi, bir cam kap içindeki belirli oranda kumun giderek azalmasına dayanır. Bu işlemin
her zaman aynı süre içerisinde tamamlandığı var sayılır.
Tarih boyunca günün başlama zamanı değişik biçimlerde benimsenmiştir. Önceleri günün
başlangıcı olarak güneşin doğuşu ya da batışı temel alınıyordu. Bu durumda ard arda 2 gün
doğuşu ya da gün batışı arasındaki süre1 gün sayılıyordu. Daha sonra insanlar yıl boyunca
bu olaylarda değişmeler olduğunu gözlediler. Sonuçta, güneşin gökyüzünde en yüksekte
olduğu anı 2 günü birbirinden ayıran zaman olarak kabul ettiler. Sonraları günlük yaşamda 2
günü birbirinden ayıran süre 12 saat önceye alındı, bir başka deyişle gece yarısı günün bittiği
saat olarak benimsendi. Gece yarısı, güneşin ufkun en al noktasında olduğu andır. Bununla
birlikte 1925’e kadar gemicilikte ve gökbilimde günün başlangıcı olarak güneşin gökyüzünden
en çok yükseldiği an temel alındı. Güneşin gökyüzünde ard arda iki kez görünmesi
arasındaki süre bir güneş günü olarak belirlenen zaman gerçek ya da görünüşteki güneş
zamanıdır. Güneş saatinde gösterilen zaman da budur.
1700’de gökyüzündeki olgulardan bağımsız olarak işleyen ve zamanı doğru kaydeden
saatler yapıldığında güneş günlerinin yıl içindeki uzunluklarının biraz değiştiği ortaya
çıkarıldı. Bu durum dünya’nın güneş çevresinde elips çizerek hareket etmesinden ve
ekseninin yörüngesinin düzlemiyle dik bir açı değil, 66.5 derecelik bir açı oluşturulmasından
kaynaklanır.
Yeryüzünde her ülkenin her bölgenin ve her yerin güneşin yerel meridyenden varsayıma
dayalı geçişini temel alan yerel zamanı vardır. Gerçek güneş saatinden ortalama güneş
saatin geçiş bu sorunu ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle eski dönemlerde bir ülkenin doğu
bölgelerindeki saatler, batı bölgelerindeki saatlerden daha ileriydi. Bu durum ticaret ve ulaşım
açısından sorun yarattı.
Güneş saati Dünya’nın dönüşüne dayanır. Bununla birlikte Dünya, bir güneş gününde bir kez
dönmez. Güneş, çevresindeki sürekli hareket nedeniyle her gün yaklaşık 1 derece daha fazla
döner. Yıldız günü bir yıldızın ardarda iki geçişi arasındaki süredir. Bu zamana da yıldız
zamanı denir. Bir yıldız günü bir güneş gününden 3 dakika 56 saniye daha kısadır. Saatler
yıldız zamanını gösterseydi yıl içinde güneşin battığı ve doğduğu zamanlar günlere göre
daha değişik olacaktı. Bu nedenle yıldız zamanının kullanılması doğru değildir.
4
1930’larda Kuvars saatinin kullanılmaya başlanmasıyla Dünya’nın dönüşünü çok az hatayla
ölçme olanağı doğdu. Böylece Dünya’nın ekseni çevresindeki dönüş hızında değişmez
olmadığı anlaşıldı. Buna bağlı olarak da dönüş hızı her gün 0.03 saniye artmakta ya da
azalmaktadır.
Bu durum yeryüzündeki hava ve su kütlelerinin aşağı yukarı belirli zamanlarda
değişmesinden kaynaklanır. Bunun yanında Ay’dan kaynaklanan gel git sürtünmesinin 1 yy.
günün 0,001 saniye uzamasına neden olduğu anlaşılmıştır. 1950’lerde atom saatinin ortaya
çıkmasıyla zamanı ölçmede yeni bir dönem başladı. Uluslararası atomik zamanın başlangıcı
olarak 1 Ocak 1958’ de saatin 0 olduğu temel alınmıştır.
Mekanik saatin ortaya çıkışı zamanın yazılmasında bir devrimi simgeliyordu. Kum saatleri,
güneş saatleri, su saatleri ve ateş saatleri gibi zamanı doğru yazmayan saatlerin yerine
mekanik saat kullanılmaya başlandı. Bu saatin binlerde Araplarca kullanılan, yıldızlarla güneş
sistemini hareket halinde gösteren araçlardan esinlenerek yapıldığı sanılmaktadır. Arapların
bu araçların çalışma ilkesini Yunanlılardan öğrendikleri sanılır. Günümüze kadar ulaşan en
eski saat kulesi 1386’da yapılmış olan Harare Katedrali’ndeki saat kulesidir.
16. yüzyıla gelindiğinde Julian takvimi Dünya hareketleriyle uyumlu olmaktan uzaktı. Julian
Takvimi geliştirilerek hazırlanan Gregorian takvimi 1582’de kabul edildi. Bu günde
kullanmakta olduğumuz takvim, adını Papa Gregory VIII’den almıştır.1752’de uyarlana bu
takvim ile Julian Takviminden 11 gün çıkarılmıştır. Diğer uluslar kendi takvimlerini
geliştirmiştir. Amerikalı Aztekler 1500 yıl önce doğru bir takvim geliştirmişlerdir.
Papa , ilkbahar ılım noktasının 21 Mart’tan 11 Mart’a gerilediğini belirledi ve Julian
Takviminde bir düzenleme yapılmasını önerdi. 1582 yılında da 24 Şubat 1582 tarihinde
yayınan bir "Papalık Kararnamesi" ile takvim reformunun ya da Gregoryen takviminin
esaslarını bildirildi. Uygulama sonucu, 1582’de Papa XIII. Gregory , 1) 1582 yılının 4 Ekim
gününün 15 Ekim olmasına; 2) Son iki rakamı 00 olan yıllardan ancak 400 ile bölünebilen
yılların ekli yıl olmasına; ve 3) tarih başlangıcının İsa’nın doğum günü olmasına karar verdi.
Böylelikle Gregoryen takvim düzeni yürürlüğe konmuş oldu.
Bu tarihten sonra bu takvim çeşitli ülkelerce kabul edildi. 1927 yılında da Türkiye tarafından
kabul edildi.
 

Benzer Konular

M
Yanıtlar
0
Görüntülenme
7B
Misafir
M
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
15B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
35B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Üst