gizems
HaRbİ PrEnSeS
...Onlar Allah'ı unuttular. O da onları unuttu... (Tevbe Suresi, 67)
Bilinen bir mantıktır; insan sahilde kumdan yapılmış bir kale görse mutlaka bunu yapan birinin olduğunu düşünür. Bu kalenin, dalgaların ve rüzgarların etkisiyle rastlantılar sonucunda oluştuğunu ise ancak akli yetersizlik içinde olan biri savunabilir. Evrende var olan herşeyde de açıkça görülebilen bir tasarım vardır. Üstelik bu tasarım sahildeki kumdan yapılmış kale ile karşılaştırılamayacak kadar mükemmel, üstün ve detaylıdır. O halde karşımıza çıkan gerçek apaçıktır: Evrenin üstün bir Yaratıcısı vardır. Bu Yaratıcı, Alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Tüm kainatta kusursuz bir düzenin var olduğu göz ardı edilemeyecek, apaçık bir gerçektir. Üzerinde yaşadığımız dünya da en elverişli koşulların biraraya gelmesi ile oluşmuştur. Yerçekiminin oranı, Dünya'nın Güneş'e uzaklığı, atmosferdeki oksijen oranı ve daha yüzlerce hassas dengeden hiçbiri kendiliğinden ya da tesadüfler sonucu oluşmamıştır. Kuşkusuz bu, en küçük mikroorganizmadan Güneş Sistemi'nin dev kütleli gezegenlerine kadar herşeyin kontrolü altında tutan Allah'ın yaratmasıdır. Allah, evreni sonsuz bir akıl ve güçle yaratmış ve Dünya'yı da yaşamamız için özel olarak dizayn etmiştir. Çünkü Allah yaratıp düzene koyandır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
(Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)
Şimdi biraz daha yakına gelelim ve insan bedenini inceleyelim. Karşımıza akıl almaz mükemmelliklerle dolu bir yapının çıktığını görürüz. İnsan beyni, modern teknolojinin en üstün ürünü kabul edilen bilgisayarlarla asla kıyaslanamayacak kadar kusursuz bir işleyişe sahiptir. Bununla birlikte, vücudun her organı hem kendi içinde, hem de diğer organlarla tam bir uyum içerisindedir. Örneğin, insanın nefes alabilmesi için ağız, burun, nefes borusu, akciğerler, kalp ve bütün damarlar aynı anda devrededir. Aralarından bir tanesi bile bir dakika dinlenmez, bir tanesi bir an bile yorulmaz. Her biri büyük bir itaat ve teslimiyetle kendisini yaratan Allah'a boyun eğer ve Rabbimiz’in kendisi için takdir edip planladığı emri yerine getirir. Nefes alma sırasında burundan temizlenip, ısınarak geçen hava, nefes borusunu da aşarak akciğere ulaşır. Kalbimizde, damarlarımızda, kısacası vücudumuzdaki her bir hücrede bu oksijen kullanılır. Bir iki dakika bile çalışmamaları durumunda insanın ölümüne sebebiyet verecek organlar, bedenin canlılığının devamını sağlamak için aynı saniyeler içinde, başka faaliyetleri de birlikte yürütürler. Pek çok işlemi birbirine karıştırmadan, şaşırmadan, aksatmadan büyük bir ustalık ve akılla yerine getirirler. Bu uyumda bir aksaklık olsa nefes almamız da, yaşamımızı sürdürmemiz de imkansız hale gelirdi.
Görme olayı için de aynı şey geçerlidir. Göz, canlıların yaratılmış olduğunun en açık delillerinden biridir. Gerek insan gözü olsun gerekse hayvan gözleri olsun, canlıların sahip oldukları tüm görme organları kusursuz bir tasarımın çok etkileyici örnekleridir. Gözümüz, 21. yüzyıl teknolojisi ile bile erişilememiş kalitede bir görüntüyü bize sunmaktadır. Ama unutmayın ki bir gözün görebilmesi için aynı anda tüm parçalarının var olması ve uyum içinde çalışması gerekir. Örneğin kornea, konjonktiva, iris, göz bebeği, göz merceği, retina, koroid, göz kasları, göz yaşı bezleri gibi tüm parçalar olsa ve çalışsa ama bir tek göz kapağı olmasa göz kısa sürede büyük bir tahribata uğrar ve görme işlevini yitirir. Yine aynı şekilde gözü oluşturan tüm organeller var olsa ama gözyaşı üretimi dursa göz kısa sürede kurur ve kör olur. Bu durumda karşımıza önemli bir soru çıkmaktadır: Peki bu kadar uyumlu organelleri bir anda kim var etmiştir? Görmemizi olanaklı kılan gözü kim meydana getirmiştir?
Elbette gözün oluşumuna karar veren, gözün sahibi olan canlı değildir. Zira görmenin ne demek olduğunu dahi bilmeyen bir canlının, görebilmek için bir görme organına ihtiyaç duyması ve kendi bedeni üzerinde bunu inşa etmesi elbette ki imkansızdır. Bu durum canlıları görme, duyma vs. gibi duyularla yaratan üstün bir akıl sahibinin varlığını açıkça bize göstermektedir. Aksi takdirde şuursuz hücrelerin görme, duyma gibi şuur gerektiren işlevleri kendi talepleri ve becerileri ile kazandıkları iddia edilmiş olur. Bunun ise asla mümkün olamayacağı açıktır. Kuran'da, bu konu şöyle bildirilmiştir:
De ki: 'Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz? (Mülk Suresi, 23)
Ayette de haber verildiği gibi insan vücudundaki bu sistemlerin tümünü birbirleriyle uyum içinde yaratan Allah'tır. Gerek kendi bedenimizde, gerekse dış dünyada gördüğümüz sayısız detay Allah'ın gücünü, büyüklüğünü ve ilmiyle herşeyi kuşattığını açıkça gözler önüne sermektedir. Ama bir kısım insanlara gerçekleri düşünmektense, sırtlarını dönüp kaçmak daha kolay gelmektedir. Bu yüzden Allah Kuran'da, insanları çevrelerine bakarak kendi büyüklüğü üzerinde düşünmeye davet etmiştir:
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir bunların arasında durmadan iner, sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
Allah'ın size çok yakın olduğunu ve herşeyi sarıp kuşattığını sakın unutmayın. Sizin bu siteye baktığınız şu an, herhangi bir anda aklınızdan geçenler, çocukken yaşadığınız bir olay, birkaç yıl sonra yapmayı planladıklarınız da dahil olmak üzere herşey Allah'ın bilgisi dahilindedir. Bu hakimiyet gece gündüz durmaksızın her bir varlık için sürer gider. Nitekim Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf Suresi, 16)
Allah, herşeyin içyüzünden, gizli yönlerinden, insanın aklından geçen ve kimsenin bilmesinin mümkün olamayacağı bir düşünceden, kişinin içinde gizleyip de kimseye söylemediği sırların tamamından da haberdardır. İnsanları çepeçevre kuşatmış olan Allah, yaptığımız iş ve bulunduğumuz ortam nerede ve ne olursa olsun bize şahittir. Bu gerçek bir ayette şöyle haber verilmiştir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir Kitap'ta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Bu gerçeğe rağmen insanlardan kimi, Allah'ın kendilerinden çok uzakta olduğunu zannederler. Bilinçaltlarındaki düşünceye göre, Allah çok uzaklardaki bir gezegenin arkasında oturur ve çok nadiren "dünya işlerine" karışır. Ya da hiç karışmaz; evreni bir kere yaratmış ve bırakmıştır. Oysa bu apaçık bir yanılgıdır. Allah her yerdedir ve varlığı herşeyi kaplamaktadır. Doğudan batıya, kuzeyden güneye varlığıyla her yeri sarıp kuşatmıştır.
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)
Siz her nereye giderseniz gidin, dünyanın en ücra köşesine de gitseniz Allah orayı da sarıp kuşatmıştır. Şu anda da sizi çepeçevre sarıp kuşatıyor; size şah damarınızdan daha yakın. Bedeninize, odanıza, bulunduğunuz şehre, evrenin her köşesine, sizin gözünüzle göremediğiniz tüm alemlere her an hakim; hepsinin geçmişleri ve gelecekleri ile beraber. Bu mutlak gerçekleri göz ardı eden bazı insanlar, akıllarından geçirdikleri şeyleri, Allah'a karşı samimiyetsizce işledikleri çoğu suçu insanlardan gizlerler ama bunları Allah'tan gizleyemediklerini düşünmezler. Oysa Allah, onlar eylemlerini kurup tasarlama aşamasındayken de onlarla beraberdir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatamazlar. (Taha Suresi, 110)
Bir sonraki an neler yaşayacağınızı siz bilmiyorsunuz ama Allah biliyor. Bu nedenle Allah'a farkında olsanız da olmasanız da boyun eğmiş, teslim olmuş durumdasınız.
Siz içinizden geçirdiklerinizi açıklasanız da gizleseniz de bu, Allah için birdir. Çünkü Allah herşeyden haberdardır. Fısıltıyla söylediğiniz bir kelime de Allah'tan gizli kalmaz. Çünkü Allah için sır yoktur, O gizlinin de gizlisini bilir.
Unutmayın ki, yeryüzündeki her varlık Allah'a muhtaçtır. Allah ise; insanın sahip olduğu her türlü eksiklikten münezzehtir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Uyku, açlık, susuzluk, yorgunluk gibi akla gelebilecek insani zayıflıkların tamamından uzaktır: Her kim olursa olsun herkes mutlaka ölecektir ama Allah, ezeli ve ebedi olan, daima diri olandır:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun Kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
Bilinen bir mantıktır; insan sahilde kumdan yapılmış bir kale görse mutlaka bunu yapan birinin olduğunu düşünür. Bu kalenin, dalgaların ve rüzgarların etkisiyle rastlantılar sonucunda oluştuğunu ise ancak akli yetersizlik içinde olan biri savunabilir. Evrende var olan herşeyde de açıkça görülebilen bir tasarım vardır. Üstelik bu tasarım sahildeki kumdan yapılmış kale ile karşılaştırılamayacak kadar mükemmel, üstün ve detaylıdır. O halde karşımıza çıkan gerçek apaçıktır: Evrenin üstün bir Yaratıcısı vardır. Bu Yaratıcı, Alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Tüm kainatta kusursuz bir düzenin var olduğu göz ardı edilemeyecek, apaçık bir gerçektir. Üzerinde yaşadığımız dünya da en elverişli koşulların biraraya gelmesi ile oluşmuştur. Yerçekiminin oranı, Dünya'nın Güneş'e uzaklığı, atmosferdeki oksijen oranı ve daha yüzlerce hassas dengeden hiçbiri kendiliğinden ya da tesadüfler sonucu oluşmamıştır. Kuşkusuz bu, en küçük mikroorganizmadan Güneş Sistemi'nin dev kütleli gezegenlerine kadar herşeyin kontrolü altında tutan Allah'ın yaratmasıdır. Allah, evreni sonsuz bir akıl ve güçle yaratmış ve Dünya'yı da yaşamamız için özel olarak dizayn etmiştir. Çünkü Allah yaratıp düzene koyandır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
(Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)
Şimdi biraz daha yakına gelelim ve insan bedenini inceleyelim. Karşımıza akıl almaz mükemmelliklerle dolu bir yapının çıktığını görürüz. İnsan beyni, modern teknolojinin en üstün ürünü kabul edilen bilgisayarlarla asla kıyaslanamayacak kadar kusursuz bir işleyişe sahiptir. Bununla birlikte, vücudun her organı hem kendi içinde, hem de diğer organlarla tam bir uyum içerisindedir. Örneğin, insanın nefes alabilmesi için ağız, burun, nefes borusu, akciğerler, kalp ve bütün damarlar aynı anda devrededir. Aralarından bir tanesi bile bir dakika dinlenmez, bir tanesi bir an bile yorulmaz. Her biri büyük bir itaat ve teslimiyetle kendisini yaratan Allah'a boyun eğer ve Rabbimiz’in kendisi için takdir edip planladığı emri yerine getirir. Nefes alma sırasında burundan temizlenip, ısınarak geçen hava, nefes borusunu da aşarak akciğere ulaşır. Kalbimizde, damarlarımızda, kısacası vücudumuzdaki her bir hücrede bu oksijen kullanılır. Bir iki dakika bile çalışmamaları durumunda insanın ölümüne sebebiyet verecek organlar, bedenin canlılığının devamını sağlamak için aynı saniyeler içinde, başka faaliyetleri de birlikte yürütürler. Pek çok işlemi birbirine karıştırmadan, şaşırmadan, aksatmadan büyük bir ustalık ve akılla yerine getirirler. Bu uyumda bir aksaklık olsa nefes almamız da, yaşamımızı sürdürmemiz de imkansız hale gelirdi.
Görme olayı için de aynı şey geçerlidir. Göz, canlıların yaratılmış olduğunun en açık delillerinden biridir. Gerek insan gözü olsun gerekse hayvan gözleri olsun, canlıların sahip oldukları tüm görme organları kusursuz bir tasarımın çok etkileyici örnekleridir. Gözümüz, 21. yüzyıl teknolojisi ile bile erişilememiş kalitede bir görüntüyü bize sunmaktadır. Ama unutmayın ki bir gözün görebilmesi için aynı anda tüm parçalarının var olması ve uyum içinde çalışması gerekir. Örneğin kornea, konjonktiva, iris, göz bebeği, göz merceği, retina, koroid, göz kasları, göz yaşı bezleri gibi tüm parçalar olsa ve çalışsa ama bir tek göz kapağı olmasa göz kısa sürede büyük bir tahribata uğrar ve görme işlevini yitirir. Yine aynı şekilde gözü oluşturan tüm organeller var olsa ama gözyaşı üretimi dursa göz kısa sürede kurur ve kör olur. Bu durumda karşımıza önemli bir soru çıkmaktadır: Peki bu kadar uyumlu organelleri bir anda kim var etmiştir? Görmemizi olanaklı kılan gözü kim meydana getirmiştir?
Elbette gözün oluşumuna karar veren, gözün sahibi olan canlı değildir. Zira görmenin ne demek olduğunu dahi bilmeyen bir canlının, görebilmek için bir görme organına ihtiyaç duyması ve kendi bedeni üzerinde bunu inşa etmesi elbette ki imkansızdır. Bu durum canlıları görme, duyma vs. gibi duyularla yaratan üstün bir akıl sahibinin varlığını açıkça bize göstermektedir. Aksi takdirde şuursuz hücrelerin görme, duyma gibi şuur gerektiren işlevleri kendi talepleri ve becerileri ile kazandıkları iddia edilmiş olur. Bunun ise asla mümkün olamayacağı açıktır. Kuran'da, bu konu şöyle bildirilmiştir:
De ki: 'Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz? (Mülk Suresi, 23)
Ayette de haber verildiği gibi insan vücudundaki bu sistemlerin tümünü birbirleriyle uyum içinde yaratan Allah'tır. Gerek kendi bedenimizde, gerekse dış dünyada gördüğümüz sayısız detay Allah'ın gücünü, büyüklüğünü ve ilmiyle herşeyi kuşattığını açıkça gözler önüne sermektedir. Ama bir kısım insanlara gerçekleri düşünmektense, sırtlarını dönüp kaçmak daha kolay gelmektedir. Bu yüzden Allah Kuran'da, insanları çevrelerine bakarak kendi büyüklüğü üzerinde düşünmeye davet etmiştir:
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir bunların arasında durmadan iner, sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
Allah'ın size çok yakın olduğunu ve herşeyi sarıp kuşattığını sakın unutmayın. Sizin bu siteye baktığınız şu an, herhangi bir anda aklınızdan geçenler, çocukken yaşadığınız bir olay, birkaç yıl sonra yapmayı planladıklarınız da dahil olmak üzere herşey Allah'ın bilgisi dahilindedir. Bu hakimiyet gece gündüz durmaksızın her bir varlık için sürer gider. Nitekim Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf Suresi, 16)
Allah, herşeyin içyüzünden, gizli yönlerinden, insanın aklından geçen ve kimsenin bilmesinin mümkün olamayacağı bir düşünceden, kişinin içinde gizleyip de kimseye söylemediği sırların tamamından da haberdardır. İnsanları çepeçevre kuşatmış olan Allah, yaptığımız iş ve bulunduğumuz ortam nerede ve ne olursa olsun bize şahittir. Bu gerçek bir ayette şöyle haber verilmiştir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kuran'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir Kitap'ta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Bu gerçeğe rağmen insanlardan kimi, Allah'ın kendilerinden çok uzakta olduğunu zannederler. Bilinçaltlarındaki düşünceye göre, Allah çok uzaklardaki bir gezegenin arkasında oturur ve çok nadiren "dünya işlerine" karışır. Ya da hiç karışmaz; evreni bir kere yaratmış ve bırakmıştır. Oysa bu apaçık bir yanılgıdır. Allah her yerdedir ve varlığı herşeyi kaplamaktadır. Doğudan batıya, kuzeyden güneye varlığıyla her yeri sarıp kuşatmıştır.
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır. (Nisa Suresi, 126)
Siz her nereye giderseniz gidin, dünyanın en ücra köşesine de gitseniz Allah orayı da sarıp kuşatmıştır. Şu anda da sizi çepeçevre sarıp kuşatıyor; size şah damarınızdan daha yakın. Bedeninize, odanıza, bulunduğunuz şehre, evrenin her köşesine, sizin gözünüzle göremediğiniz tüm alemlere her an hakim; hepsinin geçmişleri ve gelecekleri ile beraber. Bu mutlak gerçekleri göz ardı eden bazı insanlar, akıllarından geçirdikleri şeyleri, Allah'a karşı samimiyetsizce işledikleri çoğu suçu insanlardan gizlerler ama bunları Allah'tan gizleyemediklerini düşünmezler. Oysa Allah, onlar eylemlerini kurup tasarlama aşamasındayken de onlarla beraberdir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatamazlar. (Taha Suresi, 110)
Bir sonraki an neler yaşayacağınızı siz bilmiyorsunuz ama Allah biliyor. Bu nedenle Allah'a farkında olsanız da olmasanız da boyun eğmiş, teslim olmuş durumdasınız.
Siz içinizden geçirdiklerinizi açıklasanız da gizleseniz de bu, Allah için birdir. Çünkü Allah herşeyden haberdardır. Fısıltıyla söylediğiniz bir kelime de Allah'tan gizli kalmaz. Çünkü Allah için sır yoktur, O gizlinin de gizlisini bilir.
Unutmayın ki, yeryüzündeki her varlık Allah'a muhtaçtır. Allah ise; insanın sahip olduğu her türlü eksiklikten münezzehtir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Uyku, açlık, susuzluk, yorgunluk gibi akla gelebilecek insani zayıflıkların tamamından uzaktır: Her kim olursa olsun herkes mutlaka ölecektir ama Allah, ezeli ve ebedi olan, daima diri olandır:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun Kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)