şeker
Üye
Babası : Sultan II. Mustafa
Annesi : Saliha Sultan
Doğduğu Tarih : 2 Ağustos 1696
Padişah Olduğu Tarih : 2 Ekim 1730
Ölümü : 13 Aralık 1754
II. Mustafa’nın Sâliha Sebkatî Sultân’dan 1696 yılında dünyaya gelen oğludur. 2 Ekim 1730 tarihinde III. Ahmed’in yerine tahta geçmiştir. Rumeli Kazaskeri Feyzullah-zâde İbrahim Efendi başta olmak üzere çeşitli hocalardan dersler alan I. Mahmûd, âlim, şâir ve bestekârdır. Akıllı, dikkatli, ihtiyâtlı, meşverete ehemmiyet veren ve kültürü yüksek olan bir padişahtır. Sebkatî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Biraz önce anlattığımız gibi, ilk işi Patrona Halil başta olmak üzere, ayak takımından oluşan isyancıların isteklerini yerine getirmek ve İbrahim Paşa ile yakınlarını devletin önemli makamlarından bertaraf etmek olmuştur. Ancak Kasım 1730’un sonuna doğru Patrona Halil başta olmak üzere bütün âsileri ortadan kaldırmış ve devleti huzura kavuşturmuştur. Babasının ve amcasının akıbetlerinden ve özellikle de III. Ahmed’in kendisine olan vasiyetinden ders alarak, Şeyhülislâmlık ve sadrazamlık makamında uzun süre kimseyi durdurmamıştır.
Şeyhülislâmlık makamına Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin iki oğlunu getiren I. Mahmûd’un, çok sayıda sadrazamları arasında en önemli yeri Hekimoğlu Ali Paşa ihraz etmiştir.
İçteki kargaşaya son veren I. Mahmûd, yıllardır devam eden İran Harbini ele almıştır. Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1731’de Urmiye’yi feth edip Tebriz’i istirdâd etmesi üzerine Ocak 1732’de İran ile Sulh Andlaşması imzalanmış ise de, Nâdir Hân bununla yetinmedi ve 1733’deki taarruzuyla harbi devam ettirdi. Erbil’i alarak Bağdad’ı kuşatma altına alan Nâdir Şah, büyük kumandan Topal Osman Paşa tarafından Temmuz 1733’de büyük bir hezîmete mahkûm edildi ve bu sefer sebebiyle I. Mahmûd’a gâzî ünvanı verildi. İran’da Safevi Hânedânına son vererek Avşar Hânedânını başlatan Nâdir Şah, yine durmadı ve Kerkük’e girdi. İki Osmanlı Paşa’sını şehid eden ve Revan, Gence ve Tiflis’i Osmanlı Devleti’nin elinden geri alan Şah, bu avantajdan yararlanarak sulh istedi. 1639 tarihinde yapılan Kasr-ı Şirin Andlaşması esasları üzerine kurulan İstanbul Andlaşması Ekim 1736 yılında imzalandı. Aslında Sünnî ve Hanefi olan Nâdir Şah, bu inancını hâkim kılmaya kalkıştıysa da, iç kargaşadan korkarak geri durdu ve ancak İran’ı mu’tedil bir İmâmiyye-i İsnâaşeriyye ve Ca’ferî mezhebi çizgisine getirdi. Osmanlı Devleti’ne bu mezhebin hak bir mezheb olduğunu tasdik ettirmek istediyse de, Şeyhülislâmın ve âlimlerin muhâlefet etmesi üzerine muvaffak olamadı. 7 yıl süren barış halinden sonra, Doğuda Timuroğullarına büyük zararlar veren Nâdir Şah, yeniden Irak cephesinden Osmanlıya saldırdı (1743). Musul şehri kahramanca savunuldu ve Nâdir Şah büyük kayıplarla geri çekildi. 1744’de Kars’ı muhâsara etti; ancak muvaffak olamadı. Yeniden sulh istedi ve 1723’den beri çok sayıda Müslümanın kanının akmasına sebep olan bu harp, 1746 İstanbul Muâhedesi ile sona erdi. Neticede İran, Osmanlı Devleti’ne İsnâaşeriyyeyi yine hak mezhep olarak kabul ettiremedi.
İran’ın Osmanlı Devleti’ne saldırılarından memnun olan Rusya, fırsatı ganimet bilerek 1736 yılında Azak Kalesini ele geçirdi. Kırım’a giren ve büyük tahribat yapan Ruslar, Kırım Hanı Fetih Giray tarafından Kırım’dan kovuldular. Bu arada Rusya’nın müttefiki olan Avusturya, Polonya’yı paylaşmak ümidiyle 1737 yılında Osmanlı Devleti’ne harp ilan etti ve üç koldan Osmanlı ülkesine saldırdı. Niş’i düşüren, Eflak, Sırbistan ve Bosna’ya giren Avusturya orduları, Ağustos 1737’de Şehid Ali Paşa’ya Banyaluka’da yenildiler. Osmanlı Devleti aynı anda, İran, Avusturya ve Rusya ile harp halindeydi. 1739 yılında Belgrad’a yürüyen Osmanlı ordularından çekinen Avusturya sulh istedi. Müzâkerelerini bizzat Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa’nın yürüttüğü sulh teşebbüsleri, Eylül 1739’da Belgrad Muâhedesi ile neticelendi. 1718 Pasarofça Andlaşması ile Avusturya’ya bırakılan yerlerin bir kısmı geri alınıyor ve Azak Kalesi de Ruslardan geri alınıyordu. Karadeniz Osmanlı Gölü olarak devam edecekti. Belgrad Muâhedesi, Osmanlı Devleti’nin hâlâ dünyanın birinci devleti olduğunu isbat ediyordu. Bu arada Osmanlı Devleti’ne yardımlarından dolayı, Dünyanın 2. büyük gücü olan Fransa da bazı imtiyâzlar yani kapitülasyonlar elde ediyordu. Üç imparatorluk ile aynı anda savaşan Osmanlı Devleti, hepsinde de galip olarak sulh müzâkerelerine katılıyordu.
Belgrad Anlaşması ile Osmanlı Devleti 28 yıllık bir barış dönemine imza atmış oluyordu. Osmanlı Devleti, devamlı savaş halinde bulunduğu için, içeride de halkın derebeyi adını verdiği a’yân denilen bazı mahallî mütegallibelerle de uğraşmak mecburiyetinde kaldı. Bunların bir kısmı devlete itaat adı altında halka zulm ediyordu ve bir kısmı da devlete baş kaldırıyordu. Aydın taraflarındaki Sarı Beyoğlu bunların başında gelmektedir. Dış problemleri halleden Padişah, Haziran 1740 tarihli Adâletnâmesiyle bu problemi de halletmeye çalışıyordu. Humbaracıbaşı Ahmed Paşa’nın gayretiyle 1734’de Maaşlı Humbaracı Ocağını teşkil etmiş ve yeni askerî düzenlemelerin zaruretine inanmıştır. Bu arada bozulan tımar ve ze’âmet usulünü ıslah etmek üzere Ocak 1732 tarihinde yeni bir tîmâr kanunu çıkarmayı ihmal etmedi. Necid’de ortaya çıkan Vehhâbî meselesi de, Sultân Mahmûd’un meşgul olduğu problemlerdendi.
Mide kanamasından muzdarip olan I. Mahmûd, 13 Aralık 1754 tarihinde Demirkapı tarafından Saray’a girdiğinde vefat etti.
KADIN EFENDİLERİ: 1- Hâce Âlî-cenâb Baş Kadın. 2- Hâce Ayşe Kadın. 3- Hâce Verd-i Nâz Dördüncü Kadın. 4- Hatice Râmi Altıncı Haseki. 5- Hâtem İkinci Kadın. 6- Râziye Kadın. İKBALLERİ: 7- Meyyâse Hanım; Baş İkbal. 8- Fehmî Hanım; İkinci İkbaldir. 9- Habbâbe Hanım. 10- Sırrî Hanım. ÇOCUKLARI: Hiç çocukları olmamıştır .
Annesi : Saliha Sultan
Doğduğu Tarih : 2 Ağustos 1696
Padişah Olduğu Tarih : 2 Ekim 1730
Ölümü : 13 Aralık 1754
II. Mustafa’nın Sâliha Sebkatî Sultân’dan 1696 yılında dünyaya gelen oğludur. 2 Ekim 1730 tarihinde III. Ahmed’in yerine tahta geçmiştir. Rumeli Kazaskeri Feyzullah-zâde İbrahim Efendi başta olmak üzere çeşitli hocalardan dersler alan I. Mahmûd, âlim, şâir ve bestekârdır. Akıllı, dikkatli, ihtiyâtlı, meşverete ehemmiyet veren ve kültürü yüksek olan bir padişahtır. Sebkatî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Biraz önce anlattığımız gibi, ilk işi Patrona Halil başta olmak üzere, ayak takımından oluşan isyancıların isteklerini yerine getirmek ve İbrahim Paşa ile yakınlarını devletin önemli makamlarından bertaraf etmek olmuştur. Ancak Kasım 1730’un sonuna doğru Patrona Halil başta olmak üzere bütün âsileri ortadan kaldırmış ve devleti huzura kavuşturmuştur. Babasının ve amcasının akıbetlerinden ve özellikle de III. Ahmed’in kendisine olan vasiyetinden ders alarak, Şeyhülislâmlık ve sadrazamlık makamında uzun süre kimseyi durdurmamıştır.
Şeyhülislâmlık makamına Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin iki oğlunu getiren I. Mahmûd’un, çok sayıda sadrazamları arasında en önemli yeri Hekimoğlu Ali Paşa ihraz etmiştir.
İçteki kargaşaya son veren I. Mahmûd, yıllardır devam eden İran Harbini ele almıştır. Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1731’de Urmiye’yi feth edip Tebriz’i istirdâd etmesi üzerine Ocak 1732’de İran ile Sulh Andlaşması imzalanmış ise de, Nâdir Hân bununla yetinmedi ve 1733’deki taarruzuyla harbi devam ettirdi. Erbil’i alarak Bağdad’ı kuşatma altına alan Nâdir Şah, büyük kumandan Topal Osman Paşa tarafından Temmuz 1733’de büyük bir hezîmete mahkûm edildi ve bu sefer sebebiyle I. Mahmûd’a gâzî ünvanı verildi. İran’da Safevi Hânedânına son vererek Avşar Hânedânını başlatan Nâdir Şah, yine durmadı ve Kerkük’e girdi. İki Osmanlı Paşa’sını şehid eden ve Revan, Gence ve Tiflis’i Osmanlı Devleti’nin elinden geri alan Şah, bu avantajdan yararlanarak sulh istedi. 1639 tarihinde yapılan Kasr-ı Şirin Andlaşması esasları üzerine kurulan İstanbul Andlaşması Ekim 1736 yılında imzalandı. Aslında Sünnî ve Hanefi olan Nâdir Şah, bu inancını hâkim kılmaya kalkıştıysa da, iç kargaşadan korkarak geri durdu ve ancak İran’ı mu’tedil bir İmâmiyye-i İsnâaşeriyye ve Ca’ferî mezhebi çizgisine getirdi. Osmanlı Devleti’ne bu mezhebin hak bir mezheb olduğunu tasdik ettirmek istediyse de, Şeyhülislâmın ve âlimlerin muhâlefet etmesi üzerine muvaffak olamadı. 7 yıl süren barış halinden sonra, Doğuda Timuroğullarına büyük zararlar veren Nâdir Şah, yeniden Irak cephesinden Osmanlıya saldırdı (1743). Musul şehri kahramanca savunuldu ve Nâdir Şah büyük kayıplarla geri çekildi. 1744’de Kars’ı muhâsara etti; ancak muvaffak olamadı. Yeniden sulh istedi ve 1723’den beri çok sayıda Müslümanın kanının akmasına sebep olan bu harp, 1746 İstanbul Muâhedesi ile sona erdi. Neticede İran, Osmanlı Devleti’ne İsnâaşeriyyeyi yine hak mezhep olarak kabul ettiremedi.
İran’ın Osmanlı Devleti’ne saldırılarından memnun olan Rusya, fırsatı ganimet bilerek 1736 yılında Azak Kalesini ele geçirdi. Kırım’a giren ve büyük tahribat yapan Ruslar, Kırım Hanı Fetih Giray tarafından Kırım’dan kovuldular. Bu arada Rusya’nın müttefiki olan Avusturya, Polonya’yı paylaşmak ümidiyle 1737 yılında Osmanlı Devleti’ne harp ilan etti ve üç koldan Osmanlı ülkesine saldırdı. Niş’i düşüren, Eflak, Sırbistan ve Bosna’ya giren Avusturya orduları, Ağustos 1737’de Şehid Ali Paşa’ya Banyaluka’da yenildiler. Osmanlı Devleti aynı anda, İran, Avusturya ve Rusya ile harp halindeydi. 1739 yılında Belgrad’a yürüyen Osmanlı ordularından çekinen Avusturya sulh istedi. Müzâkerelerini bizzat Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa’nın yürüttüğü sulh teşebbüsleri, Eylül 1739’da Belgrad Muâhedesi ile neticelendi. 1718 Pasarofça Andlaşması ile Avusturya’ya bırakılan yerlerin bir kısmı geri alınıyor ve Azak Kalesi de Ruslardan geri alınıyordu. Karadeniz Osmanlı Gölü olarak devam edecekti. Belgrad Muâhedesi, Osmanlı Devleti’nin hâlâ dünyanın birinci devleti olduğunu isbat ediyordu. Bu arada Osmanlı Devleti’ne yardımlarından dolayı, Dünyanın 2. büyük gücü olan Fransa da bazı imtiyâzlar yani kapitülasyonlar elde ediyordu. Üç imparatorluk ile aynı anda savaşan Osmanlı Devleti, hepsinde de galip olarak sulh müzâkerelerine katılıyordu.
Belgrad Anlaşması ile Osmanlı Devleti 28 yıllık bir barış dönemine imza atmış oluyordu. Osmanlı Devleti, devamlı savaş halinde bulunduğu için, içeride de halkın derebeyi adını verdiği a’yân denilen bazı mahallî mütegallibelerle de uğraşmak mecburiyetinde kaldı. Bunların bir kısmı devlete itaat adı altında halka zulm ediyordu ve bir kısmı da devlete baş kaldırıyordu. Aydın taraflarındaki Sarı Beyoğlu bunların başında gelmektedir. Dış problemleri halleden Padişah, Haziran 1740 tarihli Adâletnâmesiyle bu problemi de halletmeye çalışıyordu. Humbaracıbaşı Ahmed Paşa’nın gayretiyle 1734’de Maaşlı Humbaracı Ocağını teşkil etmiş ve yeni askerî düzenlemelerin zaruretine inanmıştır. Bu arada bozulan tımar ve ze’âmet usulünü ıslah etmek üzere Ocak 1732 tarihinde yeni bir tîmâr kanunu çıkarmayı ihmal etmedi. Necid’de ortaya çıkan Vehhâbî meselesi de, Sultân Mahmûd’un meşgul olduğu problemlerdendi.
Mide kanamasından muzdarip olan I. Mahmûd, 13 Aralık 1754 tarihinde Demirkapı tarafından Saray’a girdiğinde vefat etti.
KADIN EFENDİLERİ: 1- Hâce Âlî-cenâb Baş Kadın. 2- Hâce Ayşe Kadın. 3- Hâce Verd-i Nâz Dördüncü Kadın. 4- Hatice Râmi Altıncı Haseki. 5- Hâtem İkinci Kadın. 6- Râziye Kadın. İKBALLERİ: 7- Meyyâse Hanım; Baş İkbal. 8- Fehmî Hanım; İkinci İkbaldir. 9- Habbâbe Hanım. 10- Sırrî Hanım. ÇOCUKLARI: Hiç çocukları olmamıştır .