soru-cevap

şeker Üye
Soru:
Geçmiş büyüklerin derin bir zevk ve heyecan içinde kıldıkları namazlarını düşünüyor, karma karışık bir kafayla kıldığım kendi namazlarımdan şüpheye düşüyorum.
Acaba diyorum, ben çok mu bozulmuşum ki; ibadetlerimde geçmiş büyükler gibi zevk alamıyor, sanki nefsimle kavga ederek namaz kılmaya çalışıyorum?
Benim böyle karışık kafayla kıldığım namazların sevabı kalmaz mı diye aklıma geliyor?
Nasıl bakıyorsunuz nefsimle kavga ederek kıldığım huzursuz namazlarıma?

Cevap:
Hemen ifade etmeliyim ki; namazlarımızda huzur duymak, derin bir vecd içinde ibadet etmek ayet-i kerimenin de dikkatimizi çektiği önemli bir hedefimizdir. Bunda hiç şüphe yoktur.
Ancak bazı mevsimlerde bazı yerlerde bu huzur ve derinliği elde edemediğimiz de bir gerçektir.
Nefsimizin itirazına, şeytanın çıkardığı zorluklara rağmen yine de ibadetlerimizi yerine getirme titizliğimizi sürdürüyorsak, bunun da kendine göre bir değerinin olduğunu unutmamalı, hatta zorluğu yenip şeytana galebe etmenin sevabının daha çok olduğunu düşünerek ümitlenmeliyiz de.
İmam–ı Şa'rânî Hazretleri'nin, "Levakıh"ında kaydettiği şu olay, bu konuda müjde vermektedir bizlere.

Hazret-i İmam diyor ki:

- "İbadet ve hizmette bulunurken vecd duyup, zevk almak teşvikçi bir haldir. Ancak ALLAH'ın öyle kulları da olmuş ki, gerek ibadetlerinde gerekse başka hizmetlerinde zevk duyup lezzet almaktan mahcubiyet hissi duymuşlar ve demişler ki:

– Rabb'imiz! Bizi sana böylesine ibadet ettirip hizmete sevk eden duyduğumuz lezzet ve aldığımız zevk ise bundan Sana sığınıyor, bunu zihnimizden silmeni diliyoruz! Biz Sana her türlü zorluk ve karışıklık içinde de ibadetimizi yapmalı, kulluk borcumuzu yerine getirmeli, bunun için belli bir ücret gibi zevk ve lezzet almayı düşünmemeliyiz!..
Şa'rânî Hazretleri devam ediyor:

– Bir kimse namazında ve diğer İslamî hizmetlerinde duyduğu zevk ve lezzetten çok seviniyor da, bunun devamını da ısrarla talep ediyorsa bilsin ki o kimse lezzet ve zevk kuludur. Lezzetten dolayı ibadeti ediyor, zevkten dolayı hizmetini sürdürüyor. Bu karşılıksız ibadet etme hasbîliğine aykırıdır.
Asıl kulluk, nefsin ve şeytanın çıkardığı zorluğu yenerek ibadet etmek, zevk almasa da, ruhi derinlik duymasa da ibadetinde ve hizmetinde sebat ve sadakat içinde olmaktır!

Şa'rânî Hazretleri, bu konuda örnek de veriyor:
Mısır'da Efdalüddin Hazretleri bir gün bana gelerek dedi ki;
"Uzun zamandan beri geceleri büyük bir zevk ve lezzetle ibadet eder, bu halimin de ihlâstan geldiğini düşünürdüm. Bir gece kalbime gelen bir ilham şöyle ikaz etti beni:

– Sen bu ibadeti ihlasından, hasbiliğinden yapmıyorsun!
İbadet anında duyduğun zevk, aldığın lezzetten dolayı yapıyorsun.
Eğer ibadet anında aldığın zevk gitse, duyduğun lezzeti yitirsen, kafan günlük olaylarla karışsa böylesine ısrarlı ibadet etmeyeceksin!
Düşündüm baktım ki; gerçekten de ben haberim olmadan namazda duyduğum zevkin peşine takılmış, çocukların şekerin peşinde koştuğu gibi koşuyorum bu zevk ve lezzetin peşinden. Hemen kendime gelip dedim ki; bu en yüksek ihlâs hali değildir.
Asıl ihlâs, nefsin çıkardığı zorluğu, verdiği vesveseyi yenerek yapılan ibadettedir.

Evet, Efendimiz (sas) Hazretleri de böyle buyurmuştur:
"Amellerin en çok sevaplısı, en çok zahmetle yapılanıdır!"
Nefis hangisinde daha çok vesvese veriyor, zorluk çıkarıyorsa onu yerine getirmenin sevabı elbette daha çoktur.
Çünkü zorluğu yenmek söz konusudur böyle ibadetlerde.
Öyle olunca zevk alamadığımız namazdan sevap da alamadığımız mânâsı akla gelmemelidir.
Aksine, nefsi ve şeytanı yenmeyi esas almalı, çıkardığı zorluk karşısında biz pes etmemeli, nefsi ve şeytanı pes ettirmeli, böylece daha çok sevaplı namazı kılmış olduğumuzu düşünerek ümidimizi hep canlı tutmalıyız.

Alıntı: Ahmed ŞAHİN
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
4
Görüntülenme
6B
Üst