Seyri Sülûk Nedir

mahir Harbi Aktif Üye
Bedenimizde ruh, sır, hafi, ahfa, vicdan, akıl gibi manevi gelişim gösteren yerler vardır. Bunlara latifeler veya letâif denir. Kulun Rabbine yakınlaşmasında diğer ifadeyle terakki göstermesinde kalbin yardımcısı konumundadırlar.

İnsandaki manevi latifeler terbiye edilip temizlenince asıl vazifelerine dönerler. Asıl yapmaları gereken özellikleri gerçekleştirirler. İşte o zaman insan gerçek kulluk ve güzel ahlakı elde edebilir. Bu işleme tasavvufta “seyri sülûk” ismi verilir.

Tasavvufta seyir, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel huylara, kendi varlığından geçip Hakk’ın varlığına doğru harekettir. Sülûk ise, Hakk’a ermek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevi, kalbî, ruhî yolculuk ve ahlakî bir eğitimdir.80

Seyri sülûk, bizzat insanın ve kalbinin, ruhunun, nefsinin ve diğer manevi cevherlerinin eğitiminden ibarettir. Bu iş kalpten başlar, hayatın her yanını içine alır. Bu eğitimden maksat, kulun kendini ve Rabbini tanımasıdır.

Eğitimin ilk adımı gafletten uyanmaktır.

İkinci adım, hakiki anlamda insan olmak için insanlık yoluna adım atmak ve hedefe doğru yol almaktır.

Sonuç da olgun (kamil) insan olmaktır.

Kur’an’da zikredilen “tezkiye” ve “mücahede” ile ariflerin bahsettiği seyri sülûk aynı anlamdadır. Tezkiye manevi kirlerden arınmaktır. Mücahede, nefsi ilâhi edeplerle süslemek ve Allah huzurunda kabul görmek için gayret etmek ve bu yolda her şeyini ortaya koymaktır.

Bütün mesele, Allah adamı olmak için karar verip yola çıkmaktır. Bu yol, tek başına gidilecek kadar kolay ve rahat bir yol değildir.

İnsanın önünde şeytan, nefis ve dünya gibi üç büyük engeli vardır. Bunlarla birlikte insanı saran bir sürü afet ve tehlikeler mevcuttur. Öyle ki, bu yolda günahlar kadar bazen ibadetler bile insan için bir afet olur.

Kıldığı namazları, yaptığı zikirleri ve hayırları ile kendini beğenen, bu yüzden kibre düşen, insanları küçümseyen, sonunun kesin Cennet olduğunu düşünen nice kimseler, sonuçta zarar etmiştir.

Kulluğun edebini bilmeyen kimse asıl hedefine eremez. Gösteriş hastalığına yakalan insan, diliyle Allah derken kalbiyle Allah’tan uzaklaşır

Manevi terbiyenin merkezinde mürşit vardır. Terbiye şeklini o belirler ve takip eder.

İnsanı terbiye edebilmek peygamber mesleğidir.

Bunun için manevi terbiyenin Hz. Peygamber’in (s.a.v) öğrettiği şekilde olması şarttır. Terbiyeden maksat fıtratı değiştirmek değil, onu güzele yönlendirmektir. İnsandaki kötü huyların iyi huylarla değiştirilmesi mümkündür. Peygamberler bunun için gelmiştir. Kendilerinden sonra bu iş, onların gerçek varisi kamil insanlara kalmıştır.

Dr.Dilaver SELVİ
kaynaklarıylaTasavvuf
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
11B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
4B
Üst