Osmanlıda Devşirme Sistemi

SaMeT46 Harbi Aktif Üye
OSMANLIDA Devşirme Sistemi


Günümüzün hızla değişen dünyasında tarih biliminin anlayışında da büyük değişimler olmuştur.Eskiden tarih denilince akla siyasi tarih gelmekte ve olaylar tarihsel kronolojiye göre anlatılmaktaydı.Günümüzde bu yöntemin tarihi açıklamak için yeterli olmadığı,tarihin toplumsal tarih anlayışından da beslenmesi gerektiği günümüz tarihçileri tarafından da kabul edilmektedir.

İşte bu noktadan hareketle bizimde Osmanlı Uygarlığı’nı anlayabilmemiz için Osmanlı toplumunu ve Osmanlı toplumundaki zümreler arasındaki ilişkileri tüm çıplaklığıyla ortaya koymamız gerekmektedir.Bu nedenden dolayı Osmanlıda köle konusunu çalışma konumuz haline getirdik.Bu konuyu incelememizdeki amaç;Osmanlı toplumunun önemli bir öğesi olan köleyi anlayarak,kölenin Osmanlı toplumundaki işlevini ve yerini ortaya koyabilmektir.Tarih boyunca her türlü uygarlıkta yeralan köleliğin Osmanlıda yer ettiği anlamı kavrayabilmek Osmanlı toplumunu anlayabilmek açısından önemlidir.

Köle kısaca;güçlünün zayıfa hükmetmesi ve onu her alanda kullanması olarak tanımlanabilir. “İnsanlığın tarihi ile birlikte ortaya çıkan kölelik Eskiçağ boyunca Yakın ve Ortadoğu Avrupa ekonomisinin sosyal hayatını değişmez bir unsuru oldu1”.

Eskiçağ boyunca emeğin veriminin düşük ve tekniğin ilkel olması köleyi en büyük üretim aracı yapmıştır.Mısır,Roma,Yunan ve İslamiyet öncesi Arap dünyasında kölenin yaşadığı şartlar son derece ağırdı.Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmasıyla kölelerin yaşadığı şartlar biraz olsun yumuşamıştır. “Özellikle İslamiyetin doğuşuyla birlikte köleler daha insalcıl kavramda görülmeye başlanmıştır[2]”.

İslamiyet kölelere daha iyimser bir bakış açısı getirmiş kölelerin yaşamlarını kolaylaştırmıştır.Kuran-ı Kerim de kölelere iyi davranılması konusunda ayetler vardır.Hz.Muhammed’in de kölelere iyi davranılması konusunda hadisleri vardır.





I. OSMANLI DEVLETİNDE KÖLE



Osmanlı Devletinde,Osman Bey döneminde saray hizmetinde ve orduda kölelerin kullanılması çok yaygın değildir. “Osmanlı Devletinde kölelerin saray hizmetinde kullanılması ve özellikle cariyelerin saraya girmesi,Orhan Bey zamanında başlayarak gittikçe arttı[3]”.

Sarayda ve devlet hizmetinde kölelerden görevli yetiştirilmesi Osmanlı’ya Orta Doğu İslam Devletlerinden geçmiştir.Osmanlı Devleti köleleri başta saray olmak üzere devlet ve orduda kullanmıştır.

“Fatih döneminde kurulan harem,cariyelik kurumunun oluşmasında ve gelişmesinde ve revaç bulmasında büyük etken olmuştur[4]”.Cariyelik kurumunun oluşması ve gelişmesiyle padişahlar Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ettiler.Kanuni’nin Hürrem Sultan İle evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği ikinci Osman tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da daha sonraki padişahlar cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir.

“Sarayda gelişen kölelik orduda da işletiliyordu.Selçuklularda görülen gulam sistemi Osmanlılarda 1362de benimsenen pençik kanunu gereğince acemi oğlanlar olarak karşımıza çıkıyor[5]”. Fetihlerle elde edilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınır ordu için yetiştirilirdi.Bir bölüm esirde saraya devlet hizmetinde eğitilmek üzere ayrılıyordu.Saraya ayrılanlar Edirne sarayı,Galata sarayı ve At meydanındaki İbrahim paşa saraylarında eğitiliyorlardı.Bosnalı Müslümanlar doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı.

Osmanlı devletinde köle devlet hesabına kullanılan kölelerden ibaret gelmiyordu.Konak köşk ve çevrelerinde kölelik görülmekte alt kesime inildikçe ise pek rağbet görülmemekteydi.Buralarda görülen kölelere efendileri iyi davranmak zorundaydı. “Efendiler kölelere çoğunlukla ana baba gibi davranırlar onların yetişmeleri için ellerinden geleni esirgemezlerdi[6]”.Buralarda kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınır,erkek köleler ise ayak işlerinde kullanılırdı.

Osmanlı Devletinde köleler özgürlüklerini kazanarak halk arasına katılabiliyorlardı.Kölelerin özgürlüklerini kazanabilmeleri üç yolla oluyordu ve Osmanlı’ya İslamiyetten geçen Azadlık Kurumuyla gerçekleşiyordu.Osmanlıda kölelerin özgürlüklerine kavuşabilmeleri üç yolla oluyordu.Birincisi,efendisi köleye ben öldükten sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.İkinci olarak,efendisi köleye sağlığında bundan sonra hürsün derse köle hürriyetine kavuşabiliyordu.Üçüncüsüde kişinin bedelini ödemesiyle gerçekleşiyordu.Kişi bedelini ödedikten sonra hürriyetine kavuşabiliyordu.

Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek ya da onu başkasıyla evlendirerek kölesini hürriyetine kavuşturabiliyordu.

Osmanlı Devletinde köleliğin belli bir süresi vardı.Bu süre sonunda köleler hürriyetlerine kavuşabiliyordu. “Sarayda ve sosyal hayatta bu süre,beyaz köleler için dokuz,siyah köleler için yedi yıldır.Bu sürenin sonunda kendilerine azatlık kağıdı verilirdi[7]”.

Osmanlı Devletinde kölenin kaynağını savaş esirleri ve ticaret yoluyla elde edilen köleler oluşturuyordu.

Osmanlı Devletinde savaş esirlerini köleleştirme Orhan Bey döneminde başlamıştır. Osman Bey döneminde savaş esirleri zaman zaman öldürülür, fidye karşılığı serbest bırakılır yada hür insanlara verilen ücretin yarısı kadar ücret verilerek tarlalarda çalıştırılırlardı.Orhan Bey’in son dönemlerine doğru savaş esirleri köle olarak kullanılmaya başlanmıştır.Osmanlı Devletinde köleliğin en büyük kaynağı savaş esirleriydi.

“Esirler, kadın, erkek; güzel, çirkin; çocuk, genç, yaşlı;sakat vb. sınıflara ayrılıp, kanaatimize göre değerleri belirlendikten sonra, diğer ganimet malları ile birlikte beş kısma ayrılırlardı. Devletin hissesi olarak bunların beşte biri ayrıldıktan sonra, kalan beşte dördü savaşa iştirak edenler arasında paylaştırılırdı [8]”.

Osmanlı Devletinde devlete ait kölelerin kaynağını bu beşte birlik pay oluşturmuyordu. Devlet gerektiği durumlarda devlet işlerinde kullanılmak üzere özel şahıslara ait kölelerden gerektiği kadar köle satın alır yada kiralardı.

Savaşlar sırasındaki akıncıların küçük çaptaki hareketi esir elde edilmesinde başka yoldu.Akıncılar güz aylarında devletin hedef gösterdiği yerlere akınlar yapar bu akınlar sırasında bir çok esir satılmak üzere esir pazarlarına gönderilirdi.

Bazı yeniçeriler bu işi geçim vasıtası olarak görmüşlerdir.Kalelerde nöbetçi olan yeniçeriler beyler ve hanlıklarla anlaşarak esir toplarlardı. Bu 1699 Karlofça ve 1700 İstanbul antlaşmaları ile yasaklanmıştır.

Osmanlı Devletinde kölenin diğer kaynağı ticaret yoluyla elde edilen kölelerdi.Ticaret yoluyla kölelik üç şekilde karşımıza çıkar:Kaçırma yoluyla,hediye yoluyla ve ailelerin satışıyla köleleştirme.

Kaçırma yoluyla kölelik hukuken yasak olmasına rağmen,insanlar kaçırılarak esir pazarlarında satılırlardı.Kaçırma yoluyla köleleştirmenin cezası ölüm olmasına rağmen bu olayın önüne geçilememiştir.Kaçırılma yoluyla kölenin kaynağını başlıca üç bölge oluşturuyordu.

1)Macaristan,Eflak,Boğdan,Rusya,Polonya ve Ukrayna.

2)Kafkasya.

3)Afrika.

“Kaçırılma yoluyla kölelik çeşidinde korsan ve deniz haydutlarının rolüde büyük olmuştur[9]”.

Doğu Anadolu’da Kürtler Ermeni köylerine baskın yaparlar bunlar Yezididir diyerek Ermenileri satarlardı.

Ailelerin satışı ile köleleştirmede aileler kendi rızalarıyla çoçuklarını satarlardı.Bu şekilde kölelik Kanuni devrinden başlayarak 20.yy’lın başlarına kadar görülmüştür.Özellikle Gürcü,Tatar ve Çerkezler çocuklarını satmıştır.

Hediye yoluyla kölelik çok yaygın değildi.Güçsüz devletlerin,devlete bağlandıkları padişah ve devletin ileri gelenlerine hediye olarak gönderdikleri köle ve cariyeler bu tür kölelerin kaynağını oluşturur. “Komutanlar ele geçirdikleri esirler arasında bulunan müstesna güzelliğe sahip kız ve oğlanları satmaz,fidyeyle serbest bırakmaz,genellikle padişah veya vezirlere hediye olarak sunarlardı[10]”. Osmanlı Devleti de elçiler aracılığıyla İslam ülkelerine köle ve cariyeleri hediye olarak göndermişlerdir.



II. OSMANLI DEVLETİNDE KÖLENİN GÖRÜLDÜĞÜ ALANLAR



Osmanlı Devletinde,devlete ve özel şahıslara ait olmak üzere iki türlü köle görülmekteydi.

A) Devlete Ait Köleler

Bazı tarihçilerin ve hukukçuların Osmanlı Devletinde bütün vatandaşların;padişahın ve diğer devlet görevlilerinin köleleri oldukları şeklindeki iddialarına şöyle der: “Bu iddiaların temelini Osmanlı Devlet yapısını ve İslam Hukukunu bilmemek teşkil etmektedir[11]”.Osmanlı Devletinde halka raiyye veya bunun çoğulu olan reaya denmektedir. Bunun nedeni Hz.Muhammed’in bir hadisidir ve Osmanlı Devletin de bu hadisin manasını unutturmamak için halka reaya denmektedir.



1)Ortakçı Kullar



Ortakçı kullar devlete ait hassa çiftliklerinde çalışırlar. “Bunlar genellikle sultanların ve yönetici sınıf üyelerinin mülk ve vakıflarında çalıştırdıkları savaş tutsakları yada satın aldıkları kölelerdir[12]”.

Ortakçı kullar ilk defa Orhan Gazi döneminde görülmüştür.Orhan Gazi döneminden itibaren tarım toprakları ve köylere yerleştirilen ortakçılar servaj usulüyle çalıştırılıyorlardı.Fatih döneminde sarayın meyve sebze ve tahıl ihtiyacını karşılamak üzere Sırbistan ve Mora seferinden getirilen otuzbeşbin köle İstanbuldaki otuzbeş boş köye yerleştirilmiştir.

“Ortakçı;beylikten,vakıf idaresi veya toprak sahibi özel şahıslardan aldığı toğumu eker biçer ve üründen öşür ile tohum çıkarıldıktan sonra geriye kalan miktarı vakıf idaresi veya toprak sahibi ile paylaşır[13]”.Ortakçılara kalacakları yer verilir tarlalarda kullanılacak araç gereçler temin edilirdi.Çiftliklerde yaşayan ortakçılar kendi aralarında evlenebilirler,çoluk çocuk sahibi olabilirlerdi.

Ortakçı kullarla hukuki yönden farkı olmayan ortakçı kesim denen grup vardı.Ortakçı kullar mahsülden tohum ve öşür çıkarıldıktan sonra geriye kalan kısmı hizmet ettiği vakıf veya kişiyle paylaşırken, kul kesimciler ne ekerlerse eksinler belli bir miktar ürün vermek zorundaydılar.Özel şahsa ait kesimcilerde bulunmaktaydı.

Osmanlıda devlete ait sığır ve koyunların korunması,bakımı ve otlatılmasıyla ilgilenen köleler vardı.Bunlara sığırcı kullar veya koyun kafirleri denmekteydi.



2)Kapı Kulları



Osmanlı Devleti kurulduğu ilk yıllarda artan fetihler sırasında düzenli ve daha fazla askere ihtiyaç duymuştur.Osman ve Orhan Bey dönemlerinde mevcut ordunun gittikçe büyüyen ihtiyaçları karşılayamadığı I.Murad döneminde daha da belirginleşmişti.Bu ihtiyaçtan dolayı savaş esirlerinden askerlik yapmaya elverişli Hıristiyan çocuklarının beşte birini kısa bir süre Türk terbiyesi verilerek yeni bir askeri sınıf meydana getirildi.Bu teşkilatlanma kapıkulu ocaklarının temelini oluşturmuştur. “Kapıkulu Ocakları ve bunların başında yer alan yeniçeri teşkilatı,Osmanlı ordusunun en önemli vurucu) güçlerindendir[14]”.Yeniçeri ocaklarına asker temin eden iki önemli kaynak vardı:



a Pençik Sistemi ve Acemi Ocakları



I.Murat döneminde Karamanlı Rüstemin teklifiyle çıkarılmış olan pençik kanununa göre;savaş esirlerinin beşte biri devlet hesabına ve asker ihtiyacını karşılamak üzere alınıyordu.Ankara Savaşı’na kadar pençik oğlanları yeniçeri ocağının asker ihtiyacını karşılamıştır.



b)Devşirme Usulü ve Acemi Oğlanları



Çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere Osmanlı tebaası bazı Hıristiyan çocuklarının toplanmasıdır.II.Murat zamanında kanunlaştırılmıştır.Devşirme kanununa göre devşirilen çocuklar önce Müslüman olur,adları Türkçe olarak değiştirilirdi.Becerikli ve seviyeli olanlar saray için seçilirdi,diğerleri Türk köylerine dağıtılırdı.Türk köylerine dağıtılan çocuklar Türk ailelerin yanında hizmet ederler,İslamiyeti ve Türkçeyi öğrenirler daha sonra acemi oğlanı yazılırlardı.Devşirme kanuna uygun yapıldıgı sürece iyi sonuçlar vermiştir.Daha sonra rüşvet karışmış ve devşirme sistemi bozulmuştur.Devşirme sisteminin bozulması yeniçeri ocağınında bozulmasına sebeb olmuştur.



c)Kapıkulu Askerleri ve Yeniçeriler



Kapıkulu padişaha bağlı olan,daimi ve maaşlı; yaya ve atlı ordudur.Kapıkulu askerlerinin temelini yeniçeriler oluşturur. “Avrupa’nın ilk daimi ordusu yeniçeriler, Osmanlılara savaş alanında büyük bir üstünlük sağlıyordu[15]”.Yeniçerilerin Osmanlı Devleti’nin genişlemesinde büyük katkıları olmuştur.Osmanlı Devletine 464 yıl gibi uzun bir süre hizmet eden yeniçeri ocağı belli bir süre sonra bozulmuş ve 1826 yılında kapatılmıştır.Yeniçeri Ocağı’nın kapatılışına Vaka-i Hayriye adı verilmiştir.



3)OSMANLI’DA HAREM



“Topkapı Sarayın’da padişahın evleri ve aileleri bulunduğu yere başkasının girmesi yasak anlamında harem denir[16]”.Haremde padişahın annesi valide sultan,padişahın hanımı,hasekiler şehzadeler,padişah kızları,ustalar,kalfalar ve cariyeler bulunurlar.Padişah haremin efendisi,padişahın annesi valide sultan ise Harem’in reisi konumundadır.

Osmanlı Sarayında cariyeler Orhan Bey döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır.Fatih döneminden itibaren ise sarayda cariyelerin sayısı oldukça artmıştır.Haremde iki tür cariye bulunmaktadır:Birincisi;hizmetçi konumundaki cariyeler,ikincisi de;eş konumuındaki cariyelerdir.

Hizmetçi konumundaki cariyeler sarayda para karşılığı çalışırlardı.Bunlar başkasıyla evli olabilirlerdi.Evli olmayan cariyelerin ise başkasıyla evlenmesi mümkün olmadığından bunlar padişahın veya şehzadelerin haremine girebilirlerdi.Başkasıyla evli olan cariyelerin ise saraydan herhangi bir kişiyle cinsi münasebeti olamazdı.Acemiler,cariyeler(dar anlamda),kalfalar ve ustalar. “Bu dört grup incelenince görülecektir ki,haremdeki cariyelerin %90’ı tamamen bugünkü kadın hizmetçi konumundadırlar ve bunlar aldıkları belli ücretler karşılığında haremde hizmet etmektedirler[17]”.

Eş konumundaki cariyeler ise;padişahın nikah yaparak ya da nikah yapmadan karı koca hayatı yaşadığı cariyelerdir.Bu tür cariyelerin sayısı fazla değildir.Eş konumundaki cariyeler iki bölümde incelenebilir:

Birincisi;azad edilerek nikahlanmış cariyelerdir.Bunlara haseki sultan veya kadın efendi denirdi.Bunların içinde padişahtan çocuk doğuranlara haseki ünvanı verilirdi.Sayıları yediye kadar çıkardı.Konumlarına göre baş kadın ikinci kadın diye sıralanırlardı.

İkincisi ise;padişahın nikahsız olarak yaşadığı cariyelerdir.Bunlara ilkbal,gözde ve peykler denir.Kadın efendi olabilecek ilk dört cariyeye gözde,ikbal adayı olabilecek cariyelere de peyk denirdi.Padişahların en fazla dört ikballeri,dört gözdeleri ve dört tane peykleri olabilirdi.Yani ikbal,gözde ve peyklerin toplam sayısı onikiyi geçmezdi.

Fatihten itibaren padişahlar genellikle azadlı cariyelerle evlenmişlerdir.Ahmed Akgündüz padişahların cariyelerle evlenmeyi tercih etme nedenini;bacanak,kayınpeder,sır saklama,akraba tasallutu gibi olumsuz yönleri berteraf etmek amaçlı olabileceğini belirtir[18].



B) ŞAHISLARA AiT KÖLELER



Şahıslara ait köleler iki kısımdır.Birincisi gerçek şahıslara ait kölelerdir.Bunlar genellikle özel şahısların çobanlığını yapar,ev, tarla ve bahçe işleriyle uğraşırlardı.Kadın köle olan cariyeler ise;köşklerde, varlıklı ailelerin evlerinde ve konaklarda hizmet ediyorlardı.Alt kesime inildikçe kölelik pek rağbet görmezdi.Konaklarda köle kullanılması gösterişten ileri gelmektedir. “Nitekim bir paşanın ağırlığı,birazda kullandığı köle ve cariye sayısına göre de değerlendirilebiliyordu[19]”.

İkinci olarak da vakıflarda ve yarı resmi müesseselere ait kölelerdir.Bunlar vakıfların ve yarı resmi müesseselerin işleriyle meşgul oluyorlardı.


III OSMANLIDA KÖLE TİCARETİ


Osmanlı Devletinde köle ve cariye alıp satan kişiye esirci denirdi.,Esirciler I.Murad döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır.Savaşlarda devletin beşte birlik payı dağıtıldıktan sonra geri kalan esirler savaş meydanlarında tüccarlara satılıyorlardı.Savaş meydanlarında satılamayan esirler ise merkez şehirlerde esircilere yada satın alma gücüne sahip kimselere satılıyordu.Kaçırma yoluyla köle yapılanlarda yine merkez şehirlerde esir tüccarlarında toplanırdı. “Osmanlı ülkesinde esir alım satımı serbest olduğundan,esircilik meslek haline gelmiş ve bu mesleğin başına Esirciler Kethüdası getirilmişti[20]”.Esircilik karlı bir işti ve esirciler zengin ticaret adamları arasında sayılıyordu.İsteyen herkes esirci olamıyordu.Esirci esnafının iyi tanınması gerekiyordu.Esirci esnafı içinde çeşitli kötülüklerde bulunan ve kanuna aykırı hareket edenler bu işten atılıyordu.Bazı durumlarda işten atılma cezasının hafif geldiği kanuna aykırı davranan kişilerin esir pazarı kapısında asıldıkları görülmekteydi.Esirciler sıkı kontrol altında tutuluyorlardı.Kadın esircilerin hareketleri daha sıkı kontrol ediliyordu.Bazı durumlarda çarşı esnafı esircileri davranışlarından dolayı şikayet ediyorlardı. “Nitekim 1Ramazan 991(17 Kasım 1583) tarihli bir hükümden anlaşıldığına göre esirlere karşı uygunsuz ve kanuna aykırı davranışı görülen bazı kadınlar,idareye şikayet edilerek hareketlerinin normalleşmesi sağlanmıştır[21]”.Alınan bütün tedbirlere rağmen köle ve cariye alım satımında suistimaller önlenememiştir.

Diğer esnaf teşkilatı gibi esircilerde bir loncada toplanmışlardı,kethüdaları,yiğitbaşları vardı.Büyük bestekar,musiki bilgini Mustafa İtri Efendi de Esircilik Kethüdalığı yapmıştır.

Osmanlı Devletinde;kölelerin alınıp satıldığı yerlere esir pazarları deniyordu.İlk dönemde yerleşik olmayan esir pazarları vardı.Panayırların bir bölümünde esir alış verişi yapılmaktaydı.İlk esir pazarı Bursa’da kurulmuştu.Fatih dönemine kadar dağınık ve düzensiz bir şekilde sürdürülen esir ticareti İstanbul’un fethinden sonra düzene girmiştir.Sınırlar genişledikçe Edirne,Macar Türk sınırına yakın şehirler,Midilli,Batı Afrika’da Dorfur şehri ve Mısır’da esir pazarları kuruldu.

“Bazı tarihçiler İstanbuldaki ilk esir pazarının bugünkü Haseki semtinde kurulduğunu yazmakta ve esir ticaretinin III.Murad döneminde eski ve yeni bedestenlerde merkezileştiğini ifade etmektedir.Bazı tarihçiler de Esir Hanının ilk olarak 1609’da Sultan I.Ahmed’in emriyle,Bedesten yakınında,Tavuk Pazarı denilen yerde yapıldığını ve bu han dışında esir satışının yasak olduğunu söylemektedirler[22]”.Daha sonra Fatih ve Üsküdar’da esir pazarları kurulmuştur.

Osmanlı Devletinde köle ticaretinin belli yöntem ve kuralları vardı. “Köle satışı genellikle açık arttırma usulüyle yapılırdı.Pek müstesna güzellikteki köleler ve cariyeler han avlusunda kurulan esir pazarında müzayedeye çıkarılmaz;o müstesna köle ve cariye,taliplerine odada gösterilir ve pazarlık ile satılırdı[23]”.Esirleri boyayarak daha cazibeli göstermek yasaktı.

Köle satın almak isteyen kişi esirciyle pazarlığa başlardı.Kölelere fiziki durumlarına ve sağlıklarına göre değer biçilirdi.Kölelerin dişleri iyice kontrol edilir,dişlerinin sağlıklı ve düzgün olması kölelerin sağlıklı bir bünyeye sahip olduğunu gösterirdi.Dişleri iyi durumdaysa daha fazla para ödenirdi.Esirci eğer onunla anlamazsa köleyi başka birine satardı.

İsmail Parlatır köle satışını şöyle anlatır:

“Öte yanda satılması sırasında köleler,hiçbir söz hakkına sahip değillerdi.Köleyi satın alacak kişi,onu en ince hatlarına kadar gözden geçirir,erkeklerin güçlü kuvvetli olanı seçilirdi.Eğer satın alınacak cariye odalık ise satın alacak kişi,kızın göğsünü,kollarını,bacaklarını iyi bir kontrol ederdi,buna karşı çıkanların cezası büyük olurdu.

Prensip olarak Osmanlı da gayrimüslimlere Müslüman köle satmak yasaktı.Buna rağmen gayrimüslimlerin Müslüman köle aldıkları görülmekteydi.Gayrimüslimlerin Müslüman olmayan köleyi alıp satmaları serbestti.



SONUÇ



Devletindeki köle anlayışıyla Batıdaki köle anlayışı son derece farklıdır.Batıdaki köle üretim aracı olarak görülmekte iken;Osmanlıda üretim aracı olarak görülmeyip daha insancıl yaşam koşullarına sahiptirler ve Osmanlıda kölelerin hakları kısıtlanmamıştır.Osmanlı Devletinde köleler siyasi ve askeri alanlarda yüksek makamlara erişebilmişler ve Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.

Osmanlı Devletinde ordunun çekirdeğini oluşturan yeniçeriler kölelerden meydana geliyordu.Yani Osmanlı Devleti kölelerine ülke savunmasını emanet etmiştir.

Fatih döneminden itibaren Osmanlı bürokrasisi devşirmelere teslim edilmiştir.Bir devşirme olan Sokulu Mehmed Paşa sadrazamlığa kadar yükselmiş ve Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuştur.Yine Fatihden itibaren Osmanlı padişahları cariyelerle yaşamaya başlamışlar,Kanuninin,Hürrem Sultana nikah kıymasından itibaren,Genç Osman hariç,padişahlar arasında cariyelerle evlenmek gelenek haline gelmiştir ve Türk kızlarıyla evlenme geleneği terk edilmiştir.Cariyelikten gelen Hürrem Sultan ve Kösem Sultan gibi padişah hanımları dönemlerinde Osmanlı yönetiminde etkili olmuşlardır.

Osmanlıda kölenin görüldüğü diğer alan iktisadi alandır.Köleler padişaha ve devlete ait toprakları devlet hesabına işlemişlerdir.Osmanlıda toprak köleleri diyebileceğimiz bu köleler mahsulü paylaşarak geçimini sağlıyordu.

Yukarıda anlatılanlardan çıkarılabilecek sonuç şu olabilir:Osmanlı Devletinde köle toplumsal hiyerarşide en alt katta olmayıp çeşitli haklara sahip bir yer teşkil eder.Bu açıdan Osmanlıda köle Batıdaki gibi yalnızca üretimde kullanılmamış bunun yerine toplumun bir çok aşamasında iş gören sosyal bir grup olmuştur.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
15B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst