Osman Hamdi Bey - Osman Hamdi Bey Kimdir - Osman Hamdi Bey Hayatı

deep Harbi Aktif Üye
30 Aralık 1842 de İstanbul'da doğar. Osman Hamdi Bey, İlk öğreniminden sonra 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'de öğrenime devam eder. Osman Hamdi Bey’in babası Edhem Paşa kendisi gibi oğullarının da Batı’da eğitim görmesini çok arzu etmiş ve bunu sağlamak için de elinden geleni yapmıştır. Bu nedenle 1857 yılında Osman Hamdi Bey’i hukuk öğrenimi için Paris’e göndermiştir.

Bir süre burada hukuk öğrenimi gördükten sonra resme olan tutkusu daha ağır basarak sonunda resmi tercih ederek Güzel Sanatlar Okulu’na devam etmiştir. Osman Hamdi Bey’in hocaları zamanın ünlü ressamları olan Gerome (1824-1904) ve Boulanger (1824-1888) dir. Osman Hamdi bu iki ressamdan etkilenmiş ve dönemin iyi eğitim görmüş ressamlarından biri olmuştur. Onun paris’te eğitimi sırasında 1862 yılında Şeker Ahmet Paşa (1841-1907) ve Süleyman Seyyid (1842-1913) Paris’e resim eğitimi için gelmişlerdir. Osman Hamdi Bey Paris’te oniki yıl kalmıştır. Osman Hamdi Bey paris’te Marie adlı bir kızla evlenir Türkiye’ye döndükten 4-5 yıl sonra ayrılır ve bu evlilikten Fatma ve Hayriye isimli iki kızları olur.

1869 tarihinde Osman Hamdi İstanbul’a döner. Mithat Paşa’nın Bağdat Valiliğine atanması ile O da Bağdat vilayeti Umur-u Ecnebiye Müdürlüğüne (Yabancı İşleri Müdürlüğü) getirilir. Bağdat’tan çeşitli görüntülerin yer aldığı tablolar ve karakalem desen çalışmalarını bu dönemde yapmıştır.

1871 yılında İstanbul’a dönen Osman Hamdi Bey sarayda yabancı elçilerinin protokol işleriyle görevlendirilmiştir. Bu görevde başarısından dolayı bizzat Abdülaziz tarafından 1873 yılında Viyana’da açılan Uluslar arası Sergiye komiser olarak atanmıştır. Bu görevde en büyük destekçisi babası olmuştur.
Osman Hamdi Bey Viyana’da bulunduğu sırada yine bir Fransız ve adı da Marie olan ikinci eşi ile tanışır. İstanbul’a döndükten sonra birinci eşinden ayrılır Naile adını verdiği bu Fransız kızla evlenir. Bu evlilikten üçü kız biri erkek dört çocuğu olur. ( melek, Leyla, Nazlı, Edhem)

Mart 1875 yılında Afiri Paşa’nın yanında Hariciye Umur-u Ecnebiye Katibi (Dışişleri Bakanlığı protokol Müdür Muavini) olur. 1876 yılında Abdülaziz tahtan indirilince bu görevden alınarak Matbuat-ı Ecnebiye atanır. 1877 yılında Beyoğlu Altıncı Daire Belediye Müdürü olur. 1878 yılından sonra artık resme daha fazla zaman ayırma düşüncesiyle devlet memurluğundan ayrılır.



Osman Hamdi Bey 1881 yılında Müze-i Humayun’a müdür tayin edilir ve Türk müzeciliğinde yeni ve verimli bir devre açılır. İlk Türk Müzesinin çekirdeği batı ülkelerinde olduğu gibi bizde de saray bünyesinde gerçekleşmiştir. Topkapı Sarayında birikmiş çeşitli hediyeler, ganimet ve silahların toplanmaya başlamasıyla Türkiye’de müze ile ilgili çalışmaları başlatan kişi Tophane-i Amire Müşiri Fethi Ahmet Paşa’dır. Tanzimat Devri’nin Maarif Nazırlarından Saffet Paşa’nın girişimleri ile Müze-i Humayun kurulur ve Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Mr. Goold müze müdürü olarak atanır. Sadrazam değişikliği nedeni ile müze-i Hümayun Müdürlüğü kaldırılır. Yeniden bir sadrazam değişikliği ile müze müdürlüğü yeniden ortaya çıkar. Ve Dethier adında bir Alman bu göreve getirilir ve bu doğrultuda bir çok çalışmalar yapmıştır. Goold’un müdürlüğü zamanında toplam 150 eser sayısı 650’ye çıkmıştır. Dethier’in özellikle 1876’dan itibaren işini aksattıracak şekilde sağlık problemleri olmuştur. 3 Mart 1881 yılında ölünce yerine en uygun kişinin Osman Hamdi Bey olduğu karar verilmiş ve 11 Eylül 1881 tarihinde müze müdürlüğüne başlamıştır.

Müzeciliğimizi ilk kez modern anlamda ele almaya başlar. İlk işlerinden birisi başından beri karşı olduğu, yabancıların yaptığı kazılarda ortaya çıkan eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklamayı planladığı tüzük hazırlığıdır. Paris'te yarım bıraktığı Hukuk eğitiminin yararları burada görülür. Yürürlükte bulunan "1874 Asar-ı Atika Nizamnamesini" 1883 yılında yeni baştan düzenleyerek eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan maddeler koydurur. Böylece batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eser akışını engeller.

Osman Hamdi Bey'in yaptığı çalışmaların başında, artan eserlere sağlıklı bir binanın sağlanmasıdır. Aya İrini'den sonra Çinili Köşke taşınan arkeolojik eserlerin büyük bölümü üst üste depolanmaktadır. Eserlerin kaydedilmesi, onarılması ve sergilenmesi çalışmalarına başlayarak, nem ve rutubetten uzak ve sağlıklı korunup sergilenebileceği gerçek anlamda bir İmparatorluk Müze binası yapılması için dönemin yöneticilerinden aldığı destekle bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesinin ilk kısmını 1899'da, ikinci kısmını 1903'de ve üçüncü kısmını 1907 yılında bitirterek ziyarete açar. Modern bir müze için gerekli kütüphane, fotoğrafhane ve model haneyi tamamlatır.

Osman Hamdi Bey, arkeoloji alanındaki çalışmaları ile de yurt dışına ulaşan bir ün sahibi olmuştur. Fransız, Alman, Yunan, İspanyol müzeleri, madalya ve nişanlarla Hamdi Bey'i kutlamışlardır. Böylece Türkiye milletlerarası üne sahip bir arkeolog, müzeci ve ressam, kazanmıştır. Birçok üniversite doktorluk ünvanı vermiştir.

Osman Hamdi Bey 1 Ocak 1882'de Sanayi- Nefise Mektebinin Müdürlüğüne de atanır Bir yandan kazı ve müze işleri ile uğraşırken diğer yandan da bugünkü Mimar Sinan Üniversitesinin temeli sayılan "Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi"ni 1883 de kurar. Burada eğitim verecek hocaları seçer. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerinin Eski şark Eserleri Binası olarak hizmet veren binayı, "Sanayi-i Nefise Mekteb-i olarak Mimar Vallauri ile birlikte tasarlayarak 2 Mart 1883 öğretime açılır.

Osman Hamdi Bey, gerek devlet işlerini yaparken, gerek arkeoloji ve müzecilik çalışmalarını sürdürürken ressamlığını, hiç ihmâl etmemiş, fırsat buldukça resim yapmıştır. "Kaplumbağa Terbiyecisi", "Arzuhalci", "Kur'an Okuyan Hoca", "Silah Tüccarı", "Leylak Toplayan Kız" "Şehzadebaşı Camisi Avlusunda Kadınlar" " Feracali kadınlar" "Mimozalı Kadın" Ab-ı Hayat Çeşmesi” , Mihrap” gibi tabloları onun en ünlü yapıtları arasındadır. Resimlerini çoğunlukla yaz aylarını geçirdiği ve en sevgiği yer olan Kocaeli ilinin Gebze ilçesindeki Eskihisar'daki evinde yapmıştır.

Osman Hamdi Bey, son çağın en seçkin siması ve gerçek anlamda uluslararası ün kazanmış bir sanatçımızdır. 1910 yılında İstanbul'da öldüğü zaman, memlekette ve dünyada Alman, Fransız ve İngiliz basınında Osman Hamdi’nin ölümü ile ilgili yazılar yer almıştır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
2
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
15B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
13B
Üst