Oruç ve İnsan

deep Harbi Aktif Üye
Ramazan Oruç ve İnsan

Oruç, yalnızca aç kalmak demek midir?

İnsanın madde âleminden ilk tanıdığı varlık kendi varlığıdır Bu ilk tanıdığı kendi varlığını namazda reddeden insanın aynı saftaki başkalarını düşünmesi tabiî mümkün değildir Kısacası, namazda Allahu Teâlâ’nın karşısında insan, ne kendini ne de başkasını düşünebilir Böylece farz namazlarında hareket birliği yâni maddî birlik içinde olan Müslümanlar aynı zamanda yöneldikleri varlık bakımından da bir istikamet birliği yâni mânevî birlik içindedirler

Buna karşılık oruçta oruçlu insan kendi hali icabı, kendisi gibi oruçlu yani aç, susuz insanları düşünüp içinde onlara doğru bir akış, bir yakınlaşma hisseder

Başka bir ifade ile, aynı varlığa inananlar, inançları icâbı kendilerini başkalarına nisbetle birbirlerine daha yakın hissederler Aynı varlığa inanıp, aynı işi yapanlar namaz, oruç vs gibi kendilerini bir evvelkilere nisbetle birbirlerine daha yakınlaşmış bulurlar Aynı varlığa inanıp aynı işi yapan ve aç susuz kalmak gibi aynı ızdırabı çeken insanlar ise, hem inandıkları Varlık, hem yaptıkları iş, hem de çektikleri sıkıntılar icabı kendilerini birbirlerinden sayacak kadar birlik ve beraberlik içinde kaynaşırlar Oruç bu üç hali kendisinde toplamak suretiyle kendisine inananlar arasında örnek-birlik “ideal birlik” tesis eder Nitekim asker arkadaşlığı, okul arkadaşlığı, hastane arkadaşlığı vs Bu üç vasfı taşıdığından yâni inanç birliği, iş birliği, çile birliğini bir arada toplamış olduğundan halk arasında arkadaşlıkların en sağlamı, en kuvvetlisi olarak kabul edilir

Orucun devamlı olarak senede bir ay tutulması da üzerinde düşünülmeğe değer Zirâ ayda üçer gün tutularak bir sene zarfında yine aynı sayı fazlasıyla elde edilebilirdi

Tecrübi psikolojideki, “Bir insanın otuz-kırk gün arasında tabi olacağı eğitim neticesinde birtakım kötü alışkanlıklarını terkedip birtakım yeni alışkanlıklar kazanabileceği” gerçeği orucun devamlı olarak otuz gün tutulması hususundaki ilahi emri açıklaması bakımından dikkat çekicidir

Nitekim sigara, içki vs gibi kötü alışkanlıklarını bırakanlar ekseriyetle bu ayın (yâni Ramazanın) sonunda bıraktıkları gibi namaz, ibâdet vs gibi çeşitli iyi, güzel, hayırlı faaliyetlere de bu aydan itibaren başlarlar Yani sırf Ramazan ayında ibâdet etmek için camiye gelirler fakat bu bir ay zarfında ibadetlere alışarak Ramazan’dan sonra da bu yeni alışkanlıklarına devam edip giderler Böylece hayatlarının istikameti bir ay gibi bir zamanda değişmiş olur

Bu gerekçelerle oruç, her sene bir ay olmak üzere bütün Müslümanları ömürleri boyunca devamlı olarak eğitime tabi tutmak suretiyle onların bir takım kötü alışkanlıklarını terkederek yeniden iyi alışkanlıklar kazanmalarını ve böylece topluma daha faydalı olmalarını sağlıyor demektir

ORUÇ VE GENÇLER

Oruç tutan bir çocuk veya genç, evde hiç kimse yokken yâni ne anne baba korkusu, ne öğretmen baskısı, ne de arkadaşlarının ayıplama endişesi kısacası hiçbir maddi baskı veya korku mevzubahis değilken, kendi babasının aldığı, kendi annesinin emeğiyle pişirdiği türlü türlü yemekler, çeşit çeşit meyveler, buz gibi sular önünde dururken ve bunlarla arasında hiçbir maddî engel yokken, hiç kimsenin bulunmadığı kapısı kapalı kendi evinde, bunlara sırf Allah’ın emirlerine itaat ve O’nun yasaklarından sakınmak için el uzatmayan, bunu düşünmekten bile içi titreyen bir çocuğun başkalarının malına mülküne hiç kimse olmasa bile el uzatması, onu alması ne derece mümkündür?

Böylece oruç, çocuğa hiç kimse yokken kendini gören ve bütün hareketlerini takib eden, fakat kendisinin göremediği, kendisi tarafından görülmeyen bir varlığın mevcut olduğunu, bunun için bütün hareketlerinde tedbirli, temkinli olması gerektiğini, aksi takdirde yaptığı hareketlerden mes’ul olacağının telkin eder Bu da çocukta, kendi kendini kontrol altında tutma, yaptığı daha doğrusu yapacağı işlerde kendi kendini hesaba çekme alışkanlığını doğuracaktır Böylece çocukta her türlü maddî baskıdan uzak sağlam bir şahsiyetin gelişmesi mümkün olacaktır

Ve yine bu çocukların her türlü yemek, meyve ve soğuk suların karşısında hiçbir maddî karşılık olmaksızın ve ummaksızın aç-susuz kalmaları onlara, gözle görünen, elle tutulan madde âlemi yâni maddî değerlerin varolduğunu kabul ettirir Böyle yetişen gençlerin kafalarında madde-üstü birtakım mânevi değerler belirginleşir Çünkü ne kendi ne de kendi gibi başkaları, ne para ne de başka maddî menfaatler için aç kalmaktadırlar Öyle ise paranın bile yaptıramayacağını yaptıran bu mânevî güç, paradan ve onun gibi her şeyden yüksek hem çok yüksektir

Uzaktan gelecek bir treni bekleyen iki ayrı kişi, uzaktan başka başka saatlerde başka başka yerlerden gelecek iki ayrı treni bekleyen iki ayrı kişiye nisbetle kendilerini birbirlerine daha yakın hissederler Böylece bu bekleyiş esnasında aralarında bir yakınlaşma, bir tanışma ve nihayet bir sohbet doğar Beklemiş oldukları aynı şey daha önceleri birbirlerini tanımayan bu iki insanı birleştirmiştir, kaynaştırmıştır Şâyet birbirleriyle tanışmayan bu iki kişi aynı trendeki aynı yolcuyu bekliyorlarsa bu tanışma bir dostluk halini alacaktır Çünkü bir evvelkine nisbetle bu iki kişi arasında bir ikinci bağ kurulmuştur

Bunun gibi bir sofra etrafında bütün bir ailenin iftarı beklemesi, yani teker teker bu insanların, aynı zamanda gelecek aynı şeyi beklemeleri, bu insanları birbirlerine daha ziyade bağlayacaktır Bu oruçlu kişiler yapmakla mükellef oldukları günlük vazifelerini hakkıyla yapmış olmanın verdiği neş’e ve sevinç ile birbirlerine daha fazla yakınlaşacak, birbirleriyle daha fazla kaynaşacaklardır

Bu iftar bekleme hali, dahi ziyade aile fertleri arasıdaki sevgi ve muhabbeti arttırma, yani ailenin daha sağlam temeller üzerine kurulmasını gerçekleştirme bakımından çok mühimdir İslâmiyet’in bütün ailenin beraberce iftar sofrasına oturmasını ve iftarı beklemesini istemesinin sebebi de bu olsa gerektir

İftar saatini bekleme aile fertleri arasında olduğu kadar birtakım davetler ile tanıdıkları, dostlar ve hatta tanıdık olmayanlar arasında da sevgi muhabbet bağlarının kuvvetlenmesine yol açacaktır

Akşam ezânı okunmadan yâni vakit girmeden büyük bir mâzeret olmaksızın bir dakika önce dahi orucun bozulması veya orucun başlama vaktinden bir dakika geç oruca başlama hali kazâ veya cezayı gerektirmektedir Günah işleyenlerin günahlarını affedip bu günahları sevaba çeviren Allahu Teala’nın orucun şartlarını bir dakika veya daha azına bile müsaade etmeyecek kadar ciddi tutması, Müslümanların zaman mefhumunun değerini kavramaları, avarelikten kurtulmuş insanlar olarak hayatlarını zamana göre tanzim etmelerini, zamanı en iyi şekilde kıymetlendirmelerini, kısaca hayatlarını zaman’la disipline eden insanlar olmalarını sağlamak içindir
Ayrıca oruçlu iken yâni aç iken bilhassa uzun günlerde ikindiden sonra özellikle iftar sofrasında ezan vaktini beklerken, zaman, tok olduğumuz vakte nisbetle çok daha ağır geçer; âdetâ dakikalar geçmek bilmez Bu da oruçlu üzerinde zamanın izâfi olduğu fikrini doğurur Hiç olmazsa zamanın izafi olduğunu hissettirir
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
25B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
11B
Üst