ÖlÜmÜn GerÇek YÜzÜ…

gizems HaRbİ PrEnSeS
ÖlÜmÜn GerÇek YÜzÜ…


Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu imtihan yeri olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini tamamladıktan sonra, yine onları gönderen Celal sahibi Yaradanlarına geri dönecekler ve İkrâm sahibi Mevlâlarına kavuşacaklar.

Yani, bu fâni dünyadan gidip, bâki; sonu olmayan bir hayatta, Yüce Rablerinin huzuruna çıkmak ile şereflenecekler.
Allah, bu dünyayı hikmetler dünyası olarak yarattığı için her şeyi bir sebebe bağlamış. Kendisine ulaşmak için de bazı vasıtalar ve perdeler koymuş… İşte ölüm ile o perdeler ve vasıtalar kalkacak; o sonsuz şefkat sahibi ve kendisine iltica edenleri affetmeyi çok seven Rablerinin huzuruna, ebedi saltanat yeri olan ahirette perdesiz kavuşacaklar.
Doğrudan doğruya herkes, kendi Yaradanı ve İbadet ettiği zâtı ve Rabbi ve Efendisi ve Sahibi kim olduğunu bilecek ve bulacaklar.

İşte وَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ (ve ileyhil mesır )şu kelime bütün müjdelerin üstünde şöyle müjde eder. Ve der ki:

Ey insanlar! Bilir misiniz nereye gidiyorsunuz ve nereye sevk olunuyorsunuz?

Dünyanın bin sene mesut ve huzurlu hayatı, bir saat hayatına denk gelmeyen Cennet hayatının..
Ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat Cenab-ı Hakk’ın güzel cemalini seyretmeye mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelâl'in rahmet dairesine ve huzuruna gidiyorsunuz.

Dünyada aşık olduğunuz bütün güzellikler; onun cemalinin ve güzelliğinin bir cilvesi ve isimlerinin güzelliğinin bir nevi gölgesi..
Ve bütün Cennet, bütün mükemmelliği ile rahmetinin bir cilvesi olan, “güzelliklerin asıl sahibi olan Allah’ın” huzuruna gidiyorsunuz..
Ve ebedi ziyafet yeri olan olan Cennet'e çağrılıyorsunuz.


Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.


Hem şu kelime şöyle müjde veriyor, diyor ki:

Ey insanlar! Fenâya, yokluğa, hiçliğe, karanlığa, unutulmaya, çürümeye, dağılmaya ve boğulmaya gittiğinizi düşünüp hüzne ve üzüntüye düşmeyiniz! Siz, mezaristanda kaybolmaya, unutulmaya değil; sonu olmayan, bâki bir hayata gidiyorsunuz.

Yokluğa değil, daimi bir varlığa, ölümsüzlüğe sevk olunuyorsunuz. Karanlığa değil, nurlar alemine giriyorsunuz. Hakiki sahibinizin, sizi yoktan vâreden Rabbinizin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî'nin payitahtına dönüyorsunuz. Sevdiklerinizden ayrılmaya değil; hepsine birden kavuşmaya gidiyorsunuz.



--------------------------------------------------------------------------------

ÖlÜm MeleĞİ Hakkinda Hadİsler...

Ölüm Meleği Ve Yardımcıları Hakkında Gelen Hadisler
"Allah´´ın rahmetinden sakın ümit kesmeyiniz" (Zümer Sûresi. 53)



Allah Teâlâ söyle buyuruyor:

"Söyle, size müekkel olan ölüm melegi sizin ruhunuzu alir."(Secde, 11)

«Tâ birinize ölüm geldigi zaman elçilerimiz onun ruhuni Ve hiç bir eksik birakmazlar.» (En´âm, 61)

tbn-i Ebi Seybe, Musannef kitabinda ve îbn-i Ebi Hatem, ibn-i Abbâs ( Radiyallahû anh) ´dan rivayetlerine göre:

«Elçilerimiz, onun ruhunu alirlar.» mealindeki âyette, elçilerimiz den kasid meleklerden, ölüm meleginin yardimcilaridir, demis.

Ebû Seyh, Tefsir´inde Ibrahim Ennahai´den aynisini rivayet etmis ve:


«Sonra o melekül mevt, kendi yardimcilarinin ruhlarini da alir.» kaydini da ilâve etmistir.

Ebû Seyh, Kitabü´l-Azamet´te, Vehb bin Münebbih´ten rivayet ettigine göre, söyle demistir:


«Insanlara görünen meleklerdir, ruhlarini alan ve ecellerini yazahlar, kisi sorumlu oldugu bir seyi teslim ettigi gibi onlar da ruhlari aldiklari zaman melek´ül-mevte teslim ederler.»




--------------------------------------------------------------------------------


İNSAN ÖLÜM İLE “YOK OLUP GİDEBİLİR” Mİ?..

NEDİR ÖLÜM?

Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Görünen alemden "berzah (kabir) alemi"ne bir geçiştir. Ruh, Azrail Aleyhisselam vasıtasıyla "berzah alemi"ne ¤¤¤ürülür. Göreceğimiz ilk melek Azraildir. En kıymetli cevherimiz olan ruhumuzu gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz güvenilir bir emanetçidir o.

Ölüm anında, ruh, beden hapsinden kurtulur; fakat bütün bütün çıplak kalmaz. Çünkü, "misali bir cesetle" başka bir tabirle "latif bir kılıf" ile kuşatılmıştır.

Dünyada kaldığı sürece bedene bağlı olan ruh, ölüm sebebiyle bir derece serbest kalır. Bedendeyken görmek için göze, işitmek için kulağa, düşünmek için beyne muhtaçken, artık bu aletlerin varlığına gerek duymadan görür, işitir, düşünür ve bilir. Rüyada olduğu gibi…..

Berzah, "geçit" demektir ve berzah alemi, dünya ile ahiret arasında bulunan bir "bekleme salonu"dur. Ruhlar, orada kıyameti ve dirilişi beklerler. "münker ve nekir taifesinden" olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk mahkeme, ilk ceza ve ilk mükafat burada gerçekleşir.
Berzah, başka bir tabirle kabir hayatı, hadisin ifadesiyle, "ya cennet bahçelerinden bir bahçe" veya "cehennem çukurlarından bir çukurdur."

Ancak, burada azabın veya lezzetin muhatabı, cisimden mahrum kalan RUHTUR. Ve Kabir hayatından sonra, "mahşerde” (toplanma yerinde), yeniden yaratılan bedenine döner, dünyada yaptıkları için o "büyük mahkeme"de hesap verir. Sonrası, ebedi cennet veya cehennem..!

Haşir... Yeniden diriliş.. Bütün bedenlerin yeniden yapılanması ve canlanması... Ruhların bir anda bedenlere dönüşü... Büyük olay!... Dar akıl kabulde zorlanıyor.. Kabirde kemikleri çürüyen ve etleri toprak olan bir insanın yeniden, dirilebileceğine akıl erdiremeyenler var. Bunlar, yanlış bir kıyasın kurbanı oluyorlar.

Nasıl mı?

Bedeni yaratma ve insanı diriltme fiillerini kendileri üstlenerek... Hayalen, bildikleri bütün yolları deniyor, bir insan yaratmaya çalışıyorlar. Mümkün olmuyor. Gölgeden farkı olmayan azıcık ilim, irade ve kudretleriyle meseleyi halledemeyince, "ben yapamıyorum, şu halde başkası da yapamaz" hükmünü veriyorlar. Kıyas ederken kendilerini ölçü kabul ediyorlar. Şüphesiz, bu bir vehimdir ve insanı aldatır.

Nitekim, asırlar önce bazı Allah’ı inkar edenler, peygamber efendimizin yanına gelmiş, "ölmüş, çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diye sormuşlardı. Bu meydan okumaya karşı ayet indi: "Onları başlangıçta kim yarattıysa o diriltecek. O, her türlü yaratmayı bilendir." bu kesin cevaptan sonra, söyleyecek söz bulamamışlardı...

Bunların hali, kendileri beceremediği için aya gitme haberini inkar eden cahillerin haline benziyor. Bir zamanlar, ilim ve teknikten mahrum bazı kimselerin, "ben yapamıyorum, başkası da yapamaz" mantığıyla ay seyahatini reddettiklerini görmüştük. Onlar da, hayallerinde, bildikleri bütün usulleri deniyor, yine de bir yol bulamadıkları için, açık bir gerçeği kabule yanaşmıyorlardı.

Akıl, bilinenlerin mahkumudur ve zamanın esiridir. Böyle olmasa, dün söylenince yalanlanan bir olay, bugün sıradan bir hakikat haline gelir miydi? Acaba, üç asır önceki insanlara, "bir kutu içinde bütün dünyayı seyredeceksin" deseydik, ne der, ne düşünürlerdi? Herhalde inkar edenler olacak ve zaman da onları haksız çıkaracaktı. Yanlış anlaşılmasın, biz, her söylenene hemen inanalım demiyoruz, ancak, sınırlı aklın yeterli ölçü olamayacağını hatırlatmaya çalışıyoruz. Vahiy nurudur ki, akla ışık verir ve yol gösterir, o da hakikatı anlar.

Bakmayı bilen göz, görür. Düşünmenin yollarını bulan akıl, anlar. Evet, insaflı bir akıl, yeryüzündeki harika sanat eserlerine bakar ve anlar ki: Allah, sonsuz ilim, irade ve kudret sahibidir.

İşte gözümüz önündeki delil: BAHAR!... Zamanı geldi mi kış, soğuğunu, karını, fırtınasını toplar, gider. Toprak, tatlı bir esneyişle uyanır, gevşer, çözülür. Kupkuru ağaçlara su ile birlikte hayat da yürür. Tohumlar açılır, yumurtalar çatlar, dış dünyaya canlılar doğar. Her canlı, kendine has "suret elbisesini" giyer.

Bahar!.. Sümbüllerin tebessümü, menekşelerin neşesi, rüya gibi kelebeklerin uçuşu, çiçeklenmiş badem ağaçlarında kuşların cıvıldayışı.. Kışın soğuk nefesiyle ölen, silinen, kuruyan canlıların "öldükten sonra diriliş" sırrını yaşayışı… "öldüren ve dirilten" bir görünmez kudretin, görünen mucizeleri…

Sonbaharda kıyameti kopan bir alemin, kış kabristanında bekledikten sonra bahar sabahında yeniden dirilişi. Ölümden sonraki hayatın ve mahşerin göze görünen misali.

Allah, bize her baharda sonsuz ilim, irade ve kudretini bir kere daha gösteriyor. Ölüleri dirilteceğini, ahireti getireceğini ispat ediyor. Ve her akıl sahibine şu kanaati veriyor: Alemi yoktan var eden ve insanı modelsiz yaratan Allah, elbette ölüleri diriltebilir, yeni bir dünya yaratabilir.


Bir defa yaratan, bir daha niçin yaratamasın!..



“En güzel şekilde yaratılan insan, şu kâinat ağacının bir meyvesi olarak halkedilmiş ve onun bütün güzelliklerinden ve nimetlerinden istifade edebilecek bir tarzda yaratılmıştır... Bu âlemin dikkatli bir seyircisi olmuş... Koca dünya, kendisi için güzel bir ev olarak hazırlanmış... Dağlar ve denizler, onun emrine verilmiş, hava lâtif bir bineği olmuş... Arılar ona bal yapmış, ipek böceği onu giydirmiş, koyun ve kuzular onu beslemiş, kendisi çamur yiyen ağaçlar, ellerini uzatarak en lezzetli meyveleri ona takdim etmiş... Ve insan; Kâinat Sultanının birliğini ve haşmetini, her birisi kendi hususi lisanıyla ilan eden sayısız varlıkların, topyekûn tercümanı ve takdimcisi olmak vazifesiyle şereflenmiş.”



“60-70 yıllık bir hayat uğruna, kâinatı bütün sanat eserleriyle insanın emrine veren bir Zât, onu kabirde başıboş bırakır mı? Bunca masrafın hesabını sormaz mı? Emrine itaat edenlere mükâfat, isyan edenlere ceza vermez mi?”
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
22B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst