islamıyaşamak
Yeni Üye
Arkadaşlar bu yazımızda namazla ne kadar irtibatımız var ona biraz bakacağız. Namaza karşı duruşumuz nedir, hatta namaz nedir biliyor muyuz ya da farkında mıyız, namazdan kazandıklarımız nedir, kılmazsak kaybettiklerimiz nelerdir ona bir bakacağız. Umarım hepimiz nefsimize bir ders çıkarırız bu yazının sonunda. Bu satırlardan sonra bu yazıyı baştan sona okumak, hepimizin üzerine bir borç olmuştur. Çünkü mesulüz ve devekuşu gibi kafamızı toprağın altında ebediyen tutamayız. İnanıyorum ki birçoklarımız için bir başlangıç olacaktır bu yazı.
Çok zaman kendimiz zorlanıyoruzdur, sizler de farkındasınızdır. Yani namaz deyince, o 10 dakikalık o ilahi huzurda durulan o vazife, sanki 3 saatlik böyle bir inşaat işçiliğine dönüşüyor, sanki beton işçiliği kadar zor geliyor bizlere. Ezan okunuyor, sanki acı bir haber duymuş gibi hissediyoruz. ‘’ Off yaa şu namazı kılayım da aradan çıksın hemen.’’ gibi düşüncelere girenler bile vardır içimizde. Gerçek bu yani, hiç kıvırmaya gerek yok, ezan okununca acaba kaçımız ‘’Ohhh ferahladık yine’’ diyebiliyor? Hepimizde nefis var, şeytan var. Peki ama ne yapacağız? Namaz bir tarafta Allah Teala’nın çok kati bir emri iken, bizim nefis ve şeytan ise bize böyle emrederken bizim halimiz de bu durumdayken biz ne yapacağız? Bunları tekrardan bir değerlendirmemiz lazım.
Bir örnekle başlayacağız yazıya. Bir zaman, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yanına biri geliyor ve diyor ki:
‘’ Namaz iyidir, fakat hergün hergün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.’’
Bediüzzaman yazıya şöyle bir giriş yapıyor:
‘’O zatın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra nefsimi dinledim ve işittim ki aynı sözleri söylüyor. Ve ona baktım gördüm ki tembellik kulağı ile Şeytan’dan aynı dersi alıyor. O vakit anladım o zat o sözü bütün kötülüğü emreden nefislerin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben de dedim madem nefsim kötülüğü emreder nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.’’
Evet arkadaşlar, dikkat edip dinlerseniz bizim nefsimizde de hemen hemen aynı sözlerin çınladığını duyacaksınız. Şimdi buradaki karşılaştığımız mesele nedir? Hakikaten her gün
her gün namaz kılınması insana ister istemez iç dünyasında bir yük oluşturuyor. Yani bunu çok cesaret edip dillendiremiyoruz ama iç dünyamızda bu duyguları yaşıyoruz. Peki, bu nefsin hem de sürekli kötülüğü emreden bu nefsin, nasıl olacakta dizginlerini elimize alacağız da o namazı şevkle, gayretle, büyük bir keyifle, manasına uygun bir halde kılacağız? Bunun için ne yapmamız lazım? İşte onu, yani nefsimizi uyarmamız lazım. Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi nefisine söylemiş olduğu ikazları biz de kendi nefislerimize söyleyeceğiz, inşallah nefsin bu oyunlarından kurtularak namazın hakkıyla edasına, Allah’ın izni ile muvaffak olacağız.
‘’ Ey bedbaht nefsim acaba ömrün ebedi midir?’’ diye başlıyor Üstad.
Bunu sormak lazım değil mi en baştan. Acaba ömrümüz ebedi mi? Mesela, niçin yalnız kalmak istemiyoruz. Evde biraz yalnız kalsak, şöyle 1 hafta veya 10 gün ve hiç kimse ile konuşmasak, büyük ihtimal birçoğumuzu afakanlar basar. Çok geçmeden hemen bir arkadaşınızı cep telefonunuzdan aramak istersiniz veya internetten birileri ile konuşmaya çalışırsınız. En iyi senaryo hemen televizyonu açar içerde ses olmasını istersiniz. Birileri ile bir şeyler yapmak görüşmek istersiniz. Çünkü korkarız, kendimizle baş başa kalıpta kendi yapmadığımız vazifelerin hatırlanmasından dolayı korkarız. Ölüm bile gelir insanın aklına. İşte burada sormak gerekir, ‘’ Ey bedbaht nefsim acaba ömrün ebedi midir?’’ diye. Ama maalesef ki bedbaht nefis bizim yerimize cevap veriyor ve diyor ki: ‘’ Senden yaşlı bir sürü insan var, daha yaşayacaksın, çok kafaya takma işin içinden çıkamazın.’’ Evet, yukarıdaki soruya hepimiz ömrümüz ebedi değil, elbet bir gün öleceğiz diyordur ama kapıdan dışarı çıkınca maalesef ki unutuyoruz.
Buradaki mesele ne peki? Arkadaşlar, bu böyle yüzlerce kişinin içinde olmuyor. Bu olay yalnız başınıza, gecenin bir yarısı tek başına yürüdüğünüz zaman oluyor. O zaman ‘’ Ölüm var, ömrüm ebedi değildir diyorsunuz.’’ Ya da yatağa yattığınız zaman gece yalnız kaldığınız bir anda oluyor. Dikkat edin siz de fark edeceksiniz. Ve aynı duygulara bürünmüş olduğunuzu göreceksiniz. Son bir tavsiye, gerçekten ölümü hissetmek istiyorsanız etrafınızda insan bulundurmayın. İnsanların bulunduğu ortamda her yer şen şakrakken ölümü düşünmeniz bir hikâyeden öteye geçemez. Çok basit bir örnek, çarşıda dolaşırken bir durak öteye yürüyene kadar Yüce Yaratan’ı hatırlayan var mıdır içimizde? Her daim, her an onunla mıyız? Kandırmayalım kendimizi. Korktuğumuz zaman ya da zor durumda kaldığımız zaman hatırlarız genelde. Devam edelim Bediüzzaman’ın ikazlarıyla.
‘’Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? ‘’
Evet, hakikaten de yok kati bir senedimiz. Yarına çıkacağımız garanti de değil. Belki 5 dakikaya çıkacağımız belli değil. Ama sabah kalkınca böyle bir şey hissediyor muyuz? Nefsim adına konuşuyorum, hissetmiyorum. Çünkü ölümle ilgili hala birçoğumuzun problemi yok ki. Mesela ben daha 23 yaşındayım ama nedir buradaki hadise ‘’daha çok yaşayacaksın, askere gideceksin, evleneceksin, çocukların olacak, ohoooo daha çok zaman dilimi var önümüzde. Şimdi ölümü düşünme vakti değil, bak baban hayatta, annen yaşıyor hatta dedelerin bile daha ölmemişken sen niye dert ediyosun’’ der arkadaşlar. Sadece dinlemeyi bir deneyin. Tek başınıza kalınca bir ses verin. Bunu bizleyen nefse aldanıp ne yapıyoruz? Bütün hedeflerimizi maalesef ki dünya boyutuna göre ayarlıyoruz. Ama Bediüzzaman ne diyor bize? Sen nefsine de ki:
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?
Sana usanç veren, yani bu namaz 5 defa kılmak çoktur, bitmeden usanç veriyor denilen hadise vardıya arkadaşlar, işte bize usanç veren buradadır. Bakın nefsin oyunu işte tam olarak burada. Neymiş nefsin oyunu? Tevehhüm-ü ebediyet. Yani bana ebedi olarak ya da çok uzun yaşayacağımı zannettiriyor. Onun içinde ne oluyor? Örneğin yatsıyı kıldık sonra ne düşünüyoruz? ‘’Ohoooo ben daha 40-50 daha namaz kılacağım yaaa, yarın da kılacam, sonra ki gün de. Kıl kıl bitmiyor.’’ Ama hakikatte böyle bir durum söz konusu mu? Yok.
Olmayan bir durumla ne yapıyor bize? Bizim sabrımızı tükettiriyor. Aslında, eğer ki şu vaktin namazını kılmışsak, namaz bizim için bitmiştir arkadaşlar. Bir sonraki vaktin ezanı okunmadığı müddetçe, biz de eğer o vakite ulaşmadığımız süre için de üzerimizde hiçbir namaz kalmamıştır. Yani 40-50 sene sonra kılacağımız namazları düşünmenize gerek yok. Çünkü onlar bize daha farz olmadı. Sadece şu an tek bir vakitten sorumluyuz. İşte şimdi nefsimize karşı biz kılıcımızı çekip ne diyeceğiz: ‘’ Ey nefis! Beni kandıramazsın. Benim ömrüm ebedi değil ki ya da benim yarına çıkacak kati bir senedim yok ki, sen neyin tezgahını yapıyorsun? Neden usanç verdirmeye çalışıyorsun? Ben son namazımı kıldım. Şayet bir daha Cenab-ı Hak huzuruna çağırırsa ve ben de o çağırdığı anda hayatta olursam elbette o an yine koşarım.’’ İşte bu şuuru nefsimize vermemiz gerekiyor. Bakalım Said Nursi Hazretleri sözlerine nasıl devam ediyor.
‘’Keyif için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasaydın ki ömrün azdır……. ‘’
Bakın burada çok enteresan bir mesele ortaya çıkıyor. ‘’Eğer anlasaydın ki ömrün azdır’’. Mesela bu yazıyı okuyan gençlerimizden veya büyüklerimizden namaz kılmayanlar olabilir. Bu neyi gösteriyor arkadaşlar. Namaz kılmayanlar ömürlerinin az olduğunu anlayamamışlar.
‘’Eğer anlasaydın ki ömrün azdır, hem faydasız gidiyor; elbette onun yirmi dört saatten birisini, hakikî bir ebedi hayatın saadetine sebep olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete harcamak, usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir arzu ve hoş bir zevki tahrike sebep olur.’’
Evet, 24 saatte bir saat. Bu Bediüzzaman Hazretleri’nin vermiş olduğu müthiş bir misal. Hakikaten öyle değil mi arkadaşlar. Yani toplasak 5 vakit namaz; abdest ve tesbihleri dahil 1 saatimizi almıyor mu arkadaşlar? Ve bunu da taksit taksit yapıyoruz. Ve bir namaz kılmak kadar, insan vücuduna ferahlık veren, ruhi dünyasına ferahlık veren başka hangi amel var ? Allah için insafınıza soruyorum. Zor mu? 5 dakika 4 rekatlık namazı kılmak zor mu? Gerçekten de biz ne nankör insanlarız. Bu kadar nimetin içerisinde, 24 saatlik hayatımızın bir gününün, 23 saatinin tamamını dünyadaki keyif ve lezzetlerimiz için harcarken ve kendi nefsimizin ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele verirken Allah Teala’nın hem de şu kainatın sultanı ve padişahı olan Yüce Yaratan’ın hem de bizim bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan Rabbimizin, bizden istemiş olduğu hem de bizim için istemiş olduğu. hem de yaparsak onunla bizi mükafatlandıracağı ve o amelle bizi affedeceği, günahlarımızı bağışlayacağı hem de bizim için en lazım olan ibadete 10 dakika ayıramayacak kadar nankörüz arkadaşlar. Bakın Rabbimiz nasıl yemin ediyor.
Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. (Adiyat Suresi, 1-6. Ayetler)
Bakın nasıl devam ediyor Bediüzzaman yazısına;
‘’ Ey Sersem Nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir?
Yani kulluk vazifemiz ve görevimiz olan namaz çok mu kıymetsiz? Şimdi size soruyorum. Kaç paraya çalışıyorsunuz ? Bu yazıyı okuyan arkadaşlarımızın içinde 5000 TL maaşı olan var mıdır? Büyük ihtimalle yoktur. Birçoğumuz ya 1000 ya da 2000 TL maaş alıyoruzdur. Sabah 8.00 akşam 18.00. Hadi sıkıyorsa işe geç kalın ya da erken çıkın. Hadi işe bir iki gün üst üste gelmeyin. Hadi gün içerisinde saatten çalın, işi savsaklayın. Yapamayız değil mi arkadaşlar? Çünkü biz böyle acayip bir insanız. 1000 TL’ye insana kul oluruz da Cenab-ı Hakka kul olamayız. Nefse kul oluruz 23 saati heba ederiz de Allah Teala’ya kul olup 1 saat harcayamayız. Ağır ama hakikat bu kardeşim. Namaz kılmayanlar çoooooook büyük bir nankörlük içindeler.
Devam ediyor Bediüzzaman Said Nursi:
‘’ Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor?’’
Size soruyorum, siz içinizden cevap verin arkadaşlar.Ücreti az mı gerçekten? Neticesine bakalım. Sabah 8.00 akşam 18.00. Neticesi 1.000 TL. Hem de tam performans, gevşemeden. 1.000 TL için o kadar gayret, o kadar bilgi, o kadar efor harcıyoruz. Bilemedin 2.000 hadi 5.000 TL için. Peki, namazın neticesi yetersiz mi geliyor bize? Namazla kazanacağımız hem de sadece 10 dakika ile kazanacağımız o ücret, bizim için yetersiz mi?
‘’Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve aksatmadan çalışırsın. Acaba bu dünya misafirhanesinde âciz ve fakir kalbine gıda ve zenginlik…..’’
Namaz kılıp da ‘’ Yaa bu neydi beee, o kadar sıkıldım o kadar rahatsız oldum ki ! ‘’ diyen birini hiç gördünüz mü arkadaşlar? Namaz kıldıktan sonra genel bir ifadedir değil mi? İnsanlar birbirine bakar ve gülümser, o an bir samimiyet oluşur. İşte bu huzur ve ferahlığın sadece dışa yansıyan birkaç yönüdür. Neticesi budur arkadaşlar, dünyada dahi iken budur. Dikkat edin yavaş yavaş geliyoruz.
‘’ ….ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya…’’
Yani orada beslenmemiz için, orada bizim ışığımız yerine geçecek olan neymiş arkadaşlar? Namaz. Peki nerde? Kabirde. Yani öldüğümüz an ilk gideceğimiz menzil. Haşir meydanına kadar ilk bekleyeceğimiz yerde neyle besleneceğiz? Hiç düşünmez misiniz? O karanlık menzil nasıl aydınlanacak? Hiç akletmez misiniz? İşte namaz o kabri aydınlatıyor, o kabirde bizim gıdamız oluyor. İşte bunlar namazın neticesi. Hani diyorya, neticesi bize az mı geldi ki usançla bu namazı kılmıyoruz? Üstad devam ediyor:
‘’……..….ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?’’
Evet, arkadaşlar çıkacağız değil mi mahşer meydanına, hesap vereceğiz, kurtulmak için büyük mücadeleler sergileyeceğiz değil mi, çok ciddi pişmanlıklar yaşayacağız değil mi, yani bir el bize uzansın da bizi kurtarsın diye bekleyeceğiz mahşerde. Annelerin, babaların, kardeşlerin veya evlatların birbirini tanımadığı, herkesin kendi derdine düştüğü bir zamanda, insanların boyunlarına kadar ter içerisinde kaldıkları, ‘’Acaba cehennemlik mi olacağım?’’ diye korkunun bütün vücudun zerrelerini kapladığı bir anda, bir kurtuluş istemiyor musunuz? Bir beraat istemiyor musunuz, ya da hakkınızda bir senet istemiyor musunuz? İşte o namaz mahkememiz olan mahşerde senet ve kurtuluşumuz olacak.
Peki, arkadaşlar korkutmuyor mu altı cehennem olan buradaki insanların istisnasız gireceği, o yürüyeceği, üzerinden geçeceği sırat, düşmekten korkmuyor muyuz? Cehennem endişe vermiyor mu? İşte kurtulmak isteriz değil mi? Sırat köprüsünün geniş bir cadde olmasını isteriz kendimize. Oradan rahat geçmek isteriz. Nasıl mı? Bizim için bir nur ve binek olacak olan namazla.
Arkadaşlar hem dünyada, hem kabirde, hem mahşerde, hem de sıratta namaz bizi yalnız bırakmayacak. Az mı geldi ücreti? Sizce 2.000 TL’den daha mı değersiz? 10 saatimizi işe ayırırken, 10 dakikamızı ayıramıyor muyuz? Hiç mi aklımız yok, hiç mi kafamız ticarete çalışmıyor. Bu kadar kısa sürede, bu kadar faydayı elde edebilecekken neden kaybediyoruz, neden nefsin bu oyununa geliyoruz? Bediüzzaman ikazına devam ediyor:
‘’Bir adam sana yüz liralık bir hediye va’d etse, yüz gün seni çalıştırır. Hulfü’l-va’d edebilir ’’
Yani sözünde durmayabilir. Değil mi arkadaşlar? Çokça görülmüştür bu hadiseler. Sözünde durmayabilir ama sen yine de çalışırsın ay sonuna kadar. Bir ihtimaldir dersin. Peki, sözünden dönmesi imkânsız olan bir Zat, yani Cenab-ı Hak, bize söz vermedi mi arkadaşlar; cennete sizi alacağım diye ayet-i kerimelerle söylemedi mi?
Evet arkadaşlar, cennet dedi. Bütün sevdiklerinle beraber ebedi bir mutluluk dedi, orada köşkler, saraylar, bahçeler dedi, üzüntü, tasa, gam, kederin olmadığı yer dedi. Şaşırdık mı arkadaşlar? Dünyada tuğladan yapılmış evler yerine, niçin biz ahretteki köşk ve saraylara gözümüzü dikmedik. 10 dakika ile yapıyorsunuz bunu. Evet sadece 10 dakika ile kazanıyorsun bütün bunları. Ücreti az mı buluyorsun? Peki, namaz kılmayanları geçtik bir de kılanlara bakalım ne diyor Üstad Said Nursi:
‘’……..sen hizmet etmezsen veya isteksiz, gülünç veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va’dinde itham ve hediyesini küçümsesen……..’’
Evet arkadaşlar, ezan okundu, isteksiz, ben diyeyim maskara gibi siz deyin palyaço gibi. Allah Teala’nın huzuruna gidiyoruz, kikir kikir gülüyoruz. Gayet laubali, laçka, ciddi olmayan bir tavırla, sanki kainatın sultanının huzuruna değil de prova yapmaya çıkıyoruz. Bazen oflayıp pufluyoruz. Sanki işkence ediyorlarmış gibi ızdırap çekiyoruz namazlarımızda. Cenab-ı Hak’ın hediyesini küçük görmeyelim arkadaşlar. Yani o cennet, Cemalullah, ebedi hayat bir şey değil desen, hafife alsan, benim için 2.000 TL daha kıymetli desen, senin Cennetin senin ebedi saadetin ne oluyormuş ki 2.000 Tl’nin yanında, ben tuğladan yapmış olduğum 2 katlı binada daha memnun olurum Allah’ım, niye isteyeyim ki ben senin ebedi saadet yurdunu desen. Namaz kılmamak bu anlama geliyor değil mi arkadaşlar? Diyorsanız ki yok Allah’ım biz tuğladan evler istiyoruz, biz 3-5 senelik bir dünya hayatı mutluluğunu istiyoruz, biz nefsimize köle olacağız, biz dünyanın bütün zevklerini tatmak istiyoruz, biz zengin olup gururlu gururlu dolaşıp insanlara hava atmak istiyoruz demek olmuyor mu arkadaşlar? Bir daha düşünün. Ve Risale-i Nur’un son cümlesi arkadaşlar:
‘’Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu? ‘’
Yani yapmazsak bir de cehennem gibi bir ceza ile bizi cezalandıracağını buyuruyor Allah Teala. Evet sevgili kardeşim, bu cehennem sizi korkutmuyor mu? En hafif ve en latif bir ibadet için bize gayret vermiyor mu bu cennet ve cehennem? Şimdi oturup bir muhasebe yapmamız ve tekrardan düşünmemiz lazım. Namaz kılmayan kardeşim varsa, şu an vakti geçirmeden derhal başlaması gerekir. Yine hatırlatıyorum ki 40-50 senelik namazlar değil sadece şu vakit üzerimize farz. İlerisini düşünüp vesveselenmeyin. Şeytan böyle kandırıyor. Çekin kılıcınızı artık siz ona saldırın. ‘’Yeter artık bizi esaret altında tuttuğun!’’ deyin.
Karar verelim arkadaşlar. Kime kulluk ediyoruz? Nefsimize mi yoksa Yüce Mevla’ya mı? Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin namaz ile ilgili yazmış olduğu bu yazının tamamını Risale-i Nur Külliyatında Sözler Adlı Eserde 21. Sözde baştan sona okumanızı tavsiye ederim. Hatta şimdi internetten açıp okuyabilirsiniz değerli kardeşlerim. Link vermem kurallara aykırı olduğundan veremiyorum ama Risale-i Nur’dan okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Duanıza muhtaç kardeşiniz için bir dua etmeniz temennisi ile…
Es-Selamu Alekûm ve Rahmetullahi ve Berakatûhû
Çok zaman kendimiz zorlanıyoruzdur, sizler de farkındasınızdır. Yani namaz deyince, o 10 dakikalık o ilahi huzurda durulan o vazife, sanki 3 saatlik böyle bir inşaat işçiliğine dönüşüyor, sanki beton işçiliği kadar zor geliyor bizlere. Ezan okunuyor, sanki acı bir haber duymuş gibi hissediyoruz. ‘’ Off yaa şu namazı kılayım da aradan çıksın hemen.’’ gibi düşüncelere girenler bile vardır içimizde. Gerçek bu yani, hiç kıvırmaya gerek yok, ezan okununca acaba kaçımız ‘’Ohhh ferahladık yine’’ diyebiliyor? Hepimizde nefis var, şeytan var. Peki ama ne yapacağız? Namaz bir tarafta Allah Teala’nın çok kati bir emri iken, bizim nefis ve şeytan ise bize böyle emrederken bizim halimiz de bu durumdayken biz ne yapacağız? Bunları tekrardan bir değerlendirmemiz lazım.
Bir örnekle başlayacağız yazıya. Bir zaman, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yanına biri geliyor ve diyor ki:
‘’ Namaz iyidir, fakat hergün hergün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.’’
Bediüzzaman yazıya şöyle bir giriş yapıyor:
‘’O zatın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra nefsimi dinledim ve işittim ki aynı sözleri söylüyor. Ve ona baktım gördüm ki tembellik kulağı ile Şeytan’dan aynı dersi alıyor. O vakit anladım o zat o sözü bütün kötülüğü emreden nefislerin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben de dedim madem nefsim kötülüğü emreder nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.’’
Evet arkadaşlar, dikkat edip dinlerseniz bizim nefsimizde de hemen hemen aynı sözlerin çınladığını duyacaksınız. Şimdi buradaki karşılaştığımız mesele nedir? Hakikaten her gün
her gün namaz kılınması insana ister istemez iç dünyasında bir yük oluşturuyor. Yani bunu çok cesaret edip dillendiremiyoruz ama iç dünyamızda bu duyguları yaşıyoruz. Peki, bu nefsin hem de sürekli kötülüğü emreden bu nefsin, nasıl olacakta dizginlerini elimize alacağız da o namazı şevkle, gayretle, büyük bir keyifle, manasına uygun bir halde kılacağız? Bunun için ne yapmamız lazım? İşte onu, yani nefsimizi uyarmamız lazım. Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi nefisine söylemiş olduğu ikazları biz de kendi nefislerimize söyleyeceğiz, inşallah nefsin bu oyunlarından kurtularak namazın hakkıyla edasına, Allah’ın izni ile muvaffak olacağız.
‘’ Ey bedbaht nefsim acaba ömrün ebedi midir?’’ diye başlıyor Üstad.
Bunu sormak lazım değil mi en baştan. Acaba ömrümüz ebedi mi? Mesela, niçin yalnız kalmak istemiyoruz. Evde biraz yalnız kalsak, şöyle 1 hafta veya 10 gün ve hiç kimse ile konuşmasak, büyük ihtimal birçoğumuzu afakanlar basar. Çok geçmeden hemen bir arkadaşınızı cep telefonunuzdan aramak istersiniz veya internetten birileri ile konuşmaya çalışırsınız. En iyi senaryo hemen televizyonu açar içerde ses olmasını istersiniz. Birileri ile bir şeyler yapmak görüşmek istersiniz. Çünkü korkarız, kendimizle baş başa kalıpta kendi yapmadığımız vazifelerin hatırlanmasından dolayı korkarız. Ölüm bile gelir insanın aklına. İşte burada sormak gerekir, ‘’ Ey bedbaht nefsim acaba ömrün ebedi midir?’’ diye. Ama maalesef ki bedbaht nefis bizim yerimize cevap veriyor ve diyor ki: ‘’ Senden yaşlı bir sürü insan var, daha yaşayacaksın, çok kafaya takma işin içinden çıkamazın.’’ Evet, yukarıdaki soruya hepimiz ömrümüz ebedi değil, elbet bir gün öleceğiz diyordur ama kapıdan dışarı çıkınca maalesef ki unutuyoruz.
Buradaki mesele ne peki? Arkadaşlar, bu böyle yüzlerce kişinin içinde olmuyor. Bu olay yalnız başınıza, gecenin bir yarısı tek başına yürüdüğünüz zaman oluyor. O zaman ‘’ Ölüm var, ömrüm ebedi değildir diyorsunuz.’’ Ya da yatağa yattığınız zaman gece yalnız kaldığınız bir anda oluyor. Dikkat edin siz de fark edeceksiniz. Ve aynı duygulara bürünmüş olduğunuzu göreceksiniz. Son bir tavsiye, gerçekten ölümü hissetmek istiyorsanız etrafınızda insan bulundurmayın. İnsanların bulunduğu ortamda her yer şen şakrakken ölümü düşünmeniz bir hikâyeden öteye geçemez. Çok basit bir örnek, çarşıda dolaşırken bir durak öteye yürüyene kadar Yüce Yaratan’ı hatırlayan var mıdır içimizde? Her daim, her an onunla mıyız? Kandırmayalım kendimizi. Korktuğumuz zaman ya da zor durumda kaldığımız zaman hatırlarız genelde. Devam edelim Bediüzzaman’ın ikazlarıyla.
‘’Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? ‘’
Evet, hakikaten de yok kati bir senedimiz. Yarına çıkacağımız garanti de değil. Belki 5 dakikaya çıkacağımız belli değil. Ama sabah kalkınca böyle bir şey hissediyor muyuz? Nefsim adına konuşuyorum, hissetmiyorum. Çünkü ölümle ilgili hala birçoğumuzun problemi yok ki. Mesela ben daha 23 yaşındayım ama nedir buradaki hadise ‘’daha çok yaşayacaksın, askere gideceksin, evleneceksin, çocukların olacak, ohoooo daha çok zaman dilimi var önümüzde. Şimdi ölümü düşünme vakti değil, bak baban hayatta, annen yaşıyor hatta dedelerin bile daha ölmemişken sen niye dert ediyosun’’ der arkadaşlar. Sadece dinlemeyi bir deneyin. Tek başınıza kalınca bir ses verin. Bunu bizleyen nefse aldanıp ne yapıyoruz? Bütün hedeflerimizi maalesef ki dünya boyutuna göre ayarlıyoruz. Ama Bediüzzaman ne diyor bize? Sen nefsine de ki:
Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat’î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?
Sana usanç veren, yani bu namaz 5 defa kılmak çoktur, bitmeden usanç veriyor denilen hadise vardıya arkadaşlar, işte bize usanç veren buradadır. Bakın nefsin oyunu işte tam olarak burada. Neymiş nefsin oyunu? Tevehhüm-ü ebediyet. Yani bana ebedi olarak ya da çok uzun yaşayacağımı zannettiriyor. Onun içinde ne oluyor? Örneğin yatsıyı kıldık sonra ne düşünüyoruz? ‘’Ohoooo ben daha 40-50 daha namaz kılacağım yaaa, yarın da kılacam, sonra ki gün de. Kıl kıl bitmiyor.’’ Ama hakikatte böyle bir durum söz konusu mu? Yok.
Olmayan bir durumla ne yapıyor bize? Bizim sabrımızı tükettiriyor. Aslında, eğer ki şu vaktin namazını kılmışsak, namaz bizim için bitmiştir arkadaşlar. Bir sonraki vaktin ezanı okunmadığı müddetçe, biz de eğer o vakite ulaşmadığımız süre için de üzerimizde hiçbir namaz kalmamıştır. Yani 40-50 sene sonra kılacağımız namazları düşünmenize gerek yok. Çünkü onlar bize daha farz olmadı. Sadece şu an tek bir vakitten sorumluyuz. İşte şimdi nefsimize karşı biz kılıcımızı çekip ne diyeceğiz: ‘’ Ey nefis! Beni kandıramazsın. Benim ömrüm ebedi değil ki ya da benim yarına çıkacak kati bir senedim yok ki, sen neyin tezgahını yapıyorsun? Neden usanç verdirmeye çalışıyorsun? Ben son namazımı kıldım. Şayet bir daha Cenab-ı Hak huzuruna çağırırsa ve ben de o çağırdığı anda hayatta olursam elbette o an yine koşarım.’’ İşte bu şuuru nefsimize vermemiz gerekiyor. Bakalım Said Nursi Hazretleri sözlerine nasıl devam ediyor.
‘’Keyif için, ebedî dünyada kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasaydın ki ömrün azdır……. ‘’
Bakın burada çok enteresan bir mesele ortaya çıkıyor. ‘’Eğer anlasaydın ki ömrün azdır’’. Mesela bu yazıyı okuyan gençlerimizden veya büyüklerimizden namaz kılmayanlar olabilir. Bu neyi gösteriyor arkadaşlar. Namaz kılmayanlar ömürlerinin az olduğunu anlayamamışlar.
‘’Eğer anlasaydın ki ömrün azdır, hem faydasız gidiyor; elbette onun yirmi dört saatten birisini, hakikî bir ebedi hayatın saadetine sebep olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete harcamak, usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir arzu ve hoş bir zevki tahrike sebep olur.’’
Evet, 24 saatte bir saat. Bu Bediüzzaman Hazretleri’nin vermiş olduğu müthiş bir misal. Hakikaten öyle değil mi arkadaşlar. Yani toplasak 5 vakit namaz; abdest ve tesbihleri dahil 1 saatimizi almıyor mu arkadaşlar? Ve bunu da taksit taksit yapıyoruz. Ve bir namaz kılmak kadar, insan vücuduna ferahlık veren, ruhi dünyasına ferahlık veren başka hangi amel var ? Allah için insafınıza soruyorum. Zor mu? 5 dakika 4 rekatlık namazı kılmak zor mu? Gerçekten de biz ne nankör insanlarız. Bu kadar nimetin içerisinde, 24 saatlik hayatımızın bir gününün, 23 saatinin tamamını dünyadaki keyif ve lezzetlerimiz için harcarken ve kendi nefsimizin ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele verirken Allah Teala’nın hem de şu kainatın sultanı ve padişahı olan Yüce Yaratan’ın hem de bizim bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan Rabbimizin, bizden istemiş olduğu hem de bizim için istemiş olduğu. hem de yaparsak onunla bizi mükafatlandıracağı ve o amelle bizi affedeceği, günahlarımızı bağışlayacağı hem de bizim için en lazım olan ibadete 10 dakika ayıramayacak kadar nankörüz arkadaşlar. Bakın Rabbimiz nasıl yemin ediyor.
Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. (Adiyat Suresi, 1-6. Ayetler)
Bakın nasıl devam ediyor Bediüzzaman yazısına;
‘’ Ey Sersem Nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir?
Yani kulluk vazifemiz ve görevimiz olan namaz çok mu kıymetsiz? Şimdi size soruyorum. Kaç paraya çalışıyorsunuz ? Bu yazıyı okuyan arkadaşlarımızın içinde 5000 TL maaşı olan var mıdır? Büyük ihtimalle yoktur. Birçoğumuz ya 1000 ya da 2000 TL maaş alıyoruzdur. Sabah 8.00 akşam 18.00. Hadi sıkıyorsa işe geç kalın ya da erken çıkın. Hadi işe bir iki gün üst üste gelmeyin. Hadi gün içerisinde saatten çalın, işi savsaklayın. Yapamayız değil mi arkadaşlar? Çünkü biz böyle acayip bir insanız. 1000 TL’ye insana kul oluruz da Cenab-ı Hakka kul olamayız. Nefse kul oluruz 23 saati heba ederiz de Allah Teala’ya kul olup 1 saat harcayamayız. Ağır ama hakikat bu kardeşim. Namaz kılmayanlar çoooooook büyük bir nankörlük içindeler.
Devam ediyor Bediüzzaman Said Nursi:
‘’ Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor?’’
Size soruyorum, siz içinizden cevap verin arkadaşlar.Ücreti az mı gerçekten? Neticesine bakalım. Sabah 8.00 akşam 18.00. Neticesi 1.000 TL. Hem de tam performans, gevşemeden. 1.000 TL için o kadar gayret, o kadar bilgi, o kadar efor harcıyoruz. Bilemedin 2.000 hadi 5.000 TL için. Peki, namazın neticesi yetersiz mi geliyor bize? Namazla kazanacağımız hem de sadece 10 dakika ile kazanacağımız o ücret, bizim için yetersiz mi?
‘’Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubûdiyet neticesiz midir? Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır; ve aksatmadan çalışırsın. Acaba bu dünya misafirhanesinde âciz ve fakir kalbine gıda ve zenginlik…..’’
Namaz kılıp da ‘’ Yaa bu neydi beee, o kadar sıkıldım o kadar rahatsız oldum ki ! ‘’ diyen birini hiç gördünüz mü arkadaşlar? Namaz kıldıktan sonra genel bir ifadedir değil mi? İnsanlar birbirine bakar ve gülümser, o an bir samimiyet oluşur. İşte bu huzur ve ferahlığın sadece dışa yansıyan birkaç yönüdür. Neticesi budur arkadaşlar, dünyada dahi iken budur. Dikkat edin yavaş yavaş geliyoruz.
‘’ ….ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya…’’
Yani orada beslenmemiz için, orada bizim ışığımız yerine geçecek olan neymiş arkadaşlar? Namaz. Peki nerde? Kabirde. Yani öldüğümüz an ilk gideceğimiz menzil. Haşir meydanına kadar ilk bekleyeceğimiz yerde neyle besleneceğiz? Hiç düşünmez misiniz? O karanlık menzil nasıl aydınlanacak? Hiç akletmez misiniz? İşte namaz o kabri aydınlatıyor, o kabirde bizim gıdamız oluyor. İşte bunlar namazın neticesi. Hani diyorya, neticesi bize az mı geldi ki usançla bu namazı kılmıyoruz? Üstad devam ediyor:
‘’……..….ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya; ve herhalde mahkemen olan mahşerde sened ve berat; ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat köprüsünde nur ve burâk olacak bir namaz neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?’’
Evet, arkadaşlar çıkacağız değil mi mahşer meydanına, hesap vereceğiz, kurtulmak için büyük mücadeleler sergileyeceğiz değil mi, çok ciddi pişmanlıklar yaşayacağız değil mi, yani bir el bize uzansın da bizi kurtarsın diye bekleyeceğiz mahşerde. Annelerin, babaların, kardeşlerin veya evlatların birbirini tanımadığı, herkesin kendi derdine düştüğü bir zamanda, insanların boyunlarına kadar ter içerisinde kaldıkları, ‘’Acaba cehennemlik mi olacağım?’’ diye korkunun bütün vücudun zerrelerini kapladığı bir anda, bir kurtuluş istemiyor musunuz? Bir beraat istemiyor musunuz, ya da hakkınızda bir senet istemiyor musunuz? İşte o namaz mahkememiz olan mahşerde senet ve kurtuluşumuz olacak.
Peki, arkadaşlar korkutmuyor mu altı cehennem olan buradaki insanların istisnasız gireceği, o yürüyeceği, üzerinden geçeceği sırat, düşmekten korkmuyor muyuz? Cehennem endişe vermiyor mu? İşte kurtulmak isteriz değil mi? Sırat köprüsünün geniş bir cadde olmasını isteriz kendimize. Oradan rahat geçmek isteriz. Nasıl mı? Bizim için bir nur ve binek olacak olan namazla.
Arkadaşlar hem dünyada, hem kabirde, hem mahşerde, hem de sıratta namaz bizi yalnız bırakmayacak. Az mı geldi ücreti? Sizce 2.000 TL’den daha mı değersiz? 10 saatimizi işe ayırırken, 10 dakikamızı ayıramıyor muyuz? Hiç mi aklımız yok, hiç mi kafamız ticarete çalışmıyor. Bu kadar kısa sürede, bu kadar faydayı elde edebilecekken neden kaybediyoruz, neden nefsin bu oyununa geliyoruz? Bediüzzaman ikazına devam ediyor:
‘’Bir adam sana yüz liralık bir hediye va’d etse, yüz gün seni çalıştırır. Hulfü’l-va’d edebilir ’’
Yani sözünde durmayabilir. Değil mi arkadaşlar? Çokça görülmüştür bu hadiseler. Sözünde durmayabilir ama sen yine de çalışırsın ay sonuna kadar. Bir ihtimaldir dersin. Peki, sözünden dönmesi imkânsız olan bir Zat, yani Cenab-ı Hak, bize söz vermedi mi arkadaşlar; cennete sizi alacağım diye ayet-i kerimelerle söylemedi mi?
Evet arkadaşlar, cennet dedi. Bütün sevdiklerinle beraber ebedi bir mutluluk dedi, orada köşkler, saraylar, bahçeler dedi, üzüntü, tasa, gam, kederin olmadığı yer dedi. Şaşırdık mı arkadaşlar? Dünyada tuğladan yapılmış evler yerine, niçin biz ahretteki köşk ve saraylara gözümüzü dikmedik. 10 dakika ile yapıyorsunuz bunu. Evet sadece 10 dakika ile kazanıyorsun bütün bunları. Ücreti az mı buluyorsun? Peki, namaz kılmayanları geçtik bir de kılanlara bakalım ne diyor Üstad Said Nursi:
‘’……..sen hizmet etmezsen veya isteksiz, gülünç veya usançla, yarım yamalak hizmetinle Onu va’dinde itham ve hediyesini küçümsesen……..’’
Evet arkadaşlar, ezan okundu, isteksiz, ben diyeyim maskara gibi siz deyin palyaço gibi. Allah Teala’nın huzuruna gidiyoruz, kikir kikir gülüyoruz. Gayet laubali, laçka, ciddi olmayan bir tavırla, sanki kainatın sultanının huzuruna değil de prova yapmaya çıkıyoruz. Bazen oflayıp pufluyoruz. Sanki işkence ediyorlarmış gibi ızdırap çekiyoruz namazlarımızda. Cenab-ı Hak’ın hediyesini küçük görmeyelim arkadaşlar. Yani o cennet, Cemalullah, ebedi hayat bir şey değil desen, hafife alsan, benim için 2.000 TL daha kıymetli desen, senin Cennetin senin ebedi saadetin ne oluyormuş ki 2.000 Tl’nin yanında, ben tuğladan yapmış olduğum 2 katlı binada daha memnun olurum Allah’ım, niye isteyeyim ki ben senin ebedi saadet yurdunu desen. Namaz kılmamak bu anlama geliyor değil mi arkadaşlar? Diyorsanız ki yok Allah’ım biz tuğladan evler istiyoruz, biz 3-5 senelik bir dünya hayatı mutluluğunu istiyoruz, biz nefsimize köle olacağız, biz dünyanın bütün zevklerini tatmak istiyoruz, biz zengin olup gururlu gururlu dolaşıp insanlara hava atmak istiyoruz demek olmuyor mu arkadaşlar? Bir daha düşünün. Ve Risale-i Nur’un son cümlesi arkadaşlar:
‘’Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde, Cehennem gibi bir haps-i ebedînin havfı, en hafif ve lâtif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu? ‘’
Yani yapmazsak bir de cehennem gibi bir ceza ile bizi cezalandıracağını buyuruyor Allah Teala. Evet sevgili kardeşim, bu cehennem sizi korkutmuyor mu? En hafif ve en latif bir ibadet için bize gayret vermiyor mu bu cennet ve cehennem? Şimdi oturup bir muhasebe yapmamız ve tekrardan düşünmemiz lazım. Namaz kılmayan kardeşim varsa, şu an vakti geçirmeden derhal başlaması gerekir. Yine hatırlatıyorum ki 40-50 senelik namazlar değil sadece şu vakit üzerimize farz. İlerisini düşünüp vesveselenmeyin. Şeytan böyle kandırıyor. Çekin kılıcınızı artık siz ona saldırın. ‘’Yeter artık bizi esaret altında tuttuğun!’’ deyin.
Karar verelim arkadaşlar. Kime kulluk ediyoruz? Nefsimize mi yoksa Yüce Mevla’ya mı? Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin namaz ile ilgili yazmış olduğu bu yazının tamamını Risale-i Nur Külliyatında Sözler Adlı Eserde 21. Sözde baştan sona okumanızı tavsiye ederim. Hatta şimdi internetten açıp okuyabilirsiniz değerli kardeşlerim. Link vermem kurallara aykırı olduğundan veremiyorum ama Risale-i Nur’dan okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Duanıza muhtaç kardeşiniz için bir dua etmeniz temennisi ile…
Es-Selamu Alekûm ve Rahmetullahi ve Berakatûhû
Son düzenleme: