Milletlerin Sembolü Bayraklar ve Ay Yıldızlı Al Bayrak

SüKuN Harbi Aktif Üye
Bir devletin, bir askerî birliğin, resmî veya gayriresmî bir kuruluşun sembolü olarak tarif edilen bayraklar, her zaman önemli mânâlar taşımış ve hiçbir bayrak asla rastgele şekil ve renklerden meydana getirilmemiştir.

Bayraklar, bir milletin varlığının ve bağımsızlığının sembolüdür; bu yüzden atlas veya ipek gibi değerli kumaşlardan yapılmakla değil, taşıdığı mânâ ile değer kazanır. Tarih boyunca bayrağı yere düşürmemek ve düşmana bırakmamak için nice yiğit, savaş meydanlarında hiç tereddüt etmeden canını seve seve feda etmiştir.

İlk zamanlarda bayrak yerine genellikle madenden veya sert bir maddeden yapılmış alemler kullanılmıştır. Kumaş bayrakların kullanılması Orta Çağ’da başlamıştır. Divân-ı Lûgâti’t-Türk’te ‘batrak’ şeklinde yazılan ‘bayrak’ kelimesi, ‘savaşlarda kullanılan ve ucuna bir ipek parçası takılan mızrak’ olarak açıklanmaktadır. Aynı eserdeki bir manzûmede ise kelime, ‘bayrak’ şeklinde kullanılmakta ve kelimenin Oğuzlar arasında böyle telâffuz edildiği yazılmaktadır.

İslâm tarihinde bayrak
İslâm tarihinde Hz. Peygamber’in (sas) ilk defa Medine’ye girerken bayrak (livâ) kullandığı bilinmektedir. Hicret kafilesi Medine’ye yaklaştığında Büreyde bin Huseyb el-Eslemi, Resûlullah’a (sas); “Medine’ye yanında bir livâ olmadan girmeni istemem.” demiş ve sarığını kılıcına bağlayarak kafilenin önüne geçmiştir.

Peygamberimiz (sas), hicretin yedinci ayında sefere gönderdiği Hz. Hamza (ra) komutasındaki birliğe bir bayrak vermişti. Efendimiz’in (sas) bizzat bir mızrağın ucuna beyaz bir bez bağlayarak askerlerden Ebu Mersed’e teslim ettiği, Livaü’l-Beyda ismiyle anılan bu ilk bayrak, Hayber gazasına kadar kullanılmıştır. Hayber’den sonra ise, bunun yerini ‘raye’ denen siyah bir bayrak almıştır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammed (sas) zamanında beyaz, sarı, siyah, kırmızı renklerde çeşitli bayrakların kullanıldığı, ‘karakuş’ mânâsına gelen ‘ukâb’ isimli siyah bayrağın Hz. Aişe’nin (ra) kaftanından yapıldığı kaynaklarda belirtilmiştir.

Dört Halife devri, Emeviler, Abbasiler ve Endülüs Emevileri zamanlarında da çeşitli renk ve şekillerde bayraklar kullanılmakla birlikte, Emeviler daha ziyade beyaz; Abbasiler ise siyah bayrak kullanmıştır.


Türk tarihinde bayrak
Göçebe hayat süren Türk topluluklarında hükümdârların, yaban öküzü veya at kuyruğundan yapılan ‘tuğ’ isimli bayrak ve semboller kullandıkları bilinmektedir. Avrupa Hun Devleti Hükümdârı Atillâ’nın, üzerinden geçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan hüma kuşunun resmedildiği bir bayrağının bulunduğu eski bir kaynakta zikredilmektedir.

Konuyla alakalı resim için tıklayınız.

İlk Müslüman Türk Devleti kabul edilen Karahanlılar’ın al bayraklarında, dokuz tuğ resminin bulunduğu bilinmektedir. Gazneliler ise, önceleri beyaz hilâl ile hüma kuşunun resmedildiği yeşil bayrakları; daha sonraları ise, Abbasi halifeliğinin meşru mümessili olduklarını gösteren siyah bayrakları kullanmıştır. Büyük Selçuklular, ilk yıllarında beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş yay ve ok resmi olan mavi bir bayrağı kullanmışlarsa da, sonraları onlar da Abbasilerin tesirinde kalarak siyah bayraklar kullanmışlardır. Malazgirt Savaşı’nda Alparslan’ın, üzerinde Kelime-i Şehadet yazılı büyük bir sancağının bulunduğu bilinmektedir. Anadolu Selçukluları da siyah bayrağın yanı sıra, al bayraklar da kullanmışlardır. Haçlılardan Kudüs’ü geri alan Selahaddin-i Eyyübi’nin bayrağı sarıydı ve üzerine Avrupalılar tarafından İslâm’ın sembolü olarak kabul edilen hilâl resmedilmişti.

Türklerin tarihteki en uzun ömürlü devleti Osmanlı’nın ilk bayrağı, Anadolu Selçuklu Devleti hükümdârı tarafından Osman Gazi’ye bağımsızlık alâmeti olarak gönderilmiş olan beyaz bayraktır. Osmanlı’da 16. yüzyılın sonlarına kadar farklı renklerde bayraklar kullanılmakla birlikte padişahlara mahsus olan bayrak, beyaz idi. İstanbul’un fethinde Ulubatlı Hasan’ın surlara diktiği, Kemalpaşazâde’nin ifadesiyle ‘Sultan-ı âlemin ak alemi’ de beyaz bir bayraktı. Yavuz Sultan Selim Han’ın Çaldıran (1514) ve Mısır seferlerinde, otağının önüne hâkimiyet alâmeti olan beyaz ve kırmızı bayraklar dikilmiştir.

Bugün Topkapı Sarayı’nda, Mukaddes Emanetler Dairesi’nde bulunan, Peygamber Efendimiz’e (sas) ait Sancak-ı Şerif, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçmiştir. Bu Sancak-ı Şerif’i padişahlar seferlerde beraberlerinde götürürlerdi. Halifelik alâmetlerinden biri olan Sancak-ı Şerif, isyanlarda padişahın emriyle çıkarılır ve millet, asilere karşı Sancak-ı Şerif’in altında toplanmaya çağrılırdı.

Daha çok denizcilerin kullandığı yeşil bayrak; Fatih’in gemisinde, Barbaros Hayrettin Paşa ve Uluç Ali Reis’in donanmalarında yer almış ve Sultan 1. Mahmud Han (1730–1754) devrinde donanmanın resmî bayrağı kabul edilmiştir.

Osmanlılarda hükümdâr, veliaht, kumandanlar ve donanma için ayrı ayrı bayraklar olduğu gibi, esnaf kuruluşlarının, seyyidlerin, tarikatların da ayrı ayrı bayrakları vardı. Bu dönemde dinî törenlerde bayrak kullanılması, tekke ve türbelere hususî bayraklar asılması da âdet olmuştu. Beyaz bayrak, tarihin her devrinde savaşlarda teslim olma mânâsına gelmiştir.

Osmanlılar, çoğunlukla üç hilâlli yeşil ve kırmızı bayrağı kullanmıştır. Bir hilâl ve sekiz köşeli yıldız bulunan kırmızı bayrak, ilk defa 1793’te III. Selim Han döneminde devletin resmî bayrağı olarak kabul edilmiştir. Sultan Abdülmecid zamanında yıldızın beş köşeli olması kararlaştırılmış (1842) ve Osmanlı bayrağının şekli kesinleşmiştir. Osmanlı’nın son döneminde şekillenmiş olan bu bayrak, Cumhuriyet döneminde de kullanılmıştır. 22 Ekim 1925’te Sancak Tâlimâtnâmesi ile bayrağımızın kesin şekli belirlenmiş; 29 Mayıs 1936’da ise, 2994 numaralı Türk Bayrağı Kanunu’yla bayrağımız bugünkü hâlini almıştır.

Bayraklardaki renk ve semboller neyi ifade eder?
Bayraklar üzerindeki şekil, renk ve semboller; milletlerin inançlarını, düşüncelerini ve hafızalarında derin izler bırakan hatıralarını yansıtır. Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya gibi bazı Avrupa devletlerinin bayrakları üç renklidir. Bu bayraklarda üç renk kullanılması, teslis inancını sembolize etmektedir. Bunun yanı sıra Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç, İsviçre, Yunanistan gibi bazı devletler de bayraklarında Hristiyanlığın sembolü olan haça yer vermişlerdir. İngiliz bayrağındaki birbirine kaynaşmış üç haç şekli, İngiltere, İskoçya ve İrlanda’nın birleşik vaziyetine işarettir. Bayraklardaki renklerin de milletler için önemli mânâları vardır. Meselâ, Fransa; ihtilâlden sonra bayrağının renklerini belirlerken krallık zamanından beyazı, ihtilâlden kırmızıyı ve Paris’in eski alâmeti olarak maviyi almış ve üç renkli Fransız bayrağını oluşturmuştur. ABD’nin bayrağındaki elli yıldız, Amerika’yı oluşturan eyalet sayısını ifade etmektedir. Eski SSCB bayrağında, kızıl zemin üzerindeki orak, çiftçileri; çekiç ise, işçileri sembolize eder. Japonların, üzerinde kırmızı güneş bulunan beyaz bayrakları, Japon Budizmi’ndeki ilâh anlayışını sembolize etmektedir. İsrail bayrağındaki altı köşeli yıldız (Mühr-i Süleyman) ile, Kore bayrağındaki bir dâire içinde bulunan iç içe iki “S” de bu devletler için dinî bir mânâ taşır. Kezâ, Eski Çin bayrağındaki ejderha resmi de Çin’deki an’anevî kültürün izlerini yansıtır. Suudi Arabistan bayrağındaki ‘Kelime-i Tevhid’ ile İran bayrağındaki ‘Allah’ lâfzı da, inancın bayrakta sembolize edildiğine birer örnektir.

Hilâl ve yıldız hangi mânâları taşımaktadır?
Nihat Sami Banarlı pek çok ülkenin bayrağında yer alan hilâl-yıldız sembolü ile alakalı düşündürücü bir hatırasını şöyle nakletmektedir:
“Küçük ve sevimli mektepli bir kız, elinde bir ansiklopedinin renkli bayrak tablosuyla yanıma geldi. Soracağı sualin heyecanı gözlerindeydi.

Küçücük eliyle tablosundaki eski Mısır, yeni Pakistan, Tunus, Cezayir, Moritanya, Berke, Cohor bayraklarını gösterdi:
‘Bu bayraklarda niçin bizim ay yıldızımız var? Biz bayrağımızı onlardan mı aldık?’ diye sordu.

‘Hayır!’ dedim; ‘Onlar, bayraklarını bizden aldılar. Bizim bayrağımızı sevdikleri, bir kısmı da bizim bayrağımız altında uzun seneler mes’ud yaşadıkları, ona alıştıkları, onu unutamadıkları için böyle yaptılar, bayraklarına bizim bayrak renklerimizi, bizim ay yıldızımızı işlediler.’

Küçük kız sevinçle:
‘Sahi mi?’ diye sordu. Ona, anlayabileceği bir dille hakikati anlattım. Yanıma boynu bükük gelmişti. Yanımdan başı havada, gözleri nurlu ve sevinçle uzaklaştı.”

Banarlı bu tabloyu anlattıktan sonra “Esâsen beni düşündüren nokta, çocuğun felsefesinde idi.” diyerek: “Neden öbür türlü sormamıştı? Neden, bu milletler, bayraklarını bizden mi aldılar diyememişti?” sorularını soruyor ve cevabını; “Bu durum tarihimizi bilmemekten ve üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı’nın büyüklüğünü idrak edememekten kaynaklansa gerektir.” şeklinde açıklıyor.

Hilâl ve yıldızın mânâsına gelince; ‘haç’ nasıl Hristiyanlığın sembolü olmuşsa; ‘hilâl’ de tarih boyunca İslâm’ın, Tevhid inancının ve Müslüman toplumlarının sembolü olagelmiştir. Haçlı seferlerinin diğer adı Hilâl-Salîb (Haç) mücadelesidir ki, Tevhid-Teslis mücadelesi mânâsındadır. (‘Hilâl’ kelimesi ile ‘Allah’ lâfzı Arapça’da aynı harflerden oluşmakta ve bu yüzden de ebced hesabında karşılıkları 66’ya tekabül etmektedir.)

Yıldız, çok eskiden beri birçok toplum tarafından kullanılan bir sembol olmakla birlikte, Türk bayrağına Osmanlı’nın son döneminde girmiştir.

Bayrağımızın rengi de ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır!’ mısraında ifade edildiği gibi, şehitlerimizin kanlarını sembolize etmektedir. ‘Al’, Türk milleti için âdeta millî bir renk olmuştur. Özellikle Osmanlılar kırmızıyı hânedan rengi kabul etmişlerdir. Buna bağlı olarak padişahın yorganı, çarşafı, yastığı hep al olurdu. Padişah kızları da kırmızı gelinlik giyerlerdi. Halk arasında da al gelinlik yaygın olarak kullanılmıştır ki, Arif Nihat Asya ‘Bayrak’ şiirinde bunu ‘Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü’ şeklinde ifade etmiştir. Günümüzde de gelinlerin duvaklarının kırmızı oluşu, hep bu rengin millî bir karakter taşımasındandır.

Bayrak tarih boyunca toplanmanın, bir araya gelmenin, birlik olmanın alâmeti olmuştur. Öyle ki birçok küçük topluluk, ayrı ayrı soy ve kabile kendi başına bir değer ifade etmezken, bir bayrak veya sancak altında toplanıp birlikte hareket ettiklerinde, sineleri tek yürek olarak atmış ve büyük topluluklara galebe çalmışlardır. Nice küçük topluluk; aileden kabileye, kabileden boya, boydan devlete ve devletten de medeniyete hep bayrağın toplayıcılığı altında ulaşmıştır.

Hz. Muhammed’in (sas) Medine’ye girişlerinde; Alparslan’ın Malazgirt’ten Anadolu’ya geçişlerinde; Osman Gazi’nin Bursa’ya yürüyüşünde bayrağı şahit tutmaları tarihe kayıt düşülmüştür.

Bayrağın ifade ettiği mânâda buluşmak bizim kültürümüzde önemlidir. O açılıp yola koyulunduğunda millet olarak hep onun peşine düşmüşüz. Hattâ “Allah milletimizi vatansız, vatanımızı bayraksız bırakmasın.” sözleriyle bayrağı dualarımıza da nakşetmişiz. Nice yağız delikanlıyı onun ufuklarda dalgalanması uğruna şehit vermişiz. Bu hâl, bizim kanımıza öylesine işlemiştir ki; kıyamet kopup bütün insanların tekrar diriltileceği mahşer yerinde Hz. Muhammed’in (sas) sancağı altında toplanmak dilimize ve yüreğimize pelesenk olmuştur.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
3
Görüntülenme
36B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
7B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst