Mardinin neyi meşhur, Mardinin nesi meşhur

deep Harbi Aktif Üye
Mardinin neyi meşhur, Mardinin nesi meşhur, Mardin in neleri meşhurdur

KARTAL YUVASI
Tıpkı Erdoba Eveleri gibi cadde boyunca dizilen bütün eski ve yeni binaların iki yönlü manzarası var. Biri uçsuz bucaksız ova, diğeri ise gece ışıklandırmasıyla Mardin Kalesi. ‘Kartal Yuvası’ ismini hak eden kale, kayalarla o kadar uyumlu ki Mardinlilerin anlatmayı çok sevdiği kente hakim insanüstü güçler tarafından yapıldığına inanabilirsiniz. Tarih boyunca ele geçirilemez olarak ün yapan kaleden tarihte ilk defa, 4. yüzyılda Bizanslı tarihçi Ammianus Marcellinus söz etmiş.

Cadde üzerinde kah kalenin kah ovanın manzarasına bakan tarihi binaların hemen hepsi Mimarbaşı Lole imzalı. Cumhuriyet Meydanı’ndaki 1895 yılında Mimarbaşı Lole tarafından Süryani Katolik Patrikhanesi olarak inşa edilen büyük bina bugün Mardin Müzesi. Avlusu, sakin bir köşe arayanların kaçamak noktası adeta. Bugün PTT binası olarak kullanılan Şahtana Ailesi Konağı da yine Lole tarafından 1890 yılında yapılmış. Kapı ve encerelerindeki sövelerinde, iç mekandaki nişlerde ve mihraptaki taş işçiliği dikkat çekici. Tam karşısında Şehidiye Medresesi yer alıyor. A rtuklu hükümdarı Nasreddin A rtuk tarafından 13. yüzyılda yaptırılan medresenin Binbir Gece Masalları’nı anımsatan minaresinde de Mimarbaşı Lole’nin imzası var. Söylenceye göre Lole bu minareyi iskelesiz yapmış. Bu minareyi ova manzarasıyla birlikte en güzel, hemen üzerindeki çay bahçesinden izleyebilirsiniz. Kapısıyla görenleri büyüleyen Kız Meslek Lisesi, Papaz Gabriel Akyüz’ün görevli olduğu, Kırklar Kilisesi olarak da bilinen Mar Behnam Kilisesi ve Zinciriye Medresesi yolun kuzey kısmındaki dokuyu oluşturuyor.

LEZZETLERE DOĞRU
Bundan 20, hatta bin yıl önce de Mardin rüya gibi bir kentti; dünyanın
merkeziydi.
Mardin’in tarihi ve etnik ayrıntılarını takip ederken aklımızın bir köşesini de yemekleri kurcalıyor. Mardin mutfağının Arap, Türk, Ermeni, Kürt ve Süryani mutfaklarının hoş bir karışımı olduğunu söyleyebiliriz ama Mardinlileri yakından tanıdıkça, aslında tek bir Mardin mutfağından bahsetmenin pek de doğru olmadığını anlıyoruz. Ziyaretimizde bize eşlik eden Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) yetkilisi Çiğdem Yılmaz’ın evine ikbebet (haşlanmış içli köfte) yemeğe davet ediliyoruz. Salonun tam ortasında tertemiz bir yer örtüsünün üzerinde evin kızlarından Lütfi ye Pamukçu, yarma ve çiğ köftelik bulguru kişnişle yoğuruyor. Evin büyükannesinin sessiz ama kontrollü denetimi altında bize ikbebetin büyüklüğü ve şeklinin nasıl evden eve değiştiğini anlatıyor. Maharet tabii ki küçük ve ince yapabilmekte; bu herkesin harcı değil. İncecik hamuruyla haşlanan küçücük ikbebetlerimizi yerken her ikisi de öğretmen olan Çiğdem Hanım’ın annesi Nilüfer Yılmaz ve teyzesi Müzeyyen Demirkol’dan Mardin yemeklerinin ayrılmaz bir parçası olan sumak suyunun nasıl yapıldığını öğreniyoruz. Sumak suyu ağustos ayında yapılıyor. Çarşıdan ya da bahçelerden sumak toplanıyor. Çeşitli aşamalardan geçirilerek güneşle randevusuna hazırlanıyor. Küçük porselen ya da cam kaplara paylaştırılan sumak suyu, tortusu iyice dibe çöksün diye Mardin evlerinin güneşli damlarında buharlaştırılıyor. Sumak suyu, çöken tortuyu kaldırmadan berrak yerinden alınıyor ve ince bir süzgeçten geçirilip cam şişelere aktarılıyor. Nilüfer Hanım, etli sarmaya, dolmaya ve kısıra mükemmel bir lezzet katan sumak suyunu ağustos ayında yapıp tüm kış kullandıklarını anlatıyor. Biz yabancıların ise dilersek çarşıdan alabileceğimizi ekleyerek yüreklerimize su serpiyor.

Çiğdem Yılmaz daha sonra bizi KEDV’in atölyesine götürüyor. Burada Mardinli kadınları maddi açıdan desteklemek için kurulan kooperatifte çalışan Zeynep ve iki güzel kızıyla tanışıyoruz. Zeynep Hanım, şiirsel hareketlerle yosun sabunu yapıyor. Bu sabunun büyük şehirlerde rağbet görmesinden mutlu, “Selülite iyi geliyormuş,” diyerek anlatıyor.

Akşamüstü çayı için Erdoba Evleri’nin günbatımında garip bir sessizlikle büyüleyen terasında soluklanıyoruz. Önümüze otelin meşhur hurma tatlısı geliyor. Otelin yöneticisi Özgehan Hanım’la uzun, keyifli bir sohbete dalıyoruz Mardin mutfağı üzerine. İş hayatının yoğunluğuna rağmen mutfak üzerine çok iyi yetiştirilmiş bir genç kadın, Özgehan Hanım. Kentin mutfağını anlamamıza yardımcı oluyor anlattıkları: “Kadınlar, Mardin mutfağında yemeklere kendi yorumunu katar. Her evde başka bir usül vardır. Mesela benim annem ikbebete fıstık koyar. Bir de bizim ailenin kadınlarının eli küçüktür; içli köfteyi küçük küçük, güzel açarız. Sembuseki (kapalı lahmacun) yoğurtla, mantı gibi yeriz. Kimi üzerinde yağ yakar, kimi yuvarlık yapar.”
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
12B
LAL
Yanıtlar
0
Görüntülenme
46B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
7B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
13B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Üst