Kurtuluş Savaşı Lozan Antlaşması

deep Harbi Aktif Üye
Kurtuluş Savaşı Lozan Barış Antlaşması ve Önemi, Kurtuluş Savaşı Lozan Antlaşması sonuçları
kurtulus savasi.jpg
Kurtuluş Savaşı Lozan Antlaşması
Mudanya'daki başarılarını gördüğü İsmet Paşa'yı Lozan'a da göndermeye karar veren M. Kemal Paşa, önce İsmet Paşa'nın Dışişleri Bakanı olmasını sağladı. 2 Kasım'da da Meclis'te yapılan oylama sonucu İsmet Paşa,Lozan'a gidecek Türk Heyetinin Başkanı seçildi. M. Kemal Paşa İsmet Paşa 'yı seçerken onun bütün hayatı boyunca başarılarını ve kişiliğini göz önüne almıştı. Çalışkan, azimli, zeki, kültürlü, sorumluluktan çekinmeyen, girişim sahibi ve her aldığı işi başaran birisi olan İsmet Paşa'nın Lozan'a gönderilmesi için yaptığı seçim, İsmet Paşa'nın bundan sonraki politik hayatını da etkileyecekti.

İsmet Paşa Lozan'a ülkesinin geleceğinin sorumluluğunu omuzlarında taşıyarak gitti. Karşısında Avrupa'nın kurnaz ve tecrübeli politikacıları vardı. İngiltere'yi Lord Curzon temsil ediyordu. Konferans 20 Kasım 1922'de açıldı. Konferans'a davetçi devletler olarak İngiltere, Fransa, İtalya ve bundan başka Yunanistan, Yugoslavya, Japonya, Romanya, ayrıca Boğazlar konusunda Sovyetler Birliği ve Bulgaristan katılıyordu. Amerika ise yalnızca bir gözlemci gönderdi. Fakat asıl sorunlar Türkiye ile İtilaf bloğu ve Yunanistan arasında idi. General Harrington, Mudanya'da edindiği tecrübe ile Lord Curzon'a bir mektup yollayıp, İsmet Paşa'ya dikkat etmesini "Sert bir ceviz" ile karşı karşıya olduğunu bildirmişti. Gerçekten de daha ilk gün açılışta, İsmet Paşa takdim edilince, İsmet Paşa elindeki nutku okumaya başladı. Konu sonra anlaşıldı. İsmet Paşa Lord Curzon'un konuşma yapacağını öğrenmiş, bunun üzerine İngiliz delegesinin konuşma hakkı varsa ben de konuşurum demişti. Poincare İsmet Paşa'dan vazgeçmesini rica etmişti. İsmet Paşa da "Lord Curzon vazgeçsin o zaman ben de vazgeçerim." yanıtını vermişti. Curzon konuşma yapınca İsmet Paşa da nutkunu okumuştu. Türkiye'nin yıllardan beri sıkıntılar çektiğini, her yaşta Türkün kadın, çocuk, erkek savaştığını, vatanlarını savunduğunu hatırlatıp, Türkiye topraklarının dört yıldan beri yakılıp, yıkıldığını ama bütün bunlardan yılmadıklarını, istiklal aşkıyla dolu bulunduklarını belirtti ve konuşmasını "Efendiler, çok ıstırap çektik, çok kan akıttık. Bütün medeni uluslar gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz." sözleriyle tamamladı. İsmet Paşa'nın bu konuşmasını Curzon ve Mussolini alkışladılar.

İtilaf Devletleri Lozan'ı Birinci Dünya Savaşı sonrası olayı gibi görüp Türkleri yenik bir ulus gibi kabul etmek istiyorlardı. Oysa Türkiye silahının hakkıyla düşmanlarına üstünlüğünü kabul ettirmişti. İsmet Paşa zafer kazanan bir ülkenin temsilcisi olarak, Türkiye'nin tam bağımsızlığından ve ulusal sınırlarından ödün,vermemek için kararlıydı. İtilaf Devletleri'nin karşısında, Osmanlı Devleti'nin ezik devlet adamları yoktu. Ulusal inanç ve iradenin temsilcisi olan kararlı, sert, akıllı, yılmak bilmeyen yeni bir Türk devlet adamı vardı ve daha ilk günden durum anlaşıldı. Lozan'da altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun hesabı görülecekti. Türkiye'nin, tam bağımsızlık tezini bilen Fransa da şimdi İngiltere'nin yanında yer aldı. Fransa'nın bu tutumu İsmet Paşa'yı çok şaşırttı, ama yıldırmadı. Curzon ise, dizginleri elinden bırakmayıp, Orta Doğu'da ülkesinin itibarını Türkiye'nin zararına yeniden canlandırmak istiyordu. Paris'e uğrayan Curzon, İngiltere ile Fransa işbirliğini sağlamıştı. İtalya şimdi, özellikle ekonomik konularda İtilaf bloğuna katıldı. Türkiye ile İtilaf Devletleri arasında Boğazlar, Musul, Kapitülasyonlar ve Osmanlı Borçları ve Türkiye ile Yunanistan arasında azınlıklar ve Patrikhane sorunları vardı. BU sorunları çözmek için üç komisyon kuruldu ve çalışmalar başladı.

Boğazlar konusu tartışılırken, Sovyet temsilcisi Çiçerin de görüşmelere katıldı. Çiçerin Boğazlar konusunu Türk-Sovyet ilişkileri ve Misak-ı Milli çerçevesi içinde ele alarak Türkiye'yi destekledi. Boğazların savaş gemilerine kapalı ve Boğazların savunulmasının Türkiye'ye ait olması gerektiği konusunda Sovyetler ile Türkiye aynı görüşü paylaşıyorlardı. İsmet Paşa müttefiklerin isteklerini tartışmayı kabul edince Türk-Sovyet ilişkisi gerginleşti. Türk-Sovyet dostluğu İngiliz tehlikesine karşı kurulmuştu. Oysa Türkiye batıya kendini kabul ettirmek istiyordu. Sovyetlere yaklaşmak tehlikeli olabilirdi. Türk-İngiliz ilişkilerini sertleştiren önemli konu Musul idi. Türkiye Musul'un coğrafi ve nüfus bakımından Türkiye'nin bir parçası olduğunu ileri sürerken, İngiltere özellikle petrol ve stratejik önemi dolayısıyla burayı Türkiye'ye bırakmak istemiyor ve bu sebeple burada yaşayan Kürtleri de el altından kışkırtıyordu. Türkiye Kürtlerle Türklerin aynı soydan geldiğini binlerce yıllık kültür birliği ve din birliği ile kardeş olduğunu belirtti. Fakat İngiltere bunu ciddiye almadı. Türkiye'nin üstünde durduğu en önemli konuların başında Kapitülasyonlar geliyordu. Türkiye'yi batının açık pazarı haline sokan Kapitülasyonların bütünüyle kaldırılmasını isteyen Türkiye'nin karşısında Fransa başta olmak üzere müttefikler birleştiler. Osmanlı borçlarının ise yalnızca Türkiye'nin payına düşeni ödemeyi kabul eden Türkiye'den müttefikler, bütün borçları ve Duyun-u Umumiye'nin tatlı karlarının devamını istiyorlardı. Azınlıklar konusunda ise Venizelos Patrikhane'yi de ileri sürdü. Türkiye, Yunanistan'ın Türkiye'de yaptığı tahribatın 4 milyar Frank olduğunu belirtip tazminat isteyince Venizelos, Yunan Ordusu'nun Anadolu'ya İtilaf Devletleri'nce ve onların çıkarları için çıkartıldığını ileri sürdü.

Sorunlar Türkiye'nin haklarını tanımak istemeyen Müttefiklerin Türk isteklerini reddetmesi yüzünden çözülemedi. İsmet Paşa 20 Aralık 1922'de Ankara'ya yolladığı raporda "Konferansın bir bunalım sonunda kesilmesi olasılığına karşı hazırlıklı bulunmak." gerektiğini bildirmişti. Fevzi Paşa her olasılığa karşı orduların ileri harekata hazırlanmasını bildirdi. Başkomutan da alınan bu önlemleri yerinde buldu. Boğazları kapatmak ve Musul üzerine yürünmesi için gerekli önlemler alındı. M. Kemal yeni bir savaş istemiyordu. Fakat Türkiye'nin, kanla kazandığı haklarını da bırakmamakta kararlıydı. Türkiye barış için beklemeyi kabul etmişti. Fakat Türkiye'nin tam bağımsızlığını kabul eden bir barış olmayacak ise savaşa devama kararlıydı. M. Kemal Paşa 5 Ocak 1923'de İsmet Paşa'ya yolladığı telgrafta orduları denetlemek için geziye çıktığını belirtip kendisine güç verdi. Fakat görüşmeler Ocak ayı sonunda çıkmaza girdi. İngiltere Musul konusunda direniyordu. Diğer devletleri Türkiye'nin isteklerine razı etmek mümkündü. İngiltere ile anlaşmak için Musul'dan vazgeçmek gerekiyordu. Bu durumda anlaşma olmadı. Konferans 4 Şubat'ta dağıldı. Konferans'ta anlaşılan tek konu, Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak'ta imzalanan sivil rehinelerle, asker tutsakların geri verilmesi oldu.

İsmet Paşa Romanya üzerinden Türkiye'ye döndü. Romanya'da iken 6-7 Şubat gecesi yaptığı açıklamada, Türkiye'nin barış için elinden geleni yaptığını ve dünya kamuoyunun bunu takdir edeceğine inandığını belirtti. Eskişehir'de M. Kemal ile buluşan İsmet Paşa 20 Şubat'ta Ankara'ya vardı. Bakanlar Kurulu'ndaki görüşmelerden sonra 20-24 Şubat tarihlerinde Meclis'te gizli oturumlarda konu ele alındı. Muhalifler İsmet Paşa'yı, Meclis'te açıklama yapmadan M. Kemal ile buluştuğu için sert bir dille eleştirip, Misak-ı Milli'ye ihanet ettiğini, hatta İngilizlerden rüşvet aldığı yolunda çirkin iddialar ileri sürdüler. M. Kemal olaya müdahale ederek İsmet Paşa'nın yanında yer aldı. Meclisteki hava aşırı derecede gerginleşmişti. Sonunda 8 Mart'ta İsmet Paşa'nın imzasıyla müttefik devletlere Türkiye'nin önerileri bildirildi. Türkiye'nin notasını Londra'da toplanarak inceleyen Müttefikler ile anlaşılması üzerine, Konferans'ın 23 Nisan'da yeniden toplanması kararlaştırıldı.

Bu arada 17 Şubat 1923'te İzmir'de İktisat Kongresi toplandı. 4 Mart'a kadar süren bu kongre resmi olmamakla beraber ilk Türk İktisat Kongresi idi. Kongre M. Kemal Paşa'nın nutku ile açıldı. Bu kongrede kabul edilen esaslar Türkiye'nin liberal bir ekonomik düzene yöneleceğini gösteriyordu. Bu kongrenin ekonomik yönü ilerde ayrıca ele alınacaktır. Fakat özellikle Lozan görüşmelerinin kesildiği bir tarihte toplanan kongre de Türkiye'nin liberal ekonomik sisteme gireceği izlenimini yaratması batılılar üzerinde etkili oldu. Türkiye'nin Sovyetlere kaymayacağı güveni gelmeye başladı.

Ulusal Mücadele için toplanmış bulunan T.B.M.M., görevinin son bulduğunu kabul ederek dağılma kararı aldı ve 16 Nisan'da dağıldı.

Lozan'ın İkinci Evresi
İsmet Paşa Lozan'a ikinci kez gittiğinde İngiltere'yi Curzon'un yerine gelen Sir Horas Rambold, Fransa'yı General Pelle temsil ediyordu. Konferans 23 Nisan 1923'de toplandı. Konferansın siyasi konuları daha kolay çözülürken, ekonomik ve mali konular yine sert tartışmalara yol açtı. İngiliz temsilcileri, Yunanistan'ın savaş tazminatı ödemesinde ısrar eden İsmet Paşa'ya karşı, Anadolu'ya saldırttıkları Yunanistan'ın avukatlığını, biraz da suçluluk kompleksi ile ileri boyutlara kadar götürüyordu. Savaş tazminatı konusu İsmet Paşa ile Başbakan Rauf Bey'in de arasını açtı. Aralarında geçen diğer yazışmalar iyice sertleşince, M. Kemal duruma müdahale etti. Yunanlılar tamirat borcu için Karaağaç Bölgesi'ni Türkiye'ye bırakmaya razı oluyordu. Fakat Türkiye bu kadarla yetinmek istemiyordu. İsmet Paşa'nın karara varamadığı konularda M. Kemal Paşa yardımcı oldu. İsmet Paşa 20 Temmuz'da M. Kemal Paşa'ya bir telgraf çekerek, "Her dar zamanımda hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim acıyı tasavvur et. Büyük işler yapmış ve yaptırmış adamsın. Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim pek sevgili kardeşim, aziz şefim." teşekkür etti. Tarafların uzun tartışmaları ve sert mücadeleleri sonunda 24 Temmuz'da antlaşma imzalandı. M. Kemal, İsmet Paşa'ya kutlama telgrafı çekti. Türkiye'nin büyük kentlerinde 101 pare top atılarak barış kutlandı. "Barış", Türk Ulusu'nun yüz yıllarca özlemini çektiği kavram. Tam bağımsız Türk Devleti bu barış ile bütün dünya tarafından kabul olunuyordu.

Lozan Antlaşması'nın Hükümleri

Ön sözünde, devletlerin bağımsızlık, egemenlik haklarına saygılı olunmasına uyulması ilkesinin yer aldığı Lozan Antlaşması'nın hükümleri oldukça geniştir. Bu hükümleri "Sınırlar, Azınlıklar, Kapitülasyonlar, Borçlar, Boğazlar, Savaş Tazminatı" gibi esaslar altında toplayarak özetleyebiliriz.

Sınırlar:

Suriye Sınırı: 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması'nın esaslarına göre kabul edildi.
Irak Sınırı: Irak sınırı ve Musul sorunu Lozan'da çözülemedi. Bu anlaşmazlık Türkiye-İngiltere arasında dokuz ay içinde çözümlenmek üzere antlaşmanın sonrasına ertelendi.
Batı Sınırı: Yunanlılarla olan sınır Misak-ı Milli'ye göre çözüldü. Karaağaç savaş tamiratı olarak Yunanistan tarafından Türkiye'ye verildi. On iki Ada İtalya'da kaldı. İmroz ve Bozcaada Türkiye'ye verildi. Diğer Ege Adaları Yunanistan'da kaldı.

Azınlıklar:

Azınlıklara Türkiye'nin egemenliği ile bağdaşmayan haklar verilmedi. Türk vatandaşı olanların kanunlar önünde eşitliği kabul edildi. Türkiye'deki Rumlar ile Yunanistan'daki Türkler mübadele (Takas) edilecekti. Yalnız İstanbul'daki Rumlar ile Batı Trakya'daki Türkler mübadele dışında bırakılacaktı.

Kapitülâsyonlar:

Kapitülâsyonlar kaldırılmıştır. Yalnız beş yıllık bir geçiş süresi verilmiştir. Türkiye'yi yüz yıllardır, ekonomik, mali, idari, adli yönden sömüren büyük bir sorun tarihe gömüldü.

Dış Borçlar:

1854'te başlayan ve 1881'de Osmanlı Maliyesi'nin iflası ve Düyun'u Umumiye'nin kuruluşuna yol açan Osmanlı borçları, ileriki yıllarda daha da artmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması sonucu kurulan yeni devletlere pay edilen Osmanlı borçlarından Türkiye kendi payına düşeni kabul etti. Alacaklılar ödemelerini altın veya sterlin (İngiliz Lirası) ile ödenmesini istediler. Fakat Türkiye Fransız Frangı ile ödenmesini kabul ettirdi. Bu ödeme şekli Türkiye için daha karlı idi. (Türkiye bu borçların en son taksidini 1951 yılında ödedi.)

Boğazlar:
Savaş tehlikesi karşısında veya Türkiye'nin savaşa girmesi durumunda silahlandırılabilecekti. Boğazların her iki yakasında 15 km.lik bir bölge silahsız olacaktı. Boğazların idaresi uluslararası bir kuruluş olan "Boğazlar Komisyonu'nca yapılacaktı. Savaş gemilerinin boğazlardan geçişi esaslara bağlandı.

Bu arada yeni Meclis için seçimler tamamlandı ve Lozan Antlaşması'nın onaylanması yeni Meclis'in görevi oldu. Meclis'te Hatay'ın ve Trakya'da bazı yerlerin dışarıda kalması, Meis gibi Anadolu'ya çok yakın adaların Yunanistan'a bırakılması eleştirilere yol açtı. Fakat yapılan görüşmelerden sonra Meclis 23 Ağustos 1923'te 227 oydan 213'ünün evet oyu ile antlaşmayı onayladı.

Antlaşmanın Önemi
Lozan Antlaşması, Türkiye'nin Mondros ve Sevr ile elinden alınmak istenen topraklarını ve bu topraklar üzerindeki Türk Ulusu'nun bağımsızlığını geri getirdi ve ulusal sınırlar içinde yeni bir Türk Devleti'nin varlığını sağladı. Türkiye, Birinci Dünya Savaşı'nın galibi ve Almanya'ya, Avusturya'ya, Bulgaristan'a istediklerini dikte ettirerek yaptırmış olan İtilaf Devletleri'ni, bağımsızlık savaşlarında yenerek Misak-ı Milli'yi ve bağımsızlığını kabul ettirdi. Sevr ile yok edilmek istenen Türk varlığı, "Türk Mucizesi" ile Lozan'da tüm dünyaya onaylatıldı. Sevr ile "Doğu Sorunu"nu dilediği gibi çözmek isteyen İngiltere ve Fransa, Türkiye'nin gücü karşısında, bu sorunun Türkiye'nin istediği biçimde çözümlenmesini kabul ettiler ve "Doğu Sorunu", "Avrupa'nın Hasta Adamı" gibi sorunlar tarihe karıştı. Türkiye Emperyalizm'e karşı silahlı bağımsızlık savaşını kazandı ve bunu siyasal alanda da kabul ettirdi. Bu olay, Atatürk'ün dediği gibi bütün mazlum uluslara etki yaptı ve bağımsızlık inançlarını kamçıladı. Hindistan'dan Arabistan'a, Kuzey Afrika'ya yaptığı bu etki sömürgeciliğin sonunu getirdi. İngiliz İmparatorluğu'nun çökmesini hazırlayan en büyük etken Türkiye örneği oldu. İngiltere, Türkiye'nin bağımsızlığını kazanmasının bütün sömürgelere yapacağı etkiyi bildiği için,başından beri Ulusal Mücadele'nin amansız düşmanı kesilmişti ve Lozan'da da bunu sürdürdü. Öyle ki Türk-İngiliz ilişkileri ancak l939'da düzelebildi.

Kürdistan sorunu söz konusu olmadı. Ermenistan işi, Türkiye'nin gücü karşısında tarihe karıştı. Kuşkusuz Lozan'da çözülen sorunların en önemlisi Kapitülasyonların kaldırılması oldu. Bu konu üzerinde kısaca durmak gerekir.

Kapitülasyonlar
Yabancı Devlet tebasının ve konsolosunun bir ülkede sahip olduğu ayrıcalıklar ve muafiyetleri tanımlayan kapitülasyon anlamı dar ve az kullanılan biçimiyle de savaş zamanında bir şehir, ordu veya ülkenin düşmana teslimi anlamına gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nda ise "Uhud-u Atik" biçiminde kullanılmış olup, yabancılara ikamet, seyahat serbestliği, şahıs ve mallarının korunması, dini özgürlüklerini, birçok vergiden muaf olmalarını sağlamakta idi. 1365'de Ragusa, 1378'de Ceneviz, 1460 da Toskana ve 1480'de Venedik'e ticari ayrıcalıklar tanınmıştı. Fakat Kapitülasyonların asıl başlangıcı 1535 yılında Kanuni'nin Fransa'ya tanıdığı ayrıcalıklar oldu. Buna göre Fransız tüccarlar Osmanlı ülkesindeki limanlarda serbestçe ticaret yapabilecekti Daha sonra bütün Avrupalıların yararlanacağı bu imtiyazlar ekonomik, adli, idari, bir biçim aldı. Yabancıların Osmanlı İmparatorluğu'nda bu ekonomik ve hukuki üstünlüğü yanı sıra, bu sayede batının yarı sömürgesi haline girilmişti. Her Padişah zamanında yenilenen Kapitülasyonlar 1740 yılından sonra devamlılık kazandı. Bu tarihten itibaren yabancılar dokunulmazlık kazandılar. Suç işleseler bile evleri araştırılamaz, bağlı bulunduğu devletin rızası olmadıkça bir yabancı sınır dışı edilemez, vergi alınamazdı. Hükümet içinde hükümet demek olan, ülkenin egemenlik haklarını sınırlayan bu durum Osmanlı İmparatorluğu'nu yarı bağımlı açık bir pazar ülkesi yapmıştı. Osmanlı Devleti çeşitli fırsatlardan yararlanarak Kapitülasyonları kaldırmayı denedi. 1856'da ilk girişim sonuçsuz kaldı. 1877-8 Osmanlı-Rus, 1897 Osmanlı-Yunan ve Trablusgarp Savaşları'nda Osmanlı Devleti tek yanlı olarak Kapitülasyonları kaldırdı. Fakat yine yürürlüğe girmesini engelleyemedi. En son 9 Eylül 1914'de İttihat ve Terakki tarafından kaldırıldı. Mondros'tan sonra yine yürürlüğe girdi. Kurtuluş Savaşı'nda Kapitülasyonlar kaldırıldı. Erzurum Kongresi ile başlayan ve Misak-ı Milli ile ilan edilen kararda yabancılara ekonomik ayrıcalıklar tanınmayacağı belirtildi. Lozan'da bu sorun, bütün baskılara rağmen son buldu. Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasi, askeri, kültürel bağımsızlık olmayacağını belirten Atatürk'ün tezi gerçekleşti.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
2
Görüntülenme
7B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
66B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Üst