Kurtuluş Savaşı Kahramanları

SüKuN Harbi Aktif Üye
Ömer Lütfi Argeşo veya Ömer Lütfi/Lütfü Bey Osmanlı Meclisi Mebusanı 4. Döneminde (son) ve T.B.M.M. 1. Dönem'de Karahisarı Sahip (Afyonkarahisar) milletvekilliği, ve ilk TBMM tarafından teşkil edilen hükümette Nafia Vekilliği (Bayındırlık Bakanlığı) yapmış asker ve siyasetçidir.
1880 İstanbul doğumludur. Harp Akademisi'ni bitirdikten sonra Hamburg'da Askerlik Okulu'na gitmiştir. Yunan işgalinin ilk dönemlerinde Salihli, daha sonra Afyon'da konuşlanan 23. Tümen'in komutanlığını yürütmüştür. Son Osmanlı Meclisi Mebusan'ında (12 gün) mebusluk yaptıktan sonra Ankara'ya geçerek T.B.M.M. 1. Dönem'e Afyonkarahisar temsilcisi seçilmiştir. İlk hükümette sağlık nedenleri ile ayrılan İsmail Fazıl Cebesoy'un yerine Nafia Vekilliği yapmış, bu görevini II. İcra Vekilleri Heyeti'nde de sürdürmüştür.
Cumhuriyet'in ilanından sonra siyasetten çekilmiş, emekli hayatı yaşamıştır. 16 Kasım 1942'de vefat etmiştir. Dört çocuk babasıdır (Fikret Argeşo, Samiha Argeşo, Sait Semih Argeşo ve Mehmet Sait Argeşo). Eşi Fatma Saide Argeşo 20 Ocak 1975'de vefat etmiştir.




Ahmet Muhtar Merter, Istanbul'da Güngören ve Bahçelievler'de bulunan Merter Semtinin kurucusu. Ahmet Muhtar Merter'in fotoğrafı da Anıtkabir Müzesinde asılıdır. Tarih kitaplarında Ahırköylü Ahmet Bey (Muhtar) olarak geçen ve Yunan İşgali'ne karşı Trakya - Paşaeli Cemiyeti bünyesinde 114 silahlı adamı ile Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinde aktif ve önemli roller üstlenen Gazi Ahmet Merter, bugün büyük çoğunluğu Güngören sınırları içinde kalan Merter'e adını vermiş bir kahraman olarak tarihteki yerini almış. Ayrıca kızkardeşi de Tevfik Sağlam Paşa'nın eşidir.

Osmanlı'ya hazinedarlık yapmış bir aile
Ataları Osmanlı sarayında Hazinedarlık yapan Merter ailesi yüzyıllardır İstanbul'da yaşayan köklü bir aile olarak biliniyor. Saray'a hazinedarlık yapan aileye padişah da bugün Bahçelievler ve Güngören sınırları içinde bulunan Haznedar bölgesini tımar olarak vermiş, ailenin burada kurduğu Haznedar Çiftliği yüzyıllarca bölgede parmakla gösterilen bir bölge olmuştur. Sonraki yıllarda çiftliğin sahibi olan Merter ailesinin bilinen kahramanlarından birisi de milli mücadelede önemli roller üstlenen Ahırköylü Ahmet ünvanlı Ahmet Muhtar Merter'dir. Bugünkü Merter'in de içinde bulunduğu 5 bin 500 dönümlük Haznedar Çiftliği'nin sahibi olan Ahmet Merter, benzer bir çiftliği de bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Ahırkapı'da kurmuş. Milli Mücadele yıllarında daha çok buradaki çiftliği ile nam salan ve Ahırkapılı Ahmet Muhtar Bey ismiyle tanınan Ahmet Merter, zengin olmasına rağmen servet kaygısına düşmemiş, düşman işgaline maruz kalan ülke savunmasında 114 silahlı adamıyla çekinmeden görev almış. Kabına sığmayan, milli ve manevi değerlere bağlı yüreği ülke sevgisi ile yanan şahsiyet sahibi bir yiğit olarak tarih kitaplarındaki yerini alan Ahmet Merter, Trakya'yı işgal eden Yunanlılara karşı büyük başarılar kazanmış ünü Mustafa Kemal Paşa'ya kadar gitmiş bir vatanseverdir.
Trakya direnişini Paşaeli Cemiyeti başlattı
Birinci Dünya Harbi'nden sonra dört bir yandan Anadolu düşman işgaline maruz kalmıştır. Bu yıllarda Yunanistan'ında Trakya bölgesini işgal etmesi, bu bölgedeki halkı harekete geçirdi. Mustafa Kemal Atatürk 'ün de emri ile Trakya Paşaeli Cemiyeti kurularak düşmana karşı direniş hareketi başlatıldı. Ahırköylü Ahmet Muhtar'da 114 silahlı adamı ve kayınbiraderi Ahırköylü Ahmet Lütfi ile birlikte bu direnişteki yerini aldı. İstanbul'un müttefik kuvvetleri tarafından işgali üzerine 31 Mart 1920 tarihinde 77 delege ile toplanan Lüleburgaz Kongresi'nde de Edirne delegesi olarak yer aldı. 2 gün süren ve 1. Kolordu komutanı Cafer Tayyar'ın da (Eğilmez) katıldığı kongrenin 1 Nisan 1920 tarihini taşıyan bildirgesinde şu kararlar alınmıştır. - Trakya, büyük bir Türk ve Müslüman topluluğu ile iskan edilmiş olup ırki, tarihi, siyasi ve iktisadi sebeplere ve bütün devletlerce kabul edilmiş olan milliyet ve adalet esaslarına göre Türk Hakimiyetinde kalmalıdır. Bu hakka karşı vaki olacak her türlü işgal ve ihtilal harekatına karşı mukavemet ve müdafaa edilecektir. - Mukavemet ve müdafaanın bütün icaplarının temin ve ihrazı, zaman ve sureti icrası ve bu en son çareye girişmeden evvel, Trakya geleceğinin düşünüldüğü bütün siyasi teşebbüslerin yapılması için tam selahiyetli ve livaları temsilen ikişer kişilik bir merkezi heyeti kurulmuştur. - Trakya milletvekilleri ve kolordu komutanı bu heyette tabi üyedir. Heyet "Trakya Müdafaai Hukuk Merkez Heyeti"ünvanına haizdir. Fevkalade durumlarda heyet yeniden kongre toplama selahiyet ve kudretindedir. Lüleburgaz Kongresi'nde alınan kararlar Anadolu ve Rumeli Heyt'i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa'ya da bildirilmiş ve görüşüne sunulmuştur.
Trakya Kongresi'ne de katıldı
Ahmet Muhtar Merter'i 9-13 Mayıs 1920 tarihleri arasında yapılan 217 üye ile toplanan ve bölge ile ilgili net kararların alındığı Trakya (Edirne) kongresinde de görüyoruz. Bu kongrede o gün alınan kararlar Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin batı sınırlarının da belirlendiği bir kongre özelliğini de taşıyor. Edirne adına Belediye Başkanı Şevket Bey, Tüccardan Kasım Efendi ve Ahırköylü Ahmet Merter'in katıldığı kongrede trakya'nın azim bir Türk ve Müslüman ekseriyetle meskun olup Osmanlı camiasından ayrılıp Yunanistan'a bağlanması düşüncesini kesin bir dille reddediyor ve muhtemel bir işgal karşısında karşı mukavemet ve bölgeninmüdafasının sağlanacağı vurgulanıyor.Kararlarda Ahırköylü Ahmet Bey'in de imzası vardır.
Yunan taaruzuna karşı 114 müfreze ile gönüllü oldu
Ahırköprülü Ahmet Bey,Yunan Ordullarının İstanbul'a yönelik olası bir taaruzuna karşı 1. Kolordu uhdesinde oluşturulan 748 kişilik gönüllü müfreze birliğine de 114 silahlı adamı ile katıldı. Trakya Paşaeli Cemiyeti Merkez heyetinde müdafaa işlerini idare eden milli kumandan Cafer Tayyar bey vasıtasıyla oluşturulan birlik Edirne, Uzunköprü ve İpsala bölgelerindeki gönüllü müfrezelerden teşekkül edildi.
Yunanistan Trakya'yı ilhak için harekete geçti
Ancak 10 Ağustos 1920 günü Sevr Anlaşması hükümleri uyarınca Anadolu ve Rumeli toprakları düşmanlarca paylaşılmaya başlandı. Yunanistan bu anlaşma uyarınca Batı ve Doğu Trakya ile İmroz ve Bozcaada 'nın ilhakı için harekete geçti. Trakya bölgesinin Yunan ordusunca işgali üzerine bağımsızlık mücadelesi başlatan cemiyet faaliyetleri de büyük yara aldı. Trakya Paşaeli Cemiyeti'nin birçok üyesinden bazıları Bulgaristan'ın Filibe ve Sofya şehirlerine geçerken bazılarıda Anadolu'ya gitti. Ahırköylü Ahmet Muhtar Bey ve kayınbiraderi Lütfi Bey ile seyfi Tülümen gibi arkadaşlarıda Filibe ve Sofya'ya giden cemiyet üyeleriydi. Ancak cemiyet üyeleri gittikleri yerlerdede boş durmadılar ve Ankara'da yoğun bir kurtuluş savaşı mücadelesi veren Büyük Millet Meclisi tüm yurt genelinde olduğu gibi Trakya Paşaeli Cemiyeti üyelerine de bir tamim çıkardı. Tamimde Trakya'nın düşman işgalinden kurtarılması için Trakya İhtilal Komitesi]] oluşturulması talimatı veriliyordu. İşte böyle bir dönemde Ahırköylü Ahmet Muhtar Bey'in de aralarında bulunduğu eski Trakya Paşaeli Cemiyeti üyeleri Yunan işgaline karşı Trakya İhtilal Komitesi'ni kurdular.
Talat Paşa Berlin'de vurulmasa birlikte öğle yemeği yiyeceklerdi
Komite'nin görevinin gizli olduğu belirtilen tamimde Ahırköylü Ahmet Muhtar da vardır ve görevi Trakya'da çete faaliyetlerinde bulunmaktır. Ancak bu faaliyetler sürdürülürken Bulgaristan'da bir İttihat Terakki müdahalesinden çekinilmektedir. Bunun için Trakya Paşaeli Cemiyeti'nden Şakir Bey ile Ahırköylü Ahmet Muhtar Bey, Talat Paşa ile görüşmek üzere Sofya'dan Berlin'e gitti. Talat Paşa ile yapılan ilk görüşmede İttihat ve Terakki ileri gelenlerin Trakya-Paşaeli Cemiyeti işleriyle uğraşmamaları üzerine mutabık kalındı. Talatpaşa, 16 Mart 1921 günü de Şakir Bey ile Ahırköylü Ahmet Muhtar Beyi Hardenbergstrasse'deki evine yemeğe davet etti. Ancak Talat Paşa öğle vakti evinin önünde bir Ermeni tarafından şehit edildi. Ancak bu Ahırköylü Ahmet Bey ve Şakir Bey'in Talatpaşa ile görüşmesinden sonra Bulgaristan'da bir İttihat ve Terakki müdahalesininde önü kesilmiş oldu.
Köprü uçurma görevi almıştı
İşgalci Yunanlılara karşı 114 silahlı adamıyla büyük kahramanlıklara imza atan Ahırköylü Ahmet Muhtar Merter'in görevi Kırklareli Demiryolu üzerindeki Katrancı Köprüsü'nü havaya uçurarak düşman ordusunun nakliyesini durdurmaktı. Ahmet Muhtar bu görevini başarıyla gerçekleştirmişve köprüyü havaya ulaştırarak düşmanın nakil yollarını kesmiştir. Ahmet Muhtar Merter, Kurtuluş Savaşı'nınkazanılması ve düşmanın denize dökülmesinin ardından bugünkü Vakko fabrikasının bulunduğu yerden Bahçelievler ortalarına kadar ve Tozkoparan'a kadar uzanan oldukça büyük bir arazi üzerinde kurulu bulunan Haznedar Çiftliği'ne yerleşti ve ülke kalkınmasında birçok ilklere imza attı.
Haznedar Yoğurtları bir ilk
O yıllarda parmakla gösterilen güzellikte binbir çeşit ürünlerin yetişdirildiği ve yüzlerce kişinin çalıştığı çiftlikte bir de mandıra işletiyordu Ahmet Merter. Ürettiği Haznedar yoğurtları ile uzun yıllar İstanbulluların sofrasını süsleyen Ahmet Merter zamanla İstanbul'un gelişmesi ve motorlu taşıtların artması üzerine Eski Londra Asfaltına yakın yerlerde iki adet benzin istasyonu kurmuş. Bu istasyonun biri bugünkü Ömür Plazanın yakınındaymış. Bir dönem kireç ocaklarıda işleten Gazi Ahmet Merter, zamanla çiftliğin bazı bölgelerini imara açarak inşaat işinede girmiş.
Müteahhitliği bugünden ileriydi
Bu çerçevede 1950'li yıllarda bölgede toplu konut alanları oluşturma çalışması yapan Ahmet Merter, İstanbul'da adeta konut hamlesi başlatmış. Bugünkü inşaat sektörünü aratmayacak derecede tanıtım kampanyalarına girişen Ahmet Merter, "Yarının modern mahallesi Merter Sitesi" sloganı ile müteahhitliğe başlamış. Merter'in bu girişimi sonraki yıllarda Simitaş Bloklarına dönüşmüş ve 1960'lı yıllarda siteye insanlar yerleşmeye başlamış. Merter'deki Simitaş Blokları'nı Keresteciler sitesi izlemiş. Ancak kerestecilerin Merter'e ilgi göstermemesi tekstilcilerinde önünü açmış. Ancak Ahmet Merter 1959 yılında, geride İstanbul'a yepyeni yatırımlar, iş ve konut alanları bırakarak hayata veda etmiş. Ahmet Merter'in işlerini iki oğlu devam ettirmiş. Ancak oğullarından birisi yani Hasan Tahsin Merter hayatını Almanya'da sürdürmeyi tercih edince baba mirası ile ilgilenmek amca Merter'e kalmış. Amca Rauf Merter, bir yandan arsalara toplu konutlar yapılması için kooperatiflere satmış, bir kısmınıda kurduğu inşaat ve müteahhitlik şirketleri aracılığı ile kendisi konut yaparak insanları ev sahibi yapmaya ayırmış. Bölgedeki arsaların değeri giderek kıymetlenmiş ve 750 metrekaresi 3 milyon dolara kadar alıcı bulmuş. Bölge tamamen yerleşime açılınca aile rahmetli Ahmet Muhtar Merter adına semte bir ilköğretim okulu yaptırarak Milli Eğitime devretmiş.
Ve Kırkpınar Güreş Ağalığı
Sadece ticaretle ilgilenmemiş Ahmet Merter, Toplumun ilgi duyduğu sosyal faaliyetlerde de aktif olarak görüyoruz Merter'e ismini veren milli kahramanı. Kendiside eski bir güreşci olan Ahmet Merter atasporumuza sahip çıkmış,1958-59 yıllarında Kırkpınar Güreş Ağalığı yapmış. 1.90 boyunda, 150 kilo ağırlığında br külhanbeyi olan Ahmet Merter, Bakırköy ve Haznedar bölgesinin sosyal açıdan gelişmesi içinde büyük emek vermiş. Ahmet Merter buralarda açtığı eğlence ve dinlenme merkezleri bölgenin sosyal ve kültürel açıdan da gelişmesine öncülük etmiş.
Merter, Dünya Tekstil Merkezi oldu
1970'li yıllara geldiğimizde Merter'i bir tekstil merkezi olarak görüyoruz. Vakko fabrikasının hizmete girmesi ile Merter Türk Tekstil sektörünün kalbinin attığı yer haline geldi zamanla. Türk ekonomisine bugün milyarlarca dolarlık katkı sağlayan, binlerce insana istihdam alanı oluşturan ve dünya tekstilinde aranan adres haline gelmiş. Bugün Merter adı tüm dünyada bilinen bir isim ve tanınan bir moda merkezi.

Telgrafçı Hamdi Martonaltı 1891 yılında Manastır’da dünyaya geldi. Hamdi Martonaltı’nın babasının ismi Ahmet Efendi, annesinin ismi ise Habibe Hanım’dır. Ahmet Efendi Manastır’da varlıklı bir ailenin çocuğudur. Manastır’da “Ağalar” diye anılırlardı. Hamdi Bey, ilk eğitimini annesinden aldı. 1911 yılında Dere-i Bala Kasabası’nda telgrafçılığa başladı. Sırp işgal ve zulmünün artması üzerine babası Ahmet Efendi ailesi birlikte İstanbul’a göçtü. Manastırlı Hamdi Bey, 1919’da İstanbul Merkez Postanesi’nde telgraf memuru olarak göreve başladı.
16 Mart 1920 günü, “Bu sabah Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karakolu’nu İngilizler bastı. Oradaki askerlerle çarpışarak neticede şimdi İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgi için arz olunur. Manastırlı Hamdi.” mesajı ile İstanbul’un İngilizlerce işgalini Ankara’ya bildirmeye başlamıştır. Zaman zaman ara vererek işgali naklen Ankara’ya ve Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. Hayatı pahasına büyük bir fedakarlıkla, telgrafhanenin de basılmasına kadar işgal ile ilgili edindiği her türlü ayrıntıyı bildirmeye çalışmıştır. Bu büyük fedakarlığının önemini Gazi, 1927’deki büyük nutkunda şu sözleri belirtmiş ve kendisini onurlandırmıştır: “Bu hamiyetli ve cesur Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı İstanbul’da geçen bu acı olayları öğrenmek için, kim bilir ne zamana kadar bekleyip duracaktık. İstanbul’da bulunan nazır, milletvekili, komutan ve teşkilatımız adamları içinden, bir kişinin çıkıp da, zamanında bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki hepsini heyecan ve çarpıntı kaplamıştı. Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş oldukları yargısına varmak, bilmem ki doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi sonradan Ankara’ya gelerek karargâhımız telgraf memurluğu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü, burada açıkça söylemeyi millî ve vatan görevlerinden sayarım.”
İşgalden sonra, yer yer kiraz küfelerinin arasında da devam eden tehlikeli bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşmayı başarmış ve Gazi’nin talimatı ile Ziraat Okulu’ndaki Heyet-i Temsiliye Karargâhı’na kendisi için kurulan telgrafhanede milli mücadeleye katılmıştır. Daha sonra Batı Cephesi Komutanlığı’na atanan İsmet Paşa’nın yanına, telgrafçı olarak atandı. Bu görevi sırasında I. ve II. İnönü zaferlerini, top sesleri arasında, karargâhtan Ankara’ya ulaştıran, Manastırlı Hamdi Bey olmuştur.
Cumhuriyetin ilanından sonra, terfi ettirilerek, Akşehir telgraf memurluğuna atanmıştır. Orada iki yıl görev yaptıktan sonra, Ankara Yenişehir Postanesi Müdürü olmuştur. Bu arada sağlığının bozulması üzerine, bir süre tedavi gördükten sonra, kendi isteğiyle Konya İstasyonu’na birinci sınıf memur olarak atanmış ve bu görevdeyken de emekli olmuştur.
Soyadı yasası çıktıktan sonra Gazi, İstanbul’un işgali sırasında gösterdiği yararlılığın hatırasına Manastırlı Hamdi Bey’e, ‘Martonaltı’ soyadını vermiştir.
Milli Mücadele’nin cesur telgrafçılardan, İstiklal Madalyası ile onurlandırılmış Manastırlı Ahmet Hamdi Martonaltı 9 Aralık 1945 günü Konya’da vefat etmiştir. Mezarı Konya’dadır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
41B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
17B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
2B
Üst