köşe yazıları!!

Naci Arkan -Adana’da gala

Sezon başından beri özlenen Beşiktaş’ı, nihayet, 32. haftada seyretmek nasip oldu...
O nasıl bir tempo...
O nasıl bir mücadele...
O nasıl bir kazanma arzusu...
Şimdi kafalarını duvarlara vursalar nafile...
Dünkü Beşiktaş, adına şanına yakışır futboluyla, tüm günahlarını affettirmese de, gönülleri almasını bilen takımdı...
Bursaspor’un yıllara dayanan “Beşiktaş düşmanlığı” tarafsız kentte bile tüm hızıyla devam etti...
Ama bu çirkinliğe çanak tutanlar, yönetici sıfatı taşısalar da, içlerindeki kin ve düşmanlığı, sahadaki futbolcularına aşılayarak, asla düzelmeyecek bir ayrımcılığa ortak oldular...
Sen Samet Aybaba...
Takımının, eline verilen “İnadına Teksas” pankartını taşımasına nasıl izin verdin?
Sınır boylarında her gün şehit verilirken, ele alınacak pankart bu mu olmalıydı?
Sen Bursasporlu yönetici...
Niyetin ne?
Neyse...
Ateşe benzinle gidenlerin hesabını federasyona bırakalım...
Ve o federasyonda bulunan Bursasporlu eski başkana dikelim gözlerimizi...
“Tebdili kıyafetle” Beşiktaş seyircisinin arasına karışıp, sonra da olay çıkartmak bahanesiyle etrafı karıştıranların cezasını merakla bekleyeceğiz...
Tribünlerde ortalık karışırken, sahadaki futbolun sıcaklığı ile gurur duyduğumuz bir Adana gecesinde yaşananlar, Beşiktaş açısından tam dört dörtlüktü...
Bünyamin Gezer’in mükemmel yönetimiyle ayrı bir güzellik bulan maçta, siyah-beyazlı takımda aksayan tek futbolcu yoktu...
Aksine, olduğundan daha olumlu futbollarıyla parlayan yıldızları vardı...
Defansta sinek uçurtmayan o dörtlü önünde oynayan Cisse, Tello, Delgado inanılmaz bir uyum içinde hep aynı telden çaldılar...
Hele Delgado, o eski “çıtkırıldım” futbolu bırakıp, tekmeye kafa uzatan mücadelesiyle, bir kere daha Beşiktaş’ın en büyük yıldızı olduğunu kanıtladı...
Çoğu maçlarda “ayak altında fazla dolaşıyor” diye eleştirdiğimiz Serdar Özkan bile, dün sokacak adam arayan arı gibi tehlikeliydi...
Ama dün birisi vardı ki, o “fazla” diye konuşulan parasını helal ettiren; futboluyla, gözlerimizin pasını silen Holosko’ydu...
60 metre, çalımlarla top süren, sonra golü attıran, daha sonra da klas bir gol atan Holosko daha ne yapabilirdi ki?
Son sözümüz Bursaspor’a...
Eğer her maça böyle hırsla çıksalardı, şimdi başka yerlerde olurlardı...

BENİM YILDIZIM
Ayağına topu aldığında, rakibin yüreğini ağzına getiren Holosko, Adana’da Beşiktaş’ı alkışlatan, güzel futbolun baş mimarıydı...
 
İlker Ateş -Holosko fırtınası

İki konu başlığı ile giriş yapalım... Birincisi Holosko, ikincisi savunma. Holosko, Beşiktaş'ın son yıllardaki en büyük yatırımı. Onun için harcanan paranın geriye dönüşü ileride Beşiktaş'ın kasasını dolduracak. Holosko muhteşem bir ilk yarı oynadı. Serdar'a attırdığı bir gol var ki sanki kendimizi İngiltere Ligi'nde bir maçta hissettik. Müthiş bir futbolcu olmasının yanı sıra rekortmen bir 100 metreci gibi inanılmaz bir sprinterdi. Ayrıca kendi attığı gol de öyle herkesin akıl dolu ve büyük bir çabuklukla atabileceği bir gol değildi. İkinci konu başlığımıza geçelim... Beşiktaş savunması, sezon başından bu yana en derli toplu maçlarından birini oynadı. Gordon bile yapabileceğinin en iyisini yaptı. Yani vasat oynadı! Demek ki vasat bir Beşiktaş savunması sahalarda boy gösterse bu takım, bugün şampiyonluğun en ciddi adaylarından birisi olacaktı. Eğer Beşiktaş yönetimi tıpkı Holosko'da olduğu gibi sezon başında savunmaya yatırım yapsa siyah- beyazlı taraftarlar, lig bitmeden şampiyonluk şarkıları söyleyecekti. Beşiktaş, Adana'da yani tarafsız sahada İnönü ortamında oynadı. Adnalı Beşiktaşlıların sevgi çemberi olağanüstü güzelliklerle doluydu. Bobo, dört maç sonra sahalara çok şık bir golle döndü. Serdar Özkan'ın 90 dakikalık enejik futbolu Beşiktaş'ın galibiyetinde önemli rol oynadı. İbrahim Toraman ve Cisse de maçın ön plana çıkan oyuncuları oldular. Hayrettir bu kez Nobre durgun, Delgado kopuk kopuk bir Adana gecesi yaşadı.

Kan dökülmesin
Gelelim Bursaspor-Beşiktaş gerginliğine... Anlaşıldı ki bu kavga bitmeyecek. Bunu Bursaspor'un ne kongre üyesi ne yöneticisi ne de taraftarı istiyor. Yasaklı oldukları halde tribünlere sızan Bursalı kaçak holiganların terör girişimlerini güvenlik güçleri önlemeyi başardı. İki takımın bundan sonraki maçları için iki önerim var... Birincisi maçlara rakip takım taraftarlarının gelmemesi, ikincisi de tüm maçların tarafsız sahada seyircisiz oynanması. Böyle olmazsa maalesef kan dökülecek.
 
Ömer Güvenç -Adana’da Beşiktaş çoşkusu

Cezası nedeniyle Bursaspor maçını Adana’da oynayan Beşiktaş, Adana’ya girişinden çıkışına kadar her yerde büyük coşkuyla karşılandı. Adana’daki; özellikle stattaki Beşiktaş coşkusu gerçekten görülmeye değerdi. Bu sevgi ve coşku göstermelik değil, gerçekten çok yürektendi. Bu nedenle Beşiktaş yönetiminin Adana’ya bir teşekkür borcu var.

Maça gelince... Beşiktaş ilk 45 dakikada rakibi Bursaspor’dan çok daha iyi ve etkili bir futbol ortaya koydu. Zaten bu etkili futbolun neticesinde de iki gol geldi. Bu gollerin birinin sahibi Holosko, diğerinin de asistini yaptı. Slovak yıldızın attığı golden çok attırdığı gol hafızalarda kaldı. Topu alışı, taşıyışı ve kafasını kaldırıp Serdar’a attırdığı gol gerçekten çok şıktı.

Delgado’yu etkili futboluyla değil göze hoş gelen hareketleriyle alkışladık. Beşiktaş defansı ise rakibi Bursasspor’a hemen hemen hiç net gol pozisyonu vermedi. Bursaspor bir ara kanatlardan getirdikleri toplarla etkili olmaya başladı. O pozisyonlarda da Rüştü meydana çıktı.

İkinci 45 dakikada Beşiktaş 2-0’ın rehavetiyle etkisiz oldu. Ancak oyunun kontrolünü de Bursaspor’a kaptırmasına hiç gerek yoktu. İçeride ve dışarıda pozitif futbol oynatmayı seven Samet hocanın dün sadece bir tek Tum’la gol aramasını yadırgadım.

Veli’yi çok beğendim. Çok teknik ve futbol zekası olan bir oyuncu. Tahmin ediyorum, çalışırsa ve eksiklerini giderirse daha da iyi olacak.

Maçın hakemi Bünyamin Gezer gördüğünü çaldı. Yalnız Ömer’in Nobre’ye yaptığı harekete sarı kartını geç çıkartarak gereksiz tartışmalara neden oldu.
 
Yemen Ekşioğlu - Hedef kazanmaksa tamam

25 Nisan 2008 tarihinde Fanatik ve diğer gazetelerde özel bir kuruluşun minikler turnuvasıyla ilgili olarak yazılanlardan üzgün olduğumu belirtmiş, bu turnuva ile ilgili olarak başkanı bulunduğum TFF İl Temsilciliğinin hiç bir bağı olmadığını açıklamıştım. Üzgünlüğüm bu olayın medyaya yansıması dışında, Fenerbahçe alt yapı teknik kadrosunun o turnuvayı kazanmak için TFF İl Temsilciliği’nin 15. haftasına gelinen minikler liginde oynatılmayan oyuncuların, bu turnuvada oynatılmasından kaynaklanıyordu. Ancak Fenerbahçe kulübünün yaptığı açıklamada bu oyuncuların lisanslarının benim imzam ile verildiği ve o gün turnuvada oyuncuların oynaması için benim müsade ettiğimi yazıp, kamuoyuna duyurmuşlardı. Bilmeliler ki, TFF Sicil Lisans talimatında, lisanların veriliş prosedürü belli, il temsilciliğinin hiç alakası olmadığı ayrıca benim başkanı olduğum kurumun özel bir turnuvaya izin verme gibi bir lüksü olmadığını bilmesi gerekirdi.
Önemli olan konu şu, Galatasaray’ı 1-0 yenen, Beşiktaş’ı da penaltılarda eleyen Fenerbahçe minik takımında hedefin ne olduğu. Hedef Beşiktaş gibi bu sene yukarıya, ligde oynayan 7 oyuncu ve kiralık giden 16 oyuncu kazandırmak mı? Yoksa her şartlarda galip gelmek mi? İşte benim asıl üzüntüm burada. Kurumumu hedef göstererek ve kamuoyuna küçük düşürerek, kendileri küçük düşmüştür farkında değillerdir. Benim de sorum şu; 16. haftası girilen minikler liginde, bu oyuncuların nüfus kağıtları doğru olsa bile, kemik testinde yaşları büyük çıkan bu oyuncuları oynatmak ve sadece o turnuvayı kazanmak ne kadar etik? Değer miydi?
Bence önce hedefi belirlemek lazım. Hedef ne? Kazanmaksa, o tamam ama Fenerbahçe’nin veya Beşiktaş’ın ya da Galatasaray’ın profesyonel kadrosuna oyuncu kazandırmaksa onu hep beraber alkışlayalım. Onun içindir ki, sadece Fenerbahçe alt yapı hocalarına değil liglerdeki bütün hocalara sesleniyorum.
Lütfen hocam, yenmeyi ya da yenilmeyi dünyanın sonu kabul etmeyin, çocuklarımızı ezdirmeyin. Biraz gayret. Çözüm sizde, yeter ki siz isteyin. Turnuvayı kazandım deyip, günü kurtarmak istemeyin. Sonra ayıpları temizlemek bana düşüyor. Bu da kolay olmuyor. Sayın hocalarım lütfen, lütfen, lütfen biraz saygı. Yetiştirdiklerinizle övünmek istiyorum, neticelerinizle değil. Yine söylüyorum, merak ediyorum 15 haftadır oynamayan bu oyuncular hangi gayeyle o turnuvada oynadı, peki kim kazandı.
 
ßJK iNöNü'yü yıKaMaz...!!!

Yöneticiler tarihi stadın deniz tarafındaki tarihi duvarı kalacak şekilden yıkılıp genişletileceğini belirtiyorlar. Oysa, Cumhuriyetin İstanbul'a ilk çağdaşlık armağanı olan stadın sadece o duvarı değil, "Dolmabahçe Vadisi'ndeki topografyayla uyumlu ve kent peyzajını zedelemeyen, zarif ve plastik tasarımı" da korunması gerekli "kültür varlığı" kabul edilmesinin temel nedenidir.

Spor tarihimize "Türkiye'nin üç büyükleri" olarak geçen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş 'ın aynı zamanda "İstanbullu" olmaları, 2600 yıllık dünya kentimize "zarar" vermeye başladı.

Üstelik bu zararlar "kalıcı" olduklarından, gelecek kuşaklara miras olarak sadece "şampiyon" luklarla birlikte "giderilemez kentsel tahribatlar" da bırakılıyor.

Örneğin FB'nin adını aldığı semte adeta "karabasan" yaşatan "azmanlaşmış" kaçak stadyumunu hangi mimarlık ve şehircilik öğrencisi önerseydi, "okuldan atılır" dı...

GS'nin Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadyumu'yla yaratılmış "spor dünyamız" ı umursamadan, aynı alanı "devasa rant apartmanları" na teslim etmesi, o hep tribünlerde görmek istedikleri "kent halkı" nın çağdaş yaşam haklarına saygısızlık değil midir?

Siyasi karar vericilerin de belli ki "oy" uğruna kayırdıkları bu "ayrıcalıklı" ve hatta "şımarık" lık ürünü çirkin örneklere, şimdi de BJK'nin her yönüyle bir "Cumhuriyet anıtı" olan İnönü Stadı'nı yok etme projesi ekleniyor. Üstelik, hem bir "mimarlık cinayeti" işlenecek; hem de 50 bin kişilik yeni bir stat, İstanbul'daki tarih, doğa ve deniz buluşmasının elde kalan son ve en hassas yerine yerleştirilerek eşi görülmemiş bir çevre ve kültür cinayetine de "BJK imzası" atılacak.

Yaşına Bile Bakmadan
Oysa asırlık "yaşı" nedeniyle de en "görmüş geçirmiş" olması gereken BJK, önce Beşiktaş'taki tarihi Akaret Evleri 'nin adeta "içine" diktiği gökdelenleriyle; ardından İstanbul'un eşsiz "ıhlamur kokulu" vadisi Fulya 'daki abartılmış yükseklikte gökdelen konutlarıyla; başta "kendi semti" ne ve tüm kente karşı en çıkarcı tutumlar içinde...

Küçüklüğümüzden beri "halk takımı" olarak farklı bir sevgi beslediğimiz bir kulübün, son yıllardaki bu "tam tersi" yatırım anlayışına; yani aslında halkın gereksinmelerini gözetmesi gereken alanları tutup belli bir zümreye pazarlamasındaki "rantçı" tutumuna şimdi de tarihi İnönü Stadı eklendi.

İstanbul'a ve "Cumhuriyet uygarlığı" mıza karşı bu akıl almaz aymazlığı, yine "İstanbullu" ulusal medyanın adeta "teşvik edici" yayınlar yapması ise hazindir!..

BJK'nin uygarlık dışı projesi için 19 Mayıs'ta temel atılacağını "İnönü Stadı'nda mutlu sona az kaldı" gibi başlıklarla bildiren spor yazarlarımızın, bu gibi durumların mutluluk değil "acı" vermesi gereken bir "kültürel soykırım" olduğunu unutmaları ise daha da hazindir...

Doğduğu Gün Yıkılacak
BJK yöneticilerine göre, stadın "tarihi" özelliği korunarak yıkılıp genişletilmesinin yöntemi şu olacakmış: "Deniz tarafındaki tarihi duvarı kalacak"!..

Oysa, Cumhuriyetin İstanbul'a ilk çağdaşlık armağanı olan stadın sadece o duvarı değil, "Dolmabahçe Vadisi'ndeki topografyayla uyumlu ve kent peyzajını zedelemeyen, zarif ve plastik tasarımı" da korunması gerekli "kültür varlığı" kabul edilmesinin temel nedenidir... Projesi Mimar Vietti Violi , Mimar Şinasi Şahingiray ve Mimar Fazıl Aysu tarafından hazırlanan stadın inşaatına 1939'da başlanmış, ancak II. Dünya Savaşı'nın ekonomik sarsıntıları nedeniyle açılış töreni 1943'teki "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı "nda yapılabilmişti. Şimdi ise aynı bayramı sonsuza dek yine orada da yaşamak yerine, 2008'in 19 Mayıs'ını "yıkım ve yok ediş günü" olarak belirlemek, o "efsanevi anılar" ımıza ve ulusun "onur tarihimiz" e de darbe değil midir?

Yine BJK yönetimi, büyütme projesinde arka taraftaki İETT'ye ait alanın da değerleneceğini, yeni statla birlikte "restoranlar" ve "mağazalar" ın da yer alacağını söylüyor.

Sadece bu açıklama bile, ne denli "özrü kabahatinden büyük" bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Her tarafı tarih ve doğa ile çevrili bir alan, alışveriş ve tüketim merkezi için değil, kentliler ve toplumsal yaşam için değerlendirilmelidir. Her boş bulunan yere insanların cebinde kalan son paralarına da göz koyan "tüketim hangarları" nı yığmak, rantçıların beklentisi olabilir; ama spor dünyamız bunu nasıl isteyebilir?

Emanete Hıyanet
Sözün kısası BJK eğer bu "büyütme" projesinde diretip de yasal olanak bulabilirse -ki Koruma Kurulu'nun buna onay verebileceğini kimse tahmin etmiyor- öncelikle 49 yıllığına devraldığı "emanet" e hıyanetin doruktaki örneğini yaratacak.

Dahası, Dolmabahçe Sarayı'nın dünya güzeli siluetini "arkasından dolanarak" paramparça eden 12 Eylül mirası Swiss Otel'le ve aynı peyzaja bir hukuksuzluk abidesi olarak abanan hukuksuz Gökkafes'le de adeta "suç ortağı komşuluk" içinde olacak.

Devasa çirkinlik ortaya çıktıktan sonra da sadece bizler değil, gelecek kuşaklar da bu sözde "spor amaçlı" (!) görüntüye bakarak şunu soracaklar: "BJK rant peşinde koşan bir şirket olmadığına göre, değer miydi?"
 
Hayri Ülgen -Futbolcu isterse

Futbol tatlı bir rekabet, sosyal bir aktivitedir. Beşiktaş’ın Bursaspor önünde oynadığı futbol belki de sezonun en iyi maçlarındandı. İstekliydi, mücadele etti ve inançlıydı. Holosko, depara kalktığı anda bir Ferrari gibiydi. Bursa önünde hem güzel bir gol attı hem de attırdığı golle de futbolun güzelliğini gösterdi. Galatasaray durdu durdu turnayı gözünden vuru. Gerçekten de hocasız bir takım nasıl maç kazanır onu gördük. Demek ki futbolun temelinde kazanmak için futbolcular sorumluluk almalı. İşte Galatasaray hocalarını gönderdikleri için Fenerbahçe maçın kazanmalarının şart olduklarını anladıkları için yüreklerini koyarak kazandılar. Ankaraspor maçından bu yana Fenerbahçe takımı havasını da kaybetmiş inancını da... Ve en önemlisi direncini de kaybetmiş. Şu bir gerçek ki Türkiye’nin en iyi kadrosu Fenerbahçe’de. Ama maalesef takım havasını kaybederse inancını da kaybediyor. Sivasspor, gerçekten Trabzonspor’dan sonra bir Anadolu ihtilali gösterirse kimse şaşırmasın. Haydi yiğidolar zafer sizin elinizde...
 
béyiNsiZ sPoR yaZaRıNıN méRaK eTTiKLéri

Beyinsiz bir spor yazarının merak ettikleri!
"Bendeniz tipik bir beyinsizim. Futboldan anlamıyorum. Anlasaydım bugün futbolu çok iyi bildiklerini iddia edinleri eleştirmezdim. Bakın şu beyinsiz beynim neler düşünüyor..." Bahadır Taşkın yazdı:




Beyinsiz bir spor yazarının merak ettikleri!
Bendeniz tipik bir beyinsizim. Futboldan anlamıyorum. Anlasaydım bugün futbolu çok iyi bildiklerini iddia edinleri eleştirmezdim. Bakın şu beyinsiz beynim neler düşünüyor.

Sinan Engin buyurmuş;

-''Ben göreve geldiğim zaman transferler yapılmıştı. Basındaki bazı beyinsiz arkadaşların yazdıklarının aksine ben gelecek sezon çok iyi bir takım yaratacağız dedim. Beşiktaş''ın hastalığı belli. Defansta...

Hey Sinan, sen geldikten sonra Galatasaray iki transfer yaptı.

Sol beke Manisa'dan Hakan Balta, diğeri defansın ortasına Ankaragücü''nden Emre.

Sen ne buyurmuşsun, "Bizim defansımıza adam lazım" Bu adamlar neci? Şampiyonluğa oynayan takımda banko oynuyorlar.

Galatasaray bu oyuncuları alırken sen ne işlerle meşguldun?

Bir de üstelik ön libero, yani en hassas mevkiin, yani en kıymetli mevkiindeki iki oyuncundan birini lig başlayınca kiralık, diğerini ikinci yarı başlayınca satılık gönderdin.

Sinan Engin yine buyurmuş;

''Çok talihsiz maçlar kaybettik. Geçen haftaki Oftaş maçı da öyleydi. Biz kalan maçlarımızı almak ve sonuna kadar şansımızı kovalamak istiyoruz. Bitmiş olan birşey yok. Her an herşey olabilir.

Doğru çok talihsiz maçlar kaybettik, Hakemler her türlü engellemeleri yaptı. Beşiktaş aleyhine verilen kararlar nerdeyse hiç bir maçta uygulanmadı. Bütün bunlar doğru da, bu sezon bu takım futbol mu oynadı?. Eleştiri almadığı, teknik direktörün mazaret üretmediği bir tek maç oldu mu Sayın Engin?

Herkes Beşiktaş'ın hakem kararlarında mağdur olduğunu biliyor, ancak herkes de bu futbolla bir halt olmayacağını da biliyor.

Sen önce takımı iyi oynat. Beşiktaşlının umrunda değil aslında şampiyonluk. Metin-Ali-Feyyazlı kadronun da başına her türlü hakem faciası geldi ama takım top oynuyordu. Sahaya dizilirken bile rakipler korkuyordu.
Son on yılda 3 cumhurbaşkanı, 5 genelkurmay başkanı, 8 yeşil cami imamı değişti. Bu takıma 10 teknik direktör. 8 menajer, 150 futbolcu geldi geçti, bir tek anlı şanlı nam-ı diğer Deli İbrahim değişmedi.
Hangi referasla merak ediyorum.

İbrahim eskisi gibi değil, o da herkes gibi bıraktı kendisini, takıma katkısı sıfır, hala ilk onbirde bu adamı oynatıyorsunuz.

Ben soruyorum, Beşiktaşlı soruyor. Seni eleştirenler tipik birer "Beyinsiz!" Evet ben de beyinsizim! Ve beyinsiz aklımla soruyorum Sayın Sinan Engin "gelecek sezonun da transferlerini ben yapacağım" diyorsunuz, bu nasıl tekliftir, Kusura bakmayın ben beyinsizim anlayamıyorum da!
 
Şeref Nasır - Adana seyircisi

BeŞİktaŞ’ın cezası nedeniyle Adana’da oynadığı maç, Kara Kartallar’ın bu sıcak yöremizde ne kadar sevildiğini de gösterdi. Dolu tribünlerin şovu ve zeminin mükkemmelliği, konuştuğum bazı Beşiktaş yöneticilerini “bazı maçlarımızı burada mı oynasak” diye düşünmeye sevketti. Adanalılar’ın misafirperverliği bir tarafa, Beşiktaş ile Bursaspor arasındaki gerginliği çözmek için yeterince çaba harcanmıyor. İki camia birbirine düşman olmuş. “İnadına Teksas Teksas” pankartıyla sahaya çıkan Bursasporlular tribünleri kışkırtmaya çalıştılar. Geçen hafta da Rizespor maçı öncesi eski bir ihbarda bulunarak Beşiktaşlılar’ın onurunu zedelemişlerdi. Canlı olarak izlediğim tribün olaylarında kan dökülmemesi büyük bir şans. Havaalanında gözlerimin önünde cereyan eden ikinci bir olay ise beni daha çok üzdü. Alanın dışında takımlarını uğurlamak için gelen bir grup Beşiktaş taraftarının Bursasporlu futbolcularla pankarttan dolayı sürtüşmeleri ve alanın içine girilerek yumruklaşmalarının affedilmemesi lazım. Havaalanındaki olaylara Sayın Yıldırım Demirörenin sakin müdahalesi, olayların büyümesini önledi. Dikkat ederseniz maç kritiğine geçmeden yazımın sonuna geldim. Türk Sporu’nu yönetenlerin artık bu tatsız durumlara el atmaları gerekiyor. İş işten geçmeden... Beşiktaş’ta bir Holosko var. Allah nazardan saklasın. Takımın diger oyuncularına değinmek istemiyorum. Sezonun son haftalarında, vasat bir takım havası oluşmuş Beşiktaş’ta. Böyle seyirciyle her futbolcu coşar, ama önümüzdeki sezon Beşiktaş formasını taşıyabilecek futbolcular alınmalı. Beşiktaş’tan ayrılmak isteyen hiçbir oyuncuya kalması için teklif götürülmemeli.
 
Kazım Kanat:Futbolun Adaleti

Söyleyin lütfen;
Futbolun adaleti var mı?
Var diyen olabilir, yok diyen de!.
Ama gerçek şudur;
Türkiye’nin en iyi takımı, en iyi sezonunda bir kupa almadan kapatacak.
Türkiye’de en başarılı teknik adam Zico en başarılı olduğu yıl, en kötü antrenör unvanı alacak.
Ama...
Bu durum da iki şey ön plana çıkacak.
Şampiyonluğu hak eden takımlardan Beşiktaş İntertoto’ya gidecek.
Şampiyonluğu hiç de hak etmeyen Galatasaray şampiyon olacak.
Peki Sivasspor ne olacak?
Atv’de söyledim..
Sivasspor şampiyon olursa atv de ki santra programında zevkten çiftetelli oynarım.
Neden oynarım?
Şundan?
Nihayet 4 büyükler tekeli yıkılıp bir başka Anadolu takımı beşinci büyük oluyor.
Bu Türk futbolunun önünün açılmasıdır.
Türk futbolunun geleceğidir.
Ama;
Sahasında Fenerbahçe’ye ve Beşiktaş’a yenilen bir takım şampiyonluğu hak ediyor mu?
Üstelik hak edilmemiş ve kaybedilmiş (Trabzon maçı)maçtan 3 puan çıkarıldığı da unutulmasın.
Konumuz Beşiktaş’a gelince;
Mucize falan olmaz...
Bu Beşiktaş dördüncü bitir.
Yazık!
Beşiktaş elbette hakem hatalarını gündeme getirecektir.
Haklıdırlar..
Ama şunu soruyorum;

1- Sezonun ilk 4 maçın da 4 maç kazanan Beşiktaş’da neden menecer değişikliği yapıldı. (Efsane Ali Gültiken gönderildi, Sinan Engin getirildi..)
2- Ertuğrul Saglam Delgado ile sürtüştü, Ricardinho’yu kadro dışı bıraktı ve gitmemesi gereken oyuncuları gönderdi. (Burak Yılmaz ve İbrahim Akın gibi..)
3- Başkan Yıldırım Demirören, Beşiktaş’ın hakkını koruyamadığı gibi Beşiktaş sempatisini her yeterde yitirtti..
4- Beşiktaş’ın her şeyi Beşiktaş taraftarı takımına zarar vermeye başladı.

Şimdi ne olacak?
Beşiktaş en değerli oyuncularını bir bir satıyor.
Oysa; satmakla olmaz.
İyiler tutulmalı, iyilerin yanına daha iyiler alınmalı.
Başka çözüm yoktur.
Ama;
Çok oyuncu alıp, çok oyuncu satanlar...
Komisyonculara para saçanlar...
Beşiktaş’ın parasını çar çur edenler..
Yani bu saçmalıkları yapanlar yönetimde kalırlarsa bu Beşiktaş daha çok şampiyonlukları kaybeder.
MESAJ; Üç-beş çapulcunun yaptığı ayıp. O çapulcular Fenerbahçeliyse yani Alex ve Kezman’a saldıranlar bunları Fenerbahçe’nin iyiliği için yaptılarsa..
Diyeceğim şudur;
Koskoca Fenerbahçe üç-beş çapulcuya teslim olmaaaz!
 
Uğur Meleke - İbrahim Kaş ve Modric

Geçtiğimiz Salı günü Hürriyet Spor’da yayınlanan, Adil Demirçubuk’un Celal Kolot’la yaptığı güzel röportajı umarım okuma şansı bulmuşsunuzdur... Ben kaçırmışım, Cem Dizdar’ın yazısında gördükten sonra dergiyi bulup söyleşiye bir göz attım ve Türkiye’deki yönetici profiliyle ilgili verdiği somut doneleri buraya taşımaya karar verdim:
- Gülnaz Hanım dirsek yediğini söylerken doğru söylüyor da dirsek atanın ismini neden açıklamıyor? Ben açıklayayım, dirseği atan Kenan Öner’dir. Öner, fotoğrafa çıkmak için herkese dirsek atar. Peki Gülnaz Arsel neden dirsek yedi? Sen 18 erkeğin arasına gelmişsin, her şeyi göze alman lazım.

(Not 1: Bir yönetimde cinsel olarak azınlıktaysan dirseği yersin! Bak, İspanya kabinesinde kadınlar çoğunlukta, orada da dirsekleri erkekler yiyor!)
- Benim baskım olmasaydı, Tigana, Antalyaspor maçına kalede Bobo ile çıkacaktı. Allah’tan ben bastırdım da kalede Murat Şahin oynadı!
(Yorumsuz...)
- Tigana, bütün başarıyı üstlenmek istedi. Sakarya deplasmanı öncesinde Ali Gültiken’le haber göndermiş, “Celal Kolot soyunma odasına girmesin” diye... Sen kimsin ki, bu kulübün maaşlı antrenörüsün, asbaşkana böyle bir şey nasıl söylersin!
(Not 2: Demek ki başarının paylaşımı, soyunma odasına giren kişi sayısıyla orantılı... Ayrıca maaşlı hoca kim ki soyunma odasına girecek taktik filan verecek, asbaşkan varken!)
- Del Bosque, sözleşmesi feshedildikten sonra çocuğunun okul durumu nedeniyle 3 ay İstanbul’da kaldı. Del Bosque 2 milyon euroya razıydı, ama 3 ay boyunca Beşiktaş yönetiminden bir kişi onunla görüşmedi.
(Not 3: İyi de, maaşlı antrenör kim ki, yönetici onunla muhatap olsun!)
- Ben teknik direktörlük için Sven Goran Eriksson ve Marcello Lippi’yi düşünüyordum. Onlar Ertuğrul Sağlam’ı getirdiler.
(Not 4: Maaşlı antrenör dediğin nedir ki, Eriksson’la Lippi kim ki, parayı verirsin koşa koşa gelirler zaten!)
***
Artık içinde Kolot’un olmadığı mevcut yönetimin de hâlihazırda transfer çalışmaları var mâlum... Bütün gazeteler yazdı, Dinamo Zagreb’li Luka Modric, ilk hedeflerinden biriydi Beşiktaş’ın... Mâlum devre arasında Antalya’da kamp yapan D.Zagreb takımından seçmece transfer yöntemiyle, Drpic görünümlü Gordon gelmişti, herhalde aynı metotla Modric’i de getirmeye niyetlilerdi. Yazık ki, Luka Modric, hafta içinde Tottenham’ı tercih etti, yaklaşık 31 milyon euroluk bonservis bedeli karşılığında...
Modric, 1985 doğumlu Hırvat milli bir oyun kurucu... Slaven Bilic’in Euro 2008’de en güvendiği isimlerden... Sezon başından beri Chelsea, Inter, M.City gibi devlerin de listesindeydi. Sanırız Beşiktaş’ın Modric’e verecek 30 milyon eurosu vardı ki, devlerle baş etmeye karar vermişlerdi. Bu arada küçük bir not, Beşiktaş’a transfer olması durumunda, Delgado’nun veya Tello’nun pozisyonunu tehdit edecekti...
Beşiktaş’ın Modric’le ilgilendiği haberlerinin çıktığı günlerde, bir de sütun haber yer buldu bu transfer iddialarının yanında... 1986 doğumlu defans oyuncusu İbrahim Kaş, sadece küçük bir yetiştirme bedeli karşılığında Getafe ile anlaşmıştı. İlerleyen günlerde Beşiktaş yöneticilerinin bu transfere tepkisi de, “İbrahim’e küsmek” çerçevesinde oldu. Bu küsülen oyuncu, sadece 21 yaşındaydı ve Türkiye A Milli Takımı’nın tarihinin en önemli maçlarının birinde, Kasım 2007’de Norveç’te ilk 11’deki tek Beşiktaşlıydı.
***
Şimdi şöyle bir soru geliyor akla... Bütçesinin 8 milyon eurosunu Del Bosque tazminatına ayırmış, kendi kendine kulübü 40 milyon borçlandırmış Beşiktaş yönetiminin esas meselesi 30 milyonluk Modric’i getirmek mi, yoksa aynı yaştaki 30 kuruşluk İbrahim Kaş’ı tutmak mı?
Tabii bir de, savunmaya yeni bir İbrahim Kaş bulmanın bedeli ne olacaktır Beşiktaş’a? Ve bu yeni savunmacıya verilecek para da, başkanın borç hanesine mi yazılacaktır?
Bu soruların cevaplarını yıllar sonra, bir başka dergi röportajında bulmak umuduyla...
 
İlker Ateş - Süleyman Seba'yı üzmeyin

Efsane Başkan Süleyman Seba'dan sonra Beşiktaş'ın iki yakası bir araya gelmiyor. Seba (1984-2000) tam 16 yıl başkanlık yaptı. Bu dönemde birkaç istisna dışında Beşiktaş ligi ya şampiyon ya da ikinci bitiriyordu. "Şerefli ikincilikler" söylemi, futbol literatürüne Süleyman Seba döneminde girmişti. Çünkü Beşiktaş, ikinci olduğu sezonlarda şampiyon olmayı hak edecek futbol oynuyordu. Uzun Süleyman Seba döneminde Beşiktaş, 5 kez ligi şampiyon bitirdi. Bu, üç aşağı beş yukarı "üç yılda bir şampiyonluk" anlamına geliyordu. Beşiktaş, ligin başladığından bu yana geçen 50 yılda istikrarı, en yüksek başarıyı, rekor sayıda kupayı, tesisleşmeyi ve mal varlığı bakımından zirveye çıkmayı Süleyman Seba ile gerçekleştirdi. Beşiktaş onun döneminde, itibar ve saygınlıkta da liderdi. Süleyman Seba varken, Beşiktaş- Bursa gerginliği diye bir şey olamazdı. Süleyman Seba başkanlık koltuğunda otururken, Beşiktaş- F.Bahçe arasında karşılıklı "demeç savaşı" yaşanmazdı. Seba'nın da son 5 yılında şampiyonluk yoktu ama, Akaretler'e gökdelenler dikiliyor, Fulya'nın tapusu alınıyor, Avrupa'nın en büyük kulüplerinin bile sahip olamadığı Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri hizmete giriyordu. Onun dönemine denk gelen 1994-95 şampiyonluğundan sonraki ilk şampiyonluk, sekiz sezon sonra 100. yılda geldi. O şampiyonluktan bu yana 5 sezon geçti. Küçük bir hesapla; Beşiktaş'ın son 13 sezonda sadece 1 şampiyonluğunun olduğu, hazin bir gerçek olarak ortaya çıkıyor. Seba bugün işbaşında olsa, yeni sezonun kadrosunu şimdiden kurar, seneye bu vakit için şampiyonluk kutlamalarının programını da yapardı. Bugün ise Beşiktaş'ta "transfer komitesi kurulsun, hayır kurulmasın" tartışması yapılıyor. Sanki geride kalan son dört sezonda, dört dörtlük transferler yapılmış gibi! Milyonlarca Beşiktaş taraftarı neyin eksik, neyin yanlış olduğunu biliyor. Olup bitenlere de en çok Süleyman Seba üzülüyor.
 
Basri Baykoç -Suç ve ceza

Adana’daki arbededen dolayı raporlar doğrultusunda Beşiktaş’a ceza tekrar gündemdeymiş.
Bursa’yla Beşiktaş arasındaki husumet, bu denli zirve yapmışken Oftaş ve Bursa maçlarına ait cezada seyircisiz ve tarafsız saha ayrımı neden bu kadar düşüncesizce uygulandı? Oftaş maçı tarafsız saha, Bursa maçı seyircisiz veya iki maçın da seyircisiz oynanması kararı hangi hükümlere aykırıdır? Suça teşviği hazırlayan zihniyetin, ceza verme kararı hangi adaleti yansıtır?
Yıldırım Demirören ve ekibi ilk başta taraftar alınmayacağı söylenen Bursa’da, Beşiktaş tribününe girerek hangi kutsal Beşiktaş davasına hizmet etmiştir? Buradan yola çıkılarak, “Bu eylemin mutlak bir karşılığı olmalı”, Bursa tarafı baskısı mı Adana’daki misillemenin su yüzüne çıkmasını sağlamıştır? Bu sidik yarışında Bursa’yı mağdur etmemek adına mı, bu maçın cezası tarafsız sahada seyircili olarak belirlenmiştir?
Yıldırım Demirören, Adana havalimanındaki arbedenin ortasında kaldığında davaya verdiği hizmetin karşılığını aldığını hissetmiş midir?
İnadına teksas pankartı, “Biz taraftarımızın kan davasını sahaya da yansıtmaya ant içtik” mesajı değil midir?
Ankaragücü-Bursa aziz kardeşliğinin geçen yıl başkenti nasıl savaş alanına çevirdiği hafızalardan silinmiş midir? Acaba Ankara’da bu hafta sonu yaşanması olası yeni sıcak çatışmalara federasyon yine iki gözlemciyle mi refakat edecektir? Yoksa hakemlere de maç rövanşı tanıma hakkı adına, yeni geliştirdiği projeye benzer bir uygulama deneyip, gelecek sezon da muhtemelen birçok kez ceza görecek Beşiktaş’ın herhangi bir maçını tarafsız saha Bursa’ya vererek, nihayi çözüme mi ulaştıracaktır bu davayı?..
 

Benzer Konular

Yanıtlar
4
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
6
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Üst