Atilla Gökçe -Beşiktaş aynası
Torino’daki ULEB Kupası çeyrek finalinde Beşiktaş Galatasaray maçına dakikalar kala Beşiktaşlı Kaya Peker’in canını sıkan, motivasyonunu bozan olaylar da yaşanmış, duyduğuma göre...
Kaya’nın eşi ve babasına pota arkasında güçlükle bir yer bulunabilmiş, milli basketbolcu da bu duruma fena halde bozulmuş... Yöneticilerden ve görevlilerden beklediği sıcak ilgiyi görememiş... Beklediği anlayışla karşılaşamamış... Sonunda yüksek adrenalinin de etkisiyle “Ben bu durumda oynayamam” demiş. Maçtaki performansı benim için hayalkırıklığıydı... Sonradan Kaan Kural da bu küskünlüğün daha derinlere indiğini, ücret alamamaktan yakınan sporcular arasında Kaya Peker’in de bulunduğunu ve bir tür protest tavırla verimsiz oynadığını yazdı...
Bu öykünün ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemem. Güvendiğim insanlardan duyduklarımı aktarıyorum.
Aynı hazin durum, dün başta Milliyet, bir çok gazetenin spor sayfalarında başka bir öyküyle yansıdı...
Beşiktaş’ın Hırvat stoperi Gordon Schildenfeld, ev temizliğine gelen kadına 50 YTL’lik ücretini verirken zorlanmış, “Cebimde 200 lira var. Akşama ne yiyeceğimi bilmiyorum” demiş... Sonra yakınmış : “Geldiğimden beri evime para gönderemiyorum!”
Neyse Sinan Engin duruma bir çözüm (!) getirmiş, genç futbolcuya 5 bin YTL’lik bir ödeme yapmışlar, gönlünü almaya çalışmışlar.
Beşiktaş’ta bu olaylar yaşanırken, Sinan Engin, Ertuğrul Sağlam ve yardımcılarının yeniden transfer harekatına başlamaları da çok ilginç doğrusu.
Zengin ailenin, her oyuncağı kurcalayıp bozarak bir kenara atan ve sürekli yenisini isteyen şımarık çocuğu gibi, Beşiktaş da her başarısızlığın faturasını ya teknik direktöre ya da futbolculara çıkarıyor...
Sürekli yenilerini arıyor.
Del Bosque’nin 8 milyon Euroluk tazminatı ve sırada bekleyen Tigana deneyimleri yüzünden Ertuğrul Sağlam’a kıyamadılar.
O nedenle gündem değiştirip sezonu sonlandırmanın en büyük çaresi yeniden transfer olarak belirlendi.
Yıldırım Demirören ve arkadaşlarının alışkanlıkları ve doğru bildikleri tek yol transfer olduğundan pek şaşırmıyorum.
Beni asıl hayalkırıklığına uğratan Ertuğrul Sağlam oldu.
Melek yüzlü, iyi niyetli, tevekkül sahibi ve kaderci teknik direktörün de transfer enstrümanına sığınması, epey can sıkıcı...
Sezon başından bu yana sürekli kadro yetersizliğinden yakınan, transferde takviyeler isteyen Sağlam’ın, yarışmacı ve eğitimci yanlarını da hiç tartışamadık...
Örneğin, iki tecrübeli profesyonel (Ali Tandoğan-İbrahim Üzülmez ) ile ulusal takım düzeyine yükselmiş iki stoperin (Gökhan Zan-İbrahim Toraman ) varlığına rağmen Beşiktaş hala savunma prensiplerini yerli yerine oturtamamışsa, takım savunması kavramı boşlukta kalmışsa, daha ne kadar su taşıyarak değirmen döndürülecektir ?
Ertuğrul Hoca bu sorunun yanıtını niye vermiyor ?
Beşiktaş neden bu kadar dağınık, dirençsiz, inançsız ve cesaretsiz ? Yönetimin ve Ertuğrul Hoca’nın bu konuda yapacakları açıklamalar olabilir mi ?
Ücretini alamamış sporcuların oyundan düşmesi, motivasyonunu kaybetmesi, yönetim tarafından dışlanıp tu kaka edilmesi de rekabette sizi hep geriye düşüren, soluğunuzu kesen yüklerdir.
Beşiktaş’ın aklını başına toplaması, popülizmden, transfer kolaycılıklarından vazgeçmesi, aynaya bakıp kendi gerçeği ile yüzleşmesi gerekiyor.
O zaman belki yeni yüzler ve yeni fikirlerle eski Beşiktaş’a dönerler...
Aman Pota soğumasın!
Beko Basketbol Ligi, neresinden bakarsanız bakın, her yıl artan kalitesi ve heyecanıyla futbola teslim olmadan, Avrupa’ya ve NBA’ye de uç vererek sağlık içinde büyüyüp gelişiyor.
Bunda elbette yayıncı kanal NTV’nin, organizasyona adını veren Beko’nun, Ülker ve Efes’in, Türk Telekom’un, Banvit’in ve belediyelerin de motor gücü yaratan katkısı var.
Potadaki heyecanın soğumadan sürmesi gerek.
Lige bakınca 16 takımdan ikisi küme düşecek...
Tanıdığım en değerli insanları topluma kazandıran Darrüşafaka, bu yıl 100 yaşına basan Boğaz’ın koca çınarı Beykoz, Konya gençliğinin ve üniversitenin aidiyetini temsil eden Mutlu Akü Selçuk, Ülker’in yavrusu Alpella düşme adayları.
Doğrusu bu ya, hiçbirine kıyamayız. her birinin önemli işlevi var basketbolda.
16 takımlı lig, 18 takım olarak yeniden düzenlense... Düşecek iki takımla 2. ligden gelenlerin dışında 2 takıma play-out oynatılsa...
Kimsenin burnu kanamadan, hevesi kaçmadan basketbolumuz ivme kazanır gibime geliyor...
Futbolda hiç kabul edemeyeceğim bir şeyi basketbol için öneriyorum.
Potalar soğumasın istiyorum!
Teşekkürler Kadir Has
Kadir Has Üniversitesi Spor İletişimi Sertifika Programı’nda küçük bir rolüm oldu. Genç arkadaşlara spor basını tarihi, olimpiyat ve olimpizm üzerine bildiklerimi ve birikimlerimi anlatma fırsatı buldum. Cumartesi Pazar, hafta sonunu büyük bir özveriyle unutup aralıksız 5-6 saat ders alan bu gönüllü gençler topluluğuna hayran oldum, saygı duydum... Enerji dolu, meraklı, istekli ve umutluydular. Medyanın sağır kaldığı, görmezden geldiği bir çok konuyu inanılmaz bir merak ve analiz gücüyle tartışıyorlardı. İşte beni mutlu eden ve mesleğim adına umutlandıran fotoğraf... Öğrencilerim ve ben... Dilerim meslektaş oluruz. Teşekkürler arkadaşlar!
Hayır, o penaltı konuşulur
Sevgili Mehmet’e (Demirkol) göre, Kezman’ın kaçırdığı penaltı, üzerinde o kadar uzun uzun durulacak bir sorun değildir. Kezman da penaltı atmak isteyebilir. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.
İlk bakışta evet, öyledir...
Ancak bu memlekette her olay sporun geleneklerinde ve doğasındaki gibi algılanmıyor. Her olay için farklı bir yorum ( her yorum için de TV’lerde özel bir forum !!!) yapılıyor.
Kezman’ın ve Alex’in insani durumunu anlamakla birlikte itiraz ediyorum :
Zirve takımlarının da tıpkı Formula 1’deki gibi “takım kararları” vardır. Fenerbahçe’de duran topları Alex kullanır, penaltıları Alex atar...
Takım kaptanının dahi, takım kararlarına aykırı davranmaması gerekir.
Alex, Kezman’ın ricasını kırmayarak belki iyilik yaptı... Ama takım kaptanı ve lider olarak yanlış karar verdi.
Zico, kenardan müdahale etmemekle yanlış yaptığını kabul ediyor. Evet, aynen öyledir. Fatih Terim’in Norveç maçında frikikleri Hamit’e attıran müdahalesi unutulmamalı.
Bazen keskin heves takıma zarar verir... 2000 Avrupa Şampiyonası’nda Arif Erdem’in Portekiz’e penaltı atma ihtirasını hatırlayalım. Oysa aynı Arif, UEFA finalinde Terim’in 5 penaltıcısından biri değildi.
Bir başka gerçek, Zico’nun penaltı atışlarını olasılıklar hesabına katmadan Alex’i oyundan almasıdır... Ve Kezman da pekala güzel bir penaltı golü atmıştır.
Daha başka bir gerçek de şudur :
Herkes penaltı kaçırabilir... Ankaraspor’a penaltıyı Kezman değil, Alex de atsa kaçırabilirdi.
Bu olaydan çıkarılacak ibret : Penaltıcı, ya da takım kaptanı sana atış ikramı yapabilir. Bu bir jesttir...
Hediye, ödül, armağan ve jest talep edilmez...
Uygun görülürse, içten gelirse size verirler, ya da yaparlar.
Sonuç : Bu faturayı Kezman öder!