Kazıklı Voyvoda (Vlad Dracula)

“Dracula” kelimesini duyduğumuzda istisnasız hepimizin aklına siyah kıyafetler içinde, uzun boylu, soluk tenli,siyah geriye taranmış saçları olan, kendi boyu kadar uzun bir pelerine sarınmış keskin bakışlı biri gelir aklımıza.Her nekadar bu karakterin hayal ürünü olduğunu bilsekte hepimizin beynine kazınmış bir Dracula imajı vardır.Ama kimdir bu Dracula? Gerçkten yaşamış mıdır böyle biri???
Dracula bizim hayalimizdeki gibi biri olmasada 1400’lü yıllarda yaşamış bir Romanya hüküdarıdır.Yani tamada Dracula isminin çağrıştırdığı gibi Transilvanya’yıda içine alan bir bölgeyi yönetmiştir.(Transilvanya’nın kelime anlamı “Ormanın ötesindeki ülke”dir.Bu bölge için Avrupada bir zamanlar “Siebenbürgen” ismide kullanılmıştır.

Dracula’nın hakkında yeterli bilgiye sahip olunan ilk atası dedesi olan Mircea’dır.Romanya tahtında 32 yıl aralıksız oturan Mircea’nın birçok çocuğu olmasına rağmen bunlardan sadece biri, Mihail, meşrudur.Romanya’nın o zamanki yasalarına göre kralın meşru olmayan çocuklarıda taht üzerinde hak iddia edebiliyorlardı.Bu durum Dracula’nın iki çocuğunun daha sahneye çıkmasına sebep olur: Alexandrau Aldea ve Dracula’nın babası Vlad.

Babasının ölümünden sonra Vlad hem taht kavgalarından sakınmak hem de ileride taht üzerinde hak iddia ettiğinde birilerini arkasında bulabilmek için Lüksemburg’lu Sigismond’un yanına sığınır.Genç Vlad burada şövalyelik eğitimi almaktadır.

Bu noktdan sonra Dracula isminin nereden geldiğini açıklayabiliriz; Asıl kahramanımızın babası Vlad 1431 yılında Nünberg’te yapılan bir toplantıyla amacı kutsal Roma-Germen imparatorluğunu korumak ve Katolik mezhebini yaymak gibi amaçları olan Ejderha Tarikatına kabul edilir.(Buradaki “tarikat” kelimesinin bizim bildiğimiz anlamından daha farklı bir anlam taşıdığına dikkatinizi çekmek istiyorum)Pekte küçümsenecek bir olay değildir bu, çünkü bu tarikatın tüm üyelerinin sayısı 24’ü geçmez, ve tüm üyeler soylu kişilerden oluştuğu için bu tarikata kabul edilmek Vlad için kuşkusuz büyük bir onurdur.Ejderha tarikatının üyelerine ölene kadar boyunlarında taşıyacakları, değerli taşlardan yapılmış ejderha şeklinde birer kolye (öldüklerinde de mezarlarına konulacaktır) ve biri yeşil biri siyah iki pelerin verilir.

Yıllar sonra Vlad ülkesine dönüp tahta geçtiğinde onun Ejderha Tarikatına üye olduğunu bilen az sayıdaki kişi ona Dracul (ejderha) ismini takarlar.Tarikattan habersiz olanlar ise Vlad’ın kalkanındaki ve bastırdığı sikkelerdeki ejderhalara bakarak ona aynı ismi takarlar.

Daha sonra Vlad’ın çocukları olduğunda onlarada Dracul’un oğlu anlamına gelen Dracula ismi verilir.Vlad’ın 3 oğlu vardır en büyükleri ve Vlad Dracul’un en düşkün oldugu oglu olan Mircea’dır .Ama Mircea tahtta geçirdiğibirkaç yıl dışında ülke tarihinde pekte etkili olmamıştır.İkinci ogul ise caniliğiyle tarihe geçecek olan Vlad Dracula’dır.En küçük oglu ise yakışıklılııyla hatırlanan Radu Dracula’dır.

Vlad Dracula 11 yaşına geldiginde babasının Osmanlılarla yaptıgı bir anlaşmanın kefili olarak kardeşi Radu’yla birlikte Osmanlılara rehin olarak bırakılacak ve hayatının 6 yılını Osmanlı topraklarında geçirecekti.

Burada kaldıkları süre boyunca onların birer Prens oldukları göz ardı edilmez ve gerekli olan egitim iki kardeşe de verilir.Hatta ileride birbirlerine karşı savaşacak olan ve neredeyse aynı yaşlarda olan Vlad ve 2.Mehmet(Fatih Sultan Mehmet) beraber egitim görürler.
6 Yıl sonunda Vlad ülkesine döner.Hayatının geri kalanını taht mücadelesi ve Hıristiyanları Türklere karşı birleşmeyi denemekle yani Haçlı seferleri düzenlemeye çalışmakla geçirir.Farklı sürelerle üç kez tahta çıkar ve indirlir.Vlad’ın siyasi başarısızlıklarının çoğunun ardında kardeşi Radu vardır.ÇünküRadu hayatı boyunca Osmanlı yanlısı bir tutum sergilemiştir.Ve tüm bunların sonunda Vlad Dracula Osmanlılar tarafından yakalanır öldürülür başı gövdesinden ayrılır.(Başı ölümüne kanıt olarak İstanbul’a götürülür)
Vlad Dracula’yı günümüze taşıyan şey ise caniligi,ülkesi için savaşırken sergiledigi dehşettir.
Hepsinin arasında en çok göze batan tutkusu kurbanlarını kazığa oturtmasıdır.(Kazıklı Voyvoda ya da Lord Impaler isimleri buradan gelir)İnsanları asmak ya da kafalarını uçurmak yerine kesinlikle daha acı verici olan bu yöntemi kullanıyordu.Kurbanların çoğu sivri kazıkların üstüne oturtuluyor bazıları ise karınlarına ya da sırtlarına batacak şekilde kazıkların üzerine bırakılıyorlardı.
Yinede bu Dracula’nın caniliğini sergilediği tek alan değildi; Hikayeye göre bir gün Vlad’ın sarayına (daha doğrusu şatosuna) İtalyan elçiler gelir ve huzuruna çıkmak isterler.Elçiler içeri kabul edilir ve saygı gereği diz çöküp şapkalarını çıkarırlar ve Vlad Dracula’nın önünde başarını eğerler.Ama o zamanki gelenekler göre İtalyanlat şapkalarının altına küçük takkeler giymektedirler ve Vlad’ı selamlarken bunları çıkarmazlar.Dracula başlarındakinin ne oldugunu ve niye çıkarmadıklarını sorar.Elçiler ise bunun bir gelenek oldugunu ve eğer Dracula bu geleneğe saygı gösterirse sonsuza dek onun hizmetinde olacakları ve gittikleri tüm ülkelerde Vlad’ın ne kadar iyi bir hükümdar oldugundan bahsedecekleri cevabını verirler.Bunun üzerine Dracula ayağa kalkar onların bu geleneğini tanıyacağını ve daha da geliştireceğini söyler.Elçilerin yanına gediğinde elindeki çivileri teker teker takkelerinin üstünden elçilerin kafalarına çakar.

vladdracula.jpg

Darcula’nn Kazığa oturtma tutkusuna karşı uzmanlar tek bir konuda birleşiyorlar; iktidarsızlık.Ve bu savı destekleyen başka bir dehşet hikayesi daha var.Cariyelerinden biri bir gün Vlad’ın bu yönüyle alay eder.Bunun üzerine Dracula bıçağını çeker ve kadının vücudunda bacaklarının arasından başlayıp göğüslerine kadar uzanan bir yarık açar.Ve “Tüm dünya ne kadar ileri gidebildiğimi görsün” der.

Tamam ama tüm bu Vampirlik hikayeleri nereden geliyor?
Gerçek şu ki Dracula tam olarak bir vampir değildi.Ancak hayatı incelendiğinde tüm bu Vampir hikayeleri için gerekli malzeme bulunabilir: zeka, soyluluk, canilik...ama kan emicilik?
Anlatılanlara göre Dracula büyük katliamlarından birinde, etrafında yüzlerce kişi kazığa geçirilirkenkendisi bir masada oturmuş hem katliamı izliyor hemde yemek yiyordu.Yemek esnasında ekmeğini kurbankardan akan kana banarak yemeye başladı.Ve buyazarlara çok büyük bir esin kaynağı oldu.

Dracula isminin Vampirlikle özdeşleştirilmesinin ardında ise ünlü yazar Bram Stoker yatar.Stoker yazdığı romanda Vlad Dracula’yı ölümsüzleştirir ama bunu yaparken Vlad Dracula’ya ait olmayan özellikleride ona maleder.Stoker ilk Vampir romanı yazan yazar değildir ama şu bir gerçektir ki bu edebiyat türünde doruğa Stoker’ın Dracula’sıyla ulaşılmıştır.

merak edenler için süper bir yazı bence..
 
Son düzenleme moderatör tarafından:

Benzer Konular

Yanıtlar
12
Görüntülenme
22B
Yanıtlar
14
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
11B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
20B
Üst