Karadeniz Bölgesinde bulunan doğal varlıklar

  • Konuyu başlatan LAL
  • Başlangıç tarihi
  • Görüntülenme 4.699
LAL
Moderatör
Karadeniz Bölgesinde bulunan doğal varlıklar, Karadeniz Bölgesinin doğal güzellikleri nelerdir

DOĞU KARADENİZ'DE DOĞAL VE TARİHSEL MİRAS
TRABZON KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KURULU BAŞKANI CENGİZ ERUZUN İLE SÖYLEŞİ

Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun başkanısınız. Bu koruma kurulunun görev alanına nereler giriyor, yetkileri nelerdir? Bunları yerine getirecek olanaklara sahip midir?

Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu çok yakın zamana kadar Sarp'tan İnce Burun'a kadar, iç kesimlerden de Gümüşhane dahil olmak üzere neredeyse bütün Doğu Karadeniz bölgesini içeren geniş bir alanı kapsıyordu. Bu alanın çok geniş olduğu ve burada ikinci bir koruma kurulunun kurulmasının zorunlu olduğunu kendimiz dile getirdik. Bunun üzerine epeyce uzun zaman geçtikten sonra nihayet Samsun'da bir kurul daha oluşturuldu.Trabzon'a kalan alanlar ise Giresun, Trabzon, Gümüşhane, Rize ve Artvin illerini kapsıyor.

1. Fatsa'nın doğusunda Bolaman Konağı.
Konak eski bir kalenin üzerine 18. yüzyılda inşa edilmiş.
Osman Köker
2. Ordu'nun Fatsa ilçesinde birinci derece doğal sit alanı olan
Gaga Gölü
Cengiz Eruzun
Fakat bu alan daralması Trabzon Koruma Kurulu'nun yoğun çalışmalarına rahatlama getirmiyor. Doğu Karadeniz, kültür varlıklarına oranla tabiat varlıkları bakımından çok zengin bir bölge. Fırtına Vadisi ve Deresi son günlerde oldukça sık gündeme geldi. Topografik biçimleniş, flora (bitki) ve fauna (bitki dışındaki canlılar) bakımından dünyada benzerine rastlanılmayan zenginliğe sahip; ama bütün bölgede, çok geniş bir alana yayılan, benzer karakterde vadiler var. Bu vadilerde de hem kültür varlığı olarak korunması gereken kırsal yerleşmeler, hem de birinci derecede doğal sit karakterini oluşturan dağlar, tepeler, kayalar, yöreye özgün ormanlar var. Buralara ulaşabilmek için engebeli arazide emniyetli ulaşım sağlayabilen araç gerekir. Resmi kuruluşlardan sağlanan araçlar oldukça eski ve güvensiz. Üstelik çoğu kez araç vermekten imtina ediyorlar. Ya belediyelerin sağladığı araçlarla gidiyorsunuz ya da minibüs tutuyorsunuz. Stabilize bile olmayan toprak yollarda, yağışlı günlerde o minibüslerle yaylaya çıkmak gibi bir zorunluluk var. Yükseklik korkusu olan arkadaşlar bu tür araçlara binmekten çekiniyorlar. Can güvenliğinin sağlanması gerekiyor; en azından arazi vitesi olan cipler devletin elinde var, onlardan birinin bize tahsis edilmesi ya da istediğimiz an kullandırılması gerekirken bu mümkün olamıyor. Bu nedenden ötürü Trabzon Koruma Kurulu zor koşullar altında çalışan bir kuruldur.

Kurulumuz sürekli eksik üyelerle çalışıyor, şu anda da 5 kişiyi tamamlayamadık.

Aslında yetkilerimiz fena değildi, ama daha sonra yönetmelikte yapılan birtakım kısıtlamalar söz konusudur. Mesela, kurulun devamlılığı esastır, eskiden alınan ve son ilke kararlarına ters düşen kararları değiştirme olanağı yoktur. Koruma anlayışında sürekli bir gelişme var. Bu gelişmeyi dikkate alıp bugünkü ilke kararlarını yürürlüğe soktuğunuz zaman, "vatandaşın kazanılmış hakları" gibi bir sorun ortaya çıkıyor. Eski ilke kararlarına göre uygulaması tamamlanmış konular için bu değerlendirme doğrudur. Ama uygulamaya geçilemeyen, sürüncemede kalmış, aradan on yıl gibi bir süre geçmiş ve zamanaşımına uğramış konular yeniden gündeme geldiğinde bugün yürürlükte olan ilke kararlarına göre değerlendirme yapılması gerekir. Ama Kültür Bakanlığı'nın yorumu, ancak vatandaşın lehine olabilecek kararların bugünkü ilke kararlarıyla sanuçlandırılabileceği; vatandaşın aleyhine olabilecek bazı durumlar için ise eski ilke kararlarının kullanılabileceği biçimindedir. Bir başka deyişle 1995'te yürürlükten kalkmış olan bir ilke kararını bugün de çalıştırmamız gerektiği yorumu yapılmaktadır. Uluslararası koruma ilkeleriyle de çelişen bu yorumlar bir anlamda koruma kurullarının özgür iradelerini sınırlandırma anlamına da geliyor.

Ayrıca yorumdaki, vatandaşın "lehine" ve "aleyhine" olabilecek kararların kriteri nedir? Örneğin koruma kurulu bir karar veriyor ve yapılaşmada kat sınırlaması getiriyorsa, bu karar için "vatandaşın aleyhine" yorumu yapılabilir mi? Gerçekte koruma kamu yararınadır ve kamunun lehine olan bütün uygulamalar vatandaşın da lehinedir. Korunan tarihsel çevrede kat ilave etmeden yapılacak bir bina veya herhangi bir uygulama çevreye uyumu açısından daha değerli olacaktır. Antalya Kaleiçi örneklenirse, sit alanındaki tescilli bir ev bir apartman değerinde olabilmektedir. Demek ki, bir apartman yapmaya gerek yok.

Koruma ilkelerini belirlerken, her ne kadar her ülke kendi koşullarına göre bu ilkeleri belirliyorsa da, uluslararası standartlara uymamız gerektiğini düşünüyorum. 1995 yılından önce üçüncü ve dördüncü grup tarihi eser uygulaması vardı. Röleve çıkardıktan ve arşivledikten sonra binanın korunmasına artık gerek yok anlamına gelen bir uygulamaydı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Çünkü korumada amaç röleve değil, eserin yıkılmadan korunmasıdır. 1995 yılından sonra ülkemizde de üçüncü, dördüncü grup uygulaması ortadan kalktı. Daha önce açıkladığım gibi "vatandaşın lehine" yorumu ile üçüncü, dördüncü grup uygulamasını sürdürmek gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Buradaki çelişkiler, bu konunun kamuda henüz kabul edilmediğini, gerekli bilincin henüz aşılanamadığını ortaya koyuyor.

Bir de milli parklar, kuş cennetleri var. Bizim koruma alanımızın dışına çıkarılmış olan Kızılırmak'ın deltası Bafra Ovası'nda kaçak olarak deniz kıyılarına yapılmış villalar var. Kıyı çizgisinin deniz tarafında kaldıkları için bu ruhsatsız binaların yasallaştırılması mümkün değil. Bu konuda vatandaş deniz çizgisinin değiştirileceği beklentisi içinde; birinci derece doğal sit alanlarının üçüncü derece doğal sit alanı olarak değiştirilmesini talep edebiliyor. Kıyı çizgisinin değişmeyen bir doğal sınır olduğunu, mahkeme kararıyla değiştirilemeyeceğini anlatabilmek adeta imkânsızlaşıyor.

Bölgenizdeki tarihsel varlıkların envanteri hangi oranda çıkarılmış durumda?
Bence, kendi bölgemizin envanterinin henüz yüzde 10'u bile tamamlanmış değil. Ulaşılması zor olan dağ yerleşimleri ile korunması gereken havzalarda yerleşmeler var ki, bunların çoğunun yolu patikadır, vasıta bile giremez. Tabii buralara ulaşım ille de karayoluyla olacak diye bir zorunluluk yok. Teleferik gibi doğaya uygun başka teknolojiler de kullanılabilir. Ülkemizde bu gibi ulaşım sistemlerine itibar edilmediği için ulaşma olanağı oldukça güçtür. Kültür Bakanlığı'nın da bu konuda parasızlık nedeniyle katkısı olamıyor.


Envanter çalışmasının Türkiye genelinde yüzde 15 civarında gerçekleştiği, yüzde 20'ye ulaşılamadığı yaklaşık olarak ifade ediliyor. Kesin bir oran verilemez. Kesin bir oran verilebilmesi için zaten korunması gereken kültür ve tabiat varlıklarının toplamının kesin bilinmesi gerekir ki bu da envanterin tamamlanması demektir.

Doğu Karadeniz'deki bazı doğal sit alanları eleştirilirken, aşırı geniş alanın korunmasından yakınmalar oluyor. Oysa "doğal sit"i tarif eden metin var, eğer tanımları uyuyorsa geniş veya dar olması önemli değil; ne kadar benzer alan varsa hepsinin doğal sit olması lazım. Doğu Karadeniz'de alınan kararlar geniş değil, aksine sınırlıdır. Çünkü birçok vadiye henüz ulaşılamamıştır. Örneğin Melet Irmağı'nın belki bütünü sit olabilecekken, ulaşılamadığı için bilemiyoruz. Belgelemek için belki de helikoperterden yararlanarak hava fotoğraflarını elde etmek, yakına yaklaşıp detaylar almak gerekir diye düşünüyorum.

Envanterin tamamlanmasında en büyük problemlerden biri de harita yokluğudur. Yalnızca 1/25000 ölçekli askeri haritalar var. Onları da gizli haritalar olduğu için elde etmek son derece zor. Hatta mülkiyet haritaları (kadastro haritaları) bile tamamlanmamıştır. Haritalar tamamlanmadan sağlıklı bir envanter çalışması yapabilme olanağı yoktur.

Envanter meselesinin ciddi bir biçimde ele alınması gerekir. Bu konuda önerilerimiz, envanterin tek başına Kültür Bakanlığı tarafından yapılmamasıdır. Envanter, kültür ve tabiat varlıklarının tespit ve tescilinden ibaret bir çalışmadır. Tespiti, tespit fişlerini doldurup fotoğrafları yapıştırabilecek her vatandaş yapabilir; ama tescili koruma kurulları yapmalıdır. Kültür ve tabiat varlıklarını koruma yönetmeliklerine göre tespit ve tescil yapmak bakanlığın yetkisindedir. Bakanlık Kaçkarlar'ın tepesine çıkıp tespit yapmaya ne zaman, ne kadro, ne de para ayırabiliyor.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
LAL
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
LAL
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst