HİÇ RAMAZAN ORUCUNA BU AÇIDAN BAKTINIZ MI?

islamıyaşamak Yeni Üye
Ramazan ayının şu mübarek günlerinde birçok insan orucunu tutmaya çalışıyor. Tutmayanlar da var tabi. Herkes bu hayatta kendi tercihlerini yapıyor bir şekilde. Saygı duymak gerekir. Tabi en doğrusunu Allah bilir ama bazıları da taklidi olarak tutuyor gibi. Herkes tutuyor ben de oruç tutmalıyım düşüncesinde. Haklı olarak islamiyetin bir şartı olarak orucunu kayıtsız şartsı tutuyor. Ama tutan arkadaşlar acaba ‘’Ramazan Orucunu niçin tutuyoruz, ne gibi hikmetleri var ki bunun, tamam Cenab-ı Hakk’ın emri ama bütün gün aç kalıyoruz, Yaratan niçin bizim aç kalmamızı istesin ki?’’ diye sorabilir. Tabi cevap olarak hemen herkes açların halinden anlayabilmemiz için tutuyoruz diyordur. Ama Risale-i Nur’da orucun birçok hikmetlerinden bir tanesi o kadar hoşuma gitti ki sizlerle kısa da olsa paylaşmak istiyorum. Sabırla okursanız eminim sizin içnde çok faydalı olacaktır. Emin olun sadece bu hikmetini okuduktan sonra artık orucumuzu açarken daha farklı düşüncelere bürüneceğiz. ‘’Evet, gerçektende ben bu orucu tutmalıyım.’’ diyebileceğimiz bir sebep.


Evet o hikmet; Cenab-ı Hakk’ın Rububiyeti noktasında bir hikmettir. Kafalarda hemen bir soru oluşabilir: ‘’Yahu Rububiyet nedir?’’ gibi. Rububiyet, Yaratan’ın icraatlarının genel adıdır. Aklımıza her ne gelirse. Terbiye etmek, beslemek, şifa vermek, büyütmek gibi sonsuz icraatlarıdır. Cenab-ı Hakk’ın icraatları noktasında bakacağımız hikmeti şudur ki; Yüce Yaratan zemin yüzünü bir nimet sofrası suretinde yaratmıştır. Şimdi bunu bir zihnimizde canlandıralım. Bildiğimiz gibi sofra, üzerinde nimetlerin olduğu yemek yemeye yarayan bir araçtır. Belki bilmeyenlerimiz olabilir diye belirtiyorum. Oturursun, uzanırsın ekmeğini yersin, suyunu içersin. Aynı bunun gibi yeryüzü de bir sofradır. Her türlü meyveye, suya, yiyeceğe uzanabiliyoruz. Bütün nimetlerin çeşitlerini hiç ummadığımız bir tarzda o sofraya dizmiş Yüce Allah. ‘’Niçin ummadığımız şekilde olacakmış ki?’’ diyebilirsiniz. Ama insan şöyle bir düşününce: ‘’ Acaba nasıl oluyor da bir odundan yani ağaçlardan ortaya meyveler çıkabiliyor, nasıl oluyor da çamurlardan ortaya sebzeler çıkabiliyor?’’ diye de kendine sormalıdır kanaatindeyim. Yani sözün özü Allah’ın sofrası bizim düşündüğümüz sofralar gibi de değil, içerisinde müthiş derece de mucizeler barındırıyor. Hiç aklımıza gelemeyecek yerlerden bize ikram ediyor. Bir arı bakıyorsunuz ki bizim için bir bal, bir inek bakıyorsunuz bir süt, bir tavuk bakıyorsunuz bir yumurta olmuş. Gerçekten insan aklı alamıyor bazen ve en iyisi hiç düşünmemek diyor. Böylece Rabbini unutabiliyor. Ancak, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de. ( Kehf Suresi, 24 )


Evet Cenab-ı Hakk kusursuz idare edişini bizlere bir sofrada sergiliyor. Ayrıca Yaratan merhametini ve şefkatini de bu sofra ile bizlere bildiriyor. Çünkü aksi takdirde insanlar ne yapardı bir düşünelim. Şurada birisi bize gelse harika yiyeceklerle bir sofra kursa ve o sofrayı kuran bizden hiçbir maddi menfaat beklemese ve bizden alabileceği hiçbir şey olmasa bu o kişinin şefkat ve merhametini göstermez mi? ‘’Kardeş niye kuruyorsun niye zahmete katlanıyorsun demez miyiz? Acaba bizden maddi bir beklentisi mi var?’’ diye kafamızdan da geçiririz. Eeee Cenab-ı Hakk’a bizim verebileceğimiz ne var?


Hiçbir şey yok. Yüce Yaratan neyimize muhtaç ki, tabiri caizse sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah’ın yanında bir hiçiz ve hiç olan birinden Allah Teala ne istesin ki? Kendi ihtiyaçlarımızı bile karşılayamayacak kadar acizken ne verebiliriz ki? İşte Cenab-ı Hakk bize hiç ihtiyacı olmadığı halde merhametini göstermek için bizim için bu nimetler sofrasını hazırlamış. Tabi insanız hepimiz. Unutkanlığa meyilliyiz ve unutuyoruz Cenab-ı Hakk’ın nimetlerini, böyle bir şey aklımızdan çıkıveriyor. Yani bizim için hazırlanmış bir kainatta, dikkat edelim bizim için hazırlanmış diyorum, böyle rahmet sahibi ve Rububiyetini gösteren Rabbimizi unutuyoruz maalesef ki. Ya sosyal hayat koşturmasından ya iş güç derdinden veya başka nedenlerden unutuyoruz.


Ramazan-ı Şerifte ‘’ehli iman birden muntazam bir ordu hükmüne geçer’’ diyor Asrın büyük Alimi ve Müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri. Askerliğini yapmış olanlar bilir, yemek yiyeceğiniz zaman herkes yemekhaneye geçer ve orada ayağa kaldırırlar sonra güzel bir yemek duası ile başla emri verilir. Bu sahneyi bir gözümüzde canlandıralım. Bütün dünyadaki Müslümanlar ama oruç tutanları, muazzam bir ordu hükmüne geçmişler ve Sultan-ı Ezelinin yani yüce yaratıcının ziyafetine davet edilmişler. Evet bu ruh haletini iftarımızı yaparken bir düşünelim. Normal günlerde akşam yemeği yerken emin olun böyle bir ruh haletine bürünemeyiz. Ama Ramazanda durum gerçekten çok farklı. Sofra kuruluyor, çorbalar, salatalar, içecekler, yemekler hepsi gelmiş, Cenab-ı Hakk’ın o bizim için ikram ettiği bütün nimetler sofranın üzerinde ve bir emir bekliyoruz. Çünkü bizler çok özel bir misafiriz. Yüce Yaratıcı’nın ziyafetinde misafiriz arkadaşlar. Bu davet, umumi bir davet ve bütün oruç tutan Müslümanlar aynı anda sofraya oturmuş ve herkes aynı düşüncede. Nasıl bir düşünce bu; Allah Teala’yı hatırlıyoruz ve Yüce Yaratıcı’dan bir işaret bekliyoruz.


İyi güzel bu anlattıklarını zaten biliyoruz diyor olabilir bazı arkadaşlar ama şimdi biraz daha ilginçleşiyor. Normal şartlar altında bizler Yüce Yaratıcının bizlere bahşetmiş olduğu bütün nimetlerine karşı hakkıyla kulluk edemiyoruz zaten edemeyiz de. Buna kimsenin şikayet edeceğini de anmıyorum. Bu zaaflarımızı bildiğinden dolayı da Cenab-ı Hakk ne istiyor bizden? Cemaatle namaz kılmamızı istiyor. Çünkü, cemaatle namaz kılındığı zaman bir haşmet var. Yani Allah’ın kulları toplanmışlar hep beraber Allah’ın huzurunda ibadet ediyorlar. Tek kişinin ibadeti bizlerin iç dünyasında böyle bir haşmet kabartır mı? Tabiî ki de cemaate oranla kabartamaz. Bir örnek verelim; Selimiye Camiinde ki cemaati görseniz hepsi böyle imamın arkasına geçmişler, imam ALLAHU EKBER dediğinde oradakilerin o hareketleri bizim iç dünyamızda farklı duyguları harekete geçiriyor. Ve bu bir ihtişamdır. Muhteşem bir görüntüdür herkesin aynı anda secdeye gitmesi. İşte o insanların yapmış oldukları o kulluk toplu bir ibadet hükmüne geçiyor. Doğal olarak böyle toplu ve kusursuz bir ubudiyete karşı daha çok sevap alıyoruz. Evet buraya çok dikkat edelim; Ramazanda da tam bir toplu kulluk yapmış oluyoruz.


Herkes bekliyor. O manzarayı yukarıdan bir izlediğinizi düşünün. Haşa yanlış anlaşılmasın, Allah Teala zaman ve mekandan münezzehtir. Kendi açımızdan en iyi görebileceğimiz yer olan yukarıdan bir izlediğimizi düşünelim bir an için. Yukarı çıktık bütün insanları görüyoruz. Hepsi Cenab-ı Hakk’ın ziyafetine davet edilmişler ve bütün kulları bekliyor Yüce Yaratan’ın .Nasıl bir harikuladelik değil mi? Herkes bir emir bekliyor. Nasıl bir sultan verdiği ziyafette ‘’Buyrun!’’ emrini verdiği anda davetliler yemeğe başlar aynen öyle de Alemlerin Rabbi olan Allah’tan bir emir geliyor kainatı çınlatan bir ses ile ‘’ALLAHU EKBER, ALLAHU EKBER’’ diye. Bir düşünün bütün İstanbul, bütün Türkiye, bütün dünya aynı anda düşünmeli. Rabbim izin verdi haydi buyurun anlamına geliyor bu ses. Binlerce, milyonlarca insan bir anda nasıl bir haşmettir bu bir düşünmek lazım, gözümüzde canlandırmak lazım. İşte bu yüzdendir ki biz Oruç tutarak Rabbimizin davetine karşılık vermiş oluyoruz.


Bir de diğer taraftan bakalım; acaba Ramazan Ayında orucunu tutmayan insanlar neler kaçırdığının, nasıl bir davete icabet etmediklerinin farkında mıdırlar? Bunca verilen nimete karşılık Cenab-ı Hakk hiçbir karşılık beklemeden sadece kullarının toplu yemek yemesini istemektedir. ‘’Niçin toplu yememizi istesin ki?’’ gibi bir soru takılabilir akla. Cevabı çok basit arkadaşlar. Hani annelerimiz bizleri sofrada genelde nasıl görmek ister? Bütün aile bir arada görmek isterler. Abi, kardeş, abla, eş… Çünkü bu bir terbiyedir ve bir şefkatin göstergesidir. Yani aile bir arada dursun. Çünkü anne olanlar daha iyi bilir, bu görüntü çok büyük manalar ifade eder onlar için. İşte bunun gibi, Rabbimizde bütün ona iman eden kullarını bir arada görmek istiyor. Beraber sofraya oturmalarını istiyor, beraber yemeğe başlamalarını istiyor. Ve bunu bizden sadece yılın 1 ayı talep ediyor. Böyle bir ziyafete böyle bir teklife hayır diyen bir daha düşünmeli.


Unutmadan şunu da belirtelim. Bir an için kendimizi düşünelim. Bir yere davetliyiz ve bir ziyafet var. Acaba kaçımız oraya giderken bir şeyler atıştırıp gideriz. Yoksa ziyafetin tadının çıkması için karnımız aç mı gideriz? İşte Risale-i Nurlar’ın farkı burada saklı kardeşlerim. Kendim adına konuşuyorum, Risalede oruçla ilgili bu kısmı okuduktan sonra oruca bakışım tamamen değişti. Artık isteye isteye, oflayıp puflamadan, asabileşmeden, şikayet etmeden tutuyorum. Elhamdülillah.


Evet, Yüce Yaratan Rahman Suresinde tam 31 kere, üstüne basa basa ne buyuruyor: ‘’Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’’ İnşallah bizler de Ramazanda o Yaratıcı’nın sofrasına oturanlardan oluruz. Rahman Suresi’nin mealini de bir kere okuyalım lütfen. O zaman bu yazının anlamı daha net anlaşılacaktır. Dualarınıza muhtaç kardeşinize bir duayı çok görmeyin lütfen.


Esselamu Aleykum ve Rahmetullah!
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst