Herşeyi Çürütür Zaman - Yılmaz Odabaşı

HENA Üye
Kalplerimizin kuytu yerlerinde bize özel sığınaklar vardır; o sığınakların gündemleri, gündelik hayatın hayhuyundaki vasat gündemlerle örtüşmez. Orada bazen buruk, ağlamaklı, bazen de kasırgalar gibi dolaşır durur düşlerimiz…

Kalplerimizdeki düşleri, özlemleri üşüttüğümüzde, ateşi bilincimizi sarar ve o ateş, giderek içimizin sokaklarında bir kaos başlatıp iç barışımızı bozar.

O zaman ya düşlerimizin iniltilerini teskin edip o ateşi düşürmemiz veya hep acıyan, hep acıtan o ateşle ve içimizin sokaklarındaki tedirgin sorularla yaşamaya alışmamız gerekir.

Çünkü düş oldukça peşi sıra insandır; çünkü en çok düşlerimizin bize hesap sormaya hakkı vardır. Sonra hep kalplerinizin kuytu yerlerindeki sığınaklarda kendimize telkin ve terapi seanslarıyla bekleriz.

Bekleriz. İnsanı, aşkı, olmayı, onarılmayı ve zamanın açtığı yaraları yine zamanın sarmasını bekleriz. Düşlerimizin başucunda bir tüfek gibi dikilerek bekleriz. Küçük nehirlere burun kıvırır ve hep okyanuslara ait olduğumuza inanırız.

Düşüp kaldığımız ya da itilip unutulduğumuz derin, karanlık kuyularda sabırsız bir acıyla beklerken, küçük sevinçler, küçük yolculuklar hep bir kenarda durur, hep erteleriz. O kitabı sonra okuyacak, akşam yürüyüşlerine sonra çıkacağızdır; şu işimiz de bitsin, filancalar da gelip gitsindir, zaman olacaktır.

Her şey, her şey yoluna girdiğinde yapılacak, söyleyeceklerimizi bile sonra söylenecektir.

Derken zaman, yani o büyük ve gizemli güç, hayatın düşlerimizin gerisindeki kırıntılar olduğunu anlatır bize. Belki okyanuslara gider, kasırgalarla boğuşur, ama bir damlaya yenilip döneriz ve zamanın, hep ertelediğiniz ne çok şeyi nasıl öğüttüğünü, küçümsediğimiz nehirleri nasıl kuruttuğunu; ihmal ettiğimiz küçük sevinçleri, sevgileri nasıl soldurduğunu, ileride, bir gün yürümeyi düşündüğünüz ıssız yollara devasa binaların inşa edildiğini fark ederiz.

Tıpkı bir İspanyol atasözünde olduğu gibi, “Don Kişot olmaya giderken, evimize bir Şanso Panço olarak dönmek” ‘le kalmayıp, gün gelir burun kıvırdığımız o küçük şeylerin de büsbütün avuçlarımızdan kayıp gittiğini anlarız.

Çünkü avuçlarına bırakılan bütün dostlukları, sevgileri çürütür zaman. Çünkü zamana rüşvet veremezsiniz, kendinizi ikna etseniz de zamanı edemezsiniz. Bir düşünür, “Sevginiz ya da dostluğunuz zaman ve uzaklıkla sınırlı ise o yok demektir” diyordu.

Yaşadığımız gezegen milenyumu kutlarken, ben ise o tarihte düşünce suçu mahkumiyetlerimin bir yenisi için bir cezaevindeydim. Diktörtgen bir gökyüzünün altında ikinci baharımdı. Yirmili yaşlarında siyasal suçlardan mahkum olmuş altı yedi kişiyle birlikte kalıyordum. Koğuşumuzun havalandırmasında taş duvarlar ve bir de basketbol potası, dışarıda ise kışkırtıcı bir bahar vardı.

O bahar, koğuş pencerelerinin tam karşısındaki avlunun taş duvarlarına boydan boya sarmaşık ekmeye karar verip, ceplerine üç beş sıkıştırdığım gardiyanlara rica minnet poşetler dolusu toprak getirttik. Duvarın dibine yığdığımız toprağa geniş suntalarla çevreledikten sonra o sarmaşık tohumları ektik.

Birkaç ayda gelişip uzayan sarmaşıklar, havalandırma duvarında çivilere çaktıığımız iplere boylu boyunca sarılmakla kalmayıp, kimileri duvarları aşarak dışarıya göz kırpmaya başladılar.

Ancak koğuştakiler, şarmaşıklar yüzünden basketbol oynayamıyor ve o bana arada bir tedirgin bir sesle: “Top oynayabilsek çok iyi olurdu hani” , demekle yetiniyorlardı. Yeni bir sonbahar geliyordu ve bütün kışı tabut gibi daracık bir koğuşta balık istifi geçirecektik. Bu yüzden bir tercih yapmak zorundaydık.

Bir gün ranzalarına uzanmış koğuş arkadaşlarıma dönüp,”Sarmaşıkları artık sökebiliriz,” dedim. Onlar ranzalarından sıçrayıp sevinçle avluya yöneldiklerinde, ben o infazı görmemek için cezaevi kütüphanesine gittim. Bir saat kadar sonra döndüğümde, koğuştakiler sarmaşıkları yolup toprağıyla birlikte bir köşeye istif etmiş, keyifle top oynuyorlardı. Beni görünce bir an duraksayıp yüzüme mahcup bir ifadeyle baktıklarında: “Sorun değil çocuklar, kışın nasılsa kuruyacaklardı”,dedim…

Onlar oyunlarını sürdürürken,ben ise sarmaşıkların bir köşede büzüşüp kalmış cesetlerine burkularak bakarken, küçük, siyah tohumları dikkatimi çekti. O tutsak ve ölü sarmaşıklar, gövdelerinde bıraktıkları tohumları atıldıkları yerden bana bir vasiyet gibi sunuyorlardı sanki…

Tohumları bir kalem kutusuna bırakırken, onları bir gün, dışarıda diledikleri gibi büyüyebilecekleri bir alana ekeceğime dair kendi kendime söz verdim.

Zaman geçti, içeriden çıktım.Sonra üç yıl oturduğum evlerin hiçbiri o sarmaşık tohumlarını ekmeme uygun olmadı. Fakat arada bir o kalem kutusunu açıp bakıyor, onlara dokunuyor ve bir gün her bir tohumun bir evin duvarlarını nasıl boylu boyunca saracağını düşlüyordum.

Dördüncü yıl taşındığım müstakil evde bir ilkbahar, o tohumları evimin duvarının ön cephesindeki toprağa ektim. Üç günde bir sulayıp sabırla bekledim. Bekledim, fakat iki hafta kadar hiçbirinin filizleri bile görünmeyince, dört yıl sakladığım o tohumlarının artık çürüdüklerini anladım.

Şimdiyse dönüp geriye, upuzun yıllara baktığımda; aşklar vardı, dostlar vardı, gidilecekti diyorum.Söyleyeceklerim aklımın, yazacaklarım kalemimin ucundaydı; hepsi kalbimin ve zamanın avuçlarından nasıl da kayıp gittiler.

Gittiler o dostlar, şimdi artık öyle çok görmek istediğim dostlar değil. Eskiden okumayı tasarladığım bazı kitaplar artık okumayacaklarım, o yıllar yapmak istediklerim şimdi yapmayacaklarım ye da yapmak istemeyeceklerim. Mesela, eskiden kalabalık olmak isterken, şimdi yalnız kalmayı yeğliyorum. Beğenilerim, tutkularım, rüyalalarım bile değişmiş…

Oysa tam sorunlarımı çözdüm, işte oturdum ve artık gidebilirim derken, bir baktım ki artık gitmek istediğim pek fazla yer kalmamış işte…

Bu yüzden, siz olun, tutkularınızı, düşlerinizi, sevgilerinizi ve yolculuklarınızı ertelemeyin; çünkü çürürler. Çünkü dokunduğu her şeyi çürütür zaman…

Her şeyi çürütür zaman…

Yılmaz Odabaşı
Haziran 2004, İstanbul

(Yılmaz Odabaşı'nın bu yazısı, hiçbir kitabında yer almamıştır.)
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
44B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst