yiyin efendiler! (Han-ı Yağma)

enginnn Yeni Üye
Han-ı Yağma (Yağma Sofrası)

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır;
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Şu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı zi-safa sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab ü tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciGer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı can-feza sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı pür-neva sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
iltikaama muntazır = yutulmayı bekliyor;
muhtazır = can çekişmekte
han-ı iştiha = içaçıcı sofra;
nadi-i niam = nimetler yığını;
kudum = geliş
müftehir = iftihar eden;
han-ı zi-safa = Şenlikli sofra;
sürur-ı intikaamı = öç alma sevinci;
han-ı can-feza = can veren sofra;
malini = malını;
ferağ-ı hal = esenlik;
Şevk-i bal = gönül
sevincikavi = güçlü;
han-ı pür-neva = çığırtkan sofra

Tevfik Fikret (1912)
 
Son düzenleme:
Hasan Şeref İlhan Harbi Aktif Üye
Paylaşım için teşekkürler. Her devir de hamuduyla götürenler oldu ve olmaya devam edecek 1912'den 2008 yılına kadar değişen bir şey olmamış. Üstat Tevfik Fikret'de kendi döneminde ki bazı kişileri ne de güzel hicvetmiş.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Üst