Türkiye’nin Jeopolitik Önemi

SüKuN Harbi Aktif Üye
Türkiye’nin Jeopolitik Önemi

Türkiye, Kuzey yarım kürede ekvator ile Kuzey kutbu arasında eski dünya kıtaları adını verdiğimiz (Asya, Avrupa, Afrika) topluluğunun hemen hemen tam ortasında yer alır.Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada (Anadolu) üzerinde bulunur. 814.578 km2 alan kaplayan ülkenin 23.764 km2 si (yaklaşık %3) Avrupa Kıtası üzerinde yer alırken, diğer büyük parçası Asya’dadır. 36-420 kuzey paralelleri ve 26-450 doğu meridyenleri arasında yer alan ülkemizin en kuzey ucu Sinop ilinde İnce Burun; en güney ucu Hatay’da Beysun koyu güneyi olurken, en batı ucu Gökçeada’daki Avlakaburnu, en doğu ucu ise Iğdır ilimizde Aras Irmağı dil kesiminde yer alır. Geometrik şekil olarak kabaca yatay bir dikdörtgeni andıran ülkemizin batı-doğu yönündeki uzunluğu 1.600 km’ yi bulurken, kuzey-güney yönünde genişliği ise 650km’ dir. Bu bakımdan ülkemizin doğusu ile batısı arasında 19 boylam, diğer bir deyişle 76 dakikalık bir zaman farkı vardır.Türkiye kuzeybatıda Bulgaristan ve Yunanistan; kuzeydoğuda Gürcistan, Ermenistan, doğuda Nahcivan, İran, güneydoğuda Irak ve Suriye ile sınır komşusudur. Bu komşular içinde en uzun kara sınırına 877 km ile Suriye sahiptir.Jeopolitik açıdan önemli bir konumda bulunan Türkiye, Anadolu yarımadası elverişli iklim koşulları nedeniyle tarihi çağlardan itibaren büyük ölçüde yerleşmelere sahne olmuş, bunun neticesinde de çeşitli uygarlıkların kurulduğu ve geliştiği bir alan haline gelmiştir. Bu bakımdan Türkiye Doğu ile Batı medeniyetlerine köprü olmuştur. Ülkemiz coğrafi açıdan birbirinden farklı özellikler gösteren yedi bölgeye ayrılır. Bunlar Marmara, Karadeniz, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri olarak adlandırılır.

Jeopolitik demek bir ülkenin dış politikasını doğal konumunun belirlediğini öne süren siyasal bilgi kuramı demektir.
Özellikle iki dünya savaşı arasındaki dönemde Almanya’da ele alınıp geliştirilmiştir. 1924 yılında general Haushofer tarafından Münih’te bir jeopolitik enstitüsü kuruldu ve bir de jeopolitik dergisi yayımlanmaya başlandı.
Yaşam alanı bulma gereksiniminin toplumların doğal yönsemesi olduğunu öne süren ve buna dayanarak yayılma politikası güden Nazi yöneticileri jeopolitik kuramcılarını kendilerine danışman edindiler ve bu yeni modern bilim dalından daha teknik ve bilinçli bir şekilde yararlanmaya başladılar.
Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir. Asya ve Avrupa kıtaları arasında ulaşım ve ticaret gibi birçok alanda köprü görevi görmektedir.
Dünyada çok az ülkeye nasip olmuş derecede önemli “İstanbul ve Çanakkale Boğazlar” ına sahiptir. Bu boğazlara sahip olması ve dolayısıyla da böylesine önemli bir ulaşım merkezi olması Türkiye’nin en önemli özelliklerindendir.

Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler sıcak denizlere en kısa ve ekonomik yoldan ulaşabilmek için İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçmek zorundadırlar. Özellikle Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra kurulan yeni cumhuriyetler büyüme ve gelişme umuduyla deniz ticaretine büyük önem vermektedirler. Bu yolla ülkemize daha çok döviz girişi sağlanır ve ekonomimiz gelişir.Zengin petrol yataklarına sahip doğu ve Ortadoğu ülkelerine yakın olmamız da diğer bir jeopolitik avantajdır. Orta Doğu’ da petrol çıkaran ülkeler ürünlerini tüm dünya pazarına en kısa ve en karlı yoldan sunabilmek için ya bizim topraklarımızdan petrol hattı geçirmek; yada limanlarımızdan dağıtım ve satış yapmak zorundadırlar. Yurdumuz dünya coğrafyasında ılıman iklim kuşağında yer alır. Bunun sayesinde aynı anda ülkemizde 4 mevsim birden yaşanabilir. Böylece ülkemiz turizm değerleri bakımından da değerli bir konuma gelmiştir. Kış turizmi yurdumuzun kuzey, doğu ve kuzeydoğu kesimlerinde yapılmaktadır.
Asıl önemli olan yaz turizmi ise Akdeniz ve Ege bölgeleri ağırlıklı olmak üzere yurdumuzun deniz kıyısındaki birçok yöresinde yapılır. Ülkemize yılda yaklaşık 9 milyon yabancı turist gelmektedir. Bu turizmden elde ettiğimiz gelirde yurdumuzun onlara göre ucuz olması nedeniyle sayıya göre biraz düşüktür(yaklaşık 13 milyar dolar).
Eşsiz kültürü, geçmişten beri kurduğu ve yücelttiği devletleri, gelenek ve görenekleri ve binlerce yıllık tarihi ile Türk Milleti dünyada tarihe damgasını vuran ender milletlerden biridir ve şu andaki varlığını Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde sürdürmektedir.

Yurdumuz Türkiye, dünya üzerinde birçok çatışmaların, sıcak ve soğuk savaşların yaşandığı Balkanlar ve Orta Doğu arasında yer almaktadır. Bu nedenle Türkiye tarihi boyunca hiç önemini kaybetmesine izin vermediği savunma ve askeri güç düzenini daima büyük bir dikkat ve kararlılıkla korumak zorundadır. Konumu nedeniyle birçok ülkeye hakim ve hükmedebilecek bir yerde bulunması ülkemizin stratejik bakımda ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Dünyadaki en güçlü devletlerden biri olarak kabul edilen A.B.D, ülkemizi Orta Doğu’ daki barışı sağlamak ve kendine güçlü bir ortak edinebilmek için müttefiki ilan etmiştir. Ülkemiz Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’ e 24 Ekim 1945; NATO’ya da 1951’de katılmasıyla dünyada ki gücünü kabul ettirme fırsatı bulmuştur.
Kısacası yurdumuz çok büyük bir jeopolitik güç potansiyeline sahiptir ve bunun da büyük bir bölümünden gerek askeri, gerek ekonomik, gerek de siyasal alanlarda yararlanmaktadır.
2.Yabancı Ülkelerin Ülkemiz Üzerindeki Emelleri

Dünyada ülkeler daima bulundukları konumdan daha iyi bir konuma gelebilmek için uğraş verirler. Daima çalışarak kendilerini rakipleri karşısında daha güçlü duruma getirmeye çalışırlar.
Bir devletin sadece kendini güçlendirmesi o devletin dünyada söz sahibi olmasını sağlamaz. Bir yandan kendi güçlenirken rakipleri de zayıflamalıdır. Bu istek ve arzularını gerçeğe dönüştürebilmek için dünyada soğuk savaş içerisinde olan devletlerin sayıları oldukça fazladır.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti sahip olduğu değerleri, jeopolitik konumu, tarihi ve gücü bakımından tüm dünya devletlerinin gözünü ayırmadığı ve tüm tarihi boyunca almayı istemekten vazgeçemediği çok büyük bir devlettir.
Büyük devletlerin sorunları büyük olur, ama çok büyük devletlerin sorunları fazla büyümemelidir. Aksi takdirde büyük devletler karşılarındaki büyük karşı güçler karşısında yenik düşebilirler.
Tüm tarihiyle dünyaya nam salan Türk Milleti bu büyük sorunların üstesinden gelmeyi her zaman bilmiştir. Ama gün geçmiyor ki başka yeni sorunlar çıkmasın...
Bu güzel vatanımızı elimizden almak için yabancı ülkeler adeta çok gizli bir şebekede çalışıyormuş gibi ülkemizle uzun yıllardır soğuk savaş içerisindedirler. Ülkemiz tam bir sorunun üstesinden gelmişken diğer bir yenisi çok farklı bir konumda oluşmaktadır.
80’lerin ortasına doğru ülkemiz tam gelişmek için yüksek bir hıza kavuşmak üzereyken PKK terörü denilen bir canavar grup yurdumuzun güneydoğusunda baş göstermiştir. GAP’ iyle canlanacak ve kalkınacak olan bölgeye terör damgası vurulmuş yurdumuzun o bölgesi adeta diğer Türkiye olarak adlandırılmıştır.
Bu kötü günler fazla sürmemiştir. Kahraman Türk askeri üstün bilgi ve tecrübesiyle terör örgütüne her geçen gün ağır darbeler indirmiş ve yeni binyıla girmeden örgütü ortadan kaldırmıştır.
Çok büyük kayıplar verdiğimiz terörün kaynağını nereden aldığı yıllarca konuşulmuş ve tartışılmıştır.
Ve de en sonunda çoğu otoriter çevrelerce bu terörizmin ülkemizin ilerlemesini yavaşlatmak amacıyla oluşturulmuş yabancı ülkelerin ülkemiz üzerindeki kötü emellerinden biri olduğu anlaşılmıştır.
Diğer ülkelerin yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmamıştır. Ortaya attıkları yalan yanlış iddialarla yurdumuzun yurt dışındaki otoritesini sarsmayı hedef belirlemişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin tarihte hiç yapmadığı bir olay nedeniyle bugün Avrupa devletleri ve Ermenistan tarafında “Ermeni Soykırımı” yla suçlanmaktayız. Bunda bizim de suçumuz yok değil. Kendi tarihimizi onlar araştıracağına biz araştırırsak gerçeğin resmi bir şekilde ortaya çıkacağı şüphesizdir.

Dünya tarihine baktığınız zaman en çok savaş yapmış, en çok şehit vermiş ve en çok üzerinde haince planlar yapılmış millet Türk Milleti dolayısıyla da Osmanlı’nın varisi olan Türkiye’dir.
Bunun en öz nedeni dünyada çok değerli topraklar üzerinde bulunuyor olmamız ve bulunduğumuz yere hükmediyor olmamızdır.

Kısacası Türkiye tarihi boyunca birçok devlet tarafından alınmak, yıkılmak ve çökertilmek istenmiştir ama yüce Türk Milleti buna izin vermemiştir ve bundan sonra da vermeyecektir...







TÜRKİYENİN DÜNYADAKİ YERİ

DÜNYADA TÜRKİYE
Türkiye'nin konumu:Bir ülkenin coğrafi konumu deyince yeryüzünün neresinde bulunduğu,kıtalara,öteki ülkelere,denizlere,ticaret yollarına göre anlaşılır.Konumun çok önemli sonuçları vardır.Ülkelerin bir çok özellikleri buna bağlıdır.Hatta bazı bilginler coğrafi konumu ,ülkelerin alın yazısına benzetirler.Buna göre ülkelerin geçmişi,tarihteki rolleri,bugünkü durumları ve gelecekleri her şeyden önce konumlarıyla ilişkilidir.İşte bu sebeplerle ülkeler incelenirken ilk iş olarak coğrafi konumları ele alınır ve sonuçları araştırılır.Türkiye 36-42 KP arasındadır.Demek ki yerkürenin kuzey yarısında ekvator ile kuzey kutbu arasındaki mesafenin ortasına yakın bir yerdedir. yani orta kuşağın bu kısmına "sıcak orta kuşak"ya da"subtropikal kuşak" adı verilir.Türkiye bu kuşakta 26-45 DM arasında uzanır.O halde yurdumuz başlangıç meridyenine göre doğudadır.İşte Türkiye 'nin yerküre üzerinde enlem boylam dereceleriyle belirtilen bu yerine matematik konumu denir.Türkiye'nin başta iklim olmak üzere bazı özellikleri matematik konumuna bağlıdır.Fakat yurdumuzun kıtalara, denizlere,başlıca ulaşım yollarına, büyük nüfus farklı ekonomik bölgelere göre konumun sonuçlarında da önemlidir.Bu tür konuma özel konum denir.Türkiye'yi dünya üzerinde aynı kuşakta yer alan bir çok ülkelerden ayıran ona özellik veren başlıca sebep budur.Yni özel konum şartlarıdır.Bu bakımdan Türkiye dünyanın başlıca hiç bir ülkesinde rastlanmayan bazı özellikler gösterir.Kıtaların birbirine en çok yaklaştığı yerdir.Topraklarının bir kısmı Avrupa da bir kısmı Asya’dadır.Demek ki Türkiye hem bir Avrupa hem de Asya ülkesidir. Avrupa da 2 Asya da 4 ülke ile sınır komşusudur.Özel konum bakımından Türkiye’nin ilginç bir özelliği şudur:Topraklarımız eski dünyanın merkezinde olduğu halde 3 yönden denizlerle kuşatılmıştır.Topraklarımızın kuzeybatı kısmının ortasında da marmara denizi ve boğazlar yer alır.Bütün bu denizler atlas okyanusunun kıtaya sokulmuş kollardır.Marmara ve boğazlar çok önemli bir yoldur.Çünkü Türkiye toprakları karadenizi akdenizden br süngü gibi ayırır.
Bu iki deniz arasındaki tek bağıntıyı boğazlar ve marmara sağlar.
Karadeniz ülkelerinin limanlarından gemilerin öteki ülkelere varabilmeleri için mutlaka topraklarımız üzerindeki bu yoldan geçmeleri gerekir.
Önemli konum özelliklerinden bir başkası Türkiye’nin,dünyanın ekonomik,siyaset ve kültür bakımından farklı büyük bölgeleri arasında bulunmasıdır.
Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip en çok petrol üreten fakat ekonomik bakımdan geri kalmış ülkeleri yer alır.Petrol yüzünden bütün dünyanın gözü bu bölge üzerindedir.Kuzey batımızda yoğun nüfuslu ve çok endüstrileşmiş orta ve batı Avrupa ülkeleri vardır.Ekonomik farklı ve birbirine muhtaç bu iki bölgeyi birbirine bağlayan en kısa Karadeniz ve hava yolları Türkiye’den geçer.Türkiye aynı zamanda İslamiyet’in orta doğuda Hıristiyan Avrupa’ya en fazla sokulmuş olduğu ülkedir.Demek ki ülkemiz sosyal yapı gelenekler ve kültür bakımından farklı iki alemin yüzyıllardan beri karşılaştığı yerde bulunmaktadır.Siyasi bakımdan da Türkiye farklı bloklar arasında bulunmaktadır.Kuzey ve kuzeybatımızda sosyalist ülkeler yer alır.Güneyimizde üçüncü dünya ülkeleri adlandırılan devletler vardı.
Türkiye bu iki grup arasında batı bloğunun bir üyesi olarak yer almaktadır.Nihayet Türkiye dünyanın en eski kültür alanlarından biri üzerinde bulunmuştur.Gerçekten en az 9-10 bin yıldan beri yurdumuz sürekli bir yerleşme alanı olmuştur.Zamanımızda 9 bin yıl kadar önce insanları yabani bitki ve hayvanları evcilleştirmeyi başardıkları bu sayede ilkel toplayıcılık ve avcılık ekonomisinden tarım ekonomisine ilk önce geçtikleri bölge burasıdır.Bu medeniyet aşamaları, gene topraklarımızda devam etmiş zamanımızda 4 bin yıl önce Anadolu da 2 bin yıl kadar öncelerinde Anadolu dünyanın tarım,endüstri,ticaret ve kültür alanında en ileri en kalabalık en varlıklı bölgeleri içine alır.
Matematik e Özel Konumun Sonuçları:Türkiye'nin bir çok özellikleri yukarıda açıklanan konum koşullarıyla ilgilidir.
Örneğin yurdumuzun iklimi ana çizgilerinde,her şeyden önce matematik konumunun bir sonucudur.Yerküre üzerindeki yerinden ötürü Türkiye subtropikal iklimler kuşağındadır.Bu kuşağın güneyinde kurak iklimler ve çöller,kuzeyinde genellikle nemli ve orta kuşak yer alır.Böylece matematik konum tarım imkanlarımızı ,ürünlerimizin türünü ,bitki örtüsü,topraklarımızın özellikleri su kaynaklarımızı,yerleşme şartlarımızı vs... belirler.
Çünkü bunların hepsi her şeyden önce iklim şartlarıyla ilişkilidir.Matematik konumun bir başka sonucu saat probleminde kendini gösterir.26'45'D.M. arasında yer aldığına göre Türkiye'nin en doğu ve batı noktaları arasında 76 dakikalık mahalli saat farkı vardır.Fakat çalışma düzenini sağlamak için Türkiye iş hayatında aynı saat dilimi kullanılır. Kullandığımız saat 30 'doğu meridyeninin saatidir. Buda 2.dilim saatin ayarıdır.
Griviç saatinden 2 saat ileridir.
Özel konumun tesirlerine gelince bu tesirler iklim üzerinde de kendini gösterir.Denize göre konum matematik konumun belirlediği genel iklim şartlarında bazı değişikliklere yol açar.Bunun sonucunda kıyı bölgelerimizle iç bölgelerimiz arasında sıcaklık,yağış ile iklim unsurları bakımından önemli farklılıklar ortaya çıkar.Bu ayrılıklar adı geçen bölgelerimizin bir çok özelliğini dolaylı olarak etkiler.Örneğin doğu Karadeniz kıyılarıyla iç Anadolu arasında toprak türü ,toprak ürünleri,su kaynakları,akarsu rejimleri,yerleşme şekilleri bakımından görülen ayrılıkların çoğu bölgelerin özelliklerine etki eder.
Sonuç olarak iklim şartlarında bölgenin denize göre konumu yol açtığı değişikliklere bağlıdır.
Özel konumun en önemli tesirlerinden biride Türkiye topraklarının tarihteki rolünü halkının sosyolojik,etnik yapısını,Türkiye'nin geçmişteki ve bugünkü önemini belirlenmiş olmasıdır.Yurdumuzun eski dünyanın önemli bölgeleri arasında ve bunları birleştiren deniz ve karayolları üzerinde bulunduğunu biliyoruz.
Tarih boyunca prehistelik çağlardan beri çeşitli insan toplulukları yurdumuzda geçen bu yolları izleyecek göç etmiş,yerleşmiş bu topraklar üzerinde bazen uzun süre bazen içinde yaşamış bazen de savaşmıştır. XI.yy.da batıya ilerleyen oğuz boylarında doğudan gelen bu yolları izleyerek Anadolu’ya sokulmuş bu toprakları Türkleştirmiş aynı zamanda onu Türk-İslam kültür aleminin sınırları içine katmıştır.Böylece bugünkü Türkiye toprakları yüzyıllar boyunca farklı kültür bölgeleri,özellikle doğu ve batı uygarlıkları arasında paylaştırıcı,birleştirici bir geçiş ve adeta bir köprü rolü oynamıştır.Dünyada bu bakımdan bu kadar büyük rol oynamış başka hiçbir ülke yoktur.
Bir çok ülkelerin ve toplumların Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde bizimle birlikte yaşaması bu gibi tesirleri ayrıca kuvettlendirirmiş.
Fakat topraklarımızın tarihteki rolünü yalnız aracılıktan ibaret kaldığı sanılmamaktadır.Türkiye toprakları aynı zamanda çok eski çağlardan beri nüfuslanmış çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiş,insanlğın gelişmesine yüzyıllar boyunca önemli ölçüde katkılarda bulunmuş bir bölgedir.
Örneğin Türk-İslam uygarlığının daha yakın çağlara ait sosyal ve kültürel izleri eski Osmanlı toprakları üzerinde hala göze çarpmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin yüzölçümü yaklaşık 814.500 km bulan bir ülkedir.ana nüfusu da 65 milyona yakındır.Buna göre TC. orta büyüklükte bir devlettir.Dünya ekonomisindeki önemli sayılamaz.Örneğin dış ticaretimizin tutarı AB,Almanya,İngiltere,Kanada gibi ülkelerin dış ticaretleri yanında çok azdır.Ekonomik gücümüzü demir-çelik,enerji üretimi bakımlardan çok ilerlemiş büyük endüstri ülkeleriyle karşılaştıramayız.Türkiye daha çok endüstrinin de hızla gelişmekte olduğu bir tarım ülkesi olma özelliği gösterir.Kişi başına düşen milli gelirde gelişmiş ülkelere oranla azdır.Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin dünya siyasetinde önemli bir rolü vardır.Bunun başlıca sebepleri Türkiye'nin farklı siyasal bloklar ve farklı ekonomik bölgeler arasındaki konumu,bunlar arasındaki yolları kontrol altında bulundurması ve özellikle boğazlar ve Marmara yolunun topraklarımız içinde olması gerekir.Türkiye'nin daha çok bulunduğu coğrafi bölge yani orta doğu içinde değerlendirmek gerekir.O zaman Türkiye'nin daha çok bulunduğu coğrafi bölge yani orta doğu içinde değerlendirmek gerekir.O zaman Türkiye'nin büyük önemi açıkça belirlenebilir.
Gerçektende Türkiye tabi kaynaklarının çeşitliliği,geniş tarım imkanları büyük miktar
Türkiye'nin Siyasi Jeopolitik Durumu Ve Önemi
Türkiye'nin alan veya coğrafi konum açısından Asya ile Avrupa arasında bir köprü durumunda ve batı kültürü arasında bir geçiş kuşağında yer almaktadır.Coğrafi konum açısından kuzeydeki ülkelerin deniz yoluyla Akdeniz ,Hint,Okyanusu ,Atlas Okyanusu ile temas kurarak dünyaya açılması,boğazlar vasıtasıyla Türkiye üzerinden geçmektedir Aynı şekilde Avrupa'nın Orta Doğu'ya kara yolu bağlantısı yine Türkiye'nin işgal ettiği Anadolu ve Trakya üzerinden sağlanmaktadır.Bunun yanında Türkiye'nin bulunduğu kütle Orta Doğu ülkeleri için önemli bir hayat damarı halindedir.
Başta Fırat ve Dicle'nin suları ile hayat bulan Suriye ve Irak Anadolu yarımadasına sıkı şekilde bağlıdır.
Sadece bu noktalar ele alındığında Türkiye gerek batı gerekse orta doğu dünyası için bir bakıma hayati çıkarlarının sağlandığı bu alemde birbirine bağlayan,pekiştiren bir doğal köprü durumundadır.
Stratejik açıdan ele alındığında dünya petrolünün %60'ını oluşturan Orta Doğu ülkelerinde istikrarın sağlanması ve bir bakıma batının petrol çıkarlarının devam etmesi açısından da Türkiye'nin üzerine önemli görevler düşmektedir.Nitekim bu stratejik önem körfez krizi ve savaşın müddetince kendini kuvvetli olarak hissettirmiştir.Örnek olarak Birleşmiş Milletlerin aldığı ambargo kararının Irak'a uygulanmasında Türkiye anahtar durumunda olmuştur.Türkiye buna uymadığı takdirde ambargonun uygulanması mümkün olmayabilirdi ve körfez savaşında müttefik kuvvetlerin sağladığı başarı yine Türkiye'nin müttefiklerin yerine uyguladığı politika sayesinde olabilmiştir.Yine bu stratejik- jeopolitik önem dünya hakimiyeti için caba sarfeden komşumuzun Türkiye üzerindeki emellerini açıkça ortaya koymaktadır ve buna karşı Avrupa ve ABD'nin Türkiye'ye tabiri uygun ise yardımda bulunmasının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Türkiye'nin sahip olduğu stratejik-jeopolitik avantajı dikkate alan Batı Avrupa ülkeleri sürekli olarak Türkiye üzerinde zaman zaman baskı kurmuşlar 1.Dünya Savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunu parçalamaya ve paylaşmaya geçmişlerdir.
Batılı ülkeler aslında Türkiye'ye karşı yürütülen pişmanlık ve dostluk ;tamamen bu ülkelerin kendi aralarında sürdürdükleri menfaatler çatışmasının bir eseridir.Yine 1.Dünya Savaşı sonrasında başta orta doğuyu ellerinde tutarak Uzak Doğuya hakim olma gayretleri sonucunda Fransız ve İngilizler kendi istek ve amaçları doğrultusunda Osmanlı,imparatorluğundan miras kalan orta doğudaki topraklarımıza tabiri uygun ise zoraki olarak elimizden almışlardır.Bunun en açık örneğini Musul petrolleri ve İngilizlerle çizilen Türkiye-Irak sınırının belirlenmesini göstermektedir.
Şu gerçeği açıkça ifade etmek gerekir ki batı dünyası ne güçlü ne de zayıf bir Türkiye istemektedir.Bu amaç uygun olarak bazı batı ülkeler ve komşularımız terörist eylemler için adeta yataklık yapmışlar ve hatta gizli yollarla destek bile sağlamışlardır.Hiç bir batı ülkesinin kendi ülkesi siyasi ve demokratik düşüncesi aleyhinde çalışan bir örgüt barındırmazken Türkiye'nin parçalanması ve bölünmesi için faaliyet gösteren çeşitli örgütleri beslemekte ve onlara gizli yollardan her türlü desteği sağlamaktadır.
Batı dünyası bu amacına uygun olarak ülkemiz için çoğu uluslar arası safhalarda çifte standart uygulamıştır.Bunun en tipik örneklerinden biri Kıbrıs’ta Türk halkı katledilirken batının seyirci kalması anlaşmalardan doğan hakkımızı kullanmakla da Türkiye'nin bir "istatilacı ülke"olarak dünyaya tanıtılması başta Amerika B.D.olmaksızın silah ve diğer ambargonun uygulamasıdır.Avrupa topluluğunu Yunanistan politik nedenlerle alınırken Türkiye'nin bu topluluğa girmesini zorlaştırıcı,engelleyici işlemlerinin sürdürülmesi de batının Türkiye üzerindeki sevimsiz emellerini açıkça ortaya çıkarmaktadır.İnsan haklarına çok düşkünlüğüyle tanınan Avrupa Parlamentosu sürekli olarak Türkiye aleyhine çifte standart uygulaması adet haline getirmiş gibi görünmektedir.
Kısa olarak açıklanan bu durumlar her şeyden önce Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konumdan ileri gelmektedir.Türkiye'nin uyguladığı siyasi politikalara gelince Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte Atatürk "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"politikasını benimsemiş ve bu politika Türkiye'nin ana hedefi olmuştur.2.Dünya S.'ından sonra Türkiye haklı olarak batılı entegrasyonda yer almayı hedeflemiştir.
Bunu için Nato, dağıtılan Cento'ya girmesi,Avrupa konseyi,Avrupa ekonomi topluluğuna tam üye olmak istemesi ,batıyla birleşme gayretinin doğal sonucudur.Bunun yanında merkeziyete dayalı devletçilik ve bu anlayışı ile sürdürülen ekonomik ve siyasi sistemlerin iflas ettiği günümüzde ülkemizin de tam kuralları ile işlemese bile liberal,serbest piyasa ekonomisi veya gümrük duvarlarının arkasına saklanmadan rekabete dayalı bir sanayinin gelişmesini gerçekleştiren ekonomik sistemin temellerinin atılmış olmasında batılı sistemde birleşme çabaları doğrultusunda yapılmış önemli bir adımdır.Bu sistemin tam anlamıyla gerçekleşmesi için içte gerekli düzenlemelerin yapılması yanında Türkiye'nin batı blokları ile kendi çıkarları doğrultusunda ödün vermeden bütünleşmesinin çok büyük yararları bulunmaktadır.
Çünkü en fazla sermaye ve teknolojik transferden yararlandığımız ihracat ve ithalat yaptığımız ülkelerin başında ABD dahil batı bloğu gelmektedir.Özellikle bazen bir çok ödünlerle aldığımız batı sermayesinde de akıllıca kullanmamız gerekmektedir.Bununla birlikte Türkiye'nin konumu ve kültürel durumu gereğince batının yanında islam ülkeleri ve özellikle Ortadoğu ve hatta Güneydoğu Asya ülkelerinde mevcut olan ilişkilerini geliştirmesi gerekmektedir.Türkiye'nin batı bloğunun ve islam ülkeleri arasında istenilen yer alabilmesi açısından köprü sayılabilecek bilimsel,kültürel ,ekonomikve demokratik açıdan önemli müsadeler alması şarttır.
En büyük faktör ve sermayenin insan olduğu dikkate alındığında ve ilerlemelerde insanlarımızın refah mutluluğunu hedef alınması gerekmektedir.Bunun için Türk insanının kendine özgü olan gücünün ortaya çıkması açısından çağdaş,seviyeli eğitim-öğretim yapılması bunu yanında bilimsel araştırmaların yoğunlaştırılması için her türlü destek ve yardımın yapılması şarttır.
Yeni üniversite kurma çabaları yerine en eskilerinin güçlendirilmesi ;üniversitelerin gerçek anlamda ve bilimsel araştırmalar,yayınlar yapılmalıdır
Hali hazırda pek fazla hissedilmeyen ve yakın gelecekte nüfusumuzun artışı ve doğal kaynakları olan ihtiyacın artması ile ortaya çıkacak olan yanlış arazi kullanma ve bunun sonucu olarak ülkemizin toprak ve arazi kabiliyetini kemiren "erozyon"olayına dur dememiz şarttır.Ülkemizde doğal dengeyi korumanın milli ve dini bir görev olduğu ve ülke topraklarını kemiren erozyonun bir politika haline getirilmesiyle önlenmesi mümkün olacağı görüşünün benimsenmesi gerekmektedir.Başka bir ifadeyle denilebilir ki erozyon ülkemizdeki gelir dağılımını alt üst eden fakiri daha da fakirleştiren ulusumuzun insanları arasında gelir farkı yönünden uçurumlar yaratan enflasyondan daha tehlikeli boyuttadır.
"Türkün Türk’ten Başka Dostu Yoktur."özdeyişi her zaman akılda tutulmalı sadece batının bilim ve teknolojisi alınmalı,batılılarla birlikte oluşturacağımız pakt,anlaşma ve diğer uluslar arası çeşitli birliklerin günün birinde çözülebileceği dikkatten uzak tutulmalıdır.Çünkü günümüz dünyasında güçlü devletin siyasi yönden olduğu kadar ekonomik yönden de güçlü olması gerektiği ve hatta ekonomik bağımsızlığın siyasi bağımsızlığı pekiştireceği hedef alınmalıdır.
Orta doğunun Asya ile Avrupa arasında bir geçiş alanı olması nedeniyle buradaki ülkelerin iki yanlı ilişkileri ve transit ticaretten sağladıkları yararlar bölgedeki uygarlıkların gelişmesinde büyük ölçüde rol oynamışlardır.Burada dikkat çeken ya da üzerinde durulması gereken bir özellik Anadolu’nun aynı coğrafi bölgede olmasına rağmen Avrupa ile Asya arasında ulaşım bakımından öteki Orta doğu ülkelerine göre daha üstün bir durum göstermesidir.Bu üstünlük Anadolu’nun hem coğrafi konumu hem de coğrafi yapı bakımından diğer orta doğu ülkelerinden daha değişik özelliklere sahip bulunmasından ileri gelmektedir.

Türkiye'nin Siyasi Jeopolitik Durumu Ve Önemi
Türkiye'nin alan veya coğrafi konum açısından Asya ile Avrupa arasında bir köprü durumunda ve batı kültürü arasında bir geçiş kuşağında yer almaktadır.Coğrafi konum açısından kuzeydeki ülkelerin deniz yoluyla Akdeniz ,Hint,Okyanusu ,Atlas Okyanusu ile temas kurarak dünyaya açılması,boğazlar vasıtasıyla Türkiye üzerinden geçmektedir Aynı şekilde Avrupa'nın Orta Doğu'ya kara yolu bağlantısı yine Türkiye'nin işgal ettiği Anadolu ve Trakya üzerinden sağlanmaktadır.Bunun yanında Türkiye'nin bulunduğu kütle Orta Doğu ülkeleri için önemli bir hayat damarı halindedir.
Başta Fırat ve Dicle'nin suları ile hayat bulan Suriye ve Irak Anadolu yarımadasına sıkı şekilde bağlıdır.
Sadece bu noktalar ele alındığında Türkiye gerek batı gerekse orta doğu dünyası için bir bakıma hayati çıkarlarının sağlandığı bu alemde birbirine bağlayan,pekiştiren bir doğal köprü durumundadır.
Stratejik açıdan ele alındığında dünya petrolünün %60'ını oluşturan Orta Doğu ülkelerinde istikrarın sağlanması ve bir bakıma batının petrol çıkarlarının devam etmesi açısından da Türkiye'nin üzerine önemli görevler düşmektedir.Nitekim bu stratejik önem körfez krizi ve savaşın müddetince kendini kuvvetli olarak hissettirmiştir.Örnek olarak Birleşmiş Millletler'in aldığı ambargo kararının Irak'a uygulanmasında Türkiye anahtar durumunda olmuştur.Türkiye buna uymadığı takdirde ambargonun uygulanması mümkün olmayabilirdi ve körfez savaşında müttefik kuvvetlerin sağladığı başarı yine Türkiye'nin müttefiklerin yerine uyguladığı politika sayesinde olabilmiştir.Yine bu stratejik- jeopolitik önem dünya hakimiyeti için caba sarfeden komşumuzun Türkiye üzerindeki emellerini açıkça ortaya koymaktadır ve buna karşı Avrupa ve ABD 'nin Türkiye'ye tabiri uygun ise yardımda bulunmasının önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Türkiye'nin sahip olduğu stratejik-jeopolitik avantajı dikkate alan Batı Avrupa ülkeleri sürekli olarak Türkiye üzerinde zaman zaman baskı kurmuşlar 1.Dünya Savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunu parçalamaya ve paylaşmaya geçmişlerdir.
Batılı ülkeler aslında Türkiye'ye karşı yürütülen pişmanlık ve dostluk ;tamamen bu ülkelerin kendi aralarında sürdürdükleri menfaatler çatışmasının bir eseridir.Yine 1.Dünya Savaşı sonrasında başta orta doğuyu ellerinde tutarak Uzak Doğuya hakim olma gayretleri sonucunda Fransız ve İngilizler kendi istek ve amaçları doğrultusunda Osmanlı ,imparatorluğundan miras kalan orta doğudaki topraklarımıza tabiri uygun ise zoraki olarak elimizden almışlardır.Bunun en açık örneğini Musul petrolleri ve İngilizlerle çizilen Türkiye-Irak sınırının belirlenmesini göstermektedir.
Şu gerçeği açıkça ifade etmek gerekir ki batı dünyası ne güçlü ne de zayıf bir Türkiye istemektedir.Bu amaç uygun olarak bazı batı ülkeler ve komşularımız terörist eylemler için adeta yataklık yapmışlar ve hatta gizli yollarla destek bile sağlamışlardır.Hiç bir batı ülkesinin kendi ülkesi siyasi ve demokratik düşüncesi alehinde çalışan bir örgüt barındırmazken Türkiye'nin parçalanması ve bölünmesi için faaliyet gösteren çeşitli örgütleri beslemekte ve onlara gizli yollardan her türlü desteği sağlamaktadır.
Batı dünyası bu amacına uygun olarak ülkemiz için çoğu uluslar arası safhalarda çifte standart uygulamıştır.Bunun en tipik örneklerinden biri Kıbrıs!ta Türk halkı katledilirken batının seyirci kalması anlaşmalardan doğan hakkımızı kullanmakla da Türkiye'nin bir "istatilacı ülke"olarak dünyaya tanıtılması başta Amerika B.D.olmaksızın silah ve diğer ambargonun uygulamasıdır.Avrupa topluluğunu Yunanistan politik nedenlerle alınırken Türkiye'nin bu topluluğa girmesini zorlaştırıcı,engelleyici işlemlerinin sürdürülmesi de batının Türkiye üzerindeki sevimsiz emellerini açıkça ortaya çıkarmaktadır.İnsan haklarına çok düşkünlüğüyle tanınan avrupa parlemantosu sürekli olarak Türkiye aleyhine çifte standart uygulaması adet haline getirmiş gibi görünmektedir.
Kısa olarak açıklanan bu durumlar herşeyden önce Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konumdan ileri gelmektedir.Türkiye'nin uyguladığı siyasi politikalara gelince Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte Atatürk "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"politikasını benimsemiş ve bu politika Türkiye'nin ana hedefi olmuştur.2.Dünya S.'ından sonra Türkiye haklı olarak batılı entegrasyonda yer almayı hedeflemiştir.
Bunu için Nato,dağıtılan Cento'ya girmesi,Avrupa konseyi,Avrupa ekonomi topluluğuna tam üye olmak istemesi ,batıyla birleşme gayretinin doğal sonucudur.Bunun yanında merkeziyete dayalı devletçilik ve bu anlayışı ile sürdürülen ekonomik ve siyasi sistemlerin iflas ettiği günümüzde ülkemizinde tam kuralları ile işlemese bile liberal,serbest piyasa ekonomisi veya gümrük duvarlarının arkasına saklanmadan rekabete dayalı bir sanayinin gelişmesini gerçekleştiren ekonomik sistemin temellerinin atılmış olmasında batılı sistemde birleşme çabaları doğrultusunda yapılmış önemli bir adımdır.Bu sistemin tam anlamıyla gerçekleşmesi için içte gerekli düzenlemelerin yapılması yanında Türkiye'nin batı blokları ile kendi çıkarları doğrultusunda ödün vermeden bütünleşmesinin çok büyük yararları bulunmaktadır.
Çünkü en fazla sermaye ve teknolojik transferden yararlandığımız ihracat ve ithalat yaptığımız ülkelerin başında ABD dahil batı bloğu gelmektedir.Özellikle bazen bir çok ödünlerle aldığımız batı sermayesinde de akıllıca kullanmamız gerekmektedir.Bununla birlikte Türkiye'nin konumu ve kültürel durumu gereğince batının yanında İslam ülkeleri ve özellikle Ortadoğu ve hatta Güneydoğu Asya ülkelerinde mevcut olan ilişkilerini geliştirmesi gerekmektedir.Türkiye'nin batı bloğunun ve İslam ülkeleri arasında istenilen yer alabilmesi açısından köprü sayılabilecek bilimsel,kültürel ,ekonomik ve demokratik açıdan önemli müsaadeler alması şarttır.
En büyük faktör ve sermayenin insan olduğu dikkate alındığında ve ilerlemelerde insanlarımızın refah mutluluğunu hedef alınması gerekmektedir.Bunun için Türk insanının kendine özgü olan gücünün ortaya çıkması açısından çağdaş,seviyeli eğitim-öğretim yapılması bunu yanında bilimsel araştırmaların yoğunlaştırılması için her türlü destek ve yardımın yapılması şarttır.
Yeni üniversite kurma çabaları yerine en eskilerinin güçlendirilmesi ;üniversitelerin gerçek anlamda ve bilimsel araştırmalar,yayınlar yapılmalıdır






TÜRKİYE COĞRAFYASI




Türkiye Eski Dünya karaları olan Asya, Avrupa ve Afrika'nın birbirine en çok yaklaştığı sahada, Atlas Okyanusu'ndan, bu büyük kara kütlesinin içerlerine doğru 3 000 km boyunca sokulmuş bulunan Akdeniz havzası içinde yer alır. Kabaca paraleller doğrultusunda uzanan Türkiye, doğudaki Asya'dan, batıdaki Avrupa'dan sayılan iki parçadan meydana gelir. Kuzeyde ve güneyde yüksek kenar dağlarla (Güneyde Toroslar, kuzeyde ise Karadeniz Dağları) çevrilmiş, kabaca dikdörtgen biçimli kütlevi bir kara parçası olarak Asya'nın gövdesinden Avrupa'ya doğru uzanan Anadolu'nun, Asya'nın geri kalan büyük kısmından (Asia major) farklı, ileri bir kültür alanı olması nedeni ile Küçük Asya (Asia minor) olarak adlandırılmıştır. Kabaca üçgene benzetilen Trakya ise Avrupa kıtasında yer alan topraklarımızdır. Balkan yarımadasından Anadolu'ya doğru huni biçiminde sokulan bu sahaya eskiden Paşeli ve Rumeli adı verilirdi.

Hem bir Asya, hem bir Avrupa ülkesi olarak Türkiye 814 578 km²'lik yüz ölçümü ile (İzdüşüm alanı ise 779 452 km² dir.), İran dışında bütün komşularından ve Rusya Federasyonu dışında Avrupa ülkelerinin her birinden daha geniş yer kaplar. Bu alansal genişlik ve doğu-batı sınırları arasında 1 600 kilometreyi aşan, kuzey-güney doğrultusunda 475-650 kilometre arasında değişen büyük mesafeler, konum, relief ve iklim özelliklerinin etkileri ile birlikte, ülke sınırları içinde farklı coğrafi bölgelerin meydana gelmiş olmasına yol açan başlıca sebeplerden biridir
Biçim bakımından Türkiye toprakları, paraleller doğrultusunda uzanan bir dikdörtgene benzer. Bu dikdörtgen kabaca 42° (Sinop'ta İnceburun 42° 06') ve 36° (Hatay'da Topraktutan (Beysun) köyü civarı 35° 51') kuzey paralelleri ile sınırlanır. Bu konumuna göre Türkiye, termik bakımdan orta kuşağın daha sıcak olan güney yarısında, yer yuvar üzerinde birçok kurak ve yarıkurak ülkelerin sıralandığı subtropikal bölgededir. Fakat Doğu Akdeniz havzaları arasındaki konumu ve yüksek engebeleri sayesinde, kurak subtropikal alanlardan çok daha bol yağış alarak ayrılır. Ülkenin en batı (Gökçe adada Avlaka burnu 25° 40' E) ve en doğu (Küçük Ağrı'nın doğusu 44° 48') arasında yaklaşık 19 derecelik bir boylam farkı vardır. Doğu ve batı sınırları arasındaki mesafe, Türkiye'yi ortalayan 39° paraleli boyunca 1650 kilometreyi bulur. Ülkenin doğu ve batı bölgeleri arasındaki bağıntıyı ve kaynaşmayı yüzyıllar boyunca güçleştirmiş ve geciktirmiş olan bu uzun mesafe, aynı zamanda Türkiye'nin doğu ve batı sınırları arasında 76 dakikalık yerel saat farkına da yol açar.


TÜRKİYENİN FİZİKİ COĞRAFYASI


Alp Orojenik kuşağı içerisinde yer alan Türkiye, 1 132 m'lik ortalama yüksekliği ile oldukça yüksek bir ülkedir. Rusya Platformu ile Arabistan bloğu arasında sıkışarak yükselen Anadolu'nun kuzeyinde Karadeniz Dağları, güneyinde ise Toros Dağları uzanmaktadır. Oldukça engebeli bir yapıya sahip olan Türkiye'de ovaların kapladığı alanlar çok azdır. İç bölgelerdeki ovalar genellikle dağlar arasındaki tektonik depresyonlar arasında sıkışmışken, kıyı bölgelerinde ise delta ve kıyı ovası şeklinde görülmektedirler. İç Anadolu Bölgesi'ndeki platolar genellikle neojen kireç taşları ile kaplı iken, Doğu Anadolu'daki platolarımız ise Volkanik malzemelerden oluşmaktadır.

Neojen'de başlayan volkanik aktiviteler, Kuvaterner'de de devam etmiş ve özellikle İç Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerinde volkanik dağların oluşmasına yol açmıştır. Ülkemizdeki en genç volkanik püskürmeler Ege Bölgesi'nde Kula çevresi ile Akdeniz Bölgesi'nde Ceyhan ve Hassa çevresinde görülmektedir.

Türkiye'de yer kabuğunu şekillendiren en önemli unsur akarsulardır. Diğer şekillendirici gücü oluşturan yer altı suları, dalga ve akıntılar, rüzgarlar ve buzullar ise dar sahalarda etkili olmaktadır. Yer altı sularının etkisiyle oluşmuş olan karstik şekillere çoğunlukla Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerindeki kireç taşlarının yaygın olduğu sahalarda rastlanmaktadır. Dalga ve akıntılar ise kıyılarımızın şekillenmesinde rol oynamaktadırlar. Rüzgarlar sınırlı olarak Konya-Karapınar çevresinde etkili olmuşlardır. Buzulların aşındırma etkileri ise ülkemiz dağlarının yüksek kesimlerinde etkili olmuş ve olmaktadır.

Neotektonik safhada meydana gelen büyük ölçüdeki deformasyonlar, yerkabuğunun isoztatik dengeden uzak olması ve hala daha devam eden kompresyonal kuvvetler Türkiye'nin aktif bir deprem alanı olmasının başlıca nedenidir. Ülkemiz aktif bir deprem sahası olmasına rağmen maalesef ülkemizde halen bir deprem bilinci gelişememiştir. Son örneğini 17 Ağustos 1999 yılında Marmara Depremi ile yaşadığımız gibi her depremde büyük can ve mal kaybına uğramaktayız.

Ülkemizin bulunduğu sahada meydana gelen düşey ve yatay hareketler akarsu şebekesini de etkilemiştir. Türkiye'nin bulunduğu sahanın kubbeleşmesi ve çevre sahaların torbalaşarak çökmesi sonucu eski drenaj kanalları birçok yerde terkedilmiş ve merkezden çevredeki çukur alanlara (Karadeniz, Ege, Akdeniz, Hazar ve Mezopotamya) yönelen akarsulardan oluşan, ana çizgileri ile ışınsal karakter gösteren bir drenaj görüntüsü ortaya çıkmış, Doğu Anadolu bu suretle çevredeki ülkelerin su deposu haline gelmiştir. Kurulu veya yeni kurulan şebekenin, özellikle kenar dağlar üzerindeki kesimleri aralıklarla devam eden yükselmeler sırasında yer yer antesedant, yer yerde sürempoze olarak temele gömülmüş, bazı akarsular ise, Kuzey Anadolu fay zonu boyunca olduğu gibi ötelenmelere uğramıştır. Taban seviyesi ile aradaki seviye farkının artması çevredeki akarsuların daha hızla aşındırmasına ve gerilere doğru sokulmasına yol açmış ve bunun sonucunda meydana gelen bazı kapmalarla drenaj ana çizgileri ile bugünkü görünümünü kazanmıştır.

Türkiye gene olarak Akdeniz makrokliması içerisinde bulunmaktadır. Ancak yer şekillerine bağlı olarak kısa mesafede çok çeşitli iklim tipleri görülmektedir. Güneyinde Eski Dünya karalarının çöl kuşağı, kuzeyinde ise Doğu Avrupa'nın yarıkurak stepleri yayılır. Türkiye'nin Eski Dünya Karaları ortasında ve bu iki kurak iklim alanı arasında yer almasına rağmen, daha farklı ve daha yağışlı bir ülke olarak ayrılmasının başlıca sebebi, Akdeniz'in uzantısı olan ve Akdeniz iklim etkilerinin doğuya doğru sokulmasına imkan veren denizlerle çevrilmiş bulunması ve yüksek reliyefidir. Böyle olmasaydı bütün Türkiye'nin, aynı enlemlerdeki bazı ülkeler gibi yarı-çöller ve steplerle kaplı bir kurak iklim alanı olması gerekirdi. Fakat bölgelerin coğrafi özellikleri önemli değişikliklere yol açar ve Akdeniz makrokliması çerçevesi içinde bölgesel iklim tiplerinin ortaya çıkmasına neden olur. Uzun süreler boyunca Türkiye genelinde ortalama sıcaklık şartlan ancak bir iki dereceyi geçmeyen dar sınırları içinde oynamıştır. Buna karşılık Türkiye'de iklimin başlıca özelliklerinden biri, önemli ölçülere varan yağış oynaklığı ve zaman zaman meydana gelen şiddetli kuraklıklardır.

Azonal ve intrazonaller bir yana bırakılırsa, zonal topraklar bitki örtüsü ve iklim şartlarına uygun bir yayılış gösterirler. Ülkenin kuzey ve güney kıyı bölgeleri boyunca kuvvetle yıkanarak podsollaşmaya uğramış, bazı yörelerde lateritik özellikler de gösteren topraklardan oluşan bir şerit uzanır. Daha az yağışlı ve kışları daha soğuk iç kesimlere doğru hafifçe podsollaşmış, orta derecede asit kahverengi orman topraklarına geçilir. Daha içerlerde ise, artan kuraklık nedeni ile kalsifikasyon pedojenezde ön plana geçer. Bunun sonucunda, İç Anadolu'nun en az yağışlı orta kesimindeki serozyom alanını kabaca konsantrik kuşaklar halinde kuşakta ve merkeze yaklaştıkça giderek daha yüksek alkalinite gösteren pedokaller (kahverengi ve kızıl kahverengi yarı-kurak bölge toprakları) yer alır.

Türkiye'nin bitki örtüsünün dağılışı; iklime, özellikle yağış ve sıcaklık şartlarına bağlıdır. Karadeniz kıyıları boyunca nemcil türlerden oluşan gür ormanlar, onların güneyinde şiddetli kış soğuklarına dayanıklı kuru ormanlar, Akdeniz ve Ege kıyılarında ise Akdeniz ikliminin uzun yaz kuraklığına uymuş karakteristik formasyonları genişliği yer yer değişen birer şerit halinde uzanırlar. Artan kuraklığa bağlı olarak iç kesimlere doğru ve Güneydoğu Anadolu'da doğal orman alanlarından önce ağaçlı steplere ve daha sonra da steplere geçilir. Ormanın üst sınırı da, tıpkı daimi kar sınırı gibi, kontinentalitenin etkisi altında kenar bölgelerden (2 000-2 200 m) içerlere ve doğuya doğru yükselir ve Doğu Anadolu'da 2 800 metreye kadar çıkar.

Türkiye toprakları, bugün olduğu gibi bütün tarih boyunca, kuzeyi ve güneyi, doğusu ve batısındaki farklı kültürlerin karşılaştığı, bunlar arasında temasın sağlandığı, birleştirici, kaynaştırıcı bir geçiş alanı, bir pota rolü oynamıştır. Dünyanın belki başka hiç bir ülkesine bu ölçüde nasip olmayan bu seçkin rol, her şeyden önce coğrafi konumun bir sonucudur. Bu rol, ülke reliefinin doğal ulaşım ve ticaret yollarının bütün tarih boyunca güzergahlarını belirleyen genel uzantısı nedeni ile daha çok doğu ve batı doğrultusunda etkili olmuş, doğu ve batı kültürleri burada karşılaşmış, doğu ve batı toplumlarını niteleyen terimler (Asya ve Avrupa) burada doğmuştur. Türkiye'nin çoğu kez Asya ve Avrupa arasındaki köprü olarak tanımlanmasının sebebi budur. Buna karşılık ülke konumu, biçimi ve arızalı reliefi nedeni ile kuzeyindeki ve güneyindeki farklı kültür alemlerinin temasını güçleştiren, meridyonal doğrultuda yayılmalarını engelleyen bir set rolü oynamıştır. Bu alemler arasındaki temas ancak ülkenin kuzeybatısında, setin alçaldığı alandaki Boğazlar ve Marmara üzerinden sağlanmış ve sınırlı ölçüde kalmıştır. İlk Çağda Karadeniz'e sokulan maceraperest Yunanlı gemiciler, Karadeniz'in kuzey kıyılarından tahıl, post ve esir yükleyen Roma gemileri, Orta Çağın beli kılıçlı Venedik ve Ceneviz tacirleri hep bu yolu izleyerek kuzeye sokulabilmişlerdin, Bu yolun en önemli kesimi kuşkusuz. batıdan ve doğudan gelen yolların, Karadeniz'e açılan deniz yolu ile kesiştiği İstanbul Boğazı'dır. Boğazın girişinde kurulan İstanbul bu müstesna konumu sayesinde daha Roma ve Bizans devirlerinde dünyanın dört bucağından gelen malların satışa sunulduğu, işlendiği ve ihraç edildiği büyük bir ticaret, sanayi, kültür ve siyaset merkezi olmuştu, İstanbul Boğazının, Karadeniz aleminin Akdeniz alemine açıldığı yegane kapı olması, bir yandan ona sahip olan devletin gücünü ve önemini artırırken, bir yandan da tarih boyunca bu kapıya sahip olmak ihtirasını körüklemiştir.

Türkiye'nin relief özelliklerinin etkileri aslında çok daha çeşitlidir. Bu etkiler bu topraklar üzerinde yerleşmiş toplumların yaşamı, politik ve sosyal özellikleri ve kültürel gelişmelerinde de kendini gösterir. Örneğin kuzey ve güney kıyı bölgelerinin iç kesimlerden, iç kesimlerin ve kıyı bölgelerinin de birbirinden aşılması güç topografik engellerle ayrılmış bulunması, bunlardan her birinin yüzyıllar boyunca ayrı bölmeler halinde kalması daha antik çağda farklı isimlerle adlandırılan ve kültür bakımından da farklılık gösteren tarihi coğrafya bölgelerinin (Pontus, Likya, Karya, Kapadokya, Pamfilya, Kilikya, Paflogonya, Lidya, Frigya) oluşmasına yol açmıştır. Genel olarak eğimlerin kuvvetli olması ve arazinin çoğu yerde derin vadilerle yarılmış bulunmasının da önemli sonuçları vardır. Araştırmaların ortaya koyduğuna göre eğim bakımından tarıma elverişli sayılan topraklar ülke yüzölçümünün ancak 1/5 kadarını oluşturur. Aynı sebeple geniş alanlar kuvvetli bir toprak erozyonuna maruzdur ve aşınan toprakların birikmesi sonucunda kıyı çizgisinde önemli değişiklikler olmuş, bazı antik çağ limanları (örneğin Efes ve Milet) ve nehir limanları (Tarsus), liman olmak fonksiyonlarını kaybetmiş, bazı körfezler kapanmış (antik Latmos körfezi, bugünkü Bafa gölü), bazı adalar karanın içerlerinde kalmıştır. Kırsal ve kentsel yerleşmelerin dağılışı düzeni de, tıpkı yol güzergahları gibi, bütün tarih boyuncu ülkenin relief şartlarına bağlı kalmıştır.

Fiziki ortam şartları beşeri görünümü daha birçok yollardan etkiler. Tarım ürünlerinin coğrafi dağılışı ve verimliliği, daha yüksek sıcaklık isteyen ticari ürünlerin yetiştirildiği kenar bölgeler ile, tahılın ve şiddetli kışa dayanıklı diğer ürünlerin yetiştirildiği ve hayvancılığın yer yer tarımdan daha önemli olduğu karasal iç kesimler arasındaki farklılaşma temelde bölgesel iklim ayrılıklarından ileri gelir. Ülkenin birçok bölgelerinde duyulan sulama ihtiyacı şiddetli yaz kuraklığının, Doğu Anadolu'da antik çağdan beri yarı yarıya toprağa gömülü olarak yapılan evler şiddetli kış soğuklarının, geniş alanlarda yüzyıllardan beri uygulanan transhümans ve Doğu Anadolu'da hala daha yaygın olan göçebelik, bazı müelliflerin iddia ettikleri gibi etnik kaynaklı bir yaşam tarzı değil, fakat yükselti farklarına bağlı olarak iklim ve vejetasyonda meydana gelen mevsimlik değişikliklere uyumun sonucudur.

Fiziki ortamın beşeri görünüm üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri aslında yukarıda sayılanlardan çok daha fazladır. Bu etkiler, teknolojinin yüksek bir düzeye eriştiği günümüzde de, Türkiye'de bölgesel ve yöresel coğrafi görünümler arasındaki farkların temelinde yatan ve bir kısım izleri maziden miras kalan esas faktör olarak hala daha büyük rol oynamaktadır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst