Şiir ve yorum

Sarı Kız

Sarı Kız
Bir tatlı rüzgâr gibi esemedin peşimden,
Duman olup kalbime ağamadın sarı kız.
Güz bulutları gibi doluştuğun başımdan,
Gönül iklimimize yağamadın, sarı kız.
* * *
Yas mı tutar, bürünmüş dağlar kara dumana?
Hasreti hangi savran yükleyecek kervana,
Gönül bu yükü çekmez, sarmalıydın zamana,
Hasretimin dengini yığamadın sarı kız.
* * *
Gönül konağımızdan gelip de geçer oldun,
Saplandın yüreğime, paslı bir hançer oldun,
Sevgime isyan eder, cana kast eder oldun,
Uysal yâr gibi başın eğemedin sarı kız.
* * *
Vefasız desem değil, sen gönlümün ehlisin,
Sevgi fidanlığımın gonca kıvam gülüsün,
En yüksek yaylalarda çolpanların elisin,
Kalbimizden hasreti sağamadın sarı kız.
* * *
Tomurcuktu sevdamız, açılamadan soldu,
Yaşanmış o anılar, çok gerilerde kaldı,
Daha yolun başında, aşkın vadesi doldu,
Şafakta belirmedin, doğamadın sarı kız.



Naim Özdamar


 
Dilek


Yaşandı her nasılsa; tatsız hatıralardan,
Aklında kalanları silmeni diliyorum.
Anılar hatırına, geçerek buralardan,
En tatlı tebessümle gülmeni diliyorum.
* * *
Ne izine rastladım ne serabına çölde,
Şimdi sen kiminlesin, kim bilir hangi ilde?
Ne zaman nerelerde nasıl ve nice halde,
Yitirmiş olsan de beni bulmanı diliyorum.
* * *
Hasreti yaşamakmış aşkın ilacı, dostu,
Sevdalara düşürüp acı çektirmek kastı,
Her gece olmasa da şöyle bir akşamüstü,
İçime hilâl gibi dolmanı diliyorum.
* * *
Ruhuma yakınlığın, bir kuş uçumu değil;
Bu tercih bu çaresiz kalbin seçimi değil;
Hoş eylemez gönlümü, bir çay içimi değil,
Yanımda ömür boyu kalmanı diliyorum.
* * *
Bu aşkın şarabını serince, kana kana,
İçmeden sarhoş olup savrulmuşsan yabana,
Öyle ayda yılda bir değil her akşam bana,
Kucak kucak sevgiyle gelmeni diliyorum.
* * *
Oyun çocuğu gibi şen şakrak sekişinle,
Uzaktan kopup gelip semtime akışınla,
İster sevecen ister öfkeli bakışınla,
Şu sinemi ansızın delmeni diliyorum.
* * *
Aldırma isyanıma, intizara, vedaya,
Kulağını aç, dinle, kalpten gelen sedaya,
Tam bu gece sessizce süzülüp de odama
Benliğimi de benden çalmanı diliyorum.
* * *
Alışkınım sensizlik üşüşmüş her geceye,
Razıyım her acıya, çektiğim işkenceye,
Eğer anlam verdiysen sözümde ilk heceye,
Seni çok sevdiğimi bilmeni diliyorum.
* * *
Dile destan olasın, incecik kitap değil,
Her akşam masalarda içilen şarap değil
Bir gecelik eğlence, arzuya cevap değil,
Tek ebedi sevgilim olmanı diliyorum.
Naim Özdamar

 
JokeR Üye
abi bu mesajları konu olarak şiir pınarı bölümüne aç konu sayın artar..
 
Hasret
Ayrılık sabahları, konan yanaklarına
Her anı, yaprak gibi düşmüş ayaklarına.
Hasretlik bu, sevenin kaderine yazılmış;
Hep gurbet türküleri siner dudaklarına.

Naim Özdamar
 
Aşık

Âşık
Aşk adlı sarayından salınmaz kölen oldum;
Mum fitilinde tutsak alınmış şulen oldum;
Damla damla erirken bir sevda şamdanında,
Gözlerinde derbeder tükenip ölen oldum.

Naim ÖZDAMAR
7 Kasım 2008
 
Sarı Kızın Ölümü

Sarı Kızın Ölümü
— Didem’in ardından -
Kanıma girdi ölüm, inanmadım yürekten;
Hayal gibi yaşadım, rüya gibi görüldüm.
Bir telli turna olup, uçamadım yüksekten
Namlu ucuna düştüm, ak göğsümden vuruldum.
* * *
Yüklendim göğe doğru, baharla sabah erken,
Gün batısından geldi, yağmurlar dilerken,
Söktü beni bu rüzgâr bir taze fidan iken,
Günde kalmış kupkuru dal misali kırıldım.
* * *
Deli dalga idim ben, enginlerde yoğrulan,
Her günün batışında sevilmeye çağrılan,
En coşkulu çağımda köpüğüme doğrulan,
İmbat oldu üstüme naçar kaldım duruldum.
* * *
Beyaz bir menzildeyim, giderim yolum bitmez,
Yokuşta kaldı ruhum, düzlüğe nefes yetmez,
Kader bezginiyim, isyana gözüm tutmaz,
Kanımda kalp ağrısı, takatsizce yoruldum.
* * *
Ağıt hengâmesinde, seslerde sükût oldum;
Sevincimden hayır yok, bir hüzne umut oldum;
Kötü dertler göğünde serseri bulut oldum,
İsteksizce bilinmez iklimlere sürüldüm.
* *
Çıktığımda meydana davullar dövülürdü,
Uzun sarı saçlarım, gök gözüm övülürdü,
Kurumuş yaprağa eş ellerim sevilirdi,
Annemin kucağından ak kefene verildim.

Naim Özdamar
8 Kasım 2008
 
Bekleyiş

Bekleyiş

Yârim uçarı bulut, yıllması da imkânsız,
Kavgası sevdalarla, esip çekişe dursun.
Esrimemiz nedendir, bilmesi de imkânsız,
Yaseminler bayıltan saçı kokuşa dursun.
* *
En güzel yâr ,yâr için yaşayıp düşünenmiş,
En anlamlı gözyaşı hasretten boşananmış,
Sevdanın en güzeli uzaktan yaşananmış,
Boyumuza geriden geri bakışa dursun.
* *
Umurunda değil ki hangi gönülde yaşar,
O güzel ayakları bir gün yolundan şaşar,
Gafletten uyanmadan tuzağımıza düşer,
Başına buyruk maral gibi sekişe dursun.
* *
Gün gelir odamızda bizim için kokacak;
Bir yerden emir alıp tahtımıza çıkacak,
Yalnız olan bir Allah, yalnızlıktan bıkacak;
Sonunu düşünmeden bize akışa dursun.

Naim Özdamar
9 Kasım 2008
 
Davet

Davet
Katran karası gecelerime,
Sen ışık ol;
Her seher bülbül sesine
Aşina söğüt yapraklarıyla
Üşümüş bir dere şırıltısıyla harmanlanmış,
Bu sabah bestesi,
Fısıltılarla sana ulaşsın.
* * *
Ya ışık ol ya ses;
Ya hiç girme penceremden,
Ya da bir sabah vakti es.
Karanlık ruhumuzun açılsın perdeleri;
Sedanın yankısı çınlasın,
Sükûta yatmış baharımızda.
Bu sonsuz bekleyişimize cevap,
Kucağından davetkâr güfteler taşsın.
* * *
Aldırma akşamın gül rengine;
Sen sabah demlerinde güzelsin.
Sen umutlarımıza liman,
Varılacak son nokta,
Işıldayan emelsin.
Emekleyen arzularımız peşinden koşsun.

Bu şehrin akşamları,
Ciğerlerimizden sabah kokularını sormadan,
Damarlarımızdaki kanın koşusu durmadan,
Yürek kendini zincire vurmadan,
Bırak gönül haddini aşsın.

Naim Özdamar
11 Kasım 2008


 
İntihar Mektubu


Herkes böyle bilsin bu ölümü ilk tadışım;
Vedasız ayrılışım, zamansızca gidişim;
Yaşamaktan bıkmadım; merak ettim ölümü;
Bilimsellik uğruna son intihar edişim.


Naim Özdamar
12 Kasım 2008

 
Tutsak

Tutsak
Umutlara doğan gün, yeşeren yaprak tutsak,
Çelik kelepçede el, zincirde ayak tutsak,
Sevenlerin gönülden gülmediği yerdeyim,
Okşanası yanaklar, bakire dudak tutsak.

Naim ÖZDAMAR
13 Kasım 2008
 
Delirten

Delirten
Sarı saçına tarak vurdun, sazım tellendi;
Kapattın gözlerini yanakların sellendi;
Bilmem nasıl yaratmış yüce yaradan seni,
Gördükçe endamını deli gönlüm dellendi.

Naim Özdamar
14 Kasım 2008
 
O Gece

Kalp atışını duydu, bütün gece kollarım;
Saçlarının gölgesi omuz başıma düştü,
Bir yudum su istedim sönsün diye dillerim,
Boğazımdan aşağı bütün mahzenler taştı.

* * * * *
Bir tatlı hengâmede nasıl göz göze geldik?
Neler oldu o anda, hangi duyguyla dolduk?
Ömrümüzü bir anda iki öyküye böldük;
Dertsiz, asi başıma bu tatlı aşk dolaştı.
* * * * *

Nereden, nasıl geldik bu muhteşem geceye,
Binlerce aşk sözcüğü sığdı birkaç heceye,
İlan-ı aşk boşuna, ne gerek dibaceye,
Sevgiye aç gönlümüz bu gecemize koştu.

* * * * *
Pembe, beyaz dünyaya mavi yelkenler açtık,
Bütün mutlu anları yudumlayıp da içtik,
En güzel besteleri hep kendimize seçtik,
En ahenkli şarkılar gecemiz için coştu.
* * * * *
Pervaneler misali ateşinde eridim;
En mahrem hücrene fütursuzca yürüdüm
Aşka susamış teni tenine bürüdüm,
Dileğim, arzularım yıldızlara ulaştı.

Naim ÖZDAMAR
19.09.2008
 
Fitanat Hanım-1


Omuz başını öper kumral saçları,
Kurumuş leylak kokusunda,
Bayıltan hazlar gibi.

Arada yalanlar kaçar dudaklarından,
Geçmiş sevdalara dair.
Önüne düşer gözleri,
Gelinlik kızlar gibi.

Avuç içlerinde ter,
Apansız yanakları kızarır,
Olgun kirazlar gibi.

Dalına basınca ihanetler,
Bir öfke ile
Çiy damlaları uçuşur kirpiklerinde,
Bakışları İskeçe soğuğu,
Donduran ayazlar gibi.

Şeytan kıvrım kıvrım ,
Gülerken dudaklarında.
Öyle bir şeyler geçerken aklından,
Bir sıcak rüzgâr girer bedenine,
Bulutsuz yazlar gibi.

Eski zaman türküleri söyler bazen;
Söyler de
Dalar gider geçmişte bir sevdaya,
Ağırdan ağıra bir hüzün çöker.
Anılar, tül perdeler ardından
Serpilir,
Sararan güzler gibi.

Aklına düşer bir sabık sevgili,
Yaşından genç, teninden yağız.
Yüreğinde hafiften bir çırpınış,
Serçeler misali.
Sanki
Hâlâ O’nu özler gibi,
Hâlâ yüreğinin bir köşesi,
Derinden derine,
Dişlenmiş dudak acısı kıvamında,
Sızlar gibi.

Naim ÖZDAMAR
2.9.2008
BUHARKENT
 
Fitnat Hanım-2


Omuz başını öper kumral saçları,
Kurumuş leylak kokusunda,
Bayıltan hazlar gibi.

Arada yalanlar kaçar dudaklarından,
Geçmiş sevdalara dair.
Önüne düşer gözleri,
Gelinlik kızlar gibi.

Avuç içlerinde ter,
Apansız yanakları kızarır,
Olgun kirazlar gibi.

Dalına basınca ihanetler,
Bir öfke ile
Çiy damlaları uçuşur kirpiklerinde,
Bakışları İskeçe soğuğu,
Donduran ayazlar gibi.

Şeytan kıvrım kıvrım ,
Gülerken dudaklarında.
Öyle bir şeyler geçerken aklından,
Bir sıcak rüzgâr girer bedenine,
Bulutsuz yazlar gibi.

Eski zaman türküleri söyler bazen;
Söyler de
Dalar gider geçmişte bir sevdaya,
Ağırdan ağıra bir hüzün çöker.
Anılar, tül perdeler ardından
Serpilir,
Sararan güzler gibi.

Aklına düşer bir sabık sevgili,
Yaşından genç, teninden yağız.
Yüreğinde hafiften bir çırpınış,
Serçeler misali.
Sanki
Hâlâ O’nu özler gibi,
Hâlâ yüreğinin bir köşesi,
Derinden derine,
Dişlenmiş dudak acısı kıvamında,
Sızlar gibi.


Naim ÖZDAMAR
10.9.2008
 
Fitnat Hanım-3


Davullar yankılanır Balkan’dan Balkan’a.
Döner ipekler içinde,
Döner, kıvrım kıvrım kıvrak kalçaları;
Ve sazlar İskeçe Karşılaması’na.
Nane likörü kokan, çilek tadında dudakları,
Tecritli gözleri umursamaz,
Dünya çevresinde dönüyor sandı.

Kapılmış giderken,
Rumeli tınısının ritmine,
Dar geldi Fitnat Hanım’a meydan dar;
Çarpınca diri bir bedene,
Omuzlarına bir zeytin dalı biniyor sandı.

Esrik haline gülerken, inceden gizliye,
Oylum oylum gamzeleri,
Zindan karası bir çift gözün,
Tutsaklığında donuyor sandı.

Zeybek edasıyla oynayan,
Yağız ve yalım yüzün,
Çöküverdi sağına.
Diz vurdukça yere,
Uzayan kolları,
Kartal kanadınca
Açılıp, iniyor sandı.

Daldı bakışları bir levent boyuna;
Bir oynadığı oyuna,
Öyle bildik geldi ki,
Sanki yıllar ötesinden tanıyor sandı.

Bin yıllık güneşsiz ve dingin düşlerden,
Uyanıyor sandı.


Gönlünün tek ince dalına,
Eflatun bir kelebek
Konuyor sandı.

Tunç bildiği yüreğinin,
En gizli parçası,
İçin için,
Bir tatlı heyecanla
Kanıyor sandı.


Naim ÖZDAMAR
15.9.2008
 
Bahar Ve Siz

Bahar Ve Siz

Zerrin yapraklarına düşerken sabah çiyi,
Ilık bir bahar inmiş güzel gözlerinize.
Gamzeli gülüşünüz goncaların pürçeği,
Güller müjde veriyor sıcak yazlarınıza.

Sonsuz yolculuğunuz hüzünden mutluluğa,
Elveda kısa güne, hoşça kalın, soğuğa,
Bulutlar, hoş geldin, der, bu nazende konuğa,
Nisan yağmuru eşlik eder hazlarınıza

Öncesi gonca idi, bileceksin her bir gül,
Tanrı’dan sana lütuf, gençliğin bize ödül,
Bende ömrün son çağı, sendeki bu genç gönül,
Sevinç ve mutluluklar taşır güzlerinize.

Yaşanmış günler gibi geçiyor gençliğimiz,
Takvim yaprağındaki mevsimler gibiyiz biz,
Sevilmeyi öğrendim, sevmeyi de biliriz,
Yaşlı gönlüm katlanır bunca nazlarınıza.

Naim ÖZDAMAR
 
Yakınma

Sönmüş ateşlerden arda kalan,
Küllenmiş korum ben.
Nefessiz ocaklarda,
Buz yangınları yaşıyorum,
Donuyorum ben.
Bir tatlı lodos esmedi ikliminizden;
Gönlümce tütemedim.

Mutluluk yağmuru yağdı saçlarına,
Kestane rengi ışıklar gibi.
Takıldım kaldım perçem uçlarına,
Yıllarca süründüm hayalinin peşinde
Yollarında bitemedim.

Hangi kutlu dağın nurudur,
Gözlerinizdeki?
Nazarlınız, füsunkârınız oldum.
Siz gelmeseydiniz nağmeler çınlamazdı,
Yıldızları sönük gök kubbemde.
Melekler anlamazdı,
Güz şafaklarına çalan güzelliğinizi.
Şarkıları terk etmeyin,
Sedanızı güftelere katamadım.


Nereden ve nasıl girdiyseniz,
Bir tatlı hayal gibi,
Hikâyeme, tuvalime, şiirlerime;
Gülmektesiniz,
Sevda suskunlukları çekmeden.
Ben kapanındayım kıskançlıkların,
Bir tatlı uykuya yatamadım.



Sen devletsin,
Yurt bellenecek köşesin, bucaksın.
Sana en muhteşem saltanatı vaat ettim;
Başına bir otağ çatamadım.



Tutasım geldi nazik ellerinden,
Uzaksın,
Uzaksın Ülker yıldızı kadar.
Ellerini tutamadım.

Naim ÖZDAMAR
9 Ağustos 2008

 
Akdeniz'e Aşk İlanı




Bir tatlı rüzgâr eser,
Ayın battığı yerden.
Irgalanırım gelin havalarında.
Dalgalara çelme takar baş tarafım.
Şeytanlık gelir aklıma birden:
Şaka yaparım kayalara çarpar gibi,
Kayalar selam durur.
Ateşli dullar gibi,
Beni öpüp dört bir yanımı saran,,
Ay şavkıyla yıkanmış,
Yakamozlu dalgalara kayık olurum.

Bir gün batımı,
Kalkan Feneri’nde
Bir rakı sofrasında,
Yaşanırken en güzel bir gün bitimi,
Ve limanın en mutena yerinde,
Akdeniz’e bakıp bakıp gâh sarhoş gâh ayık olurum.

Bir melanur, derinlerde bir mercan,
Ala berkeler gibi ürkek,
En nazlısından akya: can mı can,
Sürüsünce ıskarmoz, gök mü gök,
Ve Akdeniz’de balık olurum.

Daha boşaltamadan şarap yükünü,
Ksanthos dilberlerinin dudaklarına.
Kaputaş açıklarında yan gelip yatmış,
Ve hala zeytinyağı kokan, kekik kokan,
Ve hala gökyüzünde uçan martılara bakan,
Bu türkuaz koyda batık olurum.

Ne serseri rüzgârlar esti başımda,
Ne çılgın lodosun gürlemesinden ürktüm;
Lakin şu yalnızlık binlerce yıldır canımı sıkan.
Mahrem yerleri tuz kokan, yosun kokan,
Kılıç Burnu’nda,
Dalgalarla sevişen kayalık olurum.

Okyanuslar kadar geniş gönül yok bende;
Başka sulara türkü söylemez bu ağız,
Bir yürek dokuz denize pay olmaz;
Ve bu yüzden sadece ve yalnız,
Akdeniz’e âşık olurum.


Naim ÖZDAMAR
 
Olumsuz Dizeler

OLUMSUZ DİZELER
Ne inadından geçti, ne tatlı dilden anlar;
Başımdaki büyünün bağını bozamadım.
Ne aklım doğru yolda, ne yüreğim söz dinler,
Uçarı hevesime bir mezar kazamadım.

Kalemim yol bulamaz, kör lamba ışık vermez,
Gözlerim kararmada, elim fırçaya varmaz,
Bir haşarı bir hayta, hayalin bir an durmaz,
Ak kâğıda en uysal resmini çizemedim.

Ağzımda ana dilim, güler naçar halime,
En sadık kafiyeler gelmez oldu dilime,
Mısralar ölçü tutmaz, isyanda her kelime,
Gözlerine ilahi şiiri yazamadım.

En tatlı baharları sermek ayaklarına,
En içten besteleri sürmek dudaklarına,
En güzel ışıkları vurup yanaklarına,
Billur sesli renkleri odana süzemedim.

Sende yaşamak, senle bitmek bütün emelim;
Senin için kar oldum, eridim, coşkun selim,
Peşin sıra apansız sürüklenen bir yelim,
Gezindiğin yollarda esip de tozamadım.

Gönlümün kâsesine mücevher gibi doldun;
Ben kaçtım, sen peşimde; aradım; sen yok oldun,
Ne tadı var özlemin, ayrılıkta ne buldun?
Aşk hüzne kilitlenmiş, hikmeti çözemedim.

Naim ÖZDAMAR
10.08.2008
 
Bu Akşam

Boş verdim malı mülkü, borcun hepsi bir yana,
Kralından bir sofra kuracağım bu akşam.
Bu kalay çekmelerim, dertlerimin soyuna,
Kadehi kadehlere vuracağım bu akşam.

Halime hep gülerdi, şimdi çatlasın felek,
Aydınlık günler için umuda çarpan yürek,
Gamı da kasveti de boşaltıp kürek kürek.
Maziye hesabını soracağım bu akşam.

Neşeler, mutluluklar coşuversin kanımda,
En neşeli sohbetler dillensin her anımda,
Sağ yanımda kemancı, klarnet sol yanımda,
Hüznümün defterini düreceğim bu akşam.

Mutlu renkler ışıldar, pembesi de, beyaz da,
Yaşama sevincimiz raks eder sözle, sazda,
Bir kaç yudum rakıda, bir tek olgun kirazda,
Mutluluğun izini süreceğim bu akşam.

Hüzzam ile hicazlar şöyle kenarda dursun;
Udî sazına, rasttan, uşşak perdeden vursun;
Ruhumuzu neşenin ahenkli ipi sarsın;
Sevinci dantel dantel öreceğim bu akşam.

Bilmem kaç saat sürer bu muhteşem yolculuk,
Öyle bir an olur ki sanki yüreğim kavruk,
Eski bir aşk aklıma gelince buruk buruk,
Efkar bastığı zaman duracağım bu akşam.


Naim Özdamar

 
Üst