Saldırganlığın nedenleri

SaMeT46 Harbi Aktif Üye
İnsan neden saldırganlık gösterir?” sorusunun cevabı oldukça zordur ve aslında tüm insan davranışlarının doğasına yönelik bir tartışmayı gerektirir. Hayvanlar için saldırganlığın biyolojik ve davranışsal karşılıklarını, eşlik edenlerini bulmak o kadar zor değildir. Ancak insan söz konusu olduğunda, biyolojik yapıyı aşan birçok faktör işin içine girmektedir. İnsan davranışının doğası, son derece karmaşıktır. “Saldırganlık, insanın doğasında olan birşey midir, yoksa yaradılışında olmayıp öğrenilmiş ya da sonradan içinde bulunulan çevrenin etkisiyle mi ortaya çıkmıştır?” Şu anki bilgilerimize göre en uygun cevap, her ikisi de olacaktır.
Saldırgan davranışı belirleyen biyolojik etkenler
1) Artmış fizyolojik uyarılma: Bazı çalışmalar yarışma etkinlikleri, aşırı alıştırma, provakatif filmler seyretme gibi çeşitli kaynaklardan köken alan artmış uyarılmışlık halinin açık saldırganlığı arttırdığını göstermişlerdir.

2) Cinsiyet ve hormonlar: İnsanda ve hemen tüm hayvan türlerinde türün erkek üyeleri kadınlara göre daha saldırgandır. Saldırganlık ve cinsiyetler arasındaki farklılık konusunda yapılan davranışsal gözlemlerde ve araştırmalarda çocukluk döneminde oynanan oyunlardaki şiddet ögesi açısından erkek çocukların daha çok bu tür oyunları tercih ettikleri bulunmuştur. Yetişkin insanlarda yapılan çalışmalarda şiddet suçları ile ilgili istatistikler göz önüne alındığında erkeklerin kadınlara göre daha saldırgan davranışlar gösterdikleri saptanmıştır. Bu farklılıklardan herhangi bir anda kesin olarak sorumlu tutulabilecek belli bir madde izole edilememiştir. Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan birçok çalışmada ve gözlemde, androjen (erkeklik hormonları) düzeyi ile saldırganlık arasında bağlantı olduğu ortaya çıkmıştır. Cinsiyet hormonlarının etkisi, özellikle bebek gelişiminin anne karnındaki dönemlerinde daha yoğun olmaktadır. Hayvanlarda bu hormonun daha ana rahmindeyken beynin cinselliğe göre şekillenen alanları üzerine etki ederek saldırgan davranış dağarcığının oluştuğu gösterilmiştir. Diğer yandan kadınlık hormonları örneğin östrojenler, birçok türde kavgacılık davranışını baskılamaktadırlar. Cinsiyet hormonlarının insanlarda saldırganlık davranışı üzerine etkilerini saptamak ise, daha karmaşık ve zordur. Bu konuda hormon uygulayarak deney yapmak ahlaki olmadığından ancak doğal gözlemlere dayanılarak (örneğin anneleri gebelikte yanlışlıkla hormon ilacı kullananlar, veya doğumsal bozukluklar nedeniyle herhangi bir hormona aşırı maruz kalmış bebekler ya da normalde olması gereken kimi hormonların yokluğu nedeniyle o tip hormona hiç maruz kalmamış bebekler gibi) bazı sonuçlar çıkarılabilir. Örneğin insanlarda yapılan çalışmalarda androjene duyarsızlıkla giden kimi hastalık durumlarında saldırganlığın azaldığı; buna karşın adrenogenital sendromlu kız çocuklarında (annedeki androjenlerin yüksek seviyede olup bebeği etkilemesiyle çıkan doğumsal hastalık) saldırganlıkla ilgili oyunların arttığı bulunmuştur. Buna göre, anne karnındayken aşırı dozda erkeklik hormonuna maruz kalmış bebeklerde erkeksi davranışlar, artmış saldırganlık, erkeklerin oynadığı oyunları tercih etme gibi durumlar görülmektedir. Kadınlık hormonlarının etkisi daha tartışmalıdır. Bu hormonlarla da kadınsı davranışlar ve azalmış saldırganlık izlendiğini söyleyen yayınlar mevcuttur. Ancak bu hormonal etkilerin ortaya çıkışı için maruz kalınma dönemi ve miktarı önem taşımaktadır. Aynı cinsiyet içinde de bazı bireylerin diğerlerişne göre daha saldırgan olmasını hormonal etkilerle açıklamaya yönelik çalışmalar vardır. Hayvanlarda birçok türde erkeklik hormonuyla saldırganlık arasında pozitif bir ilişki gösterilmiştir. İnsanlarda yapılan bazı çalışmalarda düşük kan kortizol düzeyi ile alışkanlık haline gelmiş şiddet arasında bağlantı olduğu gösterilmiştir.
3) Cinsel uyarılma: Genellikle cinsellik ve cinsel dürtülerle saldırganlık ayrı ayrı konularmış gibi düşünülse de hayvanlarda ve insanlarda yapılan çalışmalar iki dürtünün birbiriyle ilgili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu konuda ilk kanıt, yukarıda belirtildiği gibi, hem saldırganlığın hem de cinselliğin en azından erkeklerde erkeklik hormonları (androjenler) tarafından etkilenmesidir.
Hormonal etkiler dışında hangi nedenli olursa olsun cinsel uyarılmayla da saldırganlık arasında bağlantı olabileceğinden söz edilmektedir. Örneğin son yapılan davranışsal araştırmalarda cinsel uyarılmaya yol açan erotik materyalin niteliğine göre bireyin tepkisinin ortaya çıktığını göstermişlerdir. Buna göre kullanılan erotik materyal yumuşak nitelikli ise örneğin çekici çıplak kadın fotoğrafları gibi saldırganlık azalmaktadır. Ama açık cinsellik içeren materyal örneğin cinsel ilişki esnasındaki çiftler gibi, saldırganlığı arttırmaktadır.
4) Ağrı: Fiziksel ağrı, başka insanlara zarar vermeye ve incitmeye güdüleme yoluyla saldırgan dürtüler doğurabilir. Bu dürtü, ağrıya yol açan durumla herhangi bir bağlantısı olmayan herhangi bir hedefte bile ifadesini bulabilir. Bu varsayım kısmen neden saldırganlığa maruz kalan insanların saldırganlık gösterdiklerini de açıklamaktadır.
5) İlaçlar ve diğer maddeler: İlaç, alkol, uyuşturucu ve uyarıcı kullanımıyla saldırganlık arasındaki ilişki ile ilgili şu genel bilgileri verebiliriz: Küçük doz alkol, saldırganlığı azaltırken doz arttıkça saldırganlıkta artar; aerosol ve diğer kimyasal çözücü ve uçucular alkolün etkilerini taklit ederler; kaygıgidericiler (anksiyolitikler) genel olarak saldırganlığı ketlerler, yalnız bazen paradoksik olarak saldırganlık gözlenebilir; opioid bağımlılığına aynen kokain, uyarıcılar ve halüsinojenlere olduğu gibi artmış saldırganlık eşlik eder; esrar değişen dozlarda bazen saldırganlığa yolaçabilir.
6) Nörotransmitterler (sinirler arası iletim maddeleri): Beyindeki sinirsel iletimi sağlayan maddeler olan nörotransmitterlerin saldırganlığında aralarında olduğu birçok davranışa olan etkileri, son yıllarda üzerinde en çok çalışılan konulardandır. Genel olarak yırtıcı saldırganlığın ortaya çıkışında kolinerjik ve katekolaminerjik mekanizmalar işe karışmaktadır; serotonerjik sistemler ve GABA, bu tip davranışı inhibe ediyor görünmektedir. Duygulanımsal saldırganlık, açık bir şekilde katekolaminerjik, dopaminerjik ve serotonerjik sistemler tarafından düzenlenir. Norepinefrin, saldırganlığın ortaya çıkışına ve artmasına yol açmaktadır. Norepinefrinin bir önemli özelliği de duygulanımsal saldırganlığı arttırırken yırtıcı saldırganlığı ketlemektedir. Dopamin, saldırganlığı arttıran bir diğer nörotransmitterdir. Serotonin ise saldırganlığı ketlediği düşünülen bir nörotransmitterdir. Son zamanlarda serotonin saldırganlığa aracılık eden etken olarak epeyce önem kazanmıştır. Azalmış beyin serotonin düzeyi ile kendi kendini yaralama davranışları arasında bir ilişki olduğu da bir diğer araştırma bulgusudur. Şiddet saldırılarında bulunanlarda ve impulsif yangın çıkaranlarda beyin serotonin düzeyinde düşüklük saptanmıştır. Serotoninle ilgili bir diğer varsayım bu maddenin genel saldırganlıkdan çok dürtüsel saldırganlıkla ilgili olduğudur.
7) Beyin anatomisi, nörotransmitterler ve hormonların ilişkisi: Hayvan çalışmalarında saldırganlıkla ilgili psikobiyolojik süreçlerin düzenlenmesinin beyinde yeralan bir bölge olan limbik sistemin rol oynadığı bulunmuştur. Saldırganlığı düzenlemekte limbik sistemin en fazla önem taşıyan bölgelerinin ise hipotalamus, septal alan ve amigdala olduğu düşünülmektedir. Bu alanların uyarılması saldırganlık davranışını arttırırken çıkarılması azaltmaktadır. İnsanlarda yapılan çalışmalarda da benzer bulgular elde edilmiştir. Henüz limbik sistem, nörotransmitterler ve hormonların nasıl bir karşılıklı etkileşim içinde saldırgan davranışı düzenlemekte oldukları, tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Tüm bunların ötesinde bireyin çevresi, kişisel geçmişi ve yaşadığı olaylarla bu biyolojik süreçler arasında karşılıklı ve dinamik bir etkileşim olduğu unutulmamalıdır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst