PKK Hakkında Herşey (BEBEK KATİLİ ÖRGÜTÜ TARİHİ)

elecTRo Üyeee
Düşmanını tanımazsan yenemezsin

Pkk ilk çıktığı 1980 li yıllarda Özellikle Özal Hükümeti, PKK lılar için bir avuç eşkiya diyerek küçümsediler.

Bu Küçümsedikleri Terör örgütü 30,000 den fazla Askerimizi,Vatandaşımızı,Bebeğimizi şehit etti.

PKK yı iyi tanımak onu bitirmek için şarttır.
Bize ne bu bebek katilleri hakkında herşey demek,Türkiye Cumhuriyeti nin gelmiş geçmiş en büyük Vatanhainliği ve Bölücülüğünü bilmemek demektir.

Türkiyede PKK hakkında heryerde bölük pörçük birkaç bilgi hariç bildiğimiz detay birşey yok

**Herkes Sözde Liderlerinin ÖCALAN olduğunu biliriz ama bir Terör örgütünün en can alıcı elemanı olan Kasası kimdir bilmeyiz

**PKK ya destek veren DTP olduğunu biliriz ama Dünyada 500 den fazla PKK lı Dernek Vakıf olduğunu bilmeyiz

**PKK ya katılanların olduğunu biliriz ama PKK ya katılanların ailelerine PKK nın aylık maaş verdiğini bilmeyiz

**PKK nın tüm geliri uyuşturucudan diye biliriz ama en yüksek gelirin kaçakçılıktan geldiğini ve 15 den fazla Kaçakçılıktan haraç aldıkları Sınır kapılarının olduğunu bilmeyiz

**PKK nın silahları olduğunu biliriz ama bunların Ülkelere göre yüzdesel dağılımını bilmeyiz

**Bunun gibi bilmediğimiz yüzlerce binlerce detay vardır.


Düşmanımızın hakkında herşeyi bileceğiz ve bu savaşta yenen taraf olacağız
 
elecTRo Üyeee
PKK Terör Örgütündeki Militanlarin ,Örgüt Içinde Yaşama Süreleri


Yaş Yüzde %
Belli Olmayanlar 1,9
2 Yıl içinde ölenler 46,5
4 Yıl içinde ölenler 21,3
8 Yıl içinde ölenler 21,3
8 Yıldan fazla yaşayanlar 10,9
 
elecTRo Üyeee
ÖRGÜTÜN TARİHİ

1960’lı yıllardan başlayarak, 1980 li yıllara kadar süren rejim muhalifi hareketler, süreç içinde gruplaşmalara dönüştü. Bunun sonucu olarak, Türkiye’de, rejim karşıtı bazı teşekküller baş gösterdi. Başlangıçta, legal dernekler ve vakıflar olarak kurulan bu teşekküller zamanla, yasa dışı örgütler halini aldı. Bu dönemlerde gençliğin büyük bir kısmı, siyasi fikir ve düşüncelerini ortaya koymak için demokratik ortamı kullanmak yerine, şiddete dayalı eylemlere yönelmeye başladı

Terörsel eylemlerin arttığı 1969-1979 yılları arasında, rejimsel örgütlenmelerin yani sıra, dinsel içerikli ve bölücü örgütlenmeler de baş gösterdi.

Gelecekte ülkenin terör tarihinde adını sıkça duyacağımız bir isim, bu tarihlerde etnik kökene dayalı bir bölücü örgütlenmenin liderliğini üstlenecekti;
Bu isim; Abdullah ÖCALAN dı…
1974 yılı bahar aylarında, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde öğrenim gören ve aynı zamanda, (AYÖD) isimli öğrenci hareketinin efradı olan Abdullah ÖCALAN, beraberindeki arkadaşlarıyla birlikte Kürt Devleti Kurma amacına hizmet edecek bir örgüt oluşturma çalışmalarına başlamışlardı.

Bu çalışmalar dahilinde yapılan, Ankara’nın Tuzluçayir semtindeki gizli toplantıda, Örgüt lideri Abdullah ÖCALAN’IN yanı sıra, Cemil BAYIK, Kesire YILDIRIM ve Kemal PİR de bulunuyordu.

Kurucular, Kürt kökenli vatandaşlarının kendilerine ait bir ulusu olması gerektiğini, bunun için ise, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesindeki illerin tamamına yakın kısmının, devlet idaresinden kopartılarak yeni bir devlet sistemi oluşturulmasının etnik bir hak olduğu kararına varmışlardır.

Toplantı sırasında Kesire YILDIRIM, kurmuş oldukları örgütün etnik kimliğe dayalı olmasının yani sıra, sosyalist çizgisinden de ödün vermemesi gerektiğini söylemiştir.
Kesire YILDIRIM’a göre, bu örgüt, salt Kürt devleti kurma amacına değil, kurulacak olan devletin, Marksist-Leninist bir rejime sahip olmasına hizmet etmesi gerekmektedir.

Toplantı Sonucunda şu Kararlar Alınmıştır.
• Türkiye sınırları içerisindeki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde devlet otoritesi zayıftır.
• Devlet, Bu bölgede yasayan halkla ilgilenmemekte, sosyo-ekonomik olarak bu bölgeyi yok saymaktadır.
• Bu bölgelerde yasayan Kürtlerin kendi kaderine bırakılmış olması, bölgelerin sanayi ve sosyo-ekonomik açıdan gelişmesini önlemiştir.
• Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi Kürtlerindir. Çünkü devlet varlığını bu bölgede göstermemiştir.
• Bu bölgede yasayan Kürtlere, bu durum ayrıntılı olarak açıklanmalı ve bölge insaninin devlete karşı tavır alması sağlanmalıdır. Böylece, bağımsız Kürdistan’in temeli atılmalıdır.
• Örgütsel birliğin ilk propaganda hedefi Diyarbakır, ikinci hedefi ise Şanlıurfa olacaktır.


Örgütün sözde yürütme kurulu, hedef tayin edilen illerde propaganda çalışması yapmak üzere, kendi içlerinden birer sorumlu atamıştır. Propaganda için seçilen illerden biri olan Diyarbakır’da, Kürtlerin yoğun olarak yaşaması, o dönemlerde şehirsel ortamın muhalif hareketlere açık olması, eğitimin yetersiz ve halkın siyasal bilinçten yoksun olması, bölücü örgütün işini kolaylaştırmıştır.

Bu nedenle Abdullah Öcalan liderliğindeki terör örgütü, bu ildeki çalışmalarına ivme kazandırmış ve istediği desteği almıştır. Gerekli yandaşlari ve zeminsel desteği edinen terör örgütü, bu aşamadan sonra, her il için ayri ayrı propaganda çalismasi yapmak yerine, örgütün bir ildeki yandaşlarini arttirarak zeminin saglamlaştırılması ve sonra başka illere açılmasi kararını almıştır. Gerçekten de bu karar, bölücü terör örgütü tarafindan geliştirilen akılcı bir yöntemdir. Terör örgütü varligini ve gücünü tüm doğu ve güney doğu illerine yayarak etkisiz noktalara sahip olmak yerine, bir ildeki varliğini kuvvetlendirdikten sonra diger illerde faaliyet göstermeyi tercih etmiş ve bunda da başarılı olmustur.
Ancak bu başarının temeli yalnızca, terör örgütünün öngörüsü ve bu öngörüye dayanan stratejisi değildir. Örgütün Propaganda sorumlularından Hakkı KARER; Başka bir Kürt terör örgütü mensubu Kızıl Yıldız lakaplı terörist tarafından Gaziantep ilinde öldürülmüştür. Bu siyasi cinayetin sonucunda bölücü örgüt, propaganda taktiklerini geliştirmiş, bölgesel avantajlarını daha iyi kullanmıştır. Bu aşamadan sonra, örgütün genişletilmesi ve partileşme cihetine gidilmesi kararı alınmıştır. Ancak devlet, terör örgütünün bu çalışmalarına karşı duyarsız kalmamıştır. Örgüt hakkında yeterli istihbaratı toplayan kolluk kuvvetleri, terör örgütünün çökertilmesi için nokta operasyonları düzenlemiş ve örgütün sözde askeri kanadı ağır yara almıştır.

Terör örgütü; 27 Kasım 1978 Tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinde P.K.K.’yi (Kürdistan İsçi Partisi, Partiye Karkaran Kürdistan) kurduğunu açıklamıştır.

Bu dönemlerde terör örgütü, propagandalarını hep kırsal kesimlerde yapmaktaydı. Çünkü kırsal kesimlerde yasayan vatandaşlarımızın eğitim yoksunluğundan kaynaklanan, siyasal olaylara yönelik yanlış bakış açısı ve sosyal durumları, terör örgütü tarafından istismara açık bir ortam oluşturmaktaydı.
Bu durumu söyle açıklayabiliriz.
Örneğin 27 Kasım 1978 tarihinde kurulan Terör örgütü P.K.K., adından da anlaşılacağı üzere sosyalist bir isçi partisidir. Ancak, propagandayla etki altına alınması amaçlanan kitlenin tamamının siyasal görüşü sosyalizm değildir. Siyasi bilinci yanıltılmış bölge halkı, örgütün bu yönünü bilmeden, salt etnik kimliğe dayalı bir duygu ile bu örgüte destek vermiştir. Oysa, P.K.K.nın propaganda hedefi olarak tayin ettiği bölgeler, ülke genelinde din duygusunun en yoğun yaşandığı bölgelerdendir. Dindar yada dinsel öğeleri üstün tutan bireylerin, bir komünist partiye destek vermesinin tek bir nedeni vardır, o da eğitim eksikliğidir.
Gençlik hareketlerinin en yoğun yaşandığı 1970’li yıllarda, halk, aslında terör ortamından usanmıştır. Bir yanda rejime muhalif terör örgütleri, diğer yanda bölücü terör örgütleri arasında kalan halk ise huzur ortamı arzulamaktadır.
P.K.K, ilan edildiği tarihten itibaren, halkı devletine karşı kışkırtmak için, fesat eylemlerde bulunmuş ve bu eylemlerin sorumlusunun da devlet olduğunu iddia etmiştir.
Nisan 2002 tarihinin sonuna kadar P.K.K, Kasım 2003 Tarihine kadar P.K.K. / KADEK, P.K.K., Bu tarihten sonra da P.K.K. / KONGRA-GEL olarak isim değiştiren bölücü terör örgütünün aşağıdaki semada görüldüğü üzere, kendi içinde hiyerarşik bir sistemi bulunmaktadır.


P.K.K. NE İSTİYOR ?
P.K.K.’nın asıl amacı, ulusal sınırlarla belirlenmiş toprakların, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bulunan kısımlarını otoriteden ayirmak ve ayırdığı topraklar üzerinde yeni bir devlet kurmaktır. Kurulmak istenen bu yeni devletle, etnik köken ve kimliğe dayalı bir Kürt devleti amaçlanmaktadır.
P.K.K.’nın bağımsız Kürdistan diye nitelendirdiği bu rejimle, Kürt ulusalcılığını benimseyen ve sosyal Kürt toplumunu içeren bir devlet amaçlanmaktadır. P.K.K’nın devlet idaresinden ayırmaya çalıştığı bölgeler, aslında Türkiye için, jeopolitik konum ve yer altı zenginliği bakımından mahiyet taşıyan bölgelerdir

P.K.K; T.C. Devletini, jeopolitik açıdan etkisiz kılarak, devletin siyasi sınırları içerisindeki toprakları üzerinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak emeli uğruna, yine bu topraklar üzerinde yasayan on binlerce masum vatandaşımızı katletmiştir. Bu katliamın en trajik sonucu ise ,katledilen masum insanların büyük bir kısmını yine Kürtlerin oluşturmasıdır. Kürt Devleti kurmaya yönelik emeli bulunan bir örgütün, bu uğurda yine Kürtleri katletmesi düşündürücüdür. P.K.K, eylemsel içeriğini kuvvetlendirmek için bir çok dış güçten destek almaktadır.
Bu durum; Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Harekat Daire Başkanlığı’nın istihbarat raporları, yakalanan örgüt elamanlarının ifadeleri ve itirafçıların ikrarlarıyla tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmektedir. P.K.K’nın örgütsel amacının bölücülük olduğu kesindir. Ama bu amacın altında başkaca emeller de gizlidir.

Bunlar;
• T.C. Devletini stratejik, ekonomik ve askeri açıdan güçsüz kılmak
• Devletin, Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesindeki askeri ve ekonomik otoritesini zaafa uğratarak, halkın otoriteye karşı güvenini kırmak
• Yerel ve bölgesel çatışmalarla, devleti halkına bozguncu ve faşist olarak göstermeye çalışmak
• Yaptığı terör eylemlerinin, infial uyandıracak kısımlarını devlete mal ederek, bölge halkı üzerinde devlet terörü havası estirmek
• T.C. Devletinin bağımsız ve bölünmez bütünlüğünü zaafa uğratarak, psikolojik yıkım atmosferi yaratmak ve evrensel anlamda ülke itibarini zedelemek
• T.C. Devletinin, Baskıcı, halkına karşı adıl olmayan, işkenceci teşekküllerden oluştuğu fesadını çıkarmak
• T.C. Devletinin, şoven zihniyetli ve ayrımcı bir siyaset izlediği imajını dünyaya göstermeye çalışmak
• Eylemlerinin, ülke idaresi ve devlet politikasının bir sonucu olduğunu göstermeye çalışarak bu anlamda meşru bir zemin aramak
• Yaptığı eylemler neticesinde, halk arasında ayrımcılık hissini uyandırarak, Kürt-Türk cepheleşmesini sağlamak



BEKAA VADİSi P.K.K’YA KALIYOR!
İsrail ordusuna karşı savaşan Filistinli Militanların eğitim gördüğü Bekaa Vadısi, 1979 Yılının son aylarında, yapılan anlaşma gereği, Abdullah ÖCALAN Yönetimindeki P.K.K. militanlarına tahsis edilmiştir.
Abdullah ÖCALAN, bölücü örgütün sözde askeri personelinin eğitimi için, Türkiye sınırları dışında bir askeri tesis arayışındaydı. Örgütün Türkiye içinde faaliyetlerini destekleyen, Yunanistan, Ermenistan menşe-i ülkeler, terör örgütü P.K.K’ya askeri ve eğitim yardımı yapmaktaydılar ancak, bu örgüte tahsis edilecek büyük bir kampın, siyasal sıkıntılar getireceğini de bilmekteydiler. Bölücü örgütün çeşitli yandaş ülkelerindeki küçük kampları bu nedenle gizli tutulmaktaydı.
ÖCALAN, Bekaa vadısine gedmekle, bu yandaş ülkelerdeki dağınık ve küçük kampları lağvederek tek bir merkezde toplamayı amaçlamaktaydı. Burası çok amaçlı bir askeri kamptı. Fiziki eğitimden siyasal eğitime, psikolojik eğitimden savaş stratejisine kadar bir çok eğitim artık bu kampta militanlara verilebilecekti. P.K.K’i destekleyen ülkelerin, savaş uzmanı rütbeli subayları da, bu eğitimlere katılacak ve örgüt mensubu eğiteceklerdi.
Bu, ÖCALAN için bulunmaz bir fırsattı. Kamp, Türkiye sınırları dışında olduğundan, Türkiye bu bölgeye fiziki bir müdahalede bulunamıyordu. Vadı, Suriye sınırları içindeydi. Suriye bu gerçeği ne kadar ret etse de, Öcalan’ın militanları tüm dünyanın gözleri önünde burada eğitim görmeye başlamıştı. terörist başı Abdullah ÖCALAN, basın açıklamalarını bu kampta yapıyor, merkez koMİTesi bildiri ve talimatları yine bu kampta veriyordu.
Türkiye bu durumla ilgili rahatsızlığını, siyasi zeminde defalarca söylemesine rağmen, Ne Suriye bununla ilgili bir tedbir alıyor, ne de yandaş ülkeler, bölücü örgüte yönelik desteğinden el çekiyordu.
Tarih 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde, askeri darbe kapıdaydı. Sağcısı, solcusu, ırkçısı, bölücüsü bir çok terör örgütü mensubu yakalanıp ceza evine konulmuştu. aslında bu darbede en ağır yarayı aşırı sol örgütler almıştı ama, P.K.K’nın de bu yönde ağır kayıpları vardı. Ülke içindeki tüm terörsel faaliyetler sindirilmişti. Askeri müdahale ülkenin her yerinde etkili olmuştu. P.K.K’nın militanlarının büyük bir kısmi demir parmaklıkların ardındaydı.
Terör örgütü P.K.K için sıkıntılı bir dönem başlamıştı. Bastırılan terörsel eylemler, yakalanan militanlar, çöken saldırı stratejileri, P.K.K’İ tükenme noktasına taşımıştı. Terör örgütü Merkez KoMİTesi ve Başkanlık Konseyi, sindirilen örgütün tekrar canlanması için, eleman temini ve propaganda üzerinde çalışılması kararını aldı. Bu dönemden sonra P.K.K, 25 Temmuz 1981 Tarihinde sözde Ulusal Kongresini yaptı. Kongrede, Vur-Kaç taktikli savaş stratejilerinin yani sıra, intihar eylemlerinin uygulanması kararı alindi.
Aynı kongrede, örgüt militanlarının, bulundukları yerlerde ses getirecek eylemler yapması kararı da alindi. Örgüt, kendi içinde çelişik bir durumdaydı. Bir yandan bastırılmış eylemler, diğer yandan öldürülen ve ceza evine konulan militanlar, örgüt içindeki moral dengesini bozmuştu. Cezaevindeki eylemler ve isyanlar, askeri kolluk tarafından bastırılıyor, bu baskınlarda, kolluğa karşı şiddet uygulayan militanlar öldürülüyordu. 1982 Yılının Mart ayında terör örgütünün Merkez KoMİTesi üyesi Mazlum DOĞAN ceza evinde intihar etti. ardından; Mehmet Akif YILMAZ, Mahmut ZENGİN, Kemal PİR ve diğerleri de ceza evinde öldüler.Merkez KoMİTe; kongre düzenliyor ve kararlar alıyordu ama, kararı uygulamakla görevli organlar bocalıyordu. 1982 Ağustosunda ikinci Kongre yapıldı ve eylemlerin içeriksel gücünün ancak, propaganda ile mümkün olabileceği kararı alindi.
Bu amaçla, Yurt içindeki çeşitli illere militanlar gönderildi. Ancak, bu militanlar amaçlarında başarıli olamadan yakalandılar veya kaçtılar. Bu militanlardan biri de Mahzum KORKMAZ di. Örgüt için yaptığı çalışmalar nedeniyle, Bekaa Vadısindeki terör kampına; Mahzun KORKMAZ adı verildi.
Yapılan çalışmalar sonuç vermiyor, militanlar bir bir düşüyordu. Örgütün artık ses getiren eylemlerde bulunması kararlaştırıldı. 15 Ağustos 1984 Yılında Eruh, 17 Ağustos 1984 Yılında ise Hakkari/Şemdinli kanlı baskınları gerçekleştirildi.
21 Mart 1985 Yılında, ERNK (Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi) kuruldu. ERNK kuruluş amacı önceleri salt propagandaya yönelikti. Ancak süreç içinde ERNK; fiili terör eylemleri, adam kaçırma, baskın ve infaz gibi eylemlerde de bulundu. ERNK, Merkez koMİTesince Örgütün siyasi kolu olarak kullanılmak istense de bu mümkün olamadı.
1986 Yılı Ağustos ayında üçüncü Kongre gerçekleştirildi. Bu kongrede ARGK (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu) kuruldu.
artık, terör örgütünün sözde düzenli bir askeri birliği vardı. Tek tip gerilla kıyafetleri, rütbe sistemi ve sözde askeri tüzük bu kongrede hayata geçirildi.
Askeri Darbeden sonra, terör örgütü fiziki olduğu kadar iç kaynaklı maddi kayıplara da uğramıştır. Bu kayıpların ikamesi amacıyla, 1986 Yılında yapılan Üçüncü Kongrede Vergilendirme yasası çıkarıldı. Bu sözde Vergilendirme Yasasına göre, Kürt iş adamlarından, tacirlerden ve harici kuruluşlardan örgüte mali destek için vergi toplanması kararlaştırıldı.
P.K.K’nın güçlü görülebilmesi için sosyal korku yaratması gerektiğine inanılmaktaydı. Bu nedenle, örgütsel eylemlerin yoğunlaştırılması kararı alindi. İlçe, mezra, köy baskınlarına ağırlık verildi. Şirnak ve Mardin illerinde saldırılar düzenlendi. Bir çok sivil vatandaş bu vahşi saldırılar sonucu hayatini kaybetti.
P.K.K, acımasızca kan akıtmaktaydı. Eylemleri hususunda uyguladığı sinsi taktik, insanları apansız ve savunmasız yakalamasını sağlıyordu. Bu dönemde Türkiye; Tüm dünyaya P.K.K’in ne kadar tehlikeli bir terör örgütü olduğunu anlatmaya çalışmakta ancak, dünya ülkeleri tarafından, siyasi çıkar nedeniyle bilinçli olarak hakliliği destek görmemekteydi.
P.K.K, Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik önemi sindiremeyen ve ülkemize geçmişe dayalı düşmanlık hissi besleyen ülkeler tarafından destek görmektedir. Bu destek sayesinde, bu ülkelerdeki legal basın-yayın kuruluşlarını kullanarak Türkiye’yi ırkçı ve katil bir devlet olarak göstermeye çalışmaktadır.
Ülkemizde de, legal siyasal zemin arayışı içerisinde olan P.K.K, azınlık siyasi partilerle ilişkiye geçmiştir. Bu siyasi parti teşkilatlarının gençlik kollarına sizmiş ayrıca, bu partilerin politik süreç içinde rey kaygısı taşımasından faydalanmıştır.
Terör Örgütü P.K.K, Terör tarihinde kanlı sayfalara sahiptir. Bu tehlikeli örgüt, amacı doğrultusunda tüm imkanlarını kullanarak, sadece halkı devletine karşı kışkırtmakla kalmamış, Türkiye’nin evrensel platformdaki yerini de karalamaya çalışmıştır. Çeşitli ülkelerde çeşitli sözde parlamentolar düzenlemiş (Örnek:Sözde Sürgündeki Kürt Parlamentosu) ve bu suretle ülkenin uluslar arası siyasal platformdaki yerini de zedelemek istemiştir.
 
elecTRo Üyeee
ABDULLAH ÖCALAN / TERÖRİST BAŞI BEBEK KATİLİ

Abdullah Öcalan 1948 yılında Güneydoğu Anadolu'da bir köyde dünyaya geldi. 7 Kasım 1978 tarihinde terör örgütü PKK'yı kurdu. Kısa bir süre sonra Suriye'ye geçen Abdullah Öcalan, örgütün kanlı eylemlerini buradan yönetmeye başladı. Kandırdığı gençler bölücü terör örgütü adına eylem yaparken, Öcalan savaş alanına hiç inmeden oturduğu yerde rahat bir yaşam sürdü.

Türkiye'nin ısrarlı takibi sonucu Suriye, Öcalan'ı topraklarından çıkarmak zorunda kaldı. Suriye'den Rusya'ya, oradan İtalya'ya geçen Öcalan, İtalyan Hükümeti tarafından da ülkeden çıkarılınca kendisine sığınacak yer aramaya başladı. Yunanistan Hükümeti, kuruluşundan beri destek verdiği PKK'nın liderini Kenya Büyükelçiliği'nde saklamaya karar verdi.
Türk Güvenlik Güçleri'nin düzenlediği bir operasyonla Kenya'da kıskıvrak yakalanan terörist başının üzerinden sahte bir Kıbrıs Rum Kesimi pasaportu çıktı. Eli kanlı terör örgütünün başı, Türkiye'de, İmralı Cezaevi'nde yargılandı ve hakettiği idam cezasına çarptırıldı. Terörist başının idam cezası Yargıtay tarafından 25 Kasım 1999 tarihinde onandı.

BİRAZ DAHA AÇALIM,

Türkiye 12 Eylül 1980'e dayandığında, sol orijinli terör örgütlerinin yanında özellikle Doğu bölgesinde ismini yeni yeni duyurmaya başlayan Ala–Rızgari ve Apocular gibi birkaç yasa dışı grup ufak tefek dikkat çekmeye başladı. Bu grupların ortak özelliği, "Kürtlük" unsuru üzerinde durmalarıydı.


Ala–Rızgari grubu, 80 öncesinde yayınlanan Rızgari dergisinin etrafında toplanan kişilerden oluşuyordu.


PKK, 1978'de Lice'nin Fis köyünde kuruluşunu ilan edip, oluşturulan Merkez Komite etrafında örgütlenmesine karşılık, bu grup "Apocular" olarak biliniyordu.


Öcalan'ın en yakın arkadaşlarından Haki Karel, 1977'de Gaziantep'te öldürüldü. 1979'da ise Elazığ ve Diyarbakır'da, "Apocular"a önemli bir darbe indirildi. Geniş tutuklamalar yapıldı, Merkez Komite üyesi Şahin Dönmez de tutuklandı.


Bu sırada Abdullah Öcalan'ın izine de Diyarbakır'da ulaşıldı. Bir güvenlik yetkilisi, olayı şöyle anlatıyor:"Öcalan, Kesire Öcalan ile birlikte Diyarbakır'da Günaydın Apartmanı'nda kalıyordu. Polis yerini tespit etti. Milli İstihbarat Teşkilatı da biliyordu. Ancak, hemen baskın yapılıp alınması yerine, izlenip bir örgütsel faaliyet sırasında tutuklanması düşünüldü. Eğer o sırada gözaltına alınsaydı bir süre sonra serbest bırakılırdı."


Kesire Yıldırım ile 24 Mayıs 1978 günü Ankara'da evlenmişlerdi. Belki de o tarihlerde fazla önemsenmediğinden yeterince izlenmediği için Öcalan, 1979'un Temmuz'unda izini kaybettirip Urfa üzerinden Suriye'ye kaçmayı başardı.


İlginçtir, Öcalan bu tarihte asker kaçağıydı. Onun karanlık ilişkilerini çözmeye çalışan Uğur Mumcu, Kürt Dosyası kitabında şunları yazıyor:"Askerlik Şubesi Öcalan'ı adım adım izliyordu. 26 Temmuz 1977 günü yeniden son yoklama çağrı pusulası göndermişti. Ancak Öcalan izini kaybettirmeyi başarmıştı. Bu yüzden son çağrı pusulası kardeşi Mehmet Öcalan'a tebliğ edildi. 26 Eylül 1978 gününden sonra da son yoklama kaçağı olarak aranmaya başlandı. Öcalan o günlerde Diyarbakır'daydı. Diyarbakır'ın Ofis Mahallesi'nde eşi Kesire ile Günaydın Apartmanı'nda kalmakta; evde günlerce kitap okumaktaydı."


Peki o dönemde güvenlik birimleri Apocuların lideri Abdullah Öcalan'a nasıl bir teşhis koymuştu? Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi iken 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, tutuklanıp Mamak Askeri Ceza Evi'ne konulmasından sonra kazandığı sakıncalı kimliğe rağmen izini kaybettirmesi yalnızca güvenlik birimleri arasındaki eşgüdüm eksikliğinin bir sonucu muydu?..


Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının İmralı iddianamesinde şöyle denildi: "Mayıs 1979 tarihinde PKK Merkez Komitesi Üyesi ve Örgütlenme Genel Sorumlusu Şahin Dönmez ile birlikte Elazığ Bölge Komitesi üyelerinin büyük çoğunluğunun yakalanması örgütte paniğe yol açmıştır. Şahin Dönmez'in itirafları ile birlikte güvenlik kuvvetlerinin başlattığı bir dizi operasyon nedeniyle Abdullah Öcalan, Diyarbakır'da saklanmakta olduğu evde yakalanmaktan son anda kurtulmuştur."


ÖMERLİ’DEKİ ÇOCUKLUĞU

Apo ile ilgili giriş bölümünde yer alan sorulara sağlam cevaplar alabilmek için, onunın hayata gözlerini açtığı Ömerli köyüne kadar uzanmak gerekiyor. İmralı Mahkemesi'ne verdiği 81 sayfalık savunmasında çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor: "Yoksul, aşiret özelliğini yitirmiş dar bir köylü ailesi içinde Cumhuriyet'in, başka bir köyde de olsa her gün yayan gidip geldiğim bir ilkokulunda okudum. Çevremiz köyleri yarı Kürt yarı Türk nitelikteydi. Ailem anam tarafından Türkmen diyebileceğimiz bir komşu köy kökenliydi. Türkçe–Kürtçe birlikte konuşulabiliyordu... Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzak aile ve köy yapısına karşı gelişti... Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile büyük bir gözyaşı içinde hüngür hüngür ağlayarak köyden koptum. O dönemde beni tanıyan köylüler bir yandan karınca ezmez, diğer yandan her yılan bulduklarında çağırdıkları bir yılan avcısı olarak tanırlardı...


Üniversite son sınıfa kadar ilk ondan aşağı hiçbir zaman düşmedim. Liseye kadar dinin etkileri vardı. Yetmişlerde solculuğa ve o dönem Kürtçülüğüne ilgim gelişti. Kişi olarak müminceydim..."


Liseyi 1966–68 döneminde Ankara'da Tapu Kadastro Lisesi'nde okudu. Öcalan, Uğur Mumcu kadar PKK hareketi üzerine kafa yoran, iki kez Bekaa Vadisi'ne gidip kendisiyle konuşmalar yapan Mehmet Ali Birand'a lise yıllarını daha da açıyor:

"20 yaşlarında ya vardım, ya yoktum. Çok pasif bir durumdaydım. Ankara'nın da verdiği çelişkiler içinde biraz da muhafazakar bir yapıdaydım... Necip Fazıl Kısakürek'in konferanslarına gider, bayağı da etkilenirdim. Daha çok burjuva felsefesi ile ilgileniyor, bu tip yazar ve kitaplarını okuyordum. Bir yandan da Maltepe Camii'nde namaz kılardım. Din ile felsefenin yer değiştirmeye başladığı bir dönemdi... 1969'da meslek okulunu bitirdim ve hemen ardından Diyarbakır'da kadastro memurluğu yaptım. İşte her şeyin dönüm noktası 1970 tarihidir. O sıralarda elime Sosyalizmin Alfabesi diye bir kitap geçti. Kitabı okuduktan sonra her şey değişti..."

Diyarbakır'daki görevinden, Bakırköy Tapulama Müdürlüğü'ne atanıp İstanbul'a geldi. 1971 yılında da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptırdı. Öcalan aynı yıl Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne yatay geçiş yaptı. 12 Mart 1971 muhtırasının ardından, Mahir Çayan'ın öldürülmesi ve Deniz Gezmiş'in tutuklanması üzerine okulda başlayan boykot eylemlerine o da katıldı, sol yumruğunu havaya kaldırıp, "Bağımsız Türkiye" diye bağıranlardan biri de oydu. 8 Nisan 1972'de gözaltına alındı, Mamak Askeri Ceza Evi'ne konuldu. Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nce üç ay hapis cezasına çarptırıldı, davanın sonuçlandığı tarihe kadar yaklaşık yedi ay ceza evinde yattı.
AŞIRI SOLCU BİR KÜRT


İşte 1979'a kadar kişisel hikayesi satır başlarıyla böyle olan bir Abdullah Öcalan'dan söz ediyoruz. Bu Öcalan 12 Eylül'ün geniş güvenlik önlemleri alınan atmosferinde üstelik yakından da izlenirken Suriye'ye kaçmayı nasıl başarmıştı?..


Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Öcalan'a yaklaşımı şöyleydi:"MİT için Apo Kürt milliyetçisi veya Kürtçü bir akımın lideri değildi. O dönemin (1970–1979) MİT raporlarına baktığınız zaman görürsünüz, Apo dosyalara uzun süre sol faaliyetleri nedeniyle girmişti. Aşırı solcu bir Kürt olarak nitelendirilirdi. Fazla da önemsenmezdi. Zaten Kürt hareketleri 1970'lerde Kürtçülükten çok sol faaliyetler çerçevesinde ele alınırdı. İzlenirler, ne yaptıkları bilinir; ancak genelde solun içinde bulunduklarından dolayı, bu yönleri ön plana çıkarılırdı. Biz MİT olarak gerçeği biliyorduk; ancak devleti hiçbir zaman ikna edemedik. Bize inanmadılar veya inanmak istemediler."


Aynı yetkiliye göre MİT Apo'yu 1977'den itibaren yakından izlemeye başlamış, üstelik kontrol altında tutmak için çok yakınına kadar elemanlar görevlendirilmiş: "Verdiğimiz dosyalar dolusu bilgiler oldukları yerde kaldı veya devlet harekete geçtiğinde o kadar geç olurdu ki, kimseyi bulamazlardı: Kısacası devlet oluşumların farkına varamadı.
Öcalan, Suriye'ye kaçış öncesi faaliyetlerini anlatırken, kendisine yanaştırılan casuslara rağmen güvenlik birimlerine yakalanmayışını, sürekli olarak kendisinin başarısı olarak gösterdi ve bunu örgüt içinde de bir propaganda aracı olarak kullandı.


Öcalan, Mahir Sayın ile yaptığı konuşmaları içeren Erkeği Öldürmek kitabında "casuslar" olarak karısı Kesire Öcalan ve Pilot Necati (Necati Kaya)'yı gösteriyor. Ona göre CHP geleneğinden gelen ve Kürt kökenli olan bir ailenin çocuğu olarak Kesire Öcalan kendisi ile bilerek tanıştırıldı. Yine Pilot Necati de, Kürt kökenli olması sebebiyle pilotluktan atıldığını ileri sürerek kendisine yanaştı; ama o da MİT'in bir tuzağıydı. Öcalan, Pilot Necati'nin ilk kadın pilot Sabiha Gökçen'i öldürme teklifinde bulunması, bazen örgüte yüklü miktarda paralar sağlamasını, "Örtülü ödenekten bunun için paralar sonuna kadar gözden çıkarılır. Bize de biraz neması kaldı." iddiasını ileri sürerek açıklıyor. Öcalan'a göre, Ankara'da görünüşte kontrol altındaydı, Urfa ve Diyarbakır'a geçtiğinde ise bu kontrol güçleşti. Nihayet Urfa'da çemberin daraldığını ve öldürüleceğini hissedince de sınırı geçerek Suriye'ye gitti.


NE BEBEK DEDİ NE DE ARKADAŞ
Bölücü teröristlerin başı Abdullah Öcalan’ın acımasız kişiliğini görmek için yakın arkadaşlarını ve kundaktaki bebekleri kurşunlatmasına bakmak yeterli.

27 Kasım 1978 günü Diyarbakır’ın Lice İlçesi Fis Köyü’nde toplanan Abdullah Öcalan ve birkaç arkadaşı PKK’yı kurdular. Daha sonraki tarihlerde bu toplantıyı PKK’nın birinci konferansı olarak kabul ettiler. Ancak aradan geçen 20 yıl içerisinde Abdullah Öcalan, neredeyse birlikte yola çıktığı bütün arkadaşlarının ölüm emrini verdi. Öcalan’ın acımasız katliamcı kişiliğini görmek için onun yıllarca birlikte hareket ettiğini yakın arkadaşlarının ölüm emirlerini nasıl kolaylıkla verdiğine ve kundaktaki çocukları hunharca öldürttüğüne bakmak gerekiyor.


Birinci kongresini 1981’de yapan PKK, ikinci kongresini dört yıl sonra Suriye’nin Ürdün sınırı yakınındaki bir kampta yaptı. Altı gün süren bu toplantıda Öcalan örgütün Avrupa sorumlusu ve Merkez Komite üyesi Resul Altınok’u “MİT ajanı” ilan etti. Öcalan daha sonraları yakın arkadaşlarını tasfiye ederken onlara hep bu ajanlık kulpunu taktı ve örgüt tabanının da bu şekilde gözünü boyadı. Öcalan, 1980’de PKK’nın Merkez Komite üyesi ve Urfa bölge sorumlusu Abdullah Kumlu’yu hapsetti. Hapisten kaçan Kumlu, Suriye Gizli Servisi’nin yardımıyla yakalanarak PKK’ya teslim edildi ve öldürüldü. Öcalan bu sıralarda PKK’nın çekirdeğini oluşturan Kürdistan Devrimcileri grubundan Mehmet Uzun, Ali Yaylacık ve Ahmet Ballı’yı da MİT ajanı oldukları gerekçesiyle öldürttü.

HEP HEZEYAN

1970’li yıllarda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarını protesto için Ankara Üniversitesi Siyasal bilgiler Fakültesi’nde yapılan “boykot eylemleri”nin öncülerinden biri olması sebebiyle güvenlik birimlerinin yakın takibindeydi. Bu eylemler üzerine kısa süreli olarak gözaltına da alınan Öcalan, Güneydoğu kökenli bir isim olması ve sivrilmesi sebebiyle, sürekli olarak MİT tarafından kontrol altına alınmak istendiği hezeyanı ile yaşadı. Uğur Mumcu’nun Kürt Dosyası kitabında ayrıntılı olarak işlediği, Öcalan’ın da Mahir Sayın ile yaptığı konuşmaları içeren Erkeği Öldürmek kitabında anlattığı Kesire Öcalan ve Pilot Necati (Necati Kaya) olayları bu hezeyanın başlangıcını oluşturuyor. Öcalan’a göre CHP geleneğinden gelen ve Kürt kökenli olan bir ailenin çocuğu olarak Kesire Öcalan kendisi ile bilerek tanıştırıldı. Yine Pilot Necati de, Kürt kökenli olması sebebiyle pilotluktan atıldığını ileri sürerek kendisine yanaştı; ama o da MİT’in bir tuzağıydı. Öcalan, Pilot Necati’nin Sabiha Gökçen’i öldürme teklifinde bulunması, bazen örgüte yüklü miktarda paralar sağlamasını, “Örtülü ödenekten bunun için paralar sonuna kadar gözden çıkarılır. Bize de biraz neması kaldı” iddiasını ileri sürerek açıklıyor. Öcalan’a göre, Ankara’da görünüşte kontrol altındaydı, Urfa ve Diyarbakır’a geçtiğinde ise bu kontrol güçleşti. Nihayet Urfa’da çemberin daraldığını ve öldürüleceğini hissedince de sınırı geçerek Suriye’ye gitti.

İşte Öcalan’ı, PKK Merkez Komitesi üyesi yakın arkadaşları için ölüm tuzakları kurmaya iten psikopat ruh hali bu yıllarda şekillendi, 1979’da Suriye’ye geçti. Gencecik çocukları dağlara sevk eden Öcalan, Ankara’dan ayrıldıktan sonra Diyarbakır ve Urfa’da yalnızca dokuz ay kalabildi, çareyi kaçmakta buldu. Öcalan’ın tasfiye ettiği isimlerden Mehmet Şener, kendisi gibi örgütün önde gelen isimlerinden olan Mustafa Karasu’ya 28 Haziran 1991 günü Zaho’dan gönderdiği mektupta Öcalan’ın bu çelişkisini şöyle anlatıyor:

“Ne yazık ki Karasu, Ortadoğu’nun labirentlerinde siyaset üretiyor diye övündüğümüz Apo, Ortadoğu’nun labirentlerinde can telaşına düşmüş. Bizler ağaçtan ormanı görmeyecek körler olamayız...


Apo bizi kaçmakla suçluyor. Önderimiz, çok tatlı konuşuyor. Bizi savaş siperlerinden alıp tutuklayacak ve her türlü zoru da öngören bir planla, bize ajanlık dayatacaksın ve biz de öyle duracağız, sana boyun eğeceğiz.


Biliyor musun Karasu, sevgili önderimiz diyor ki, ‘Siz Kürdistan dağlarının kıymetini bilmiyorsunuz, insan orada bir ordu saklar, bir ordu kurar.’ Çok doğru söylüyor tabii. Ama şehitlerimize küfredecek kadar saygısızlaşan sevgili önderimiz bir türlü lütfedip dağlarımıza gelip orduyu kurmuyor. Her nedense kardeşini de göndermiyor. Fidel ve Raul Kastro’ların kulakları çınlasın, bizimkiler uzaktan kumandalı çalışmanın rahatlığını keşfetmişler.


Sevgili önderimiz diyor ki, “Benim ülkeye gelmem provokasyon olur, çünkü düşman bütün gücüyle beni yok etmek için size yüklenir.” İnan Karasu, onun ülkeye gelmesini isteyen yok, kendi pisliğini bize bulaştırmasın yeter. Bizi savaştan kaçmakla suçlayanlar, savaşa lütfetsinler. Mao’nun silahı sırtından düşmedi. Fidel en önde savaştı. Ho Şi Minh, Vietnam dağlarını ana karargâhı yaptı, önderlik budur.”


1978’deki toplantıdan sonra 1990’da Bekaa Vadisi’nde ikinci konferansını yapan PKK’nın bu toplantısının genel sekreterliğini Mehmet Şener yaptı. Kongrede PKK’nın demokratikleşmesinden söz eden Merkez Komite üyesi Mehmet Şener, Baran kod adıyla bilinen Cihangir Hazır ile birlikte tutuklandı. Ancak Şener ve Baran, arkadaşları tarafından kurtarıldılar. (Bu isimler daha sonra PKK–Vejin hareketini kurdular). Ancak Mehmet Şener kısa bir süre sonra Kamışlı’da Öcalan’ın emriyle öldürüldü. Şener ve karısı Peşmergelerin arasından alınıp infaz edildiler. Şener’i destekleyen Mustafa Puşa da karısı ile birlikte öldürüldü.
ÖNCE AJANLIKLA SUÇLUYOR SONRA DA ÖLDÜRÜYORDU

PKK’nın üçüncü kongresinde Öcalan’ın bütün yetkilerini aldığı Abdullah Ekinci intihar etti. Kesire Öcalan ve Ali Çetiner örgütten kaçtılar. Üçüncü kongrede 10 militan daha MİT ajanı oldukları gerekçeleriyle öldürüldüler. Öcalan’a kadın temin etmekle yükümlü militan olduğu ileri sürülen (PKK; Emin Demirel, GHMD yayını) Hasan Bindal, Öcalan’ın yakın arkadaşı Şahin Bilgiç tarafından kazaen öldürülünce, Bilgiç’in kaderi de kurşuna dizilmek oldu. Örgütün Botan bölgesi sorumlusu Kör Cemal kod adlı Halil Kaya 1987’de kurşuna dizildi. Öcalan 1991’de Botan’ın yeni bölge sorumlusu Nizamettin Taş’ı üç ay hapsetti. Parmaksız Zeki kodlu Şemdin Sakık, Botan bölgesi sorumlusu oldu. Ancak Şemdin Sakık’ın da daha sonra Apo ile arası açıldı ve örgütten koptu. Sakık çareyi Türk güvenlik birimlerine sığınmakta buldu. Eğer Sakık, Genelkurmay’a bağlı özel kuvvetlerin operasyonuyla Kuzey Irak’tan getirilmeseydi muhakkak ki o da MİT ajanı suçlamasıyla Apo’nun ölüm tuzağına girecekti.


PKK’nın İstanbul ve Marmara Bölge Sorumlusu Osman Tim de, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanırken 1992’de Sağmalcılar Cezaevi’nde boğularak öldürüldü. Gerekçe yine aynıydı, işbirlikçi olmak ve örgüte ihanet etmek. İsmi Susurluk olayları ile de gündeme gelen General Zinnar kod adlı Alaattin Kanat da Öcalan ile yollarını ayırdı ve itirafçı oldu. PKK’nın üst düzey sorumlularından olan Kemal Burkay 1981’de örgütten ayrılırken Atina temsilcisi Avukat Hüseyin Yıldırım da Öcalan’dan ayrıldı. Avukat Yıldırım, Öcalan’ın ölüm tuzağından yaralı olarak kurtuldu.


Bu tablo, yüzlerce kanlı eylemin emrini veren, 30 bin insanın katili, bu sayının çok üstünde PKK militanının da ölümüne sebep olan katliamcı bir kişinin psikopat ruhunu sergiliyor. Mehmet Ali Birand ile yaptığı konuşmada, “Kabaca söylemek gerekirse PKK kadrolarının dörtte biri tasfiye edildi. TC’nin bize verdirdiği kayıplardan daha fazla kayıp verdik.” sözleri de canını kurtarmak için köşe bucak kaçan, kafası hezeyanlarla dolu bir kişiliğin yansımaları.
TAM BİR EGOİST

Bu kirli ruhun ölüm tuzağından kurtulamayan PKK Merkez Komite üyesi Mehmet Şener, Mustafa Karasu’ya gönderdiği mektubunda bu kişinin gerçek yüzünü şöyle sergiledi:

“Bizi dışlamanın ilk adımlarını Apo attı. Dördüncü kongrenin üstünden 20 gün geçmeden ben ve Baran arkadaşın görevleri 25 kişilik Merkez Komite’nin beş üyesinin katılmış olduğu toplantıyla Apo’nun talimatı üzerine donduruldu ve soruşturmaya alındık. İlginç bir tesadüf olup olmadığına sen karar ver Karasu...


Apo’nun planına göre bana bir itiraf yazdırılacak ve bu itirafta ajan olduğumu, ajanlığımın cezaevine girişle başladığını, cezaevinde gizli şahin rolü üstlendiğimi, direnişleri kırdığımı, direnenleri kendi erkimin altına aldığımı, cezaevinde direnişleri liberalizme çektiğimi söyleyeceğim. Dışarıdaki görevimin de Apo’yu temizlemek, tasfiye etmek olduğunu açıklayacağım ve af dileyeceğim. Yüce Apo da insafa gelip beni kazanma adına ya af edecek veya ben mazlumlara ihanet eden birini affetmem kahramanlığı taslayıp bir ajanın işini bitirecek. İş bununla bitmiyor tabii, ben ajanlığı kabul ettikten sonra cezaevindeki tüm kadrolar özeleştiriye çekilecek. Çünkü hepsi ajan Şener’in etkisinde kalmışlar. Tabii, ajan Şener’in en fazla etkisinde kalan da Mustafa Karasu ve Sakine Cansız arkadaşlardır. Bunu her gün Apo vaaz ediyor. Tabii sebepsiz değil, Karasu da Sakine de Apo’nun popülaritesini rahatsız edecek kadar saygın arkadaşlar oldular. Oysa Apo kendi dışında bir kişilik kabul etmiyor.”

TASFİYE HAREKATI

1980’li yılların ortasında katliamcı kişiliği giderek belirginleşen Öcalan, "Savaşmıyorlar." dediği örgütün önde gelen bütün isimlerine yönelik ilginç bir tuzak hazırladı. Avrupa merkezlerinde ve Türkiye'de bulunan bu isimleri, "3. kongre" için Ekim 1986'da Lübnan'daki Helvi kampına çağırdı. (Daha sonra Helvi kampına, 28 Mart 1986'da Şırnak'ın dağlık kesiminde öldürülen PKK Merkez Komitesi Üyesi Mahsun Korkmaz'ın ismi verildi)


PKK'nın Avrupa temsilcilerinden Çetin Güngör gibi bazı isimler, Öcalan'ın bu ani davetinden kuşkuya kapılarak bu kongreye gitmezken aralarında Kesire Öcalan'ın da bulunduğu önde gelen isimler bu tuzağa düştüler ve hapsedildiler. Öcalan, yine Marksist terör örgütlerinin yapısına uygun olarak hapsettiği bu üst düzey yöneticilerden "öz eleştiri" istedi. Günlerce tutuklu kalan bu isimler yüzlerce sayfalık öz eleştirilerini yazdılar. Örneğin Merkez Komite üyelerinden biri tam 930 sayfa öz eleştiri yazarak, "Ben bir siyasi fahişeyim." dedi. (Bu tabiri daha sonra Binbaşı Ahmet Cem Ersever, Kuzey Iraklı Kürt liderlerden Celal Talabani için kullandı).


İlginçtir, Abdullah Öcalan'ın karısı Kesire Öcalan da 300 sayfaya ulaşan bir öz eleştirisini yazdı. Ancak, bu öz eleştirisinde bazı hatalarını kabul etmekle birlikte Teröristbaşı'nın karşısında en başı dik duran da o oldu.


Sonuçta Öcalan bütün bu önde gelen isimlerin "rütbelerini" söktü, diğer anlamıyla bunları tasfiye etti. Bu isimlerin yerine ise daha sonra büyük katliamlar gerçekleştirecek olan Halil Kaya, Şah İsmail Al, Şemdin Sakık, Nizamettin Taş, Halil Ataç, Haydar Altun, Şahin Balıç, Cemil Işık, Şehmus Yiğit, Müslüm Durgun ve Cihangir Hazar gibi isimleri getirdi. Bunları "eyalet komutanı" yaptı. Aslında, PKK'nın en başta bölge halkına zarar veren vahşet düzeyindeki katliamları işte bu "eyalet komutanları"nın dönemiyle başladı.


Öcalan, 3. kongredeki konuşmasında, "En kısa zamanda asker sayımızı 10 binden 50 bine çıkaracağız." dedi. Örgütün terör eylemlerini yürütecek silahlı güçlerini oluşturan Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu anlamına gelen ARGK bu kongrede kuruldu.

Rütbeleri sökülenler de yine örgütün iç işleyişine uygun olarak örneğin "er" statüsüne indirilip yeni atanan bir "komutan"ın yanında göreve gönderildiler. Kesire Öcalan da böyle bir görev için Avrupa'ya gönderildi; ama gidiş o gidiş oldu. Kesire, bu tarihten sonra PKK'nın "ölüm listesi"nin en başında yer aldı. (Kesire Öcalan, PKK'nın eski Avrupa sorumlusu Hüseyin Yıldırım ve Merkez Komite eski üyesi Mehmet Cahit Şener, örgütten kopmalarından sonra Vejin (Diriliş) örgütünü kurdular).

PALME SUİKASTİ
PKK'nın Avrupa temsilcilerinden Çetin Güngör, Öcalan'ın tuzağına düşmeyen isimlerden biriydi. 3. Kongre'ye katılmak üzere Bekaa Vadisi'ne gitmedi. Ama Öcalan'ın onu affetmesi mümkün değildi. İsveç'te bulunduğu sırada bir sinema salonunda kafasına sıkılan kurşunlarla öldürüldü.

İsveç'te daha çok Kemal Burkay yönetimindeki ılımlı sayılabilecek Kürt gruplar üslenmişti. O tarihe kadar PKK yandaşları da rahatlıkla bu ülkede kalabiliyordu. Ancak Çetin Güngör cinayeti ve onu izleyen bazı şiddet hareketleri İsveç Başbakanı Olof Palme'nin dikkatini çekmeye başladı.

Palme, İsveç güvenlik birimlerine talimat vererek, Kemal Burkay ile bağlantılı olan Kürt gruplar dışındakilere sert tavır gösterilmesini istedi. İsveç polisi Kemal Burkay ile de bağlantı kurarak, PKK yandaşlarına karşı sert önlemler aldı. Bir kısmını tutukladı, bir kısmını da sınır dışı etti.

Palme bu talimatıyla Öcalan'ın ölüm listesine de girmiş oldu. 28 Şubat 1986 günü eşiyle birlikte sinemaya gitmişti. Sinema çıkışında evine doğru yürürken bir PKK militanının kurşununa hedef oldu.

Palme suikastının ardından yalnızca İsveç polisi değil, Türk güvenlik birimleri de araştırma yaptı. O tarihlerde Avrupa'dan Bekaa Vadisi'ne gelen "Faruk" ismindeki PKK elemanı için Öcalan görkemli bir karşılama yapmıştı. Belli ki, iyi bir iş başarmıştı. Birçok örgüt mensubunun ifadesinden sonra bu esrarengiz Faruk'un eşkali ile İsveç polisinin elindeki bulgular örtüşüyordu. Bu sebeple Türkiye elde ettiği bu bilgileri İsveç'e iletti. Ancak İsveç polisi başta olmak üzere hiç kimse bir daha bu militanın izine rastlayamadı.

Öcalan, muhtemelen yine aynı yöntemi denemişti. 1979'da kendisine rehberlik yapıp Suriye'ye oradan da Lübnan'a geçiren Ethem Akçan'ı bir bahaneyle ortadan kaldırttığı gibi, Palme suikastçısı Faruk'un da görevini yapmasından sonra yaşamaması gerekiyordu. Türk ya da İsveç polisinin eline geçmesi halinde, bu PKK için hiç de iyi olmayacaktı.

Öcalan, İmralı duruşmalarının ikinci gününde, hakimlerin Palme suikastı ile ilgili sorularına şu cevabı verdi: "Avrupa'da PKK provokatif bir biçimde şiddet eylemlerine karıştırıldı. Olof Palme olayında da bunun etkisi vardır. O dönemde PKK'nın Avrupa temsilcisi Ali Çetiner'dir. Kendisi İsveç polisi tarafından yakalandı. İsveç ve Alman polisi ile birlikte çalıştığı kanısındayım. Yayın organlarında 'PKK üyesiyim' diyerek bu konuda yazılar yazan Olof Palme'yi eleştiren Hüseyin Yıldırım'dır. Kendisi dış ilişkiler sorumlusuydu. Olof Palme'yi tehdit ediyor, 'Başına gelecekleri görürsün.' şeklinde sözler sarf ediyordu. Bunlar bana rağmen yaşanan çelişkilerdir. Böyle bir emri ben vermişsem yayınlanmasını istedim: Ancak herhangi bir yayınlanma olmadı. Bu bakımdan, benim herhangi bir ilgim yoktur. Örgütten ayrılan PKK Vejin örgütü mensupları bu cinayeti işlemiş olabilir. Vejin örgütü benden ayrılan Kesire Öcalan, Hüseyin Yıldırım ve yakınlarının oluşturduğu bir örgüttür. Bunların geliştirmek istediği bir gruptur. Daha çok yurt dışında faaliyette bulunuyorlar. Bazıları da Kuzey Irak'ta faaliyet göstermiş olabilir..."


Oysa Öcalan'ın ölüm emrinden kaçan Kesire Öcalan ve PKK'nın eski Atina temsilcilerinden Avukat Hüseyin Yıldırım gibi isimlerin Olof Palme'yi öldürmeleri için bir sebep bulunmuyordu. Çünkü bu isimler İsveç'i bir sığınak olarak kullanıyorlardı.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:
elecTRo Üyeee
Sarı İbrahim (Öldürüldü)

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kanlı PKK terör eylemlerinde aktif rol üstlenen "Sarı İbrahim" kod adlı 44 yaşındaki Ramazan Toptaş 1 Ağustos’ta öldürüldü.

PKK’nın yayın organı Fırat Haber Ajansı’nda yer alan Toptaş’ın ölüm haberi, Türk güvenlik birimleri tarafından da doğrulandı. PKK ajansı, Toptaş’ın, 1 Ağustos 2006’da örgüt içindeki kontrgüçler tarafından öldürüldüğünü, saldırganın yakalandığını ve sorgulandığını ileri sürdü. 1978’den beri PKK içinde olan 44 yaşındaki Toptaş’ın, son dönemde örgüt içinde sürekli yükseldiği, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu hedef alan terör eylemlerinde aktif rol üstlendiği belirtiliyor.

Halk Savunma Güçleri (HPG) Meclis üyesi Ramazan Toptaş, Mahsum Korkmaz (Agit) ile birlikte PKK saflarında yer almıştı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Lübnan’a geçen Toptaş, 3. HPG konferansında Meclis Üyeliğine seçilmişti.

Sarı İbrahim Savaşın dozunun artmasını isteyen en önemli isimdi.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:
elecTRo Üyeee
Bir dönem PKK’nın Avrupa sorumlusu olan Altun, terör örgütünün Batı’daki ilişkilerini yönetiyor. Bu nedenle Rıza Altun, örgütte Karayılan ve Bayık’a rağmen en kilit isim. Altun’un örgütte etkinlik kazanmaya çalışan diğer bir klikin de hedefi haline geldiği iddia ediliyor.

Altun, Fransa’da geçtiğimiz temmuz ayında gözaltına alınmış ancak Türkiye’nin ısrarlı girişimlerine rağmen serbest bırakılmıştı. Kandil’deki bir toplantı sırasında PKK’lı canlı bombanın patlamasıyla lider kadrodan bazı isimlerin öldüğü, Altun’un da olay yerinde olduğu öne sürülmüştü. Altun, bu olaydan sonra en son 15 gün önce Irak’ın Zaho kentinde görüldü. Altun’un daha sonra ortadan kaybolduğu bu durumun örgütte paniğe yol açtığı da biliniyor

Rıza Altun’un suç dosyasından küçük bir bölüm:

- Abdullah Öcalan’ın talimatı doğrultusunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin çeşitli yörelerinde eğitim ve örgütlenme faaliyetlerini yürüttü.
- Adana’da Osman Yaman’ın yaralanması eylemini gerçekleştirdi.
- 1978 yılında Ankara-Karlıtepe mahallesindeki bakkala dinamit attı.
- 1978 yılında Ankara-Tuzluçayır semtinde cami imamının evine dinamit attı ve Bucak aşireti mensubu olduğu gerekçesiyle Necati Kadir Ağa’nın öldürülmesi eylemine katıldı.
- 1979 yılında PKK’nın “vurucu tim” şefi oldu.
- Örgütten ayrıldığı gerekçesiyle Ali Yaylacık’ı 20 Mart 1979 tarihinde öldürdü.
- 26 Nisan 1979’da Gaziantep’te Ali Mengüç’ün öldürülmesi eylemine katıldı.
- 15 Mayıs 1979 tarihinde Gaziantep’te Mustafa Eryiğit’in öldürülmesine katıldı.
- 26 Haziran 1979’da Gaziantep’te öğretmen Mehmet Güder’i öldürdü.
- 13 Ağustos 1979’da Ankara’da Mehmet Uzun ve Sait Kelehan’ın öldürülmesine katıldı.
- 1979 yılının kasım ayında PKK’nın sözde “Askeri Konsey Üyeliği”ne getirildi.
- 1983 yılının Temmuz ayında PKK’nın Lübnan sorumlusu oldu.
- 5-20 Mart 1994 tarihleri arasında Suriye’nin başkenti Şam’da PKK’nın 3. konferansına katıldı.
- 1994 yılının Eylül ayında PKK’nın İran sorumlusu oldu.
- 1995 yılının 8-27 Ocak tarihlerinde Kuzey Irak-Haftanin’de gerçekleştirilen PKK’nın 5. kongresinde Merkez Komite Üyeliği’ne seçildi.
- 1998 yılı itibariyle PKK’nın Irak sorumluluğu’na getirildi.
- Ocak-Şubat 1999 tarihlerinde Kuzey Irak-Kandil Dağı’nda yapılan PKK 6. kongresinde “Başkanlık Konseyi Üyesi” oldu, örgütün Irak-Mahmur Kampı sorumlusu olarak faaliyet yürüttü.
- 2000 yılının Ocak-Şubat aylarında gerçekleştirilen PKK 7. Olağanüstü Kongresinde tekrar “Başkanlık Konseyi Üyesi” oldu.
- 2000 yılının Nisan ayında örgütün Ortadoğu Siyasi İlişkilerden Sorumlu Başkanlık Konseyi üyesi olarak Kuzey Irak-Mahmur Kampı ve çevresinde faaliyet gösterdi.
- 2000 yılının Mayıs ayında İran-Urumiye’de bulundu.
- 7 Haziran 2000 tarihi itibariyle Ermenistan üzerinden Fransa’ya gitti ve PKK’nın Avrupa Sorumlusu Murat Karayılan’ın yerine görevlendirildi.
- 8 Kasım 2000 tarihi itibariyle Fransa- Montpelier’de bulundu. Fransa makamlarına yaptığı iltica talebinin terör eylemlerine katıldığı için OFPRA (Office Français de Protection des Refugies et Apatrides) tarafından 18 Temmuz 2000 tarihinde reddedildi. Ancak Rıza Altun’a “geçici ikamet belgesi” verildi. O tarihten bu yana da Fransa’da bulunuyor.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:
elecTRo Üyeee
PKK Silahlarının Ülkelere Göre Dağılımı
KALAŞNİKOF`LAR

Ele geçirilen ve menşei tam olarak belirlenen 4 bin 500 Kalaşnikof`un (AK-47) yüzde 71.6`sı Rusya, yüzde 14.7`si Çin, yüzde 3.6`sı Macaristan, yüzde 3.6`sı da Bulgaristan orijinli.

KANNAS`LAR

Ele geçirilen toplam 5 bin 713 suikast silahı Kannas, BKC, Dragunov, Arbiki, G-3, M-16, G-1, mavzer gibi silahlardan 959`unun menşei tam olarak belirlendi. Bunların yüzde 45.2`sinin Rusya, yüzde 13.2`sinin İngiltere, yüzde 9.4`ünün de ABD orijinli olduğu saptandı.

ROKETLER

PKK`nın eylemlerde de yaygın olarak kullandığı roketlerden ele geçirilen 1.610`u üzerinde inceleme yapıldı. Bunlardan ancak 313`ünün menşei belirlenebildi. Bunların da yüzde 85`inin Rusya, yüzde 5.4`ünün Irak, yüzde 2.5`inin Çin menşeli olduğu anlaşıldı.

TABANCALAR

2 bin 885 tabanca ve makineli tabancadan 2 bin 208`inin menşei belirlendi. Bu silahların yüzde 21.9`u eski Çekoslovakya, yüzde 20.2`si İspanya, yüzde 19.8`i İtalya orijinli çıktı.

EL BOMBALARI

3 bin 490 el bombasından 136`sının menşei belirlendi.

Bunların yüzde 72`sinin Rusya, yüzde 19.8`inin ABD, yüzde 8`inin ise Alman menşeli olduğu görüldü.

MAYINLAR

Bulunan 11 bin 568 mayından 8 bin 15`inin menşei araştırması sonuçlandı. Bu mayınların yüzde 60.8`i İtalya, yüzde 28.3`ü Rusya, yüzde 6.2`si Almanya kaynaklı.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:
elecTRo Üyeee
Nedim Seven ( Örgütün İkinci Kasası )
Örgütün Rıza Altun dan sonraki ikinci kasası

İnterpol'ün kırmızı bültenle aradığı bu isimler, şubattaki 'kara para' operasyonunda yakalanmıştı. Önce tutuklanan militanlar daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Rıza Altun, temmuz ayında Avusturya Hava Yolları'na ait tarifeli bir uçakla Viyana üzerinden Kuzey Irak'a geçti. Nedim Seven de, beklenildiği gibi Fransa'yı terk etti. Her gün evinin bulunduğu bölgedeki emniyet müdürlüğüne giderek imza atması gereken Seven'in yaklaşık bir aydır ortada gözükmemesi polisin dikkatini çekmemiş. Kaçış, Paris'e gelen Türk heyetinin Seven'i sorgulamak istemesi üzerine ortaya çıktı. İfade için savcılığa çağrılan Seven'in firar ettiği anlaşıldı. Bunun üzerine harekete geçen Fransa Adalet Bakanlığı, Behzad kod adlı Seven hakkında uluslararası tutuklama emri çıkarttı. Ancak terör örgütü mensuplarıyla Fransa arasındaki ilişkiye dikkat çeken uzmanlar, Rıza Altun gibi Nedim Seven'in de kaçmasına göz yumulduğunu savunuyor. Şubat ayında gözaltına alınan örgütün önde gelen isimleri, Fransa'da yaptıkları bütün faaliyetlerden istihbarat teşkilatının haberi olduğunu açıklamıştı. Örgüt üyelerinin, savcılığın tutuklama talebi ve İnterpol'ün arama emrine rağmen mahkeme tarafından serbest bırakılması da bu irtibata bağlanmıştı.

Fransa'nın PKK duyarsızlığı devam ediyor. Şubat ayında PKK'nın Fransa'daki üslerine şafak operasyonları düzenleyen terörle mücadele birimleri, aralarında Rıza Altun, Nedim Seven ve Canan Kurtyılmaz gibi örgütün önde gelen isimlerinin bulunduğu 16 kişiyi tutuklamıştı. Paris İstinaf Mahkemesi, terörle mücadele savcılığının "tutuklansın" talebine rağmen, haklarında uluslararası tutuklama emri bulunan örgüt üyelerini tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmıştı.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:
elecTRo Üyeee
PKK/KONGRA-GEL TERÖR ÖRGÜTÜNÜ YASAKLAYAN ÜLKE ve BİRLİKLER
AVRUPA BİRLİĞİ:

PKK : 02.05.2002’de yasaklamıştır.
KADEK-KONGRA/GEL : 05.04.2004’de yasaklamıştır.

AVRUPA BİRLİĞİ KONSEYİ TERÖRİS ÖRGÜTLER LİSTESİ UYARINCA PKK-KADEK, KONGRA-GEL'İ TERÖRİST ÖRGÜT OLARAK KABUL EDEN ÜLKELER;

BELÇİKA, ÇEK CUMHURİYETİ, DANİMARKA, ESTONYA, İRLANDA, İSPANYA, İSVEÇ, FİNLANDİYA, HOLLANDA, LİTVANYA, LUKSEMBURG, MACARİSTAN, POLONYA, SLOVAKYA ,SLOVENYA ve YUNANİSTAN.


AVRUPA BİRLİĞİ KONSEYİNDEN FARKLI BİR TARİHTE PKK, KADEK, KONGRA -GEL'İ TERÖRİST ÖRGÜT OLARAK KABUL EDEN ÜLKELER;



ALMANYA

PKK : 26.11.1993 yasaklamıştır.
KADEK :03.03.2003

KONGRA-GEL : Frankfurt Emniyet Ateşeliğinin 07.12.2005 tarih ve Bşk-1/2206 sayılı yazısında isim değişikliğine rağmen bu yasak KONGRA-GEL’i de kapsamıştır.



AVUSTURYA

PKK : Avusturya Yüksek Mahkemesi 18 Ekim 1995 tarihli kararı ile PKK ve yan kuruluşlarını illegal örgüt olduklarını kabul ederek yasaklamıştır.



FRANSA

PKK : 30 Kasım 1993 yılında PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmiştir.



İNGİLTERE

PKK : 29 Mart 2001 tarihinde PKK’yı terör örgütleri listesine almıştır.



HOLLANDA

KONGRA/GEL : 07.11.2004 terör örgütleri listesine almıştır.





DİĞER ÜLKELER;



AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

PKK :1997 Tarihinde yasaklamıştır

KADEK :09.12.2002 Tarihinde yasaklamıştır

KONGRA/GEL :13.01.2004 Tarihinde yasaklamıştır



AVUSTRALYA

PKK :21.12.2001 tarihinde terör örgütleri listesine almıştır.

KONGRA-GEL : 4 Mayıs 2004 tarihinde terör örgütleri listesine almıştır.



FİLİPİNLER

KONGRA-GEL :8 HAZİRAN 2004 tarihinde terör örgütleri listesine almıştır.



KAZAKİSTAN

PKK :15.10.2004

KADEK :15.10.2004

KONGRA/GEL :15.10.2004

Tarihlerinde her üç isim altında Yüksek Mahkeme tarafından terörist örgütler listesine alınmışlardır.



KANADA

PKK :11.12.2002 tarihinde terör örgütleri listesine almıştır.

KADEK :11.12.2002 tarihinde terör örgütleri listesine almıştır.

KONGRA/GEL :17.05.2004 tarihinde terör örgütleri listesine almıştır.



MOLDOVA

BM tarafından yayınlanan Terörist Örgütler Listesini aynen kabul etmekte, ayrı bir listesi bulunmamaktadır.



KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

KONGRA/GEL : Nisan 2005 Bakanlar Kurulu tarafından alınan bir karar ile yasadışı terör örgütü olarak kabul etmekte ve faaliyetlerine müsaade etmemektedir.



AZERBAYCAN

Resmi olarak bir terörist örgütler listesi bulunmamakla birlikte uygulamada PKK/KONGRA-GEL’i terör örgütü olarak kabul etmekte ve faaliyetlerine müsaade etmemektedir.



İRAN
Resmi olarak bir terörist örgütler listesi bulunmamakla birlikte 27-29 TEMMUZ 2004 tarihlerinde Sayın Başbakanımızın bu ülkeyi ziyareti sırasında PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve KONGRA-GEL’i terör örgütü olarak ilan etmiştir.



IRAK

ARALIK 2003’te KONGRA-GEL’i yasaklamıştır.



SURİYE

Resmi olarak bir terörist örgütler listesi bulunmamakla birlikte Adana Mutabakatı sonrasında PKK/KONGRA-GEL’i terör örgütü olarak kabul etmektedir.



BULGARİSTAN

Bulgaristan Bakanlar Kurulu terörizmin finansmanının engellenmesine yönelik tedbirler çerçevesinde 2003 NİSAN ayında aralarında PKK terör örgütünün de bulunduğu Terörist Örgütler Listesini onaylamıştır.
 
elecTRo Üyeee
Mahsun Korkmaz (Öldürüldü)

Bölücü örgütün ilk silahlı saldırısını yöneten Kişi : Mahsun Korkmaz.
1956 yılında Silvan’da dünyaya gelen Mahsum Korkmaz Silvan yatılı ilköğretim okulunda okudu. Mahsum, daha bu yaşlarda kardeşleriyle yaptıkları büyüyünce ne olacaksın tartışmalarında asker olacağını ve savaşacağını net bir biçimde vurguluyordu.
Ama bir hata yaptı : Türk Ordusu ile savaşmak

1986’da Gabar Dağı’nda çıkan çatışmada öldürüldü



Mahsun Kormaz ile ilgili YILMAZ ÖZDİL in Çok güzel bir yazısı

----------------------------------------

Yıllardan 84.
Günlerden Ağustos'un 15'i...
Saat 21.30 suları...
Kavurucu sıcaklık, ayaza dönmüş... Gecenin karanlığı örtmeye başlamış ortalığı, usul usul...
Tok vuruşlar yırtıyor geceyi aniden, peş peşe...
Kalleş "Kaleş" sesi duyuyor memleket, tarihinde ilk kez.
Eruh basılıyor...

Bölücü örgütün ilk silahlı saldırısıdır bu.
Milat...
"Kim yaptı?" desek, herkes PKK der...
Peki, "O saldırıyı kim yönetti?" desek, pek bilen çıkmaz.


Soruyu şöyle soralım o halde:
"Mahsun Korkmaz kim?"
Bildiniz değil mi...
Bilirsiniz...
Üzerinde "Mahsun Korkmaz Akademisi" yazan terör yuvasının fotoğrafı o kadar çok yer almıştır ki basınımızda, hemen herkes bilir...
15 Ağustos 84'te PKK'nın yaptığı ilk silahlı saldırının elebaşıdır o...
Örgüt tarafından "onore" edilmiş; Türk Basını tarafından da maalesef "reklamı" yapılmıştır defalarca...
Bu nedenle bilirsiniz...


Peki, "Süleyman Aydın kim?" diye sorsak, kaç kişi cevap verebilir?
Hiç mi? Hiç...
Süleyman Aydın, Mahsun Korkmaz'ın yaptığı ilk PKK baskınında şehit düşen evladımızın ismidir.
Var mı onun adına bir akademi? Yok...


Sen örgüt celladının zırt pırt reklamının yapılmasına izin veriyor, kendi şehidinin unutulup gitmesine göz yumuyorsan eğer... Ne hakla bağırıyorsun ki, "Şehitler Ölmez" diye...


Dün izliyorum, Gümüşhane'den gelen görüntüleri atv Haber'deki arkadaşlarımla birlikte...
Hepsi yılların gazetecisi.
Neler gördü gözleri...
Doktorlar ölüme acıya alışır ya mecburen zamanla, onun gibi...
Ama bu gördüğümüz, yüreği nasır tutmuş gazeteciler için bile katlanması çok zor bir tablo...
Kimi dudağını ısırıyor çaresizce, kimi ağlıyor gizlemeden yüreklice...
Gencecik Nihal öğretmen, sadece 1.5 ay önce evlendiği dünya yakışıklısı teğmen eşi Tuna'nın ay yıldızlı cenazesini kucaklamaya çalışıyor görüntülerde...
Damatlıkla göndermiş, kefenle geri gelmiş.
Sol kolunda yara bandı var; belli ki, sakinleştirici verilmiş talihsiz geline...
Ama ne çare.
Bir yumrukluyor tabutu sesini duyar belki diye, bir sürüyor ellerini, saçını okşar gibi...
Ve hep aynı kelimeyi haykırıyor tekrar tekrar:
"Koçum... Koçum..."


Gitti Nihal'in koçu...
O ömrü boyunca unutmayacak.
Peki ya biz?
"Unutmamalı, sevgiyle anmalı" cümlesi, sadece Tarkan'ı hatırlatıyorsa bir millete.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:
elecTRo Üyeee
Cemil Bayık


1951 Elazığ-Hazar doğumlu. PKK’nın 18 kurucusundan biri. Örgütün askeri kanadı ARGK’nın başında ve İran bağlantılarını sağlıyor. PKK’nın iki numaralı ismi. Kod adı ‘Cuma’. Murat Karayılan ile güç mücadelesi içinde. Öcalan, ifadesinde Cemil Bayık’ı şöyle anlatıyor: “Askeri ve pratik alanda zayıftır. Genelde cephe gerisinde kalır. 1992’de bir mağarada 17 militanı yaralı oldukları ve ele geçmemeleri için öldürtmüştü...”
Şemdin Sakık ise “Askeri yönü zayıf, örgütleme yönü güçlüdür. Diplomasi ve kadro yetiştirme konusunda tecrübelidir” dediği Bayık’ın, bir diğer özelliğine de dikkat çekiyor: “Apo’nun rezaletlerine göz yumar.”




-------------------------------------------------------
Cemil Bayık'ın babası ilk kez konuştu: "Bir oğlum imam, diğeri askeri hastanede aşçı.." İşte bir babanın oğluyla ilgili acı sözleri...


Terör örgütü PKK'nın sözde üst düzey yöneticisi ve askeri kanat sorumlusu Cemil Bayık'ın Elazığ merkeze bağlı Aşağı Çakmak köyünün yolları asfaltlandı. Köy yollarının asfaltlanmasına sevinen baba Mustafa Bayık, zamanında eğitim ve alt yapı getirilmiş olsaydı, bir çok kişinin bugün dağda olmayacağını iddia etti. Bir oğlunun imam, bir oğlunun Askeri hastanede aşçı olarak çalıştığını belirten Baba Mustafa Bayık, " Cemil'i reddetsemde, etmesem de o beni red etti. 1976'dan beri haber yok. Bir şey bilmiyorum size ne söyleyim. 1976'den beri, 32 yıldır ölen birini bana sormayın Bugün bana hatırlatmayın. O gün bana başsağlığı verildi"diye konuştu.

Oğlu ve PKK hakkında konuşmama kararı alan baba Mustafa Bayık, "Öyle bir örgüt ki, anasını babasını bile öldürürler. Ben korkumdan ne öyle derim, ne böyle derim. Bu adam bir işe girdiği zaman ona karışmak doğru değil. Beğenmiş ki, girmiş. Beğenmezse o yola girer mi ?. Kendi beğenmiş, kendi seçmiş gitmiş" diye konuştu

Cemil Bayık ile birlikte 4 oğlu ve bir kızının olduğunu söyleyen baba Mustafa Bayık "Biri kur-an kursu öğretmeni, biri de Askeri Hastanede aşçıydı. Emeklisi doluncaya kadar çamaşırhaneye verilerek, emeklisinin doldurmaya çalışıyor . Zamanında yol olsaydı, fabrika, okul olsaydı bugün bunlar konuşulmazdı. Ben zamanında jandarma olarak askerlik yaptım. Diyarbakır'ın köylerinde gezdim. Polis görevi yapıyorduk. Gül gibi köylere ağaların köyü diye okul yapılmasına izin verilmedi ve böyle oldu" dedi.
 
Son düzenleme moderatör tarafından:

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
40B
Yanıtlar
5
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
7B
Üst