Olimpiyatların Tarihçesi hakkında bilgi

cicozz Çocukluk cicozlarda saklı
Olimpiyatların Tarihçesi, Olimpiyatların Tarihi, Olimpiyatlar Tarihçe, İlk Olimpiyatlar, Türkiyenin Olimpiyatlardaki Tarihi,

Olimpiyatların Tarihçesi
Türkiye’de Olimpik Hareket’in başlangıcı 19. yüzyıl ortalarında modern sporların ülkeye girişini izleyen döneme rastlar. Bu dönem aynı zamanda Modern Olimpiyat Oyunları’nın babası Baron Pierre de Coubertin’in Olimpiyat Oyunları’nı dünyaya yayma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir.

Coubertin, Atina Ara Olimpiyatları’nda Türk sporcuların gösterdiği büyük başarılardan etkilenerek, dönemin en tanınmış beden eğitimcisi olan Selim Sırrı Bey’e Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Türkiye temsilcisi olmasını teklif eder. Bu teklifin hayata geçirilmesi ancak II.Meşrutiyet’ten sonra olur ve gazeteci Ali İhsan Bey’in başkanlığında kurulan Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nde (TMOK) Selim Sırrı Bey genel sekreter olarak görev alır.

1911… Osmanlı Devleti artık Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin resmi üyesi

Selim Sırrı Tarcan Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan Uluslararası Olimpiyat Komitesi Kongrelerinde katılarak Türkiye’yi başarıyla temsil etti. Ve nihayet Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 1911’de Budapeşte’de yapılan oturumunda Osmanlı Devleti resmen üyeliğe kabul edildi.
Selim Sırrı Tarcan TMOK başkanı

Ancak, I.Dünya Savaşı sonunda toplanan Komite, çok yanlış bir karar alarak savaşta yenilen ülkeler arasında bulunan Türkiye’yi 1920 oyunlarına davet etmedi. Ancak 2 yıl sonra, bu kararın yanlışlığı anlaşıldı ve Türkiye 1924 Olimpiyat’ına çağrıldı. Selim Sırrı Bey, 1922 yılında kurulan “Milli Olimpiyat Komitesi” yerine “Kaim Cihan Müsabakalarına İştirak Cemiyeti” ve birkaç ay sonra adı değiştirilerek, “Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi” adını taşıyan kuruluşlarda genel sekreter görevini üstlendi. Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra ise yönetimde değişiklik oldu. Selim Sırrı Bey TMOK başkanı seçildi.

1925′de, Coubertin’in Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nden ayrılması ile Selim Sırrı Bey de TMOK Başkanlığı’ndan ayrıldı; ancak Komite’deki görevini 1930 yılına dek sürdürdü. Bu arada, 1922 yılında kurulmuş olan ve Türkiye’deki spor faaliyetlerini yürütmekle görevli “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” adlı kuruluş, TMOK’un işlerini de üstlendi. Uluslararası Olimpiyat Komitesi temsilcisi olarak seçilen Kemalettin Sami Paşa 1933′de ölünce, Reşit Saffet Atabinen hem TMOK Başkanlığı’na hem de Uluslararası Olimpiyat Komitesi temsilciliğine seçildi.

Londra Olimpiyatları’nda madalya alan şampiyonlara verilen parasal ödül, dört yıl sonra problem oldu ve”profesyonel” ilan edilen bu şampiyonlar Helsinki Olimpiyatları’na katılamadılar. Aynı yıl, Atabinen, Uluslararası Olimpiyat Komitesi temsilciliğinden ayrıldı. Komite, bu göreve 1955′de Suat Erler’i atadı.

Yeniden doğuş
1956 yılında, Türk sporunu yöneten kuruluşun tayinle gelen başkanının aynı zamanda TMOK başkanı olduğunu farkeden Uluslararası Olimpiyat Komitesi, durumun değiştirilmesini ve seçimle bir başkan atanmasını istedi. Buna izin verecek bir kanunun hazırlanması ise 1962 yılına dek sürdü. Ancak o yıl, TMOK, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin istediği nitelik ve koşullara uygun, tamamen bağımsız bir kuruluş olarak ortaya çıkabildi.

Milli Kelimesi
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi “Milli” kelimesini 28.02.1964 gün ve 6/2762 sayılı, “Yurt dışındaki kurullarla işbirliği yapmasını” 02.05.1970 gün ve 7/191 sayılı, “Kamu yararına işleyen dernek olmasını” 16.7.1970 gün ve 7/1070 sayılı, “Türkiye” kelimesini 25.09.1973 gün ve 7/7146 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile iktisap etmiştir.

Olimpiyatlarda Türkler

Türkler, Olimpiyatlar’a resmen 1908 Oyunları’nda katıldı.
Coubertin’in 1907 yılında İstanbul’u ziyareti sırasında ona tercümanlık yapan Galatsaray Lisesi’nden Aleko Mullos, 1908 Londra Olimpiyatları’nda Türkiye adına yarışan ilk ve tek sporcu oldu ve katıldığı jimnastik branşında başarı gösteremedi.

Selim Sırrı Bey, 1912 Olimpiyatları’na giderken, yanına, kendi paraları ile Stokholm’e gelen Robert Kolej öğrencisi iki Ermeni genci de götürdü.Mıgıryan ve Papazyan adlı bu gençler katıldıkları 800, 1500 koşular ile gülle ve disk atma yarışmalarında, seçmelerde elenerek finale kalamadılar.

Davet edilmediğimizden dolayı katılmadığımız 1920 Oyunları’ndan sonra yapılan 1924 Paris Olimpiyatları’na bazı branşlarda katılmamıza rağmen sesimizi duyuramadık.1928 Amsterdam Olimpiyatları’nda ise, katılan sporcularımız arasında sadece Greko Romen güreşçi Tayyar Yalaz 67,5 kg’da dördüncü oldu.
Los Angeles’in uzak olması ve Türk spor teşkilatındaki kargaşalık nedeniyle 1932′de katılmadığımız Olimpiyatlar’da, ilk başarımızı 1936′da Berlin’de kazandık.”Mersinli” diye tanınan Ahmet Kireççi, 79 kg serbestte Olimpiyat üçüncüsü olarak Türkiye’ye ilk madalyayı kazandırdı. Greko Romenci Yaşar Erkan da 61 kg’da birinci olarak, Türkiye’ye ilk altın madalyayı kazandıran sporcu oldu.II.Dünya Savaşı nedeniyle yapılmayan 1940 ve 1944 Oyunları’ndan sonra organize edilen 1948 Londra Olimpiyatları’nda sporcularımız büyük başarılar kazandılar.Serbest ve Greko Romen güreşte aldığımız altı altın, dört gümüş ve bir bronz madalyaya ilaveten, atletizmde kazandığımız bir bronz madalya ile Türkiye’nin sesini, dünya spor çevrelerine duyurduk.

Londra’da madalya kazanan sporcularımıza verilen parasal ödüller, dört yıl sonra Türk spor çevrelerinde büyük yaralar açtı ve bu şampiyon sporcularımız Helsinki’de mindere ve piste çıkamadılar.Buna rağmen güreşte iki altın ve bir bronz alabildik. Melbourne Olimpiyatları’nda, güreşte yeni bir kuşak mindere çıktı ve üç altın, iki gümüş ve iki bronz kazandık. Güreşte asıl patlama, yedi altın ve iki gümüş aldığımız 1960 Roma Olimpiyatları’nda oldu. Dört yıl sonra, Tokya’da iki altın, üç gümüş ve bir bronz madalya kazandık. Mexico City’de yapılan 1968 Olimpiyatları, güreşte kazandığımız son madalyaları getirdi ve Türkiye’ye iki altın madalya ile döndük. Bundan sonra, güreşte 1972′de ve 1988′de iki gümüş ve 1984 Olimpiyatları’nda da ancak bir bronz madalya kazandık. Altın madalyalara ancak Barcelona’da kavuştuk.

Diğer branşlarda ufak bir kıpırdanma oldu ve 1984′te iki boksörümüz bronz madalya kazandı. Dünya güreş minderlerinden silinmemiz yanında, 1988 Seul Olimpiyatları’nda dünya rekorları kırarak altın madalya kazanan halterci Naim Süleymanoğlu yüzümüzü güldürdü. Türkiye, Olimpiyatlar’a resmen katıldığı 1908 yılından beri geçen 88 yıl içinde, davet edilmediği 1920 ve uzaklığı dolayısı ile gitmediği 1932, 1980 Moskova hariç, tüm Oyunlar’a katıldı. Atıcılık, atletizm, basketbol, binicilik, bisiklet, boks, jimnastik, eksrim, futbol, güreş, halter, yelken ve yüzme branşlarına katılmamıza rağmen, sadece güreş ve halterde başarılı oldu. Güreşte altın için 24 yıl Barcelona’yı beklememiz gerekti.Diğer spor branşlarında, Naim Süleymanoğlu’nun halterdeki üç ve Halil Mutlu’nun bir altını yanında boksta alınan üç ve atletizm ve judoda kazanılan bir bronz madalya ile yetindik.Nüfusun yarısından fazlasının çocuk ve genç yaşta olduğu Türkiye’nin gelecek yıllarda, dünya sporunda layık olduğu yeri kazanması gerek. Kabiliyetli Türk genci, kendisine tesis, bilgili çalıştırıcı ve iç ve dış spor temaslarına daha geniş bir ölçüde sahip olduğu zaman, eski kuşakların minderde, pistte ve ringdeki başarılarına yenilerini de katacaktır.

Türk milletini, Türk gençliğini ve Türk sporunu Olimpiyatlar’da temsil eden Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi olarak biz buna gönülden inanıyoruz.
 

Benzer Konular

M
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Misafir
M
Yanıtlar
0
Görüntülenme
38B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst