Nazar - Göz Değmesi

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssası anlatılırken Hz. Yakup Aleyhisselâm'ın oğullarını Mısır'a gönderdiği vakit onların şehre girmeleri hakkında onlara şöyle tavsiyede bulunduğu zikredilmektedir:
"(Yakup) dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin.
Ayrı ayrı kapılardan girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem.
Hüküm ancak Allah'ındır.
Ben ona güvenip dayandım.
Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar. (Yusuf, 12/67)
Hafız İbn-i Kesir, bu ayeti tefsir ederken Selef imamlarından naklettiğine göre, Hz. Yakup Aleyhisselâm, küçük oğlu Bünyamin'i hazırlayıp ağabeyleri ile beraber Mısır'a göndereceği zaman Mısır'da şehre girerken hepsinin bir tek kapıdan değil, muhtelif kapılardan şehre girmelerini onlara emretmişti.
Hz. Yakup Aleyhisselâm'ın böyle davranmasının sebebi şu idi: Çünkü Hz. Yakup Aleyhisselâm, insanların, çocuklarına "nazar" etmelerinden korkuyordu. Zira onlar, çok güzel fizikî yapıya sahip idiler.
Yüce Allah (c.c.), kulu ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!
Hâlâ da (senin için): Mutlaka o, delidir! Diyorlar.
Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51-52)
Bir kısım müfessirlerin beyanına göre, müşrikler, peygamberimiz tiz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize olan kin ve hasedlerinden dolayı onu gözleri ile öldürmek istiyorlardı. Yani, gözleri ile ona nazar ediyorlar ve onu kıskanıyorlardı.
Eğer Allah (c.c.)'ın koruması olmasaydı, ona fenalık yapacaklardı.
Yüce Allah (c. c.), hasedcinin şerrinden kendisine sığınmamızı emretmektedir:
"De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.
Yarattığı şeylerin şerrinden,
(Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,
Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,
Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinden (Allah'a sığınırım.)" (Felâk Suresi, 113/1-5)
Bu surenin son ayetinde, hased eden kimsenin hasedinden Allah (c.c.)'a sığınılması açık bir şekilde emrolunmaktadır,
Hasedci, Cenab-ı Hakk'ın, kuluna verdiği nimeti çekemez ve o nimetin yok olmasını ister.
Bu, genel bir tutumdur.
Hasedcinin nazar etmesini ve daha başka musibetleri içine alır.
Yukarıda zikrolunan ayetler, gözdeğmesinin hak ve gerçek olduğuna bir delildir.
Eğer gözdeğmesi (nazar) diye bir olay olmasaydı, onun şerrinden Cenab-ı Hakk'a sığınmaya da gerek olmazdı.
Yine onun hak ve gerçek olduğuna dair sünnetten de deliller vardır.
İnsanlardan pekçoğu gözdeğmesi ile ilgili olaylara daima şahit olmuşlardır ve şahit olmaya devam etmektedirler.
Bazan bu gözdeğmesinin farkına varırlar ve onu bilirler.
Bazan da onu bilip anlayamazlar.
İnsanların başlarına gelen tecrübeler, zikredilenlerden çok daha fazladır.
Nice ölen kimseler vardır ki, onların ölüm sebepleri bilinmez.
Nice sağlam, kişiler de vardır ki, hasta olup yatağa düşerler fakat hastalıklarının gerçek sebebini bilmezler.
Nazar (gözdeğmesi), toplumda vâki olan bir hususdur.
Bazı kimselerin gözlerinde bir hâl vardır ki, konsantre olarak baktığı kişiye çeşitli zararlar verir.
Bir kısım âlimlere göre, insanların gözbebeklerinden ve parmak uçlarından görünmeyen ışınlar saçılmaktadır.
Gözdeğmesi gerçek olmakla beraber asıl sebebin ne olduğu bilinmemektedir.
Onu ancak Yüce Allah (c.c.) bilir.
Nasıl ki; mıknatıs, demiri kendine çeker. Fakat asıl çekme sebebini, onu yaratan Rabbimiz bilir. Nazar da öyledir.
İmam Kastalanî diyor ki: "Bir çanak içinde süt olsa ve hayız gören bir kadın, elini o sütün içine soksa, o süt özelliğini kaybeder ve bozulur.
Eğer temiz bir kadın, elini o sütün içine soksa, süte bir şey olmaz."
Sebebini bilmediğimiz diğer şeyler de buna kıyas olunmalıdır.
Gözü değen bazı kimselerin anlattıklarına göre, bir şeye gıpta ile bakıp imrendikleri zaman onların gözlerinden bir hararet çıkmaktadır.
Gözdeğmesi ile ilgili olarak pekçok hadis-i şerifler de vardır.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar olayının, yaşanan bir gerçek olduğunu dile getirmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Gözdeğmesi hak ve gerçektir." (Müslim. Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
Hafız İbn-i Hacer diyor ki: "Yani, kem göz ile nazar edip gözdeğdirmek, toplumda var ve sabit olan bir şeydir."
İmam el-Kurtubî de gözdeğmesinin sabit olduğunu zikrederek şöyle demiştir: "Bu durum, ulemanın ittifak ettiği bir hususdur. Ancak bid'at ehli olan bir taife bunu inkâr etmişlerdir.
Onların görüşlerine karşı hadis-i şeriflerden pekçok deliller vardır.
Yine bu olayları müşahede eden pekçok kimseler mevcuttur.
Nice yiğitler vardır ki, gözdeğmesi, onları mezara koymuştur.
Nice güçlü develer vardır ki, nazar, onları da tencereye koymuştur.
Bütün bunların hepsi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ile olmaktadır."
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Onlar ise, Allah'ın izni olmaksızın kimseye bir zarar veremezler." (Bkz. Bakara. 2/102.)
Aslı olmayan ve mesnedsiz bir şekilde inkâr yolunu seçerek şeriata ve akla muarız (karşı) olan kimseye iltifat olunmaz.
Allâme İbn-i Kayyım diyor ki: "Vahiyden (dinden) ve akıldan nasibi olmayan bir taife, gözdeğmesi işini geçersiz saymışlardır.
Onlara göre, bu nazar değme işi ancak bir evhamdan ibarettir. Onun aslı yoktur!
Bunlar akıl ve nakil bakımından insanların en cahilidirler.
Hicap (utanma) bakımından da insanların en kabasıdırlar.
Sıfatlarıyla,
Fiilleriyle ve tesirleriyle onlar, ruh ve nefisleri bilmekten uzaktırlar.
Akıllı olan kimseler, her ne kadar göz-değmesinin sebebi ve tesiri hakkında ihtilâf etseler de nazar meselesini inkâr etmezler."
Hafız el-Hattâbî de gözdeğmesi gerçeğine değinmiş ve şöyle demiştir: "Kem gözle nazar eden kimsenin hain bakışı, karşısındaki şahsa zarar verir."
 
Nazar Değmesinin Sebepleri

Bilmiş ol ki;
Gözdeğmesi (nazar) iki sebepten dolayı olur:
Biri, şiddetli düşmanlıktır. Diğeri de, bir şeyi beğenip onu güzel bulmasıdır.
Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Gözdeğmesi hak ve gerçektir. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı, nazar, onun önüne geçerdi." (Müslim, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
Bu hadis-i şerifte gözdeğmesinin tesirine ve isabet etmesinin sür'atine işaret ve te'kid vardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:
"Allah (c.c.)'ın kaza ve kaderinden sonra benim ümmetimden ölenlerin çoğu gözdeğmesindendir." (El-Bezzâr. Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
El-Elbânî bu hadis-i şerif için "Sahih" demiştir.
Hafız İbn-i Hacer de "Hasen" demiştir.
Bazı insanlar bu nazar olayını garip bulurlar.
Bazıları da dehşete kapılırlar. Bununla beraber olaylar onun varlığını tasdik etmektedir.
Nice kimse vardır ki, Allah (c.c.) ona bolca mal ve nimet vermiştir de bir hasedcinin nefsi o nimetlere takılmıştır. Böylece o adamın malı bir felâkete ve zarara uğramıştır. Yahut bütün malı ve mülkü yokolup gitmiştir.
Yine nice insanlar ve özellikle de bazı kadınlar vardır ki, Allah (c.c.) onlara son derece fizikî güzellik vermiştir de bir hasedcinin nefsi o güzelliklere takılmıştır.
Böylece o güzele bir felâket.
Yahut bir hastalık,
Ya da benzeri bir musibet gelmiştir de uzman doktorlar onun tedavisinden âciz kalmışlardır.
 
Nazardan Korunma

Gözdeğmesi (nazar) illetine yakalanmadan önce korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:

1) BİRİNCİ TEDBİR: Sabah ve akşam koruyucu dua, evrad ve zikirlere devam edilmelidir.
Onları okuyan kimseyi Allah (c.c.) nazardan muhafaza buyurur.
Okunacak sure ve dualar çoktur.
Bazıları şunlardır:
Fatiha Suresi,
Ayetü'l-Kürsî,
Felâk Suresi,
Nâs Suresi,
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in okuduğu muhtelif dualar.
Şimdi bunları açıklayalım:
a) Fatiha Suresi:
"Hamd, Âlemlerin Rabbi (olan) Allah'a mahsusdur.
O, Rahman ve Rahîm'dir.
Din gününün sahibidir.
Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola hidayet et.
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (ilet). Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil." (Fatiha, 1/1-7)
b) Ayetü'l-Kürsî:
"Allah, kendinden başka hiçbir ilâh bulunmayan (Allah)'dır.
O, Hayy ve Kayyûm'dur.
Onu ne bir uyku yakalar, ne de bir uyuklama.
Göklerde ve yerde bulunanların hepsi onundur.
Onun izni olmadan katında hiç kimse şefaat edemez.
O, (kullarının) yapmakta oldukları şeyleri ve önceden yaptıklarını bilir.
Onun dilemesi hariç, insanlar onun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
Onun kürsüsü, gökleri ve yeri içine alır.
Onları koruyup gözetmek, kendisine ağır gelmez.
O yücedir, büyüktür." (Bakara, 2/255)
c) Felâk Suresi:
"De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.
Yarattığı şeylerin şerrinden,
(Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,
Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,
Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinden (Allah'a sığınırım.)" (Felâk, 113/1-5)
d) Nâs suresi:
"De ki: İnsanlann Rabbine sığınırım. İnsanların melikine (mutlak sahibine).
İnsanlann ilâhına (sığınırım.)
Sinsi vesvesecinin şerrinden.
İnsanlann kalplerine şüphe ve tereddüt sokan.
Gerek cinlerden, gerek insanlardan." (Nâs, 114/1-6)
e) Peygamberimizin okuduğu muhtelif Dualar:

Nazara karşı şu duayı okumalıdır:

"Yarattığı şeylerin şerrinden Allah (c. c.)' in tam olan kelimelerine sığınırım." (Ebu Davûd, Tıp, 19; Dârimî, İsti'zan, 48; Muvatta, İsti'zan, 34; Ahmed b. Hanbel, 4/430)
Yine şu duayı okumalıdır:
"Bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlardan,
Kem gözlerden Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığınırım.
Hiçbir iyinin ve kötünün yapamadığı ve Allah (c. c.) 'in yaratıp vücuda getirdiği bütün şerlerin şerrinden,
Gökten inenlerin ve göğe çıkanların şerrinden,
Yerde bitenlerin ve yerden çıkanların şerrinden,
Gecenin ve gündüzün fitnelerinin şerrinden,
İyilik için kapı çalan hariç, gece ve gündüz her kapı çalanın şerrinden Allah (c. c.) 'ın tam olan kelimelerine sığınırım.
Ey Rahman (olan Allah'ım)" (Buharî, Kitabü'l-Enbiya, 10; Müslim, Kitabu'z-Zikr, 54, 55; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, 19; Kitabu'l-Edeb, 98; Tirmizî, Kitabu't-Tıb', 18; Kitabu'd-Deavât, 40; Ahmed b. Hahbel, 2/181, 290, 375, 448, 4/57.)
Yine şu ayeti okumalıdır:
"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!
Hâlâ da (senin için) mutlaka o, delidir! Diyorlar.
Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51,52.)
İnsanların ahvâline bakan kimse, nazar konusunda onlarda bir umursamazlık olduğunu görür. Oysa ki, bilhassa bebeklerin ve küçük çocukların şeriata uygun dualarla nazardan korunmaları gerekir.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'ı şu dua ile koruyordu:
"Sizi, bütün şeytanlardan, Zararlı hayvanlardan, Kem gözlerden, Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığındırırım." (Buharî, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, torunları olan Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'a hitaben yine şöyle derdi:
"Şüphesiz ki, sizin atanız (İbrahim Aleyhisselâm) İsmail'i ve İshak'ı onlarla koruyordu." (Buharî, İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

2) İKİNCİ TEDBİR: Nazar değmesinden korunma yollarından biri de, korktuğu ve şüphelendiği kişilerin yanında güzelliklerini teşhir etmemelidir.
Hafız el-Bağavî "Şerhü's-Sünne" eserinde anlattığına göre, Hz. Osman b. Affan (r.a.) çok güzel bir çocuk görmüştü.
Bunun üzerine, onu nazardan korumak için çocuğun velisine şöyle dedi: "Bu çocuğun çenesine siyah boya sürerek onun güzelliğini kamufle ediniz."

3) ÜÇÜNCÜ TEDBİR: Gözdeğmesinden korunma yollarından biri de, görüp beğendiği bir şey hakkında, gören kişinin bereketle dua etmesidir.
Bir kimse, kendi gözünün başkasına zarar vermesinden korkarsa, ona baktığı zaman şöyle demelidir:
"Allah (c.c.) onu sana mübarek etsin." (Benzer ifade ile Bkz. Ebu Davud. Nikâh, 36; Tirmizî, Nikâh, 7; İbn-i Mâce, Ezan, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/281.)
Veya şöyle demelidir:
"Ya Rabbi! Ona mübarek eyle." (Benzer ifade ile Bkz. Müslim, Zühd, 74; Ebu Davud, Vitir, 31; Nesaî, Zekât, 12; İbn-i Mâce, Zühd, 8; Ahmed b. Hanbel, müsned, 3/108, 188, 5/77.)
Yahut şöyle demelidir:
"Mâşâallah (Allah ne güzel yapmış) Allah'tan başka kuvvet (sahibi) yoktur." (Ebu Davud, Edeb, 101.)
Ya da buna benzer dualar etmelidir. O zaman Allah (c.c.)'ın izni ile zarar defolur gider.
Ebu Ümâme (r.a.)'dan rivayete göre, Âmir b. Rebîa, Sehl b. Huneyf e uğramıştı.
O sırada Sehl b. Huneyf banyo yapıyordu.
Âmir b. Rebîa dedi ki: "Bugünkü gibi parlak bir cild görmedim."
Bunun üzerine Sehl b. Huneyf in durumu değişti.
Çok geçmeden sar'a nöbetine tutuldu. Bayılıp yere düştü.
Gelip Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e haber verdiler.
Ona şöyle dediler: "Yâ Resûlallâh! Sehl' in imdadına yetiş. Onu sar'a iletti tuttu ve yere düştü."
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Kimin nazar etmesinden şüphe ediyorsunuz?" Diye sordu.
Dediler ki: "Âmir b. Rebîa'dan şüphe ediyoruz."
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman onun mübarek olması için dua etsin." (Ebu Ümâme rivayet etmiştir.)
Daha sonra bir kap suya okudu ve Âmir'in o su ile abdest almasını emretti.
Âmir de o su ile abdest aldı.
Ayrıca yüzünü yıkamasını, Kollarını dirseklere kadar yıkamasını, Dizlerini yıkamasını, Eteğinin iç kısmını yıkamasını,
Ve yine üzerine su dökmesini emretti.
Zührî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz ayrıca ona, kabı ters çevirmesini emretti."
Hadis-i şerifte gözdeğmesinin ilacı beyan olunmuştur. Buna göre, nazar eden kimsenin abdest azalarını yıkadığı ve bilhassa cildine temas eden iç çamaşırlarını yıkadığı su alınır ve nazar olunan kimsenin arkasından dökülür.
Bir hadis-i şerifte Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Sizden yıkamanız istenirse, yıkayınız." (Müslim rivayet etmiştir.)
Yani, bir şahıs gelip de sizden birinizin abdest ve gusül suyundan elbisenin bir kısmına sürmek isterse, bunu yapsın. Bundan dolayı ona kızmasın, demektir.
Kendi nefsinden, başkasına nazar değmiş olmasından şüphelenen ve endişe duyan kimsenin yapması gereken şey, Allah (c.c.)'dan korkması ve gözdeğmesine sebep olabilecek şeylerden sakınmasıdır.
Bunun için Allah (c.c.)'ı çokça zikretmeye devam etmelidir.
İnsanlardan hoşa giden bir şey gördüğü zaman Allah (c.c.)'dan, onu mübarek kılmasını dilemelidir.
Yüce Allah (c.c.)'ın, insanlara vermiş olduğu nimetlere kesin olarak hased etmemelidir. Çünkü, eğer onlara hased ederse, sanki Rabbine karşı itirazda bulunmuş gibi olur.
İşte bu da apaçık bir hüsrandır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
9B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
19B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst