Namık Kemal Kimdir

Ömer
Yönetici
Namık Kemal 21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da dünyaya gelip, 2 Aralık 1888 tarihinde Sakız Adası’nda vefat eden Türk milliyetçiliğinin öncüsü şair ve yazardır. Namık Kemal’in Hayatı ve biyografisi hakkında bilgiler bu yazımızda yer almaktadır.

“Vatan Şairi” olarak nitelendirilen Yenişehirli Mustafa Asım Bey ve Arnavut olan Fatma Zehra Hanım çiftinden 21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da doğmuştur. Mahallelerinde bulunan tekkenin şeyhi Tokatlı Hafız Ali Rıza Efendi ismini “Mehmet Kemal” olarak koymuştur. Dedesi yani annesinin babası Abdülatif Paşa Tekfurdağ yani Tekirdağ sancağında vali yardımcısı idi, çocukluğu dedesinden yanında geçti. Dedesinin tayini Afyonkarahisar’a çıktığında dedesiyle birlikte Afyon’a taşındı. Afyon’da yaşarken 1848’de annesi vefat etti ve henüz 8 yaşında öksüz kaldı ve dedesinin himayesine girdi.

Dedesinin görevinden ötürü çeşitli şehirlere göç etmek zorunda kaldığı için düzenli olarak eğitimini sürdüremiyordu ve özel dersler alıp kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Bu çabaları neticesinde Arapça ve Farsça dillerini öğrendi. Dedesinin Afyon’daki görevi bittikten sonra İstanbul’a geldi ve burada üç ay Bayezid Rüştiyesine ve sonrasında da 9 ay Valide Mektebi’ne devam etti.

Dedesi Kars’a mutasarrıf olarak tayin edilince o da Kars’a gitti ve burada bir buçuk sene yaşadı. Kars’ta yaşadığı yıllarda Kars’ın en büyük şair ve müderrislerinden olan Vaizzade Seyyid Mehmet Hamid Efendi ile tanıştı ve ondan divan edebiyatını öğrendi. Bunun yanında avcılık, atıcılık ve cirit sporuna yöneldi ve bu sporların eğitimini aldı. Dedesinin 1854’de görevinin bitmesinin ardından tekrar İstanbul’a döndü. Kars’ta yaşadıkları ve gördükleri ileride yazacağı tiyatro eserinin temelini oluşturur.

1855 yılında babası Bulgaristan’da Filibe mal müdürü, dedesi de Sofya kaymakamı olduğu için Sofya’ya gitti. Kars’ta öğrendiği divan edebiyatını aruz ve hece ölçüsü üzerine daha yoğun çalıştı ve bu konu üzerine yoğunlaştı. Sofya’da yaşarken dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra genç Mehmet Kemal’e, kâtip anlamına da gelen “Namık” ismini verdi. Bu olayın ardından ismi Namık Kemal olarak anılmaya başladı. Sofya’da kaldığı yıllarda komşularından Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilik neticesinde Feride ve Ulviye isminde iki kızı ve Ali Ekrem isminde bir oğlu olmuştur.
Namık Kemal
17 yaşındayken 1857 yılında İstanbul’a taşındı. Bab-ı Ali Tercüme Odası’nda stajyer memur olarak çalışmaya başladı. 1858 yılında büyükannesini, 1859’da da kendisini yetişmesinde büyük payı olan dedesi Abdülatif Paşa’yı kaybetti. Babasının ikinci eşi olan Dürrüye Hanım’ın Kocamustafağaşa’daki evinde yaşamaya başladı. Babasının bu evliliğinden Naşit adında bir kardeşi vardı. 1859 yılında Gümrük Kalemi’nde memur olarak çalışmaya başladı.

Şiir denemelerini il olarak Sofya’da yazmaya başlayan Namık Kemal, İstanbul’da da kısa süre içinde tanınmaya başladı. Divan Edebiyatı’nı takip eden ve bu tarzda şiirler yazan Namık Kemal, henüz batı edebiyatı ile tanışmamıştı. İstanbul’da divan edebiyatı geleneği üzerine yoğunlaşan şairlerle tanışıp, Arap ve Fars edebiyatını öğrenmeye çalıştı. Leskofçalı Galip Bey ile yakın dostluk kurdu ve bu şairin kurduğu Encümen-i Şuara isimli şair topluluğuna katıldı.

1863 yılından itibaren dört yıl Tercüme Odası’nda görev yaptı. Bu görev vesilesiyle batı edebiyatını tanıyan kimselerle tanışma fırsatı yakaladı ve batı edebiyatı ve kültürü dikkatini çekti. İbrahim Şinasi edebiyatta batılılaşmanın öncülerindendi ve onunla tanıştıktan sonra edebi hüviyeti değişti. Tercüme Odası’nda görev yapan başka bir memurdan Fransızca dersleri aldı. Tasvir-i Efkâr isimli mecmuada fıkra ve tercüme yazıları yazdı ve yayınladı. Bu yazılarında hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Şinasi etkisinde kalmıştı ve onun kullandığı “millet, vatan, hürriyet, millet meclisi” gibi tabirleri kullanmaya başladı.

Şinasi 1865 yılında Fransa’ya gidince Tasvir-i Efkâr gazetesini tek başına çıkarmaya başladı. Bu sırada İttifak-ı Hâkimiyet daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adı verilen gizli cemiyetin kurucuları arasında yerini aldı. Bu derneğin amacı yeni bir anayasa hazırlamak ve parlamenter rejime geçilmesini sağlamaktı. Bu derneğin amacını doğrultusunda gazetede hükümet lehine şiddetli tenkitler içeren makaleler yayınladı. “Şark Meselesi” hususunda yazdığı yaz, gazetesinin 1867’de kapatılmasına ve Namık Kemal’in Erzurum’a vali muavini olarak atanmasına neden oldu.

Namık Kemal devlet tarafından verilen görev için Erzurum’a gitmek yerine Ziya Paşa ile birlikte Paris’e kaçtı. Namık Kemal ve bir takım arkadaşları Paris’te yaşayan Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa’nın himayesine girdiler. Sultan Abdülaziz tarafından Mısır’dan sürgün edilen ve Mustafa Fazıl Paşa kendisini Yeni Osmanlı Cemiyeti’nin reisi ilan etti ve Avrupa’ya davet ettiği diğer örgüt üyelerini finanse etti. Mustafa Fazıl Paşa’nın verdiği destekle Londra’da “Muhbir” isimli bir gazete çıkardılar. Namık Kemal bir süre burada yazdıktan sonra Ali Suavi ile anlaşamadığı için bu gazeteden ayrıldı. Sultan Abdülaziz’in Paris ziyareti nedeniyle Fransa tarafından ülkeyi terk etmeleri istendi ve Londra’ya gitti. Londra’da “Hürriyet” isimli bir gazete çıkardı. Mustafa Fazıl Paşa’nın Sultan Abdülaziz ile arayı düzeltmesinin ardından İstanbul’a dönmüştür. Mustafa Fazıl Paşa’nın İstanbul’a dönmesinin ardından Hürriyet gazetesini çıkarmaya ara vermiştir. Tekrar bu gazeteyi Ziya Paşa ile birlikte çıkarmaya niyetlenmiş ancak Ziya Paşa ile arkadaşlıklarının bozulmasından ötürü bu isteği gerçekleşememiştir. Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa ve Sadrazam Ali Paşa’nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü.

Siyasetten uzak durmak kaydıyla affedilen Namık Kemal, İstanbul’a döndükten sonra “Diyojen” isimli bir mizah dergisinde imzasız fıkralar yazmaya başladı. 1872 yılında Sadrazam Ali Paşa’nın vefatından sonra 1872 yılında tekrar siyasi yazılara yöneldi ve İbret isimli bir gazete çıkararak yeniden şiddetli muhalefete başladı. Gazetede çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı eleştiren yazıları neticesinde İstanbul’dan uzaklaştırıldı ve Gelibolu’ya mutasarrıf olarak tayin edildi.

Gelibolu’da kaldığı birkaç ayda “Vatan yahut Silistre” isimli oyunu ile “Evrak-ı Perişan” isimli eserleri tamamlama fırsatı buldu. Gelibolu’da yaşanan sorularla ilgilendi ve su davasını çözüme kavuşturdu. Namık Kemal, bir yandan da "İbret” gazetesinde “BM” (Baş muharrir) ve Ebuzziya’nın çıkardığı “Hadika” gazetesine “N.K” imzası ile yazı yazmaya devam ediyordu. Gelibolu’da salgın haline gelen kuduz hastalığını önlemek için köpekleri sürgün etmesinin ardından Gelibolu mutasarrıflığı görevinden alınmıştır.

Devlet tarafından birçok defa açığa alınan Namık Kemal Gelibolu’dan sonra İstanbul’a geri döndü ve İbret gazetesinin tekrardan başına geçti. Kısa bir süre sonra yazdığı bir yazı başına bela açtı ve hakkında soruşturma açıldı ve gazete tekrar kapatıldı. Bunun üzerine tiyatro ile ilgilenmeye başlayan Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyununu, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda 1 Nisan 1873 yılında sahne aldı. Bu tiyatro oyununu sahne almasından sonra halk galeyana geldi ve olaylar çıkmasına neden oldu. Bu konu üzerine İbret gazetesinde yazdıkları gazetenin bir daha açılmamak üzere kapatılmasına yol açmış, Namık Kemal ve dört arkadaşı sürgüne gönderilmiştir. Namık Kemal Magosa’ya sürgüne gönderilmiştir.

Kıbrıs’ın Magosa kentinde son derece olumsuz şartlar altında 38 ay yaşamıştır. Bu süre içerisinde defalarca sıtma ve muhtelif hastalıklara yakalanmıştır. Edebiyatçı kimliği ile Namık Kemal’in birçok eseleri Kıbrıs’ta tamamlanmıştır.

1876 yılında I. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra İstanbul’a döndü. II. Abdülhamit ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için Meclis-i Mebusan’da bir komisyon kurmuştu, Namık Kemal’de bu komisyonun üyesi oldu. Meclis-i Mebusan’ın yürüttüğü başarısız siyaset neticesinde Osmanlı-Rus savaşı yani 93 Harbi patlak verince II. Abdülhamit Meclis’i Mebusan’ı kapattı ve Namık Kemal de bunun üzerine tutuklandı. 5 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Girit’e sürüldü, kendi talebi üzerine sürgün yeri Midilli olarak değiştirildi. Midilli adasında iki buçuk yıl kaldıktan sonra 1879’da Midilli mutasarrıflığına atandı. Midilli’de Hüseyin Hilmi Paşa ile tanışmıştır ve onu desteklemiştir. (Hüseyin Hilmi Paşa daha sonra sadrazamlığa kadar yükselmiştir.)

Midilli’de görev yaptığı beş yıl boyunca kaçakçılık faaliyetlerini engelledi, hazine gelirinin artmasını sağladı, 20 kadar Türk ilkokulu açtı ve adada yaşayan Türk ahalinin hayat standartlarını yükseltti ve buradaki Türklerin sorunlarına değinen bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Ali’ye sundu. Bu hizmetleri neticesinde Osmanlı Devleti’nce Nişan-i Osmanlı madalyasıyla ödüllendirildi. “Vatan Mersiyesi”, “Murabba” ve “Vaveyla” isimli şiirlerini de burada yazdı. Magosa’da yazmaya başladığı ancak tamamlayamadığı Celaleddin Harzemşah isimli eserini de burada tamamladı. 15 perdeden oluşan bu tarih oyunu okunmak için yazılmıştır. Harzemşahlar Devlet’nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah’ın etrafında gelişen İslam Birliği düşüncesini bu eserinde işledi. Bu eseri Sultan Abdülhamit’i de etkiledi ve bunun neticesinde padişah onu bâlâ rütbesi ile ödüllendirdi.

Midilli’den sonra 1884’te Rodos mutasarrıflığına atandı. Rodos adasındaki çalışmaları da Midilli’deki çalışmalarını aratmadı ve II. Abdülhamit tarafından bu sefer de imtiyaz madalyasıyla ödüllendirildi. Rodos’ta yaşarken Osmanlı tarihi üzerine eserler yazmaya başladı. İngiliz ve Rumların şikâyetlerinden ötürü 1887’de Sakız Adası’na mutasarrıf olarak atandı.

Sakız Adası’nın kuru havasından ötürü rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü henüz 48 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Adada bir camimin bahçesine defnedildi. Ancak arkadaşı Ebüzziya Tevfik, Namık Kemal’in vasiyetini II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’da Bolayır’a nakledildi. Naaşı Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesine gömüldü. Vefatının ardından Sultan II. Abdülhamit mezarına bir türbe yaptırdı. Türbenin planını da Tevfik Fikret çizdi. Türbenin sütunları 1912’de depremden ötürü zedelense de mermer kaplı mezarı halen ayaktadır.

Namık Kemal öldükten sonra II. Abdülhamit şairin oğlu ve babasına sahip çıkmış onlara sarayda görev vermiştir.

Edebi kişiliği

Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir.

Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Bosna-Hersek Savaşları, 93 Harbi gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.

Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır.

Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir. Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar. On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal'in ilk romanı olan "İntibah" 1876'da yayımlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.

Dört yıl sonra yayımladığı "Cezmi", tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir. Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür. 1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır.

Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır. Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür. Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. 1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir. Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.

En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir. Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur. Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup yarattığı kabul edilir.

Eserleri

Oyun

Vatan Yahut Silistre, 1873 (yeni harflerle, 1940)
Zavallı Çocuk, 1873 (yeni harflerle, 1940)
Akif Bey, 1874 (yeni harflerle, 1958)
Celaleddin Harzemşah, 1885 (yeni harflerle, 1977)
Kara Belâ, 1908.

Roman

İntibah, 1876 (yeni harflerle, 1944)
Cezmi, 1880 (yeni harflerle, 1963)

Eleştiri

Tahrib-i Harâbât, 1885
Takip, 1885
Renan Müdafaanamesi, 1908 (yeni harflerle, 1962)
İrfan Paşa'ya Mektup, 1887
Mukaddeme-i Celal, 1888

Tarih kitapları

Devr-i İstila, 1871
Barika-i Zafer, 1872
Evrak-ı Perişan, 1872 (yeni harflerle, 1973)
Kanije, 1874
Silistire Muhasarası, 1874 (yeni harflerle, 1946)
Osmanlı Tarihi, (ö.s.), 1889 (yeni harflerle, 3 cilt, 1971-1974)
Büyük İslam Tarihi, (ö.s.), 1975

Çeşitli

Rüya, 1893
Namık Kemal'in Mektupları, Ö.F. Akün (yay.), 1972
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Üst