Mevlana'nın Mezar Odasının Sırrı

500 METREYİ SEKİZ SAATTE ALAN CENAZE

Nefesimi kestim ve onu dinledim.İşte ondan dinlediklerim. Anlatıldığına göre her şey 1273'te Konya'da kaldırılan bir cenazeden sonra başladı.
Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 günü vefat ediyor. Cenazesine yüzbinlerce insan katılmış. Naaşı, İplikçi Camii'nden, 500 metre
ilerdeki bu türbeye 8 saatte getirilebilmiş.Müslümanlar Mevlana'nın naaşın defnedebilmek için gayrimüslimlerin cenaze cemaatinden çıkmasını istemiş.
Ancak onlar, 'Bize İsa'yı da Musa'yı da Mevlana öğretti' diyerek bunu reddetmişler.Mevlana'nın kabrinin altına bir 'mezar odası' bulunuyor.


MEZAR ODASINA 700 YILDA 1 KİŞİ İNDİ

Eski Türklerde mezarların altına Farsça 'zir-i zemin' yani 'zeminin altı'
denilen bir mezar odası yapılırmış. Mevlana'nın naaşı da böyle 4 metrelik bir mezar odasına konmuş.Ancak o tarihten bu yana mezar odasına kimse inmemiş.Sadece bir kişi hariç. Rivayete göre Sultan Dördüncü Murad, Mevlana'nın türbesini ziyarete
geldiğinde, mezar odasının içinde ne olduğunu çok merak etmiş ve bu odaya
girmek istemiş.Ancak dönemin Mevlevi büyükleri, buna kesinlikle karşı çıkmış ve girmesini engellemişler.
Bunun üzerine Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık odanın içine atmış.Veya
düşürmüş. Bu tespihi almak üzere 7 yaşında bir kız çocuğu mezar odasına
indirilmiş.Bilinen tek şey, odanın iki tarafından aşağı doğru merdivenlerin indiğiymiş. Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra dili tutulmuş.
Dr. Naci Bakırcı, 'Çocuğun dilinin neden tutulduğu hálá bilinmiyor'
diyor.


KÜÇÜK KIZ MEZAR ODASINDA NE GÖRMÜŞTÜ

İşte bu olaydan sonra 'mezar odasının sırrı' iyice merak edilmeye başlanmış.Acaba kız çocuğu orada ne görmüştü de dili tutulmuştu?
Bir iddiaya göre, oda çok karanlık olduğu için çocuk çok korkmuş ve
geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuştu.Ancak bir başka iddia daha
var ki, o 'mezar odasının sırrını' daha da koyulaştırıyordu.
Selçuklu Türkleri o tarihte mumyalama tekniğini biliyorlarmış. Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padişahın naaşı mumyalanmış. Mevlana'nın naaşı da mumyalandığı için muhtemelen öyle duruyordu.
Kız çocuğu orada yatan Mevlana'yı görünce bu hale gelmiş
olabilirdi.Bu olay dönemin önde gelen Mevlevilerini harekete geçiriyor ve 1640
yılında mezar odasının ağzı tuğlayla örülüp üzeri kurşunla kaplanıyor.O
tarihten sonra mezar odasının ağzındaki kurşun hiçbir zaman kaldırılmadı.Mezar
odası, sırlarıyla birlikte belki de ebediyete kadar sessizliğe gömüldü.


1930'LU YILLARDA MÜZE MÜDÜRÜNÜN ODASINDA

Ancak odanın hikáyesi burada bitmiyor.
Aradan 300 yıl geçtikten sonra, Mısır'daki piramit sırlarına benzeyen
bir dizi olay daha yaşanacaktı.
Bu olayın iki tanığı vardı.Biri olayı yaşayan Yusuf Akyurt isimli biri.Öteki de onun yaşadığını Murat Bardakçı'ya anlatan Abdülbaki Gölpınarlı Hoca.
1930'lu yılların güzel bir gününde, Mevlana Müzesi'nin Müdürü Yusuf
Akyurt odasında tek başına otururken, aklına sandukanın altındaki mezar
odası gelir.İçinden 'Acaba şu odaya bir girsem de içinde ne olduğunu
görsem' diye geçirir.Ancak tepki çekeceğini düşündüğü için kararsızdır.


O AN KAPI ÇALINDI YAŞLI ADAM GİRDİ

Tam o esnada kapı çalınır ve içeri, müzenin yaşlı odacısı girer.Bu
yaşlı adam aslında, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyetin ilanından sonra tekke
ve zaviyeler kapandığı için müzeye çevrilen türbede odacı olarak çalışmayı
kabul etmiştir. Yaşlı Mevlevi dedesi saygılı bir şekilde içeri girer ve Yusuf
Akyurt'un tüylerini diken diken eden şu cümleyi söyler: 'Sakın oraya inmeyi düşünmeyin...'
Ancak bu şaşkınlık, müdürü kararından vazgeçirmez. Mezara inmek üzere kurşunla kaplı kapağın önüne gelir.
Halıyı kaldırır. Tam kapağı açmak üzereyken, bir adam haykırarak içeri
girer:
'Müdür bey, yetiş evin yanıyor...'Yusuf Akyurt gelinceye kadar evi kül olmuştur.
İşte tam o sırada eline bir telgraf tutuşturulur.Müze müdürü başka bir yere tayin edilmiştir.


KONYA-ANKARA YOLUNDAKİ KAZA

Konya-Ankara yolu o gün çok ıssızdı.Gün batmış, alacakaranlık etrafa hákim olmaya başlamıştı.Uzaktan gelen kamyonun farları, henüz tam karanlık hale gelmemiş ufukta cılız iki nokta gibi duruyordu.Şoförün yanında kapıya dayanmış şekilde oturan çocuk kimbilir hangi hayallere dalmıştı. Kamyon bir kavise girdiği sırada kapı aniden açılır ve çocuk alacakaranlığın içinde kaybolur.
Kamyon durup, içindeki iki adam kapıdan uçan çocuğa ulaştıklarında iş işten geçmiştir.Çocuk öteki dünyaya göçmüştür.
Çocuğun başında duran ikinci adam, başı ellerinin arasında hüngür
hüngür ağlamaktadır.
O adam, Konya'dan tayini çıkan Müze Müdürü Yusuf Akyurt'tur.Kimine göre,
mezar odasının sırrı, onu hálá takip etmektedir.


MEZARIN BAŞINDA SÖYLENEN SON SÖZLER

Yusuf Akyurt oğlunun cenazesini alıp Konya'ya döner. Cenaze
töreninden sonra doğruca Mevlana Müzesi'ne gider ve sandukanın başında ellerini
açıp haykırmaya başlar:
'Yetmedi mi? Affet artık...' Bütün bunlar neydi? Efsane mi? Gerçek mi? Küçük kızın dili niye tutulmuştu? Yaşlı odacı, müdürün kafasından geçen düşünceyi nasıl anlamıştı?
 
nomercy_gfb NeMa PrObLeMa...
ben inanıyorum böle olaylara...ayrıca istanbulda olanlar dikkat etmiştir süleymaniye camii nin yanında bentondan bir kapak var ve üstünde kubbe altındaki yol yazıyor..bende orayı merak etmişimdir hep acaba o yol nereye çıkıyor???
 
abicim niye anlattın ki bunu walla ben böle şelere çok meraklıyım konyaya yolum düşerse giderım oraya inş açmaya kalkmam orayı
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
10B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
4B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
LAL
Yanıtlar
0
Görüntülenme
10B
Üst