Kötü zanda bulunmak ile ilgili ayetler

deep Harbi Aktif Üye
Suizan ile ilgili ayetler, Kötü zanın dinimzideki yeri

“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir”(Hucurat, 49/12)

Bir Müslüman diğer Müslüman kardeşleri hakkında iyi niyet (hüsnü zan) beslemelidir. Zira bu dinimizin gereğidir. Ayrıca fitnenin def’i böyle bir tutumu gerekli kılmaktadır. Birbirimiz hakkında iyi düşünmeli ve birbirimize müminler olarak güvenmeliyiz. Bir kişi hakkında iyi düşünmek ve ona güvenmek, onunla ilgili gerekli tedbirlerin alınmasına engel de teşkil etmemelidir. Bu, herkes için geçerli ve hatta gerekli bir kuraldır. İman sahibi oluşundan dolayı Müslüman kardeşimize güvendiğimiz ve hakkında kötü düşünmediğimiz gibi, nefis sahibi olduğumuzdan dolayı da hiç birimizin kötü bir davranış sergilemeyeceğimiz ihtimal dışı değildir. Bir insan hakkında hüsnü zanda bulunmakla birlikte, ona karşı tedbirli olmak birbirine zıt hususlar gibi görülmemelidir. Çünkü evham ve asılsız şüphelere yol açmamak için gerekli tedbire başvurmak daha uygundur. Zira bu tedbir, hem insanı suizandan korur hem de bu yolla günaha girmesini önlemiş olur.

Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar, gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz. İmam Gazalî, bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, ‘gözü ile kötü bir şeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir. (bk. Gazali, Kimyayı Saadet, Merve Yayınları, s.388)

Buna göre, kötü zan ve tahmin haramdır ve kalp ile yapılan bir gıybettir. Eğer bu kalp ile yapılan gıybet, bir başkasına anlatılırsa iki katlı bir günah söz konusu olmakta ve “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun.” (Ebu Davud, Edeb 40) hadisine göre daha büyük bir günaha neden olunmaktadır. Bu açıdan hem kalp ve dil ile günahişlenmiş hem de iftira edilmiş anlamına gelebilir.

Bu nedenle öncelikle kötü tahmin ve zandan sakınılmalı ki, bütün bu günahlara girmekten sakınmış olalım. Zehrin bedene girmesine izin vermemek nasıl önemli ise, kötü zannın ruhumuza girmesine izin vermemek da o kadar önemlidir. Çünkü zehrin bedenimize girdikten sonra yapacağı tahribat çok büyük olacaktır. Bunun gibi kötü zan ve tahminlerin ruhumuza girmesien izin vermek de son derece tehkile sonuçlara neden olabilecektir. Biri dünya hayatımızı tehdit ederken, diğer ebedi hayatımızı tahdit etmektedir. Bu açıdan abedi hayatı tehdit edenlerden sakınma konusunda daha dikkatli olmak gerekir.

Diğer taraftan, haksız zan ve tahminden kul hakkı da doğar. Bu durum temelde insanlara karşı işlenen bir suçtur ve onun affedilmesi yetkisi, kötü zan ve tahminde bulunulan insanlardadır. Bu yüzden masumun ahlâkı, onuru hakkında delil olmaksızın kötü zanda bulunur da içimizdeki kötü zannı doğru kabul edersek, ağır bir bedel ödeyeceğiz. Bu zan ve tahmini başkalarıyla paylaşmak, günahın büyüklüğünü artırdığı gibi sorumluluğun ağırlığını da o oranda artıracaktır.

Suizannın en önemli zararlarından birisi, kötü zan, kanaat ve tahminin içeriğini oluşturan olumsuz ruhsal enerjinin muhatabını araması ve sonunda haksız olanruhun bu ruhsal enerjiden tahrip olmasıdır. Bu sonuç için gıybetin alenî veya gizli olması değil, taşıdığı duygu yükü önemlidir. (bk. Muhammed Bozdağ, Ruhsal Zeka)

Esasen mealini verdiğimiz ayette, kardeşliği yaralayan üç düşük davranış yasaklanmıştır: Sûizan, tecessüs ve gıybet. Başkalarının özel durumlarını, izinleri olmaksızın öğrenmeye çalışmak, mahremiyetine girmek, genel bir yasaktır. Tecessüs yasağı, bir insan hakkı olan "özel hayatın gizliliği" kapsamında, özel hayatın gizliliğinin korunmasını sağlayan iller arasında yer alır.

Müslüman’ın, diğer Müslüman kardeşi hakkındaki düşüncesinin ve özellikle hüsnü zannını ortaya koyması açısından şu hadis dikkat çekicidir:

“Ben Hz Peygamberin Kâbe’yi tavaf ettiğini ve (tavaf esnasında) şöyle söylediğini gördüm: (Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve senin kutsallığının azametine hayranım. Muhammed’in canı (kudret) elinde olan Allah’a yemin ederim ki, müminin hürmeti Allah katında senin hürmetinden şüphesiz daha büyüktür. Müminin malı, kanı ve hakkında hüsnü zanda bulunma kutsallığı (seninkinden üstündür)” (Buhari, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 28-34; Ebu Davud, Edeb, 40-56)

Bu hadis-i şerifte Hz Peygamber, bir Müslüman hakkında hüsnü zanda bulunmanın önemini, onun can ve malının önemiyle birlikte anmaktadır. Çünkü bir insanın iyi veya kötü olarak bilinmesi özellikle onun şeref ve haysiyetini ilgilendirmekte olup yerine göre en az mal ve can kadar önem arz etmektedir. Suizan ise, tüm huzursuzluk ve düşmanlıkların kaynağı olan fitne-fesada sebep teşkil ettiğinden, o derece zararlı olup dinen yasaklanmıştır.

Diğer taraftan, Müslümanlar arasında suizan, dedikodu ve gıybetin yaygınlaşması sonucunda fitne-fesadın yaygınlaşması, toplumsal bir felâket olarak kabul edilmelidir. Zira toplumu ayakta tutan en önemli dayanaklardan biri, birlik ve beraberliktir. Bunu sağlayan en güçlü bağ ise sevgi, hak ve hukuka saygıdır.

Ayrıca, bu ayetin uyarısı gösteriyor ki, insan hüsnü zan etmekle sorumludur. Yani gördüğü ve karşılaştığı olay ve durumları hayra yormalı, güzel düşünüp güzel görmeli ve bu düşünce ve niyetle herkesi kendisinden üstün bilmelidir.

Suizan insanı hep olumsuz düşünceye sevk ettiği için insandaki iyimserlik halini öldürür. Hüsnü zanla bir olaya yada işe bakamaz. O olumsuz görünen yada eksik iletişim yada algılama sonucu meydana gelen yanlış anlaşılmaların neticesi hayra yorulmaz. Böylece suizan hastalığı artıkça sahibini tenkit hastalığına sevk edecektir. Her şeyi ve herkesi tenkite başlayacaktır. Onların bütün iş ve hareketlerini kötü zanla yorumlayıp onları tenkit edecektir. Hatta tenkitte ileri giderek onları eleştirme ve gıybete kadar götürecektir. Belki bir zaman sonra ise kalpte yapılan gıybetler dile çıkacak, iftirayla süslenecek sahibinin amelini yakacaktır.

Suizan hastalığından korunmanın en güzel yolu, güzel düşünmek güzel görmektir. Çirkinliklere ve suizanna sevk edecek şeylere gözünü kapamaktır. Böyle yapıldığı zaman güzel manzaralar ile göz, kalp ve akıl meşgul olacak; kendi ayıp ve kusurlarını görüp başkalarınınkini ise görmeyecek; kendi hatalarını ve kusurlarını bilecek başkalarının kusurları için suizan dürbünlerini kullanmayacaktır. Hüsnü zan dürbünleriyle güzel şeylere bakacak. Suizan ile kalbini ve aklını kirletip meşgul etmemiş olacaktır.

Birbirlerine suizan besleyen kardeşlerimiz varsa, acilen kardeşinden helallik almalı ve hem kendileri hem kendi günahlarına tövbe etmeli hem de suizan ettikleri kişiler için duada bulunmalıdırlar.

Şunu da ifade etmeliyiz ki, elimizde olmadan aklımıza ve hayalimize gelen görüntülerden ve düşüncelerden sorumlu olmayız. Sorumluluk ancak iradî fiiller içindir. Yani insan kendi isteğiyle, kendi iradesiyle bir iş yaptığında o işin getireceği sorumluluğu da yüklenmiş olur. Ancak, akla gelen kötü şeylerde kişinin iradesi söz konusu değildir. Yani, siz kendi iradenizle kötü şeyler düşünmeye karar vermiş ve bunu icra etmiş değilsiniz. Dolayısıyla bu konuda bir sorumluluk da taşımazsınız. Bunları şeytanın bir vesvesesi bilip üzerinde fazla durmamak gerekir.

Kuran'da geçen kötü zan ayetleri

Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler. (2/78)

Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (3/154)

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (4/157)

Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (6/94)

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (6/116)

O'nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah'a aid olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kötü hüküm veriyorlar? (6/136)

Ve kendi zanlarınca dediler ki: "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O'na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah'ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir. (6/138)

Şirk koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de, bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: "Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak "zan ve tahminle yalan söylersiniz." (6/148)

Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şühesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir. (10/36)

Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (Fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler. (10/60)

Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.' (10/66)

Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu, açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi? (24/12)

Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz. (33/10)

Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. (34/20)

Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?" (37/87)

Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Ateşten (görecekleri azabtan) dolayı vay o inkâr edenlere. (38/27)

İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız." (41/23)

Dediler ki: "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar.' (43/20)

Dediler ki: "(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi "kesintisi olmayan zaman' (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor." Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar. (45/24)

Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman, siz: "Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz" demiştiniz. (45/32)

Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (48/6)

Hayır, siz Peygamberin ve mü'minlerin, ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu, kalplerinizde çekici kılındı ve kötü bir zan ile zanda bulundunuz da, yıkıma uğramış bir topluluk oldunuz. (48/12)

Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (49/12)

Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler'; (51/10)

Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiçbir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir. (53/23)

Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz. (53/28)
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
14B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
14B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
9B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Üst