köşe yazıları!!

KAZIM KANAT-ŞEREFLİ İKİNCİLİK...

Bu sözleri ben demiyorum...
Fenerbahçe’yi yöneten Mahmut Uslu söylüyor.
Nerede söylüyor?

Fenerbahçe-Kayserispor maçını seyrettiği Şeref Tribü’nün de söylüyor.
Şeref tribününde kimler oturur?
Elbette bu toplumun en saygın insanları.
Oraya elini kolunu sallayarak giremezsin.
Cebinde bir çuval paran olsa bile..

Lafı uzattım, konuya geliyorum;

Bay Uslu, Kayserispor’u yöneten insanlara dönerek bas bas bağırıyor;
- Ne kadar para aldıysanız biz iki mislini verelim.
Bay Uslu şunu demek istiyor;
Beşiktaş ve Galatasaray'dan ne kadar para aldıysanız biz iki mislini verelim;
Ne demek bu?

Şu demek efendim;
1- Fenerbahçe para ile maç satın alan kulüptür. Kim ne verirse gerekirse iki mislini verir alır.
2- Beşiktaş ve Galatasaray maç satın alan kulüptür.
3- Kayserispor maç satan kulüptür.
Gördünüz değil mi bay Uslu’nun sözleri nerelere geldi.

Konuşmasını bilmezsen laf nerelere geliyor.
Oysa;
Fenerbahçe’nin hakem hatası ile maç kazandığı gün, Galatasaray yönetim ne yaptı?
Ağladı!...
Allah’ın tokadı yok ya!!!!!....
Bir gür sonra bu kez Galatasaray maç hatası ile maç kazandı.
Dün suçlayan Galatasaray bu kez susuyor.
İşte olay bu...

Türk futbolunun çirkin yüzü bu.
Türk futbolunu kimler nasıl yönetiyor işte bu...
Beşiktaş için bu konularda bir çift laf edeceğim;
Şerefli ikincilik dönemi devam ediyor.
Beşiktaş’ta şerefiyle, hakkıyla ikinci olursa daha büyük olur.
MESAJ; Beşiktaş kötü yönetildiği için şampiyonluğu kaybetti.
Bu konuda ısrarlıyım, ısrarcıyım...
Beşiktaş bu kadar kötü yönetilmeye layık değil.
 
CAN ÇOBANOGLU gelecek gelecekse!!

Sanki kazalar hep Beşiktaş’ın başına geliyor gibi bir görüntü çıktı son zamanlarda. Oysa ki durum çok da öyle değil. Zorlanılarak alınan puanlar, tribünleri tatmin etmeyen maçlar, takım içi sorular inkar edilse de var olan maddi sıkıntılar, isyan eden yabancılar, parasını alamayıp sesi çıkamayan tüm futbolcular, lüzumsuz konuşmalar ve bitmeyen sakatlıklar şampiyonluk yolunda kazaların aslında sebepleri oldular.
Tam bu zincirleme kazalar olurken, Beşiktaş’ın ağrılı başı ağır ceza ile derde girince, ortalık toz- duman oldu. Cezanın ağırlığı, ligin sonuna gelindiği için, üstelik Şampiyonlar Ligi’nin getirisi dışında kalabilecek olmanın da ihtimaliyle büyük tepki yarattı Beşiktaş Yönetimi’nde. Sahaya atılan madde ve havaya savrulan küfürlerin başka statlarda da olduğunu, onların ceza almadığını ve adalet dağıtıcıların adil davranmadıkları düşüncesi hakim olunca camiada, sözler de, basın bültenleri de yenilir-yutulur olmaktan çıkı verdi aniden. Şu ana kadar olan oldu da, bizce bundan sonrası önemli olacakların. Bizim Orhan Yıldırım hepimizin bildiği iyi bir Beşiktaş yazarıdır. Onun dünkü yazısında yapılan stratejik hatanın ve bugün olanlar ile yarın olabileceklerin ipuçları var. Bu sütunlarda biz o konulara girmeyeceğiz. Saha dışındaki olaylara değil, işimizin gereği saha içi ilgililerinin dikkatini çekeceğiz.
Lig sonu gelirken, artık alıştığımız demeç savaşları yapılırken en sakin olması gerekenler saha içindeki futbolun esas aktörleridir. Menacer, teknik adamlar, futbolcular kendilerini ‘demeç sarhoşu’ yapmamalıdır. Onlar işine bakmalıdır. Ses kirliliği içinde de olsa, komplo teorileri çılgınlığının içine çekilmeye de çalışsalar, hedefi tutturmak zorunda olanlardır onlar. Bu konuyu niye yazdığımızı da anlatalım: Ertuğrul hocanın ‘Yapılan haksızlıklar karşısında takımı nasıl motive edeyim, onları nasıl şampiyonluğa inandırayım’ demeci bize bunları yazdırdı. Sevgili kardeşim, hocam; emin ol ki bu ligin sonunda senin sıralamadıki yerin ile ölçülecektir başarın. Kimse haksızlıkları uzun süre konuşmayacaktır. Bunun için sen takımının aklını dağıtmadan, başka şey düşündürtmeden çok çabuk sahaya yönlendirmelisin, kendini de onları da. 5 puan geride olduğun ligin zirvesine saha içinden, kestirmeden gitmenin yollarını onlara anlatıp inandırmalısın. Eğer gelecek, gelecekse, bu senin ve futbolcuların direnci ve inancıyla olacaktır. Aksi durum hem geleceği, hem de seni yoracaktır.
 
CEM DİZDAR Kemal Dinçer'in maroken koltuğu!

Geçen perşembe Sakarya Üniversitesi’nde futbol sohbeti yaptık öğrenci arkadaşlarla. Üniversitenin Beşiktaşlılarının kurduğu SAÜBJK grubu, panel öncesi ‘kan bağışı’ kampanyası düzenlemiş, bir de Beşiktaş’a olan sevgilerini gösteren sunum hazırlamışlardı.
Yaklaşık 3 saat boyunca ‘endüstriyel futbol’dan girdik, “Ne olacak bu Beşiktaş’ın hali”nden çıktık.
Kendime yine aynı soruları sordum; bu ülkenin çocuklarına ne yapılmış ki, bu kadar öfkeli, bu kadar umutsuzlar?
Ağzını açan, uğradıkları haksızlıklardan başladı konuşmaya. Niye böyle oluyor? Bu çocukların böyle düşünmesinde “bizim de payımız var” diye düşünüyor muyuz?
Ben panelde, bir üniversitelinin temel görevinin ‘akılla örülmüş sorular’ ve o sorulara yanıtlar aramak olduğunu anlatmaya çalıştım dilimin döndüğünce. Fanatizmin saplantılı tutkusunun yarattığı, yanıbaşımızdakini ‘öteki’leştirme arzumuzu dizginlemek, daha iyi insan, daha doğru davranan biri ve daha iyi Beşiktaşlı olmak için -siz Beşiktaş yerine istediğiniz takımın adını koyun- vicdanımızın ve bilincimizin kılavuzluğuna olan ihtiyacımızdan söz etmeye uğraştım.
Çünkü biliyorum ki, bir başka hayat mümkün ve bizi o hayata bu ‘bilinç ve vicdan’ ikilisi taşıyacak.
Ama çocuklar öyle örnek verdiler ki futbolu yönetenlere neden güvenilmemesi gerektiği üzerine, kendimi çaresiz hissettiğim çok an oldu dinlerken.
Alın size, takımları için tribünlere giden bu ülkenin çocuklarının futbolu yönetenlere neden güven(e)mediklerini gösteren bir örnek...
2002-2003 sezonunda Fenerbahçe’nin idari menajeri olan Kemal Dinçer, aynı sezon oynanan bir Galatasaray maçında, Fenerli bir taraftarın sahaya attığı kesici/delici aleti gözlemci raporuna girmesin diye cebine atarken kameralarca ‘suç üstü’ yakalanmıştı.
Aynı Kemal Dinçer şimdi, Türkiye Futbol Federasyonu’nun ‘Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanlığı’nı yapmaktadır. Ne kadar ironik değil mi? Dinçer, bir zamanlar sakladığı kesici/delici aleti yakalama komitesinin başındadır artık.
Sorarım, Fenerbahçe eski menajerinden başka kimse bulunamaz mıydı o koltuğa oturtulacak?
O kayıtlar arşivdeyken, taraftar siteleri bu durumla dalga geçen yazılarla doluyken, o çocukların ‘adalet’, futbol ve bu ülkenin geleceği üzerine hâlâ umutlu olmalarını beklemek mümkün müdür?
Ne mutlu ki, çocuklar kolay kolay unutmuyorlar. Bu ayrıntıyı da bir maille bana onlar hatırlattı.
Daha iyi bir gelecek umuduyla isyan eden bu çocuklar için şöyle der ya Pinhani, o güzelim şarkıda; “Herkes köşesini kapmış iyi ama ben nası büyük adam olucam / Bir tek seni bana çok gördü dünya / İyiler bu savaşı kaybetmiş, peki ben nası büyük adam olucam / Kötü olmak seni geri getirir mi acaba?” Tıpkı bunun gibi, “Biz nası büyük adam olucaz...”
 
KAZIM KANAT Demirören sen Beşiktaş'ın hakkını koru hakkını

Şunu iyi anladım. Yıldırım Demirören'in bir G.Saray hayranı, F.Bahçe düşmanı olduğu belgelendi. Daha önce "Biz olmazsak G.Saray şampiyon olsun" diyordu. Şimdi de F.Bahçe'ye karşı G.Saray'la ortak deklarasyon yayınladı. Oysa Beşiktaş hakem hataları ile maç değil, şampiyonluğu kaybetti, kaybediyor çıt yok. Bay başkan, bırak onu bunu. Sen Beşiktaş'ın hakkını koru, hakkını!. Bak neler oldu.
1-Beşiktaş Kulübü'nün 50 milyon dolarını babanın parası gibi harcayıp, menajerlere, antrenörlere ve kaçıp giden futbolculara kaptırdın.
2-Beşiktaş'ın avucunun içindeki şampiyonluğu yanlış stratejiler yüzünden rakiplerine ikram ettin.
3-Beşiktaş'ın puanları sahada çalınırken, tribünlere senin verdiğin kombine biletlerle sızan Beşiktaş düşmanlarının tuzağına düştün. Bak sahan niye kapatıldı!
Son sözüm de Beşiktaş'ın cesur kalbi dediğim Çarşı'ya.. İçinize sızan Beşiktaş düşmanlarına engel olmayarak, Beşiktaş'a büyük kötülük ettiniz.. Yeter artık!.. Ya eski Çarşı gibi olun ya da!..
 
ORHAN YILDIRIM Beşiktaş şampiyon olamaz!

Daha önce, bunun tam tersini düşünüyorduk. Hatta, “Sağlam’a rağmen, bu takım şampiyon olur” diyorduk. Ancak yanıldığımızı anladık! Somut delillerimiz var. Önce federasyondan başlayalım. Hükümetin; Ulusoy dönemini kapama girişimi malum. Bu ortamda Hasan Doğan işe soyundu. Yakını olduğu Başbakan Erdoğan, “Bizden bu yönde talep gelmesi doğru olmaz” dedi. Doğan, eşi ve çocuklarını Ankara’ya gönderip, Başbakan’ı misafir ediyor. Erdoğan, “Kulüpler Birliği ile görüşüp destek alsın” diyor. Doğan bu ışık üzerine Aziz Yıldırım’ın kapısını çalıyor. Çünkü Ulusoy’un en ateşli muhalifi Fenerbahçe başkanı. Yıldırım ağırlığını koyuyor, o hafta Kulüpler Birliği, Doğan’da karar kıldığını açıklıyor. Ardından birlik başbakan ile başkentte yemekte buluşuyor.. Yani plan saat gibi işliyor. Muhalefetin olmadığı yerde iktidar da olmaz. Böyle olunca Yıldırım bütün ipleri eline alıyor. Federasyonun en etkili kurulları olan MHK, Tahkim ve PFDK’da Fenerbahçe’li üyelerin dediği oluyor. Basketbolcu ve zamlı maaşı ile yönetici Lütfü Arıboğan’dan sonra, Kemal Dinçer de işe başlıyor. Daha önce Beşiktaş kongre üyesi Ahmet Akpınar’ın yer aldığı 7 kişilik PFDK’da Fenerbahçe üç kişi ile temsil ediliyor. Hem de ikisi Mosturoğlu’nun avukatlık bürosunda görev yapanlardan. Grup her hafta Kocamustafapaşa’da halı sahada stres atıyor! Daha önce Affan Keçeci ve MHK başkanını istifaya davet eden Beşiktaş yönetimi, bu kez acz içinde. Sivriservi’nin, şampiyonu belirlediği maçın ardından tam altı saat sonra bildiri yayınlayabiliyor. Beşiktaş hakem hatalarından en az 10 puan kaybetti. Geçen haftaki skandalı da eklerseniz 15 puan eder. Lider olan takımın önü bir anda kesildi. Sen öyle pasif kalırsan, elin adamı gözünün yaşına bakmaz.
SEN NEYMİŞSİN KIZIL!
Eski Bursa başkanı yeni federasyon yöneticisi Levent Kızıl, Bursa’da garanti vermiş. Kızıl, “İnönü’deki maçımızı seyircisiz oynatacağım” demiş. 105 yıllık kulübü bu kadar dillere düşmüşken, puanları gasp edilirken, Fenerbahçe federasyona bu kadar hakimken; Beşiktaş şampiyon olamaz!
 
YEMEN EKŞİOĞLU O zaman susun...

Haftanın hakemleri açıklandı. Bakın listeye; Vedat Yüksel (ona hakemliği bıraktıracaklar, aslında iyi bir hakemdi) dışında Beşiktaş yönetiminin aylardır bas bas bağırdığı, şikayetçi olduğu hakemlerin hepsi bu haftaki müsabakalarda görevli. O halde Beşiktaşlı yöneticiler havaya mı konuştu? Ligin bitimine 5 hafta var, başta Levent Erdoğan olmak üzere hepiniz susacaksınız... Kim ne derse desin, seversiniz ya da sevmezsiniz, ama son haftalarda Bülent Deriş’in açıklamaları dışında hiç biri bana sıcak gelmedi. Demek ki adam yerine konmuyorsunuz, kaale alınmıyorsunuz. Şunu da bilin, bu hakem hatalarının sorumlusu ne Hasan Doğan, ne de Yönetim Kurulu arkadaşları.
Hakemlerin kafaları çok karışık. Her gelen Merkez Hakem Kurulu, ‘onun adamı, bunun adamı, senin adamın, benim adamım’ diyerek kılıçları çekince, ister istemez, hakemler de abandone oldu. İki önemli olay var. Birincisi, hakem camiası son haftalarda bir seçim telaşına girdi. Türkiye’nin genelinde il hakem kurulları ve derneklerin seçimleri var. Aslında yersiz ve zamansız bir seçim. Sadece profesyonel ligde değil, aşağılarda bile aynı telaş mevcut. Yani hakemler gruplaşmış durumda. Hiç lüzumsuz yere ve hepsinden önemlisi Beşiktaş Yönetimi’nin asıl dikkat etmesi gereken bu. Hakem camiasında öyle bir lobi oluştu ki, Süper Lig hakemleri şunu biliyor; ‘ben eğer, Beşiktaş lehine düdük çalarsam, en azından Fenerbahçe bundan rahatsız olursa ya da başka bir deyişle, Fenerbahçe’yi yakarsam beni de yakarlar’. Asıl tehlike burada. Yani hakem biliyor ki, Fenerbahçe’nin rahatsız olacağı bir durumdan sonra, benim maç almam mucize. Hakemin canını al, ama maçsız bırakma. İşte tehlike burada.
Beşiktaş Yönetimi’ne bundan sonra neler yapacağını değil, neler yapmayacağını söyleyeyim. Son 5 haftaya girildi, ‘o zaman susacaklar’. Öncelikle şu Galatasaray’ın peşine takılıp, o çarkın içine girip, birlikte hareket etmeyecekler. Çünkü yıllardır Beşiktaş ne zaman Galatasaray’ın peşinden gitmişse, başı dertten kurtulmamıştır. Susacaksınız, kendi işinizi kendiniz çözeceksiniz. Çünkü Beşiktaş’ın Beşiktaş’tan başka dostu yok. Bunu ben değil, şu son 3 haftada yaşanan olaylar söylüyor. Yazık, hem de çok yazık oldu Beşiktaş’a. Sakatlıklar, cezalılar dışında, hakem hatalarıyla kaybedilen puanlara... Ama bunun sebebi de bu yönetimdir. Beşiktaş’ı temsil edemediler. Maalesef ‘kendi kurduğumuz’ dediği federasyonun kurullarında bile temsil edemediler, ondan sonra da cezaya yaygara.
Bu kafaya az bile...
 
TURGAY DEMİR G.Saray'la kol kola mı?

Bu ligde son 20 yılda hakem hatalarından canı yanan takımları listelemeye kalkarsak Anadolu kulüpleri, Trabzon, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray şeklinde sıralama yapabiliriz. Sanırım elini vicdanına koyan kimse bu sıralamaya itiraz etmez. Sadece bu sezon için baktığımızda ise Beşiktaş'ın açık ara önde ve ağır yaralı olduğunu da söyleyebiliriz. Peki bu durumdaki bir Beşiktaş'ın haklarını savunanan yöneticilerinin yapması gereken nedir? Galatasaray'la aynı deklerasyonu yayınlamak mı? Tarihi yok sayarsak bu manzara normal gelebilir ama tarih yok değil var. Malatya'ya giden otomobiller, 8-0'lık Ankara zaferi (!), Eskişehir'de Yusuf'un Zalad'ı döverek topu elinden alışı, Vahap Beyaz'ın İstanbulspor maçındaki Hakan Sivriservi'yi mumla aratacak penaltısı ve Ahmet Çakar'ın, Galatasaray derbisinde verdiği komik penaltı, Beşiktaş'ın farklı sezonlardaki beş şampiyonluğunun Galatasaray'a gitmesine neden olmuştur. Böyle tarihi gerçekler varken, en azından camia bu yönde düşünürken Galatasaray'la, hakem hatalarına ortak tepki koymak ne kadar doğrudur bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum.Yalnız yürümeyi de bilmelidir Beşiktaş. Çünkü haklı olana, Hak yeter! Başka bir gücü yanına almasına gerek yoktur. Başkan Demirören bu manzarayı mutlaka doğru okumalıdır. Bir daha hakem hatalarına tepki koyulacaksa Beşiktaş'ın yanında Trabzonspor veya Anadolu kulüpleri olmalıdır, Galatasaray değil.
 
ATIF KEÇECİ Yetti artık...

Beşiktaş, şampiyonluk için dikenli yollarda hedefine yürürken, camiasından çektiğini kimseden çekmiyor.
İlk yarıda başlayan saha olayları ve kötü tezahüratın getirdiği cezalar, her geçen gün maalesef katlanıyor. PFDK (Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu), Ceza Talimatı'nın 30. ve 31. maddeleri hükümleri çerçevesinde Siyah-Beyazlı kulübe ağır bir ceza verdi. Bu noktada sorumlular, PFDK'yı eleştirmekten ziyade bahsi geçen olayların yaşanıp yaşanmadığını sorgulamalıdır.
Durum hepimizce sabittir, her şey ortadadır. Beşiktaş tribünlerindeki sayıları az olsa da bir kısım, takımını desteklemek yerine kendisini tatmin için stada geliyor. Maalesef bunlar kulübe fayda yerine zarar vermektedir. Ulusoy federasyonu yanlıştı, ancak Hasan Doğan yönetimine de küfürler devam ediyor. Bunun sonucu olarak da cezalar veriliyor. Demek ki kusurlu olan taraf günün federasyonları değil.
Disiplin Talimatı'nın son paragrafı kısaca, "Kişi ve kuruluşlar bahse konu olayların oluşmaması için gayret gösterir ve 3. şahısların kötü niyetini ortaya koyacak çalışma yaptıklarını ispat ederlerse ceza uygulanmaz." demektedir. Konumuzun Beşiktaş olması dolayısıyla bu konuda başkan ve yönetimin neler yaptığını irdelememiz gerekiyor. Saha kapatma olaylarından en büyük zararı görenlerin, sezon başı büyük paralar ödeyerek satın aldıkları kombine bilet bedellerindeki kayıplarının nasıl telafi edileceği üzerine çalışma yapılmış mıdır? Bu kişiler önceden kulübe para yatırmakla hata mı etmişlerdir? Bazıları, konuyu hukuksal boyuta taşırlarsa haklı çıkmazlar mı?
Sayın Süleyman Seba döneminde bu çoklukta olmasa da bir dönem benzer olaylar yaşandığında kendisiyle birlikte yönetim kurulu üyeleri kapalı tribünün orta kısmına gidip maçları oradan seyretmişler ve sonuç almışlardı. Şimdi ise kapalıdan geldiğini söyleyen; ancak kimsenin tribünde görmediği Yıldırım Demirören bu uygulamayı hiç aklına getirmemiştir. Belki gittiğinde ters tepkiyle karşılaşacağı düşüncesi caydırıcı olmuştur; ama bunu mutlaka denemesi gerekirdi.
Yapılacak ilk iş 68 kamera ile gözlendiği söylenen tribünlerde olay çıkaranların tespit edilmesi. Haklarında 'zarar ziyan davası' açılması halinde mutlak cezalandırılacak bu kişiler, en azından geridekilere örnek teşkil edip caydırıcılık konusunda fayda temin eder. Bunu yapabilmek dirayet ister, özgüven gerekir. Taraftara sıcak görünmek için taviz üstüne taviz veren anlayışın böyle bir girişime teşebbüsü bile düşünülemez. Beşiktaş yönetimi sadece transfer, Fulya projesi vs. ile değil, bu tarz olayların önüne geçememek suretiyle özellikle manevi ve mali açıdan asırlık kulübe zarar vermektedir. Alınan cezalardan dolayı bugün Futbol Disiplin Talimatı'nın 4. fıkrasına gelinmiştir. Sonraki olaylarda aynı fiillerden ceza kuruluna gidildiğinde puan silme tehlikesi ile karşı karşıya kalınacaktır. Bunun sorumlusu başkan ve yönetimden başkası değildir. Onun için popülizm bırakılmalı, sorumlulara karşı ceza ve tazminat davası olmak üzere ivedilikle çalışmaya başlanılmalıdır. Zira yarın bugündür...
 
HINCAL ULUÇ -Peki Beşiktaş?..

Efendim hakem Galatasaray'ı da kurtarmış ertesi gün. Evet kurtardı. Sabri'nin yaptığı penaltının katmerlisiydi. Körler bile gördü. Hakem de gördü, kesin. Ama çalmadı.
Kendi sahasından fırlayan adama ofsayt çalmak gibi bir rezil karara da şahit olduk.
Tamam..
Tamam da, bu Fener'e yapılanın kefareti olmaz.
Kendinizi Galatasaraylı futbolcunun yerine koyun.
Fener bir gün evvel 3 puanı kaybetse ve Galatasaray maça lider olmak için çıksaydı, motivasyonunuz nasıl olurdu, "Biz ne yaparsak yapalım, bu federasyon ve hakemleri bizi şampiyon yapmaz" düşüncesi ile çıktığınız maçta nasıl oynardınız?.
Geçin.. Diyelim hakem, hakem gibiydi ve Galatasaray da yenildi..
O zaman şimdi liderin 5, Şampiyonlar Ligi'nde oynama rakibinin 3 puan gerisinde kalan ve yarıştan kopmuş görünen Beşiktaş, hakemler hakem olsa, Fener'den 2 puan geride, Galatasaray'la baş başa, Şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi mücadelesi yapıyor olacaktı. Hatta Sivas bile hâlâ her iki iddianın da içinde bulunacaktı.
Beşiktaş'ın kıyma gibi doğranan hakkı ne olacak, Federasyonun sözüm ona Beşiktaşlı Başkanı Hasan Doğan!.
Beşiktaş'ın doğranan hakkı ne olacak, önce Beşiktaşlı Asbaşkan Affan Keçeci'yi aforoz edip, sonra Haluk Ulusoy Federasyonunu yıkarak yerine Aziz Yıldırım Federasyonunu getirmek için Özhan Canaydın'la işbirliği yapan Beşiktaş'ın sözüm ona başkanı Yıldırım Demirören?.
 
İLKER ATEŞ Hatasız 5 maç!

Sezon başında yazdığım yazıları hatırlıyorum. Bunların çoğunluğu, 'savunma' üzerineydi. Ben ve bazı spor yazarı arkadaşlarım "Beşiktaş'ın sağ beki, sol beki, topu oyuna sokacak savunma oyuncusu yok. Buralar doldurulmadıkça bu takımın başı çok ağrıyacak" dedikse, yönetim bunlara kulak kapatıyor, Ertuğrul Sağlam da transfere sıcak bakmıyordu. Sonuçta koca bir sezon, bitmek tükenmek bilmeyen 'savunma hataları' ile sona yaklaştı... Bir takım her maçta gol yiyebilir. Ancak Beşiktaş'ın yediği goller öteki takımların yediği gollerin hiçbirine benzemiyordu. Her birinde "Bu kadarı da olmaz" dedirtecek cinsten, inanılmaz savunma arızaları vardı. Bunlar sadece ligde değil, Türkiye Kupası ve Devler Ligi'nde de fazlasıyla yaşandı. Liverpool maçındaki 8 golün her birinde 'savunma sabıkası' vardı ve ortaya çıkan skor bir bakıma sezon başındaki transfer politikasının yüklü faturası gibiydi. Rüştü, tartışmasız Türkiye'nin en iyi yerli kalecisi. O bile Şampiyonlar Ligi'nde Porto'da oynanan son maçta öyle bir gol yedi ki görmeyenlerin inanması zordu. Oyun devam ederken, ofsayta hakem değil, kendisi karar vermiş ve oradaki bomboş Porto'lu futbolcuya topa sadece dokunmak kalmıştı.

Borçlarını ödesinler
Son Sivas maçının bitimine saniyeler kala yenilen golü hatırlayın. Beşiktaş, koca bir sezonun gol yemediği ender maçlarından birini geride bırakmaya hazırlanıyordu. Bitime 10-15 saniye kala, sağdan gelen korner atışında Beşiktaş defansı 'ailece' seyretti ve M. Yıldız, hayatının en rahat gollerinden birini attı. Beşiktaş o golü yemese, ikili averajda Sivas'ı geride bırakacaktı. O gol belki de Beşiktaş'ı Avrupa'dan uzaklaştırabilecek bir goldü... 'Küçük direkler, büyük ağırlıkları kaldıramaz' diye bir söz vardır. Beşiktaş savunma oyuncularının, taraftarlarına son 5 maçı gol yemeden tamamlama gibi büyük bir borcu var. Bakalım ödeyebilecekler mi? Hele de 'seyircisiz' ve 'tarafsız saha' maçları yaklaşırken!
 
İLKER ATEŞ Beşiktaş Şimdi Liderdi!

Bu sezon Beşiktaş kadar hakem hataları ile 'yolu kesilen' başka bir takım olmadı. Türkiye'nin herhangi bir yerinde, sokakta ayak üstü bir anket yapılsa ve "Hakemler en çok kimin hakkını yedi?" diye sorulsa, verilecek yanıtlar kesinlikle şöyle olacak: "Beşiktaş!" Hakem hatalarının sayısını çoğaltmaya gerek yok. Sadece üç örneği vermek bile yeterli. İlk yarıda G.Saray maçı... Beşiktaş'ın, Ali Sami Yen'de yediği goller 'skandal' hakem hatalarından gelmişti. İlk G.Saray golünde auta giden top, yardımcı hakemin yarattığı 'korner' atışına dönüşmese, o gol olmayacaktı. G.Saray'ın kazandığı ikinci gol penaltıdan gelmişti. Açın o günün gazetelerini... Bir tek kişinin penaltı kararına "Doğru" dediğini göremeyeceksiniz. Bunlar olmasa, Beşiktaş kötü oynamış olsa bile maçı 1-0 kazanacaktı. Yani '0' puan, Beşiktaş hanesine '3' puan olarak geçecekti.. Deplasmandaki Ankaraspor maçı... Tello'nun son dakikada soldan kaleye gönderdiği topu anımsayın. Bariz gol, Nobre'nin 'eli' bahane edilerek Vedat Yüksel tarafından iptal edilmişti. O gol geçerli sayılsa, puan cetveline '1' değil, '3' puan yazılacaktı... İlk yarıdaki F.Bahçe maçının son dakikası... Bobo'nun, faulle uzaktan yakından ilgisi olmayan hareketinin devamında Higuain'in attığı gol de İsmet Arzuman'ın kararıyla iptal edilmişti. O gol sayılsa, puan cetveline '0' değil, '1' puan yazılacaktı... Bu üç maçın kayıp puanlarının toplamı '6' ediyor. Demek ki 'doğru' kararlar verilse, Beşiktaş bugün '61' puanla dördüncü değil, '67' puanla lider olacaktı. "Beşiktaş bu sezon doğru dürüst futbol oynadı mı?" diye karşı çıkabilirsiniz. Ama unutulmasın, şampiyonluğu en iyi futbol oynayan değil, en çok puan toplayan kazanıyor!
 
GÜVEN TANER Ligi hakemler yönlendiriyor!

Beşiktaş’ın Sivas galibiyeti ligi ilk ikide bitirme umuduna dönüşü işaretliyor. Ancak amacına ulaşması için öncelikle tüm maçlarını kazanması gerekiyor. İşini puanla bitirmek zorunda. Zira üç rakibine karşı da ikili ve genel averajlarda üstünlüğü yok.

Öyle bir zorlu dönemde yine önemli adamları sakat, cezalı ve birkaçı da dört sarı kart sınırında. Ve de artan hakem hataları başının derdi!

Hakem hatalarından edindikleri yararlardan ötürü hiçbir takımı suçlamam. Fener’e de Galatasaray’a da diyeceğim yok. Hatalara tepki koyarken hedefim, hatayı yapandır ve yanı sıra yanlışlarında ısrar eden hakeme görev vermede ısrar eden MHK’dır.

Hakan Sivriservi adlı hakeme maçta dili dönen futbolcuya yaptığı ilk yardımdan ötürü büyük saygı duydum. O saygım gene var; ama artık hakemliğine hiçbir biçimde aynı içtenlikle yaklaşmıyorum.

Onu art niyetli de ilan edemem. Ama şu kesin ki hakemlik için yetersiz ve de yeteneksiz. Eğer yetenekli sayılırsa, işte o zaman hataları art niyetli olmakla açıklanır. Ben onu yetersiz sayıyorum. Peki, yetersizliğini açıkça kanıtlamış bir adama neden ısrarla önemli maçlar yönettiriliyor? İşte bu noktada MHK’nın sorgulanması gereği doğuyor. Ak sayfaya kara notu MHK düşürtmekte!

Sivriservi Beşiktaşlı Bobo’yu İBB maçının, 42. dakikasında atarak büyük hata etmiş Beşiktaş’ın yenilgisinde başlıca rolü oynamıştı. Aynı Sivriservi, Kayseri karşısında Fenerbahçe lehine, hakemim diyen adamın utançtan yüzünü kızartacak bir penaltı vererek ve de maç içinde daha birçok hakemlik yanlışı yaparak Fenerbahçe’nin kazanmasında gene başrol oynadı.

Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin arasındaki beş puanın doğmasındaki ana neden Sivriservi’nin hatalarıdır.

Bu hakeme ve benzerlerine ısrarla görev verilmesi MHK’nın güvenilirliğine gölge düşürür.

MHK’yı bir nedenle mazur görebiliriz. Kiminle baş edecek? Daha dün Yunus Yıldırım BJK-FB maçında BJK’ın; Müftüoğlu G.Birliği-GS maçında G.Birliğinin penaltısını vermeyerek ligin akışına olumsuz etki yaptılar.

Hakemlik de bir yetenek işi. Sorun yalnızca eğitimle, atamayla, düsütlükle çözülmüyor. Futbolu oynamak gibi yönetmek de bir yetenek işi. Kaderimiz bu ki ülkeden hiç yıldız hakem çıkmıyor. Bizimkiler becerileriyle değil, beceriksizlikleriyle yıldızlaşıyorlar!
 
TURGAY DEMİR - Müneccim miyim?

Fenerbahçe-Kayseri maçında bir hakem skandalı yaşandı. Ben birazdan oynanacak olan Sivasspor-Beşiktaş ve akşam oynanacak olan Gençlerbirliği-Galatasaray maçlarında fahiş hakem hataları olmasını bekliyorum!" Pazar günü saat 14.00'te Sivas'ta yayın yapan TV 58'in mikrofonlarına söylediğim bu. Sonrası malum. Beşiktaş maçında fahiş bir hakem hatası olmadı (Çünkü goller erken geldi gerek kalmadı), Ankara'da ise yeni bir skandal yaşandı? Böyle bir tahmin yapmak nerden çıktığı şimdi gelelim ona. Yıl 2004 Beşiktaş 8 puan öndeyken, 4-5 puan geri düşene kadar lime lime doğranınca yine böyle bir kehanette (!) bulunmuş ve şöyle demiştim: Şimdi Beşiktaş'ı aleni şekilde kollayıp haklı davasında haksız duruma düşürecekler...

Susturma taktiği!
Aynen öyle oldu. Galatasaray derbisinde, Ali Aydın Beşiktaş lehine öyle iki penaltı verdi ki, bir sezon boyu kıtır kıtır doğranan takım, maçı skandal hakem hatalarıyla kazanınca gıkını çıkaramaz hale geldi... Dolayısıyla ben bu filmi daha önce izlemiştim, tekrar sahneye konulacağını anlayınca da yukarıdaki tahmini yaptım. Birileri de beni yanıltmadılar! Çünkü onlar hiç değişmiyorlar... Çok ilginçtir iki büyük kulübümüz de bu kaotik ortamda ayaklarına gelen fırsatı kullan(a)madılar... Misal, Selçuk Dereli, Bülent Demirlek, Cüneyt Çakır ve İsmet Arzuman için deklerasyon yayınlayan, Çakır gibi hakemlerin Türk futbolundan uzaklaştırılması gerektiğini belirten Fenerbahçe yönetimi, Hakan Sivriservi için aynı şeyi yapabilse 70 milyonun gözünde inanılmaz bir noktaya gelecekti. Yapmadılar. "Bu maçta Kayserispor'un hakkı yenmiştir" diyemediler... Galatasaray yönetimi de fırsatı kaçırdı. Yapmaları gereken tek şey, maçtan sonra kendi lehlerine olan hatadan sonra kıyameti koparmaktı. Onlar da yapamadılar. Neden biliyor musunuz? Şundan... Böyle bir açıklama yaptıkları anda, hakemlerin, "Fenerbahçe (Galatasaray) lehine hata yapmak başa bela oluyor" diye düşünmesinden korktular. Lehimize hata yapanı savunmasak da sessiz kalarak destekleriz mesajı verdiler. Gören gözler için hikaye budur. Görmek istemeyen filmi izlemeye devam etsin. İyi seyirler.
 
SANLI SARIALİOGLU Hakemler izin verirse

Huylu huyundan vazgeçmez. Beşiktaş, gol yemezse huzur bulmuyor. Maşallah yine dayanamadılar, son saniyede kalelerini açtılar. Maç 2-0 bitse Beşiktaş ikili averajda Sivasspor'un üstüne geçecek. Golü yediler ve bu avantajı yitirdiler. Şimdi genel averaj söz konusu.
Beşiktaş'ı analiz etmek gerçekten çok güç. Maçın başında iki gol attılar ve sonra ilk yarının tamamını yürüyerek, durumu idare ederek geçirdiler. Sivas kalesiyle her türlü bağlantıyı kopardılar. Sivasspor moral olarak çökmüş, bitmiş. Beşiktaş rakibinin üzerine biraz gitse, 3-4 olacak. Yok, hayır, köküne kadar frene bastılar. Beşiktaş'ın şansı, Sivas'ın o bildiğimiz görüntüsünde olmamasıydı. Yoksa işler hemen tersine dönerdi.
İkinci yarı tamamen değişik. Belli ki Sağlam soyunma odasında, “İlk hedef karşı kale” demiş. 45-52. dakikalar arasında Beşiktaş'ın girdiği (Aydın (2) -Tello-Cisse) 4 net pozisyon var... Hepsi karavana. Ayrıca 68'de Tello, 77'de Holosko ve 88'de Aydın, Sivas kalecisi Petkoviç ile karşı karşıya. Bu güzelim pozisyonlar da karavana... Ve de yetmiyormuş gibi son saniyede yenen gol.
Sivas uzatmanın son dakikasında korner atarken Beşiktaş'ın uzunları (Gordon, Gökhan Zan, Nobre, Toraman, Kurtuluş, Holosko) kale önünde. Ve herkes topu seyrediyor. Mehmet Yıldız eğilerek golünü atıyor. Aferin hepsine. Olmuyor, kervan zor yürüyor. Her maçta yediğinden fazlasını atabilir misin? İbrahim Kaş, bek değil. Üzülmez, yorgun savaşçı. Gordon, düz adam. Toraman, iyi niyetle boğuşuyor ancak bir noktada tıkanıyor. Zan, kendisine “Cam çocuk” diyenlere kızıyor. Gel gelelim bu kadar da sık sakatlanılmaz ki. İyi ki Holosko transfer edilmiş. Atıyor, attırıyor. Puanların çoğunda imzası var. Nobre'den de fazlasını beklemem. Terini son damlasına dek akıtıyor. Cisse, eski gücünde değil. Demek ki sakatlık kendisini etkilemiş. Sahanın en iyi oyuncusu genç Aydın'dı. Son derece parlak ışıklar saçıyor. Özgüveni üst düzeyde. Sorumluluk üstleniyor. Durmadan koşuyor. Çok güçlü. Sol ayağı nefis. Bu çocukta ısrar etmek gerekir.
KARTAL'IN SIRTI KALIN DEĞİL
Gelelim hakem beyimize. Ne yazık ki bu müessese iflas etmiş durumda. Bir gün önce Fenerbahçe-Kayseri maçındaki hakem triosunu hepimiz ibretle izledik! Gerçekten çok düşündürücü! Bu maçın hakemi de nazar boncukluktu! Israrla belirtiyorum, ellerinde düdük olan bu koca koca adamlar, futbolun ruhundan habersizler. Sarı ve kırmızı kartlarla çocuklar gibi oynuyorlar. Yerli yersiz, zırt pırt çıkartıyorlar. İlginçtir en kolay kartlar da Kartal'a çıkartılıyor. Kart kart kart haydi dışarı. Demek ki Kartal'ın sırtı kalın değil. Demek ki Kartal'ın dayıları, amcaları yok. Vah vah vah her geçen gün kötüye gidiyoruz.
Beşiktaş bu sezonun köşe başı maçlarından birini daha arkasında bıraktı. Yenilseydi koskoca sezonu intertoto amortisiyle noktalayacaktı. Şimdi ilk iki yine söz konusu. Tabi hakemler izin verirse.
 
ATIF KEÇECİ Neye yarar ki?..

Seyahat programlarımızı genelde önceden yaparız. Bu maç için de uçağımız pazar sabahıydı. Dolayısıyla Fenerbahçe-Kayserispor karşılaşmasını rahat bir ortamda izleme şansım oldu.
Ancak cumartesi gecesi gördüklerim inanılacak cinsten değildi. Aziz Yıldırım imzalı, "Fenerbahçe şampiyon yapılmalı" senaryosu sahneye konulmuştu. Bu bir emek ve hak gaspından başka bir şey değildi. İçim sızladı. Bir an Sivas seyahatinden vazgeçmek istedim. Zira iş iyice su üzerine çıkmış, şampiyon tayin edilmişti.
Verilen emeklerden vazgeçtim. Yapılan seyahat masraflarına yazıktı. Hasan Doğan federasyonunun kuruluşunda aktif rol alan, Kayserispor, Beşiktaş ve Sivasspor başkanları da olup bitenler karşısında herhalde bu işin piyonu olduklarını anlamışlardır. Bunları yazmamın nedeni bundan böyle oynanacak maçların laf-ı güzaftan başka bir anlam taşımadığındandır.
Hakan Sivriservi'nin B. Belediye-Beşiktaş ve F.Bahçe-Kayserispor maçlarını seyreden şampiyonluk mücadelesindeki oyuncuların kendi maçlara konsantrasyonlarını sağlamak elbette zordu. Trajikomik oyuna başkaldıran ve bunu bir deklarasyonla cumartesi gecesi 23.00'te resmi sitesinden ilan eden Galatasaray'a, Beşiktaş cephesi ancak 02.00'de 'lütfen' anlamında destek veren bir açıklama yaptı. Bu duygu yüküyle başlayan maça dönelim.
Geçen hafta deplasmanda Kasımpaşa'yı 4 golle geçen ev sahibi, oyuna iyi başlamadı. Bu, "Ben artık oldum." veya "Bizi nasıl olsa şampiyon yapmazlar." düşüncesinin ortaya koyduğu bir durum muydu, çözemedim. 'Beşiktaş cephesinde kadro eksikliği maça yansır mıydı?' sorusu çok konuşulmuştu. Ancak en önemli kayıp olarak görülen Delgado'nun görevini üstlenen Tello, işini iyi yapıyordu. 10. dakikada Aydın'ın ortasına arka direkte kafasını buluşturan Holosko'nun golü Beşiktaş'a önemli bir avantaj sağlamıştı. Sahada daha çok top yapan taraf olan Siyah-Beyazlılarda, sol çizgide oynamasına rağmen defansa da yardımdan geri kalmayarak puanlarını giderek artıran Aydın, Nobre ile iyi bir uyum sergiliyordu. Sivasspor'un doldur boşaltla sonuca gitmek istemesi Musa Aydın, Cvetkov ve Mehmet Yıldız'ın etkisiz oyunlarıyla zaten sonuca ulaşamazdı. Ve ulaşmadı da. Böyle bir atak sonrası Rüştü'nün topu yine çabuk oyuna sokması, Nobre'ye ulaşan degajının Sambacı tarafından defansın arkasına bırakılışıyla oraya sarkan Holosko kendisinin ve takımının ikinci golünü ağlara bırakmakta zorlanmadı. Siyah-Beyazlı takım rahatlayıp oyunu rölantiye aldı. Sivasspor bundan istifade ederek top yapmaya başlasa da son hareketlerde bir verimlilik oluşturamadı. Oyuncu değişiklikleri ve İbrahim Kaş'ın ikinci sarıdan kırmızı görmesiyle iyice temposu düşen maçın son bölümlerinde Mehmet Yıldız'ın son dakika golünden başka bir hareketlilik yaşanmadı. Artık formaliteden farksız zirveye oynayan iki takım arasındaki maç, ancak üçüncüyü belirlemeye yarayan bir skorla sona erdi. Galip gelmesine rağmen Beşiktaş, yine göze hoş gelecek bir oyun sergileyemedi. Yıldızlaşan bir futbolcu ismi söyleyemiyoruz. İki gol atmasına rağmen Holosko, sadece gollerde vardı.
 
Revizyon Kesmez! Devrim Lazım (Kaan Bora)

15.4.2008

Siyah-Beyazlılar için bir sezon daha geride kalıyor, ahlar-vahlar içinde... Tıpkı 2000-2001, 2001-2002, 2003-2004, 2004-2005, 2005-2006, 2006-2007’de olduğu gibi... Lig henüz bitmese de şu anki görüntü itibariyle bu sezonu geçen yıla göre rahatlıkla ‘başarısız’ diye nitelendirebiliriz. Ligde mucizeler olmazsa, Avrupa’ya açılma yolunda tek kapı İntertoto Kupası olarak gözüküyor. Camia içten içe kaynıyor. Herkes bir suçlu arıyor. Oysaki yakın geçmişe kısa bir yolculuk yapıldığı zaman esas sorunun Beşiktaş’ın, karakterine uymayan bir yapıyı benimseme çabaları olduğu görülebilir. Süleyman Seba devrinin kapanmasının ardından Beşiktaş kabuğundan sıyrılıp, hem idari hem de medyadaki imajı açısından yeni bir kimlik oluşturma parolasıyla yola koyuldu. Bu değişim her alanda camiaya heyecan getirdi. 90’lı yılların başında SSCB’nin, ‘Glasnost ve Prestroyka’ ile girdiği yeniden yapılanmanın bir benzeri milenyumun başında Beşiktaş için sözkonusu oluyordu adeta... Ancak kulübün kimliğini tamamen değiştirmeye yönelik bu hareketin SSCB’de olduğu gibi çok sağlam temeller üzerine inşa edilmediği zaman içinde farkedilmeye başlandı. Sadece 100. yılın verdiği rüzgarla kazanılan şampiyonluk Beşiktaş’ta herkesi memnun eden bir sezonun yaşanmasına neden oldu. Zaten Serdar Bilgili ile başlayan dönem günümüze kadar dikkatle incelendiğinde Beşiktaş’ın 100. yıldaki zaferi ve geçen sezon gelen ikincilik dışında şampiyonluk için hiçbir zaman ciddi bir aday olmadığı görülebilir.
Gelelim günümüze... Şimdi herkes “Yok o gitsin, bu devam etsin” diye düşünceler üretiyor. Başkan Yıldırım Demirören’in Beşiktaşlılığı’nı sorgulamak gibi bir niyetimiz yok. Ancak göreve geldiği günden bu yana kulübün ulaştığı noktada ortadadır. Çok iyi niyetli çalışmış olabilir ama başarılı olamadığı da kaçınılmaz bir gerçektir. Bu saatten sonra Beşiktaş’ın kurtuluşu için yapılacak revizyonlar, makyaj kıvamında olur. Yıllardır revizyon yapılıyor, o gidiyor, bu geliyor ama kulüp hem kurumsal hem idari açıdan bir türlü kendini kimliğini bulamıyor. Artık popülist düşüncelerden vazgeçip, gerçeklerle yüzleşme zamanıdır. Gerekirse belli bir süre küçülme politikası izlenip, yapılacak köklü bir devrim kulübü düzlüğe çıkarabilir. Yoksa...
 
Güven Taner - BJK’yı tüketen dört gerçek

Beşiktaş iyi transferler yapamadı. Ara transfer hamlesi bile yüzde elli fireliydi! Bu bir gerçek.

Beşiktaş taraftarı kulübüne renklerine ölesiye bağlı. Ne var ki bunu gösterme biçimi çok özensiz, sorumsuz. Severken sevdiğine zarar veriyor. Tribünde söverek sayarak, sahaya bir şeyler atarak sürekli ceza aldırıyor kulübüne! Bu da net bir gerçek!

Beşiktaş yönetimi futbol topluluğu üzerinde bir ağırlık hissettiremiyor! Bu yüzden hakem kesimi, ‘biz büyükleri kayırmıyoruz’ gösterisini Beşiktaş üzerinden yapıyor!

Beşiktaş sahip olduğu olanaklarla, tüm olumsuzluklara karşın, ligin 24. Haftasında liderliği yakaladı! 25 ve 26.haftalarda korudu yerini... Peki sonra? Birkaç hakem amca, yaptıkları seri hatalarla aldı takımı zirveden dördüncü sıraya indirdi! Hakem hatalarının olumsuz yansıması olmasaydı, Beşiktaş şu anda puan farkıyla zirvede olurdu!Bu da tartışmasız gerçek!

Ve işte şanssızlık faktörü: Beşiktaş kalan maçlarını kazanarak gene zirveye tırmanabilirdi; ama bu kez 8 adamı ceza ve sakatlık nedeniyle yoktu! Sahaya çıkardıklarının üçü de dört sarı kart cezası sınırında idiler. Bir hafta önce lig sonuncusu Kasımpaşa’nın Ankara’da yendiği Oftaş’a, Beşiktaş İstanbul’da yenildi! Bu maçta da Beşiktaş’a olumsuz yansıyan bir hakem hatası vardı!

Son maç öncesi Rüştü, Baki, İ.Kaş, Cisse, Tello, Bobo sakat ve cezalı idiler. S.Kurtuluş aylar süren sakatlıktan çıkmıştı, formsuzdu. Delgado maç öncesi ‘oynamasına engel ağrılardan’ yakınmıştı!

Beşiktaş sahaya ‘M.Yozgatlı, S.Özkan, Aydın’ orta üçlüsü ve arkalarında İ.Toraman ile çıktı. Kimi yorumcu, kadroyu görmeden sahaya bakıp dedi ki, ‘ Böyle orta saha mı olur?’

Olmazdı tabii! Ancak kimi oynatacaksınız?

Beşiktaş’taki eksiklerin ne anlama geldiğini Fenerbahçe’den yararlanarak biraz daha açalım: Beşiktaş’ın eksikleri Fener’in ideal 11’inde şu isimlere karşılıktır: G.Gönül, Edu, Deivid, Aurelio, Alex, Semih ya da Kezman... Bu oyuncuların tümünü alın Fener’den bakalım ne oluyor! Bursa ve Ankaragücü maçlarına Zico’nun tercihi ile böyle eksik çıktı Fener sahaya ve 5 puan yitirdi!

Beşiktaş’ı beğenmeyenler -ki elbette beğenilmeyecek çok yanı var- tüm bunlara karşın yaptıklarına ve zirveden dış etkilerle alındığına bakarak; pek beğendikleri takımların da Süper Ligde güçleri oranında başarılı olmadıklarını göreceklerdir.
 
Atilla Gökçe -Beşiktaş aynası

Torino’daki ULEB Kupası çeyrek finalinde Beşiktaş Galatasaray maçına dakikalar kala Beşiktaşlı Kaya Peker’in canını sıkan, motivasyonunu bozan olaylar da yaşanmış, duyduğuma göre...
Kaya’nın eşi ve babasına pota arkasında güçlükle bir yer bulunabilmiş, milli basketbolcu da bu duruma fena halde bozulmuş... Yöneticilerden ve görevlilerden beklediği sıcak ilgiyi görememiş... Beklediği anlayışla karşılaşamamış... Sonunda yüksek adrenalinin de etkisiyle “Ben bu durumda oynayamam” demiş. Maçtaki performansı benim için hayalkırıklığıydı... Sonradan Kaan Kural da bu küskünlüğün daha derinlere indiğini, ücret alamamaktan yakınan sporcular arasında Kaya Peker’in de bulunduğunu ve bir tür protest tavırla verimsiz oynadığını yazdı...
Bu öykünün ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemem. Güvendiğim insanlardan duyduklarımı aktarıyorum.
Aynı hazin durum, dün başta Milliyet, bir çok gazetenin spor sayfalarında başka bir öyküyle yansıdı...
Beşiktaş’ın Hırvat stoperi Gordon Schildenfeld, ev temizliğine gelen kadına 50 YTL’lik ücretini verirken zorlanmış, “Cebimde 200 lira var. Akşama ne yiyeceğimi bilmiyorum” demiş... Sonra yakınmış : “Geldiğimden beri evime para gönderemiyorum!”
Neyse Sinan Engin duruma bir çözüm (!) getirmiş, genç futbolcuya 5 bin YTL’lik bir ödeme yapmışlar, gönlünü almaya çalışmışlar.
Beşiktaş’ta bu olaylar yaşanırken, Sinan Engin, Ertuğrul Sağlam ve yardımcılarının yeniden transfer harekatına başlamaları da çok ilginç doğrusu.
Zengin ailenin, her oyuncağı kurcalayıp bozarak bir kenara atan ve sürekli yenisini isteyen şımarık çocuğu gibi, Beşiktaş da her başarısızlığın faturasını ya teknik direktöre ya da futbolculara çıkarıyor...
Sürekli yenilerini arıyor.
Del Bosque’nin 8 milyon Euroluk tazminatı ve sırada bekleyen Tigana deneyimleri yüzünden Ertuğrul Sağlam’a kıyamadılar.
O nedenle gündem değiştirip sezonu sonlandırmanın en büyük çaresi yeniden transfer olarak belirlendi.
Yıldırım Demirören ve arkadaşlarının alışkanlıkları ve doğru bildikleri tek yol transfer olduğundan pek şaşırmıyorum.
Beni asıl hayalkırıklığına uğratan Ertuğrul Sağlam oldu.
Melek yüzlü, iyi niyetli, tevekkül sahibi ve kaderci teknik direktörün de transfer enstrümanına sığınması, epey can sıkıcı...
Sezon başından bu yana sürekli kadro yetersizliğinden yakınan, transferde takviyeler isteyen Sağlam’ın, yarışmacı ve eğitimci yanlarını da hiç tartışamadık...
Örneğin, iki tecrübeli profesyonel (Ali Tandoğan-İbrahim Üzülmez ) ile ulusal takım düzeyine yükselmiş iki stoperin (Gökhan Zan-İbrahim Toraman ) varlığına rağmen Beşiktaş hala savunma prensiplerini yerli yerine oturtamamışsa, takım savunması kavramı boşlukta kalmışsa, daha ne kadar su taşıyarak değirmen döndürülecektir ?
Ertuğrul Hoca bu sorunun yanıtını niye vermiyor ?
Beşiktaş neden bu kadar dağınık, dirençsiz, inançsız ve cesaretsiz ? Yönetimin ve Ertuğrul Hoca’nın bu konuda yapacakları açıklamalar olabilir mi ?
Ücretini alamamış sporcuların oyundan düşmesi, motivasyonunu kaybetmesi, yönetim tarafından dışlanıp tu kaka edilmesi de rekabette sizi hep geriye düşüren, soluğunuzu kesen yüklerdir.
Beşiktaş’ın aklını başına toplaması, popülizmden, transfer kolaycılıklarından vazgeçmesi, aynaya bakıp kendi gerçeği ile yüzleşmesi gerekiyor.
O zaman belki yeni yüzler ve yeni fikirlerle eski Beşiktaş’a dönerler...
Aman Pota soğumasın!
Beko Basketbol Ligi, neresinden bakarsanız bakın, her yıl artan kalitesi ve heyecanıyla futbola teslim olmadan, Avrupa’ya ve NBA’ye de uç vererek sağlık içinde büyüyüp gelişiyor.
Bunda elbette yayıncı kanal NTV’nin, organizasyona adını veren Beko’nun, Ülker ve Efes’in, Türk Telekom’un, Banvit’in ve belediyelerin de motor gücü yaratan katkısı var.
Potadaki heyecanın soğumadan sürmesi gerek.
Lige bakınca 16 takımdan ikisi küme düşecek...
Tanıdığım en değerli insanları topluma kazandıran Darrüşafaka, bu yıl 100 yaşına basan Boğaz’ın koca çınarı Beykoz, Konya gençliğinin ve üniversitenin aidiyetini temsil eden Mutlu Akü Selçuk, Ülker’in yavrusu Alpella düşme adayları.
Doğrusu bu ya, hiçbirine kıyamayız. her birinin önemli işlevi var basketbolda.
16 takımlı lig, 18 takım olarak yeniden düzenlense... Düşecek iki takımla 2. ligden gelenlerin dışında 2 takıma play-out oynatılsa...
Kimsenin burnu kanamadan, hevesi kaçmadan basketbolumuz ivme kazanır gibime geliyor...
Futbolda hiç kabul edemeyeceğim bir şeyi basketbol için öneriyorum.
Potalar soğumasın istiyorum!
Teşekkürler Kadir Has
Kadir Has Üniversitesi Spor İletişimi Sertifika Programı’nda küçük bir rolüm oldu. Genç arkadaşlara spor basını tarihi, olimpiyat ve olimpizm üzerine bildiklerimi ve birikimlerimi anlatma fırsatı buldum. Cumartesi Pazar, hafta sonunu büyük bir özveriyle unutup aralıksız 5-6 saat ders alan bu gönüllü gençler topluluğuna hayran oldum, saygı duydum... Enerji dolu, meraklı, istekli ve umutluydular. Medyanın sağır kaldığı, görmezden geldiği bir çok konuyu inanılmaz bir merak ve analiz gücüyle tartışıyorlardı. İşte beni mutlu eden ve mesleğim adına umutlandıran fotoğraf... Öğrencilerim ve ben... Dilerim meslektaş oluruz. Teşekkürler arkadaşlar!
Hayır, o penaltı konuşulur
Sevgili Mehmet’e (Demirkol) göre, Kezman’ın kaçırdığı penaltı, üzerinde o kadar uzun uzun durulacak bir sorun değildir. Kezman da penaltı atmak isteyebilir. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.
İlk bakışta evet, öyledir...
Ancak bu memlekette her olay sporun geleneklerinde ve doğasındaki gibi algılanmıyor. Her olay için farklı bir yorum ( her yorum için de TV’lerde özel bir forum !!!) yapılıyor.
Kezman’ın ve Alex’in insani durumunu anlamakla birlikte itiraz ediyorum :
Zirve takımlarının da tıpkı Formula 1’deki gibi “takım kararları” vardır. Fenerbahçe’de duran topları Alex kullanır, penaltıları Alex atar...
Takım kaptanının dahi, takım kararlarına aykırı davranmaması gerekir.
Alex, Kezman’ın ricasını kırmayarak belki iyilik yaptı... Ama takım kaptanı ve lider olarak yanlış karar verdi.
Zico, kenardan müdahale etmemekle yanlış yaptığını kabul ediyor. Evet, aynen öyledir. Fatih Terim’in Norveç maçında frikikleri Hamit’e attıran müdahalesi unutulmamalı.
Bazen keskin heves takıma zarar verir... 2000 Avrupa Şampiyonası’nda Arif Erdem’in Portekiz’e penaltı atma ihtirasını hatırlayalım. Oysa aynı Arif, UEFA finalinde Terim’in 5 penaltıcısından biri değildi.
Bir başka gerçek, Zico’nun penaltı atışlarını olasılıklar hesabına katmadan Alex’i oyundan almasıdır... Ve Kezman da pekala güzel bir penaltı golü atmıştır.
Daha başka bir gerçek de şudur :
Herkes penaltı kaçırabilir... Ankaraspor’a penaltıyı Kezman değil, Alex de atsa kaçırabilirdi.
Bu olaydan çıkarılacak ibret : Penaltıcı, ya da takım kaptanı sana atış ikramı yapabilir. Bu bir jesttir...
Hediye, ödül, armağan ve jest talep edilmez...
Uygun görülürse, içten gelirse size verirler, ya da yaparlar.
Sonuç : Bu faturayı Kezman öder!
 

Benzer Konular

Yanıtlar
4
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
17B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
13B
LAL
Üst