Kıvılcım...

Kendime , yüreğime dönüş yolundayım... Bukez ayağıma takılan hiçbir şey yok.

döndüğümde, üzeri tozla örtülmüş bir masa ve gururla taşıdığı mor bir sümbül...

kokusundan etkilenmemek mümkün değil, her sözü kulaklarımda çınlarken içime doldurduğum

bu dayanılmaz güzellikteki koku beni kendime getiriyor sanki...

yavaş yavaş benliğime kavuşuyorum , mutlu edebilmek uğruna vazgeçilmiş , aldatılmış bir kişilik

korkak adımlarla geçiyor karşıma, yüzümdeki bir çok izle birlikte anlıyorki sarılması gereken bir çok yara var...

onun benden daha güçlü olması gerektiğini biliyor, tabi ya ilkkez yaşadığı bir durum değilki...

kandırılmış bir yüz.. göz yaşlarıyla kendine yollar çizen her duyguyu silmek istercesine ellerimden tutuyor, kalk dercesine..

ve nitekim kalkıyorumda, dizlerim hala titrekte olsa kendime gelmenin mutluluğuyla yaşanılanları ızdırap olarak değil

anılarıM olarak yerleştiriyorum benliğime... her uzaklara baktığımda gözlerimin dolmasına rağmen alışılan durumlar şaşırtmıyor beni...

her ateş birgün sönermiş, maksat ateş herşeyi kül etmeden onu söndürebilmekmiş aslında... başarılarım başarısızlıklarımın altında büyük yara alıyor!

belki zamanla... belkii...

yağmurun ardından toprak kokusunu içime derin derin çekiyorum derinlerime hapsediyorum umut vermesi arzusuyla

körüklenmiş sonuna kadar körüklenmiş bir sevdadan kül olarak dönüyorum, bir ateşi daha söndürememiş olmanın hüznüyle...

yorgunluktan küçülmüş adımlarımın o arkasına sığındığım şatafatlı sözlerden ayrılmanın burukluğuyla dönmüşüm yuvaya...

görülecek ne kaldı? yaşanacak yaşatılacak... bende sen varmıymış? yoksa bende bir hiç mi varmış?

bilmem. bilemem...

kalbimin derinliklerine gömülecek bir sevdanın ardından üzülmek ne kadar akılcı??

ateş bir gün kalbinide tutuşturur.....

bir yağmurun ardından arta kalan bir kaç kıvılcım... hiç olmuşluğu ne kadar tutuşturabilir?

bir yağmurun ardından....
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
7B
Üst