Eserleri, Biyografisi Katib Çelebi - Katib Çelebi Kimdir - Katib Çelebi Hayatı

cicozz Çocukluk cicozlarda saklı
Avrupalılar arasında Hacı Kalfa ismiyle meşhur olan Kâtib Çelebi (1608-1657), 17. yüzyıl Osmanlı Türkiye'sinin en seçkin düşünülerindendir. Coğrafya, tarih, bibliyografya gibi bilim dallarında değerli eserler vermiş olan bilgimiz, o dönemlerde bir hayli ihmal edilmiş olan bilimleri savunması ve coğrafyaya ilişkin kitaplarında Batılı coğrafyacılar tarafından elde edilmiş ola bulgulara yer vermesi nedeniyle Türkiye'deki bilim Rönesans'ının müjdecisi olarak benimsenmektedir.

Düzenli bir medrese eğitimi görmeyen ama kendi kendisini yetiştiren Kâtib Çelebi, Doğu ve Batı kaynaklarından yararlanarak Cihânnümâ adını verdiği oldukça hacimli bir coğrafya kitabı hazırlamıştır. Tasvirî coğrafya ile ilgili olan bu eserinin girişinde, coğrafyanın çok yararlı bir bilim olduğunu ve bu bilim sayesinde herhangi bir kimsenin, hiçbir yere gitmeden, Dünya'yı devreden seyyahlar gibi her yeri dolaşıp görme olanağına kavuşabileceğini söylemektedir. Kitapta, Batlamyus'un ve önceki Müslüman coğrafyacıların tesiriyle bilinen Dünya yedi iklime ayrılmış ve her iklimdeki memleketler coğrafî, siyasî, idarî, dinî, ilmî ve ticarî yönden tanıtılmıştır. Amerika'yı keşfeden Kristof Colomb (1451-1506) ile ilk kez Dünya'ının çevresini dolaşan Fedinand Magellan'ın (1480-1521) keşif gezilerinin de anlatıldığı bu eserde, bir Dünya haritasının dışında çok sayıda yerel haritalara da ye verilmiştir. Haritaların üzerine enlem ve boylam çizgilerinin çizilmiş olduğu görülmektedir. Ancak Copenicus'tan yaklaşık bir asır sonra ölmesine ve Cihânnümâ'yı yazarken Batı kaynaklarından da bolca yararlanmış olmasına rağmen, Güneş merkezli gök sisteminden habersiz görünmesi ve hala Batlamyus'un Yer mekezli sisteminden bahsetmesi şaşırtıcıdır.

Kâtib Çelebi, İbn Haldûn'un (1332-1406) tarih ve toplum felsefesinden etkilenmiştir. Ona göre, toplumlar tıpkı insanlar gibi doğar, büyür ve ölürler. Bu sondan kurtulmaları mümkün değildir, ama bilgi ve basiretle alınacak isabetli tedbirler sayesinde bu gelişim safhalarını uzatmak ve daha ahenkli bir şekilde geçmelerini temin etmek mümkündür.

Zamanındaki tutuculuğa cesaretle karşı çıkan ve yeri geldikçe bilimin toplumsal hayattaki önemine işaret eden Kâtib Çelebi'ye göre, İslâm dini, bilimleri reddetmez. İslâmiyet'in ilk dönemlerinde Müslümanlar Kur'an ve sünnete sarılmış, dinin temel kuralları iyice yerleşip sağlamca kökleşmeden, başka bilimlerle uğraşmayı uygun görmemişlerdi. Bu gerçekleştikten sonra, nesnelerin hakikatine ilişkin olan bilimleri öğrenmek önemlidir denilerek, Emevîler ve Abbasîler döneminde bu konularla ilgili olan eserler Arapça'ya çevrilmiş ve her asırda bu kitaplar okunmuş ve okutulmuştur. Fakat Fatih Sultan Mehmed'den sonra, İslâmiyet'in ilk dönemleri için söz konusu olan bu yasaklamaya ilişkin rivayetleri işiten bir sürü boş kafalı kimseler, meselenin aslını düşünüp taşınmadan, bilimleri red ve inkar etmişler ve bunun neticesinde Anadolu'daki bilim pazarına kıtlık girmiştir. Halbuki Kâtib Çelebi'ye göre, bilimden kimseye zarar gelmez ve bu nedenle bilimleri öğrernmek için elden geldiğince çabalamak gerekir. Bilimleri reddedenler onların yararlarından mahrum kalacaktır.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
1
Görüntülenme
9B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
7B
Yanıtlar
2
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
13B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
61B
Üst