İnsan vücudu elektriği nasıl iletir

naif
Moderatör
İnsan vücudu elektriği nasıl iletir, İnsan bedeni neden elektriği iletir ve nasıl iletir
Elektrik her yerde bulunmaktadır. Gördüğümüz ve dokunduğumuz herşeyin temeli olan atomun çekirdeği, proton ve nötron denilen parçalardan oluşur. Bu çekirdeğin etrafında ise, dönerek sürekli hareket halinde olan elektronlar yer alır. Protonlar pozitif bir elektrik yüküne, elektronlar da negatif bir elektrik yüküne sahiptir. Normal koşullarda bir atom eşit sayıda elektron ve protona sahiptir. Pozitif ve negatif yükler birbirlerini dengeledikleri için atom da nötr durumdadır. Bu denge bozulduğunda, yani bir atom fazladan bir elektron kazandığında negatif yüklü olur. Atom bir elektron kaybettiğinde ise pozitif yüklü olur. Koşullar uygun olduğunda bu tür elektrik yükü dengesizlikleri, bir elektron akımı başlatır. Bu elektron akışı da 'elektrik' olarak ifade edilir. Kısaca elektrik, elektronların hareketinden ortaya çıkan bir enerji biçimidir.

Vücudumuz da bu elektrik enerjisi olmadan çalışamaz; elektrik her birimizin yaşamını sürdürebilmesi, konuşabilmesi, hareket edip istediklerini yapabilmesi için hayati önem taşır. Aksi takdirde kişi ya felç olur ya da ölür. Çünkü elektrik olmadığında bütün yaşamsal faaliyetler durur. İnsan elektrikle iletişimini sağlayan, elektrikle hareket edebilen ve elektrikle beş duyusunu kullanabilen bir varlıktır. Kişi bunun hiç farkında olmasa da, dünyaya geldiği andan itibaren tümüyle elektrik enerjisine bağlı mekanizmalarla görmeye başlar, bunlarla çevresini tanır ve gelişir.

Ölmek üzere olan kalbi durmuş bir hastaya ilk olarak elektrik şoku uygulanmasının sebebi de budur. Böyle bir durumdaki hastaya iyileşmesi için ilaç, vitamin veya herhangi bir besin maddesi verilmez. Vücuda fayda sağlayacak çok sayıda madde varken kalbin çalışması için öncelikle elektriğe ihtiyaç duyulur. Çünkü vücudun elektrik sistemi herhangi bir nedenle bozulduğunda veya canlandırılması gerektiğinde, hiçbir şey elektriğin yerini tutmaz.

Canlıların vücudunda elektriğin önemi anlaşıldıktan sonra sadece bu konunun araştırılması amacıyla üniversitelerde özel kürsüler kurulmuş ve bilim adamları konu hakkında çok sayıda araştırma yazısı ve kitap yazmışlardır. Halen de canlılardaki elektriksel sistemler ile ilgili araştırmalar, 'biyoelektrik' olarak ifade edilen alanda yoğun olarak devam etmektedir. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden sinirbilimci Rodolfo Llinas, hareket eden tüm canlıların vücutlarında elektrik olduğunu söyleyerek şunları ifade etmiştir:

Bizi biz yapan, mesajları yeterli hızda taşıyan tek şey elektriktir... Düşüncelerimiz, yürüyebilmemiz, görmemiz, rüya görmemiz tüm bunlar temel olarak elektrik sinyalleri tarafından yönlendirilip organize edilmektedir. Bunlar bir bilgisayarda meydana gelenlerle benzerlik göstermektedir, fakat çok daha mükemmel ve komplekstir.

Vücudumuzdaki Elektriksel Düzen
Vücudunuz her gün düzenli bakım yapmanız gereken, elektrikle çalışan teknoloji ürünü bir makine gibidir. Bir kasınız hareket ettiği zaman elektriksel yük boşalmaları meydana gelir. Beynin emirlerini taşıyan sinyaller elektrikseldir. Ayrıca vücut boyunca beyne doğru ilerleyen tüm duyu sinyalleri elektrikseldir. Hücre bölünmesi, kalp atışı da elektrikseldir. Aslında tüm kimyasal değişiklikler elektriksel temele dayanmaktadır; çünkü moleküler seviyede elektronlar transfer edilir, paylaşılır ya da değişikliğe uğrar. İnsan vücudunda elektriksel olmayan bir durum, neredeyse yok gibidir. Siz dinlenmek üzere uzansanız bile, enerji üretimiyle ilgili zor görevler iradeniz dışında meydana gelmeye devam eder: Kalp atışınız, akciğerlerinize oksijen gitmesi ve sayılamayacak kadar çok hücresel faaliyet...
Kısacası insan vücudu hayatta kalmak için elektrokimyasal bir enerji sistemi kullanır. Vücudumuzun elektrikle işleyen kısmını sinir sistemi oluşturur. Bir kaza veya sakatlık durumu olmadığı sürece vücudumuz hem elektrik üretimini gerçekleştirir, hem de ürettiği elektrik enerjisiyle gece gündüz faaliyetlerini sürdürür. Canlılardaki elektriksel sistem, metallerdeki elektrik sistemlerinden çok daha fazla avantaja sahiptir. Bu avantajların başında biyolojik sistemlerin kendi kendini tamir edebilmesi gelir. Örneğin parmağınızda bir kesik oluştuğunda kısa zamanda bu yara iyileşir. Bunu sağlayan sistemlerin ardında yine elektriksel bir düzen vardır. Bu hiçbir insan yapımı makinede mevcut olmayan taklit edilemez bir özelliktir.

Vücudunuzdaki elektriksel sistemin bir başka avantajı ise çok yönlü kullanımıdır. Vücudun içindeki tüm faaliyetler -dolaşım, savunma, hareket, haberleşme, sindirim, boşaltım vs.- bu sistem sayesinde gerçekleşir. İnsan yapımı elektriksel aletler ise genellikle tek bir fonksiyon ya da benzer birkaç fonksiyonla sınırlıdır: Soğutma, ısıtma, kurutma, çırpma, süpürme gibi... Buna rağmen çok yüksek miktarlarda enerji harcanır. Vücudun kullandığı elektrik enerjisi -benzersiz sistemleri işletmek için kullanılmasına rağmen- son derece az miktardadır.

Günlük hayatta kullandığımız elektrikli aletlerde, kullanılan elektriğin şiddetinin -voltaj değerinin- belli bir ölçüde olması gerekir. Ancak bu ayarlar makinenin kendisi tarafından değil, yine insan yapımı özel aletler aracılığıyla sabit tutulur. Bu ayarın bozulma ihtimaline karşı, akımı dengeleyecek adaptörler, regülatörler (voltaj düzenleyicileri) kullanılır. Aksi takdirde makinenin tüm aksamı bozulur. Vücudumuzda ise bu ayarların tümü bizim haberimiz olmadan yapılır.

Elektirik İnsanı Nasıl Çarpar?

İnsanların elektriğe çarpılmaları onun bir iletkeni haline gelmelerinden oluyor. Sıvılar iyi iletkendirler, yani elektriği iyi iletirler. Vücudumuzu içi sıvı dolu bir kap olarak düşünürsek, bütün koruma görevi derimize kalıyor. O da vücudumuzun her tarafında aynı kalınlıkta değil. Islanınca o da iletkenleşiyor, hele üzerinde bir yara varsa direnci tamamen yok oluyor.

Evlerimizde 220 volt ve 50 Herz akım daima vardır. Ne kadar ilginçtir ki, bir elektrik akımının insana en tehlikeli frekans aralığı 50 - 60 Hz.dir. Elektrik akımını evimizdeki su tesisatına benzetebiliriz. Suyun basıncı neyse 'Volt' ta odur. 'Amper' de suyun miktarının karşılığıdır. Elektriğe çarpılmada süre de önemlidir. Süre uzarsa deride yaralar oluşur ve elektrik bu yaralardan daha çabuk geçer. Derimizden geçen elektrik akımı derhal sinir sistemimizi etkiler. Beyindeki nefes alma merkezini felç eder, kalbin ritmini bozar hatta durmasına neden olur. Elektrik çarpmasının sonucu genellikle kalp durması olduğu için ilk yardım da ona göre yapılmalıdır. Elektriğe nereden çarpıldığımız da önemlidir. Elektriğin elden ele veya elden ayağa geçmesi aradaki hayati organlarımıza zarar verebilir.

Elektriğe çarpılınca şoka girmemizin nedeni kendi elektriği-mizdir. Sinir sistemimizin ürettiği elektrik ile dışardan çarpıldığımız elektrik karşılaşıp iç içe girince vücudumuzda kasılmalar ve titremeler yaratıyor. Elektrik çarpmasında voltajın değil de akımın şiddetinin yani amperin önemli olduğu ileri sürülüyor. Bu konuda elektrik mühendisleri ile fizikçiler arasında görüş ayrılığı var. Zaten elektriğin kendisinin de tam bir tanımı yapılmış veya tek bir tanım üzerinde uzlaşma sağlanmış değil. Elektriğin öldürücü gücünün voltaj değil de akım miktarı olduğunu öne sürenlere göre akım doğrudan kalbi etkiliyor.

Bu düşünüşe göre l ila 5 miliamper akımın vücutta hissedilme seviyesi; 10 miliamperde acı başlıyor; 100 miliampere gelince sinirler reaksiyon gösteriyor ve 100-300 miliamperde şok oluşuyor. Tabii bütün bu değerlendirmeler tam bir bilimsel sınıflandırma değil. Yani tuzlu bir suyun içinde iseniz, cereyan tüm vücudunuza birden değeceğinden mili değil mikroamper seviyesinde bile bir akımdan zarar görebilirsiniz.

Elektriğe çarpılanlar eğer ölmezlerse, genellikle hayatlarının geri kalan kısmını bu olayın izi kalmadan, problemsiz olarak yaşayabiliyorlar. Ama az miktarda da olsa sinir sistemi üzerinde hasar bırakabiliyor. Elektrikten çarpılıp şoka girenlere de, kalp ritmini düzenlemek için yine elektro şok uygulanıyor.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
27B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
52B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
K
Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
Kayıtsız Üye
K
Üst