Hikaye Öykü

SaMeT46 Harbi Aktif Üye
HİKAYE/ÖYKÜ
Yaşanmış ya da yaşanabilecek olay ya da durumların kişi ,yer ve zaman unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı edebi türe hikaye denir.Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olaylar öykü türünün konusunu oluşturur.Her öyküde belli bir olay,olayın geçtiği mekan (yer),olayın gerçekleştiği zaman dilimi ve olayı gerçekleştiren kişiler (şahıs kadrosu) bulunur.Bunlar,hikaye ya da öykü adı verilen edebi türün en önemli unsurlarıdır.
İlk Çağ Anadolu?sunda masal, ve tarihi olayları anlatan eserlerle oluşmuştur. Orta Çağda özellikle Hindistan?da ?Binbir Gece Masalları? sağlam bir hikaye geleneğinin varlığını bildirmektedir. Bu gelenek, Arapça?dan yapılan çevirilerle Avrupa?ya masal, efsane, rivayetler şekliyle yayılmıştır.
Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio?dur. XVI. Yüzyılda yazdığı ?Decameron? adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesans?ın etkisiyle de XIX. Yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur. 18. yüzyılda Voltaire (Volter) öykü türünde ürünler vermiştir. İnsan dışındaki yaratıkları ve olmayacak öyküye katmıştır.Ne var ki öykü, bir tür olarak karakteristik özelliklerini ancak 19. yüzyılda Romantizm ve Realizm akımlarının yaygınlaşmasıyla kazanmıştır. Alphonse Daudet (Alfons Dode), Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) gibi Fransız yazarlar öykü örnekleri vermişlerdir
Bizde, destanlar, halk hikâyeleri , ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. Ve XV. Yüzyılda ?Dede Korkut Hikâyeleri? ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır. Millî kültürümüzün önemli parçalarından "Dede Korkut Hikâyeleri", "destanlar" ve "halk masalları" nı saymazsak, Avrupaî tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiyatı döneminde görülür. İlk hikâye kitabı, Emin Nihat'ın "Müsameretnâme"sidir. Bu kitapta toplanan hikâyelerin kuruluşu, işlenişi "Binbir Gece Masalları" na benzer.
XIX. yüzyılda Tanzimat?la gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi ?Letaif-i Rivayet
( söylene gelen güzel şeyler ) adlı eserini yazarak vermiş; ?Kısadan Hise? ile bu türü geliştirmiş, Sami Paşazade Sezai : ?Küçük Şeyler? adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin?le kazanmıştır.

HİKÂYENİN UNSURLARI
1) OLAY: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur. Ancak bazen bu asıl olayı tamamlayan yardımcı olaylara da rastlanabilir.
2) KİŞİLER: Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır. Hikâyede az kişi vardır. Bu kişiler ?tip? olarak karşımıza çıkar ve ayrıntılı bir şekilde tanıtılmaz. Hikâyede kişiler sadece olayla ilgili ?çalışkanlık, titizlik, korkaklık, tembellik? gibi tek yönleriyle anlatılır. Kişiler veya tipler, belli bir olay içinde gösterilir. Bu tiplerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Romanda olduğu gibi, kişilerin bütün yönleri verilmez. Bu bakımdan hikâyede kişilerin psikolojik özelliklerine de ayrıntılı olarak girilmez.
3) YER (ÇEVRE): Olayın yaşandığı çevre veya mekândır. Hikâyede sınırlı bir çevre vardır. Olayın geçtiği çevre çok ayrıntılı anlatılmaz, kısaca tasvir edilir. Olayın anlatımı sırasında verilen ayrıntılar çevre ve yer hakkında okuyucuya ipuçları verir.
4) ZAMAN : Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür. Hikâye kısa bir zaman diliminde geçer. Hikâyeler geçmiş zamana göre (-di) anlatılır. Konu, yazarın kendi ağzından veya kahramanın ağzından anlatılır. Özellikle durum öykülerinde zaman açık olarak belirtilmez, sezdirilir. Hatta bu tür öykülerde zaman belli bir düzen içinde de olmayabilir. Olayın ve durumun son bulmasından başlayarak olay ya da durumun başına doğru bir anlatım ortaya konabilir.
5) DİL VE ANLATIM : Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır. Anlatım ise: iki şekilde olur Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım ?hikâyede birinci kişili anlatım? ; yazarın ağzından anlatılanlar ?hikâyede üçüncü kişili anlatım?
HİKÂYEDE PLÂN:
Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar:
1) SERİM: Hikayenin giriş bölümüdür.Bu bölümde olayın geçtiği çevre , kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır.
2) DÜĞÜM : Hikayenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür.
3) ÇÖZÜM : Hikayenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür
Ancak bütün hikayelerde bu plân uygulanmaz , bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur .Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır.
Ö Y K Ü Ç E Ş İ T L E R İ
Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde , kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikaye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre
1) OLAY ( KLASİK VAK?A ) HİKÂYESİ : Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için ?Mopasan Tarzı Hikâye? de denir
? Bu tarz öykülere ?klasik vak?a öyküsü? de denir.
? Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
? Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
? Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir.
Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin ,Yakup Kadri Karaosmanoğlu ,Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın?dır.
2) DURUM ( KESİT ) HİKÂYESİ: Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için ?Çehov Tarzı Hikâye? de denir.
? Her hikâye olaya dayanmaz.
? Bu tür öykülerde merak öğesi ikinci plandadır.
? Yazar, bu öykülerde okuyucuyu sarsan, çarpan, heyecana getiren bir anlatım sergilemez. Onun yerine günlük hayattan bir kesit sunar veya bir insanlık durumunu anlatır.
Bu öykülerde kişisel ve sosyal düşünceler, duygu ve hayaller ön plana çıkar.
Bizdeki en güçlü temsilcileri : Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra?dır
3) MODERN HİKÂYE : Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir.
Hikâyede bir tür olarak 1920?lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Fransız Kafka?dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner?dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları , felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer.
Öyküler,romanlara göre daha kısadır.Kahramanları bir ya da birkaç kişiden meydana gelir.Öykü kahramanlarının kişilikleri derinliğine incelenmez.Hayatlarının tamamı yerine kısa bir bölümü anlatılır.Tek bir olay etrafında gelişir.
Öykülerin serim (giriş),düğüm (gelişme) ve çözüm (sonuç) olmak üzere üç temel unsur üzerine kurulmuştur.
Öykü konusu bulmak için iyi bir gözlemci olmak ve çevrede görülenler üzerinde kısaca düşünmek yeterli olacaktır.Önemli olan ilgi uyandıracak konuları seçmektir.Bunun için seçilen öykü konusunun ayrıntılarına,heyecan ve ilgi uyandırmasına dikkat etmek gerekir.Bu da ayrıntıların yerinde ve yeterince verilmesine bağlıdır.Ayrıca nakledilen olayın kimin ağzından ve dikkatiyle verilmesi de önemlidir.Olay,bir mektup,bir anı defteri türünde ise birinci şahsın ağzından,yerine göre ikinci ve üçüncü şahıs ağzından verilebilir.
Olay ilerledikçe olayda yer alan kişilerin tanıtılmasına geçilir.Tasvirler ya konuşmaları vasıtasıyla ya da yeri geldikçe yapılır.Yine öykü kişilerinin düşünceleri konuşturularak açıklanır.Yani çözümleme yapılır.Söz gelişi iki arkadaş yıllar sonra karşılaşsınlar.Davranışları,sevinç çığlıkları atmaları,heyecanlı konuşmaları,eski anıları tazelemeleri yazıda ayrıntılı olarak verilmelidir.Yahut bir manzaranın kişide bıraktığı tesir;intiba,renk,görünüm,duygu yoğunluğu bakımından verilmelidir.Bu durumlar,davranış ve konuşmalarla verilirse de kimi zaman yazarın açıklamasını gerektirir.Ayrıca çözümleme,olayın akışını engelleyecek tarzda yoğun ve fazla olmamalıdır.
Öykülerin başlangıçları birbirinden farklı olabilir.Ya yaşanılan yerin tasviri ile,ya kişilerin tanıtılması ile ya onların birbirleriyle olan ilişkilerinin verilmesi ile,ya da çatışmaya konu olan olayın anlatılması ile başlanır.Kimi zaman da kişiler ve onların ilişki içinde bulundukları kimselerin hayatlarından bölümler sunulur.Böylece öykü ortasından başlanır,sonra başa dönülür.Kimi zaman ise öykü diyalogla başlar.Konuşmalar vasıtasıyla mekan ve kişiler hakkında kısa bir açıklama yapılır ki buna dramatik metot adını veriyoruz.Ya da konu bir olayın dramatizasyonu yahut anlatımıyla başlar,olay zincirleri birbirine eklenerek temel olay çevresinde bir halka oluştururlar ve nihayet bir olay ile sona erer.Başlangıçta verilen olay,bir denge üzerine kurulmuştur.Sonra bu denge asli kişinin aleyhine bozulur,birtakım mücadeleler sonunda yeni bir denge kurulur ama bu yeni dengede asli kişinin konumu,başlangıçtaki durumundan tamamen farklı olur.
Öyküyü monotonluktan kurtarmak için aynı olayı farklı kişiler ağzından nakletmek de mümkündür.Bazen bir olayda yer alan ve olaya tanık olan ikinci dereceden önemsiz bir kişinin ağzından da nakledilebilir.Verilen bilgilerin anlatımının kültür seviyesi,söyleyiş tarzı,bilgi ve görgüsü de öykü ederken dikkate alınmalıdır.
Öykülerde olayın sunuş biçimi kadar,olayın ne zaman,nerede geçtiği de önemlidir.Olayın geçtiği yere mekan denir.Mekanda gereksiz tanıtımlar yerine olayın oluşundaki önemine göre belirgin ve ayırıcı vasıfları verilmelidir.
Öyküde kişi yahut kişilerin tanıtımı olayın akışı durdurularak ayrı ayrı değil,diyaloglar içinde verilmelidir.Zira diyaloglar öyküyü tekdüzelikten kurtarır ve okuyanların ilgisini çeker.Ancak diyaloglar da ?dedim?,?dedi? gibi tekdüze konuşmalardan ziyade konuşmanın ruh halini ve hareketlerini verecek nitelikte olmalıdır.
Başarılı öykü yazarları sonuç bölümüne okuru hazırlarlar.Sonuç bu yüzden pek sürpriz olmaz.Konu iyi hazırlanmış ve planlanmışsa sonuç bir sürprizle değil,olayların ve konuşmaların tabii bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Öykü umulmadık bir olay ile bitecekse yine okur buna hazırlanmalıdır.Kimi zaman olay bittikten sonra okur öykü kişilerinin ne olacağını düşünmeye terk edilir.Hatta kimi zaman sorularla sona erer.
Kimi öykü yazarları öykülerini bir sonuca bağlarken;kimileri hayatın akışını ve bütün olayların sürekli yaşandığı intibaını vermek için,öykünün başlangıcını ve sonunu vermemeyi yeğlerler.Hayatın bir noktasından kesit halinde alınan olay bittikten sonra da hayat devam eder.
Edebiyatımıza Batı edebiyatından geçen öykü zaman zaman geleneksel anlatma formu içinde yer alan kıssa ile karıştırılmaktadır.İç ve dış gözlem yapılmadan anlatılan,sadece insanlara faydalı bir ders çıkarma amacı taşıyan böyle kısa öykülere,geleneksel kültürümüzde kıssa adı verilmektedir.Geleneksel öykücülük ve kıssa kültürümüzün en belirgin özelliği,olayın geçtiği yer ve zamana önem verilmemesidir.Bu tür öykülerde ağırlık kazanan tek şey,olay ve bu olaydan insanlara faydalı olacak bir ders çıkarmaktır.Modern tarzda yazılmış öykülerde ise iç ve dış gözlemlerden yararlanılır;kişi,zaman ve yer tasvirleri önem taşır.Kıssalar,bu yönleriyle de modern öykülerden ayrılırlar.
Öyküler,konularını yazarın tasarladığı bir olaydan aldığı gibi,anılara da dayanabilir.Bu tür öykülere anı öykü,öykülerin manzume şeklinde yazılmış olanlarına ise manzum öykü adı verilir.
Hikâyelerde düşündürmekten çok, duygulandırmak ve heyecanlandırmak esastır. Hikâyeler, gerçek ya da düş ürünü bir olayı kısa şekilde anlatır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Hikâyeler Batı?da romanla aşağı yukarı aynı dönemde oluşmaya başlamıştır. Özelikle Realizm döneminde hikâye türü başlı başına bir tür olarak yetkinlik kazanmıştır.
Hikâye anlatım olarak romana benzer; ama aslında onun romandan çok farklı yanları vardır:
- Hikâye türü, romandan daha kısadır.
? Hikâyede temel öğe olaydır. Romanda ise temel öğe karakter, yani kişidir. Hikâyeler olay üzerine kurulur, romanlar ise kişi üzerine kurulur.
? Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir.
? Hikâyede kahramanların tanıtımında ayrıntıya girilmez, kahramanlar her yönüyle tanıtılmaz. Romanlarda ise kahramanlar ayrıntılı bir biçim-de, hemen her yönüyle tanıtılır. Romandan farklı olarak hikâyede kişiler sadece olayla ilgili yönleriyle anlatılır. Bu yüzden hikâyelerdeki kişiler bir karakter olarak karşımıza çıkmaz.

Öyküde, olayın geçtiği yer (çevre) sınırlıdır ve ayrıntılı olarak anlatılmaz. Romanlarda olaylar çok olduğu için olayların geçtiği çevre de geniştir. Bu çevreler çok ayrıntılı olarak anlatılır.

Hikâyeler kısa olduğu için anlatım yalın, anlaşılır ve özlüdür. Romanlarda ise anlatım daha ağır ve sanatlıdır.


Muhammet Yüce
 
Son düzenleme moderatör tarafından:

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
9B
LAL
Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
LAL
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
19B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
6B
Üst