Ehl-i Sünnet Itikadi Ve Esaslari

sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
Ehli Sünnet;

Asr-ı Saadet ve Dört Halife dönemlerinde herhangi bir mezhebin kurulmasına gerek görülmemiştir. Çünkü onlar dini doğrudan Hz. Muhammed (sav)’den ve ashabından öğrenmişlerdir.

Sonradan sapkın akımlar ve bid’atçı fırkalar türeyince, Peygamberimiz (sav)’in ve ashabının yolundan giden rabbani alimler, itikat ve amelde bazı ölçüler tespit etmişlerdir. Doğruyu yanlıştan ayırarak, İslam dinini arınmış bir şekilde insanlığa sunmuşlardır. Böylece Ehl-i Sünnet mezhepleri doğmuştur.

Ehl-i Sünnet çizgisini, diğer sapık fırkalardan ayıran bazı esaslar vardır. Ehl-i Sünnet karşıtı sapkın bazı akımlar, bu esaslara karşı çıkarak kimi bilgisiz insanları kendi taraflarına çekmeyi başarmışlardır. Bu nedenle, Peygamberimiz (sav)’in yoluna tabi olmuş tüm Müslümanlar, bu fitneye karşı çok dikkatli olmalıdırlar. İlk yapılması gereken, Ehl-i Sünnet itikadının esaslarını özümseyerek öğrenmek ve akılda tutmaktır.
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in Üzerinde İttifak Ettiği Hususlar
1) Allah (cc)’a İman

Allah (cc)’ın sıfatlarına, Kuran’da ve sünnette bahsedildiği şekilde iman etmek İslam’ın temel kaidesidir. Allah (cc)’ı insanlara yakıştırılan sıfatlarla sıfatlandıramayız. Allah (cc), yarattıklarıyla mukayese edilemez. Allah (cc) Kuran’da sıfatlarını birer birer zikretmiştir. Bu hususta çok dikkat edilmeli, bazı sapkın görüşlere rağbet edilmemelidir.

Kişi mümin olduğu sürece kendi imanından kuşku duymamalı ve kalben inandığı halde eksikleri yüzünden kendini imansız kabul etmemelidir. Bu itikadımıza göre çok zararlı bir bakış açısıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet Suresi, 33)
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
melekler
nurani varlıklardır. Devamlı olarak Allah'ın emirlerine itaat ederler, hiç isyan etmezler.dişilik ve erkeklik ile sıfatlanamazlar, yeme içme ve def-i hacet gibi ihtiyaçları yoktur...

kitaplar
100 sahife ve 4 büyük kitaptır. kur'an-ı kerim hz. muhammed'e...incil isa(a.s.)'a.... tevrat musa(a.s.)'a ve zebur davud(a.s.)'a indirildi, sahifeler ise; Adem(a.s.)'a 10,,,şit(a.s.)'a 50,,ibrahim(a.s.)'a 10 ve idris(a.s.)'a 30 sahife indirildi..

cennet ve cehennem;
Şu anda yaratılmışlardır ve ebediyyen yok olmazlar. cennetlikler cennette daimdir. cehennemdeki kafirler'de cehennemde daimdir. cehennemdeki günahkar mü'minler günahlarının cezasını çekince cehennemden çıkar ve cennete girerler..

bazı sefiller; kafirlerinde cehennemden çıkacağını yahut allahın rahmetinden dolayı cehenneme ve ateşe alışacaklarını ebediyyen azap çekmeyeceklerini savunurlar... bu yanlış bir zan'dır.. unutulmamalıdır ki; cehennem rabbimizin intikam ve azap yurdudur, rahmet yurdu değildir...
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
BÜYÜK GÜNAHLAR

"büyük günahlar bir mü'mini imandan çıkarmaz. İmanlı bir kimseyi küfre girdirmez"

Günah, farsça bir kelimedir. Allah'ın emirlerine aykırı olarak görülen iş, dini suç mânâsına gelir..Karşılığında itap(azarlama) veya azap olan her fiil için kullanılır.

büyük günahlar; özürsüz farzları ve vacipleri terk etmek ve haramları işlemektir.
büyük günahların en büyüğü ve affedilmez olanı şirk ve küfürdür. şirk ise allah'a ortak koşmak'tır

ehli sünnete göre çeşitli sebeplerle ameli terkederek büyük günah işleyen kimse yine müslümandır. fakat işlediği günahlar için ceza görecektir. bununla beraber mevla teala dilerse bu kimseyi affeder.. dilerse şefaat olunmasına izin verir.. dilerse günahı ölçüsünde cezalandırır..ama sonuçta kalbinde iman olduğu için onu cennetine girdirir

asr'ı saadetten günümüze büyük günah işleyen kişi eğer işlediği günahı helal saymamışsa müslüman olarak kabul edilmiş, böylelerinin cenaze namazları kılınmış,haklarında dua ve mağfiret dileğinde bulunulmuştur...

helal'i helal, haram'ı haram bilen farz olan amelleride farz olarak kabul eden kimse, işlediği bütün günahlara rağmen ehli imandır...

fakat bilerek işlenen büyük günahlar, son nefeste imansız ölme sebeplerinin başında gelir....
  1. ZAYIF İMAN
  2. DOKUZ AZASINI DOĞRU YOLDAN ÇIKARMAK(İKİ EL İKİ AYAK İKİ GÖZ İKİ KULAK BİR DİL)
  3. GÜNAHINA DEVAM ETMEK
  4. NİMETİ İSLAMDAN ŞÜKRÜNÜ KESMEK
  5. İMANSIZ GİTMEDEN KORKMAMAK
  6. SÜNNET ÜZERE OKUNAN EZANI MUHAMMEDİYYEYİ DİNLEMEMEK
  7. ÇOK ÇOK YEMİN ETMEK
  8. NAMAZI KOLAY SANIP ALÇAK İŞ GİBİ GÖRMEK
  9. ANA BABAYA ASİ OLMAK
  10. FAİZ YEMEK
  11. SİHİRBAZLIK ETMEK
  12. SILAYI RAHMİ(AKRABA ZİYARETİNİ TERK ETMEK)
  13. MÜ'MİN KARINDAŞINA ÜÇ GÜNDEN FAZLA KÜS DURMAK
  14. KOMŞUSUNA EZİYET ETMEK
  15. YALANA DEVAM ETMEK
  16. ERKEKLERİN İPEK GİYMESİ
  17. İLİM VE AMELİM ÇOK DEMEK
  18. NAMAZDAKİ BEŞ YERDEKİ TADİLİ ERKANI TERK ETMEK
  19. KENDİNİ BEĞENMEK
  20. MÜNAFIKLIK ETMEK
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
İMAN VE AMEL YÖNÜNDEN MÜMİNLER

Müminler imanda, tevhidde eşittirler. Bu eşitlik, iman edilecek şeyler itibariyledir. Küfür ile iman, körlük ile görmek gibidir. Hiç şüphesiz gözleri görenler, görmenin kuvveti ve zayıflığı bakımından farklıdırlar. Kimi kalın bir çizgiyi görür, ince bir çizgiyi görmez. Kimi yakını iyi görür uzağı göremez. Kimi de uzağı iyi görür, yakını göremez. Bunlar görme kuvvetinde farklı iseler de hepsi de görmektedir.

Bir kimsenin, benim imanım Peygamberlerin imanı gibidir, demesi caiz değildir. Yine, benim imanım Ebubekir ve Ömer (r.a)nın imanı gibidir, demek uygun deşildir. Kelime-i Tevhidin bir kalpteki nurunu ancak Allah (c.c.) bilir. Kimi kalpteki nuru, güneş gibidir. Kimi kalpte ay, kimi kalpte yıldız, kimi kalpte bir meşale gibidir. İman kuvveti, zahiri ameli kuvvete, batini ilmi kuvvete şamildir. Bu şekilde bu nurun etkisi, dünyada ameller ve ilim üzerinde; ahirette de ahiret halleri üzerinde görülür. Bu kelimenin nuru ve mertebesi arttıkça, şüpheleri ve şehvetleri kuvvetinında yok eder; belki de öyle bir noktaya getirir ki rastladığı her şüpheyi, şehveti, günahı yakar, imha eder.

Amelde üstünlük olabilir. Müslümanlar aynı şeylere inandıkları halde, yaptıkları ameller birisinde az, diğerinde yarım, bir diğerinde daha çoktur. Biri namazlarını kılar ama zekâtını vermede kusurludur. Diğeri namaz, zekât, hac diğer yükümlülükleri de yapar. Bir başkası emredilenleri yapar; ama yasak olduğu halde faizi de almaktan kurtulamaz. İşte bunlar, hepsi mümin olma noktasında eşit, amel bakımından farklıdırlar.

bu itibar ile; sahabe-i kiram'ın (islamın en büyük velileri ve kahramanları onlardır) imanları ile bizim imanımız, inanılacak hususlar bakımından aynıdır...
iman yönünden sahabe-i kiram'nin tartışılmaz üstünlüğü "imanda yakin"(görür gibi iman) bakımındandır
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
İMAN ARTMAZ VE EKSİLMEZ
İman artmaz ve eksilmez. Çünkü, imanın noksanlaşması ancak küfrün artması ile; imanın artması da ancak küfrün noksanlaşması ile birlikte düşünülebilir. Bir şahsın, aynı anda hem mümin hem de kâfir olması nasıl düşünülebilir? Bu görüş, İmam-ı Azam Ebu Hanife ve arkadaşlarının görüşüdür.


Yine "el - Fıkhu'l - Ekber" adlı kitabında şöyle diyor: "Gök ve yer ehlinin imanı artıp eksilmez. Bütün müminler, imanda ve tevhidde derece bakımından eşit olup, amel bakımından birbirlerinden üstün olabilirler."


Şöyle bir soru sorulabilir: Cenab-ı Hak Kur'an-ı Keriminde şöyle buyuruyor:


"İmanlarını artırsınlar için..." (el-Feth / 4) Bu ve benzeri ayetler yanında Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:


"İman, yetmiş küsur şubedir. En üstünü, "Lailâhe illallah" demek, en aşağısı da yolda eziyet veren şeyleri kaldırıp atmaktır. Utanmak da imandan bir şubedir." (Müslim, İman)


Bu soruya şöyle karşılık verilebilir: Bu ayet ve hadislerin hükmü, sahabe hakkında geçerlidir. Çünkü Kur'an, o devirde zaman içersinde ayet ayet iniyor, onlar da her inen ayete iman ediyorlardı. Bu da onların ilk durumlarına göre imanlarını arttırmış oluyordu. Bunlar bizim hakkımızda ise geçerli değildir. Çünkü vahiy kesilmiştir
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
KİTAPLARA İMAN..!
iman esaslarından biri de kitaplara imandır. Kitaplara iman etmek her müslümana farzdır.

Yüce Allah kullarına mutluluk ve saadet yollarını göstermek için içlerinden bazılarını peygamber seçmiş; onlardan bir kısmına melek vasıtası ile kitaplar indirmiş; yaşam kanunlarını koymuş, emirler ve yasaklar koymuş; iyiyi kötüyü, doğruyu eğriyi göstererek bunların sonuçları konusunda insanları aydınlatmıştır. Böylece insanlara her iki dünyada da mesut olmanın yolları gösterilmiştir. Bu ilâhî mesajların toplamına "İlâhî Kitaplar." veya "Semavî Kitaplar " denir.

İlâhî kitaplar, insan cihazının bütün hassasiyetini, yapılış özelliklerini muhafaza ederek sürdürebileceği ideal yaşam biçimi, hayat kanunları ve işleyiş kurallarıdır. Yaratılmışların en şereflisi olan insanın, gerek yaratanına, gerekse birbirlerine ve başka varlıklara karşı nasıl hareket edeceklerini, nasıl davranacaklarını ilâhî kitaplar bildirirler. Bilinmesi, inanılması gereken meseleleri ve ibadetleri insanlar, sırf kendi akılları ile bulamazlar. Öldükten sonraki hayat, âhiret ahvali, iman esasları, ibadet çeşitleri ve şartları, kardeşlik ve yardımlaşma şekilleri v.b. pek çok konularda insanlar mukaddes kitaplara müracaat etmek zorunda kalmışlardır. Eğer Cenab-ı Hak ilâhî kitapları göndermeseydi insanlar büyük bir vahşet içine düşerler, denizin ortasında rotasını yitirmiş bir gemiye dönerlerdi.

Ne yazık ki, Hz. Adem (a.s.)'den bizim Peygamberimize kadar gönderilen ilâhî kitaplar, peygamberlerine gönderildikleri şekilleri muhafaza edememişlerdir. Hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaşabileni sadece Kur’an-ı Kerîmdir.

Biz kitaplara inanırken, onların Allah'ın gönderdiği ilk orijinal şekillerine inanırız. Onların hepsinin hak ve Allah tarafından olduklarına iman ederiz
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
Ehl-i sünnet itikadında olmak için inanılması gereken hususlardan bazıları şunlardır;

v Kur’anın Allah kelamı olup, mahlûk (yaratık) olmadığına inanmak.
v Ehl-i kıbleyi tekfir etmemek, yâni namaz kılan müslümana işlediği günâhlardan dolayı kâfir dememek.
v Ehl-i kıble denilen kimsenin bir inanışı, ma’nâsı açık olan kat’i bir delîle zıt ise, küfür olur. Böyle bir kimse, namaz kılsa da, her ibâdeti yapsa da kâfir olur.
v Sahabelerin tamamını sevmek, hiçbirini kötülememek.
v Ebû Bekir ve Ömer’in halife olduğuna ve üstünlüklerinin halîfelik sırasına göre olduğuna inanmak.
v Cennette Allahü teâlânın görüleceğine inanmak.
v İbadeti imandan parça bilmemek.
v Kendi îmânından şüphe etmemek.
v Mest üzerine meshin dinden olduğunu kabûl etmek.
v Tasavvufu, inkâr etmemek.
v İyilik ve kötülüğün, hayrın ve şerrin Allahü teâlânın takdîri ile olduğuna inanmak.
v Miracın ruh ve beden ile birlikte olduğuna inanmak.
v Enbiyanın mucizesine, evliyanın kerametine inanmak.
v Sırat köprüsüne inanmak.
v Kıyamet günü yapılacak şefâ’ate inanmak.
v Kabir suâline inanmak.
v Kabir azâbının rûh ve bedene olacağına inanmak.
v Bugün için dört hak mezhebden birine uymak, mezhepsiz olmamak.
v Kabir ziyâretinin, peygamberden ve evliyâdan yardım istemenin câiz olduğuna inanmak.
v Okunan Kur’ân-ı Kerîmin ve verilen sadakanın sevâbını ölülere göndermenin câiz olduğuna, bu sevâpların ve duâların ölülere vâsıl olarak, azaplarının azalmasına sebep olacağına inanmak
 
sevdaL Sustuklarım Büyür İçimde
KÜFRE DÜŞÜREN HALLER...

Meşhur alim Ömer Nesefî (Rh. A.), «Akaîd» risalesinde insanı küfre götüren hallerden yedi tanesini zikretmiştir:

1 — Naslar (Kitap ve Sünnet'-in hükümleri), zahirleri üzerine hamlolunurlar. Bunların zahirlerinden vazgeçip, batın ehlinin İddia ettiği mânâlara sapmak, İslâm'dan çıkıp küfürle vasıflanmak demektir.»

«Kur'an ve Sünnet'İn mânâsı gizlidir. Bu gizli mânâyı ancak Üstad bilir» demek yanlıştır, sapıklıktır.

2 — Nasları reddetmek, küfürdûr.

Yani kitap ve sünnetin hükümlerini yalanlamak küfürdür.

3 — İster büyük, ister küçük olsun; haram ve günahı helâl saymak, küfürdür.

4 — Şeriat İle alay etmek, küfürdür.

Çünkü bu hal tekzip alâmetidir.

5 — Allahü Teâlâ'nın Tahinetinden ümit kesmek, küfürdür.»

Çünkü Cenâb-ı Hak, bu hususta, şöyle buyurur:

«...Hakikat şudur ki, kâfirler güruhundan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.»[1]

6 — Allah'ın azabından emin olmak küfürdür.

Zira, Allahü Teâlâ buyurmaktadır ki:

«...Büyük zararı göze alantkâfirllar güruhundan başkası, Allah'ın (kullan hakkındaki azabını) imha! (ve tehir)in-den emin olmaz.»[2]

7 — Gaybdan haber verdiği (iddia edilen adamın) haberini kabul ile o kâhini tasdik etmek, küfürdür.»
Bu hususta Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

«Kim, bir kâhine gelir ve onun söylediklerini tasdik ederse; Allah'ın (C.C.), Hz. Muhammed'e (S.A.S.) indirmiş olduklarım inkâr İle küfre girmiş olur.»[3]

1 - Yusuf Sûresi, 87.

2 - El-A'raf Süresi, âyet. 99.

3 - Müslim. 39/35; Ebu Davud. 22/21.
Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları: 209-212

-alıntı-
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst