Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah Kimdir

  • Konuyu başlatan HENA
  • Başlangıç tarihi
  • Görüntülenme 2.072
HENA Üye
Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah Kimdir?

HAYATI
Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1045'de, o sıralarda Büyük Selçuklu Devleti'nin elinde bulunan Horasan'da doğdu. Soylu bir aileden gelen Kutalmışoğlu, kumandanlık yapmak için yetiştirilmişti ve her seferine gâzâ niyetiyle çıkardı. 1085'deki Halep Seferi ise onun son seferi oldu.
Türk-Islâm tarihinin ünlü ve büyük simalarından biri olan Süleyman Şah'ın, bu vatan toprakları üzerinde hâkimiyet kurmamızdaki hissesi son derece büyüktür.
Onun 41 yıllık kısa denilebilecek hayatı, Horasan'dan İzmit'e, Kafkaslar'dan Suriye'ye kadar uzanan bir coğrafya içinde mücahede, fetih ve zaferlerle geçmiştir.

FETİHLER ÇAĞI

Anadolu’nun kapılarını kapanmamak üzere açan Malazgirt zaferinden sonra, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Anadolu’daki fütuhâtın devam etmesi için Süleyman Şah’ı vazifelendirdi. O, bir dâvâ adamına yaraşır şuur ve mesuliyet duygusuyla on yıl zarfında boğazlardan Suriye’ye kadar olan toprakları hâkimiyetine aldı.

Kutalmışoğlu, Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya geçti. Yanında Artuk, Tutuk, Danişmend, Saltuk Beyler gibi büyük komutanlar vardı. Kızılırmak’a kadar hiçbir mukavemetle karşılaşmayan Süleyman Şah, Konya ve havalisini Rumlar’dan alıp burasını kendisine başkent yaptı. Bu gelişmelerden rahatsız olan Bizans imparatoru Michael Dukas, Prens İssakios Kommenos ve kardeşi Prens Alexius Kommenos’u Süleyman Şah’ın üzerine gönderdi. Kayseri yakınlarında yapılan savaşta Bizans ordusu ağır bir mağlubiyete uğradı. Prens Alexius Kommenus’un esir alındığı bu savaş, Türkler için ikinci bir Malazgirt olmuştu. Bu zaferi takip eden tarihlerde de Anadolu’nun tamamı fethedilecektir.

Emevi ve Abbasi halifelerinin yüzyıllardır mukaddes bir mefkûre olarak yaşattıkları Anadolu’nun fethi, artık adım adım gerçekleşmektedir. Ardından, Efendimiz’in (s.a.v.) hedef olarak gösterdiği Konstantiniyye’yi fetheden kumandan olma arzusu gelmektedir. Süleyman Şah da, bu pâyeye nâil olmak istemektedir. Hatta bir ara kardeşi Melik Mansur’u da yanına alarak Üsküdar’a kadar gelip Ayasofya’yı seyreder. Ama öncelikle Anadolu’nun tamamen fethedilmesi lazımdır.

Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075 yılında Bizans’a çok yakın bir şehir olan İznik’i fethetti. Bunun üzerine Sultan Melik Şah, kendisine bir ferman göndererek, ona merkezi İznik olmak üzere Anadolu Sultanlığı’nı verdi. Bu tarihten sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin Sultanı olarak anılacak olan Süleyman Şah, Sultan Melik Şah’a bağlı, büyük ve güçlü komutanlardan biri durumuna geldi.

Süleyman Şah’ın yanında bulunan komutanlardan Gümüştekin Bey, Urfa ve Antep çevresini (1077), Danişmend Bey ise Malatya’yı (1084) fethederler. Kendisi de Konya ve Güneybatı Anadolu’yu Selçuklu topraklarına kazandırır. Bu arada Bizanslıların tahriklerine kapılan kardeşi Melik Mansur Bey, Süleyman Şah’a karşı ayaklanır. Bizans’tan da yardım alan Melik Mansur Bey’e karşı, Büyük Selçuklu Devleti’nin güçlü hükümdarı Melik Şah, Porsuk Bey komutasında bir orduyu Süleyman Şah’a yardım için gönderir. Ancak iki ordu karşılaştıklarında savaşmak istemezler. Bunun üzerine Mansur Bey ve Porsuk Bey birbirine meydan okur. Mücadelenin sonunda Mansur Bey ölür ve askerleri de Süleyman Şah’a katılırlar. Böylece Anadolu’nun fethini geciktirebilecek, belki de engelleyebilecek bir mani atlatılmış olur.

Anadolu’da güçlü bir devletin kurulmasıyla bu topraklarda yaşayan Türkmenler büyük gruplar halinde Süleyman Şah’ın hâkimiyeti altına girmeye başladılar. Anadolu dışından da birçok Türkmen gruplarının gelmesi, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasını oldukça hızlandırdı. Öte yandan, Anadolu’daki gelişmeler, Bizans’ı korku içinde bırakır. Bunun üzerine, imparator Michael 1074’de asırlarca sürecek ve günümüzde de sürmekte olan Haçlı zihniyetinin ilk tohumlarını atmıştır. Papa, VIII. Gregory’ye başvurarak yardım istemiş ve karşılığında birbirine düşman olan Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleşmesini vaad etmiştir. Bu teklifi memnuniyetle kabul eden Papa, Bizans krallarına ve bütün Hristiyanlık âlemine bir bildiri yayınlayarak, Türkler’in İstanbul surlarına kadar geldiğini, Bizans’ın bütün beldelerini istila ettiğini söyleyerek, onları Haçlı seferine çağırmıştır. Fakat bazı siyasi karışıklıklar sebebiyle bu sefer, yirmi sene sonra gerçekleşecektir.

Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu’nun yaptığı fetihler artık ses getirmeye başlamıştı. Asırlarca sürecek olan Haçlı seferlerinin temelleri bu sıralarda atılıyordu. Gâyeleri, Türkleri Anadolu’dan atmak ve geldikleri yer olan Asya’ya geri sürmekti. Yüzyıllardır süren bu gâye günümüzde de devam etmektedir.

Öte yandan, Bizans’ın adaletsiz ve baskıcı yönetimi, bitip tükenmek bilmeyen iç buhranlar halkı bezdirmişti. Bu sebeple çeşitli ırklardan oluşan yerli halklar da (Ermeni, Süryani vb.) Süleyman Şah’ın yönetimini kabul ettiler. Ayrıca büyük arazi sahiplerinin hizmetinde çalışan ve esir muamelesi gören köylüler, hürriyetlerini elde ettikleri gibi, uygulanan toprak rejimiyle de toprak sahibi oldular.

Daha sonraki yıllarda Süleyman Şah, Marmara havzasındaki diğer şehirler ile Kocaeli Yarımadası’nı da alarak İstanbul Boğazı’na kadar dayandı. Bu sıralarda Bizans’taki taht kavgalarından da istifade etmesini bilen Kutalmışoğlu, devletini güçlendirerek 1078’de karargâhını Üsküdar’a kurdu. 1080’de Süleyman Şah, boğazın Anadolu yakasına gelir. Burada bir gümrük idaresi kurarak, geçen gemilerden vergi alır. Böylece Bizans’ın boğazdaki hâkimiyetine son verir. Bu suretle de Kocaeli’nin kilidi Türklerin eline geçer.

Alexis Kommenos 1081‘de imparator olunca, ilk iş olarak Süleyman Şah ile bir anlaşma yaptı. Zira prenslik devri sırasında yaptığı savaşlarda Türkler ile baş edilemeyeceğini anlamıştı. Bunun üzerine iki devlet arasında bugünkü Kartal Maltepesi sınır kabul edilerek sulh yapıldı. Süleyman Şah, bu sulhtan sonra imparatorluk emrine 7000 kişilik bir Türk birliği göndererek Arnavutluk ve Teselya’da, Bizans’ın düşmanlarına karşı kullanmasına izin verdi. Bütün Avrupa’nın bir araya gelerek tertip edecekleri Haçlı seferlerini, dehâ sahibi bu devlet adamının, büyük ferasetiyle, önceden hissetmiş olduğu muhakkaktır. Ortodoks Bizans âlemini, Katolik Avrupa’dan ayrı tutmak istiyordu ki; değişmez Türk siyâseti olarak, dört asır sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından da aynısı tatbik edilecektir.

Anadolu’da Bizans hâkimiyeti çökünce Fırat boylarında ve Kilikya’da birtakım Ermeni reisleri türedi. Bunlar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin doğu ve güneydeki İslâm ülkeleri ile olan irtibatını kesiyorlardı. Süleyman Şah 1082’de doğuya doğru ilerleyerek Adana, Tarsus ve çevre şehirleri l083’de fethetti ve bütün Çukurova’yı idaresi altına aldı. Bizans tarihçileri l083’de artık bütün Anadolu’nun Türkler’in eline geçmiş olduğunu yazmaktadır.

ŞEHİD DÜŞMESİ

Süleyman Şah batı ve doğuya seferler yaptıktan sonra güneye inmeye karar verir. Zira Anadolu’nun sınırlarını güneyden de güven altına almak gerekiyordu. Bu gayeyle Antakya’ya doğru yöneldi ve geldiğinin farkedilmemesi için yalnızca geceleri ilerleyerek şehre vardı. Böylece stratejik öneme hâiz ve güçlü kaleleri olan bu şehri almayı başardı. Aynı taktiği Süleyman Şah’tan sonra hükümdar olanlar da Haçlı seferlerinde tatbik edeceklerdi. Müslüman Türk hükümdarına yaraşır şekilde halka “eman” vererek, alınan esirleri salıverdi. O, Türk askerlerine “Hristiyan halka iyi davranmaları, onlardan hiçbir şey almamaları ve halka adil davranmaları için” bir emirnâme çıkarttı. Süleyman Şah daha sonra İslâtm geleneğine uygun olarak, şehirde bulunan bir kiliseyi camiye dönüştürdü. Bu durum, Türklerin şehri hâkimiyetleri altına aldıklarının bir deliliydi. Bununla beraber câmiye çevrilen kilisenin yerine, Müslüman Türk hükümdarlarının ve halkının diğer milletlere olan hoşgörü ve alçak gönüllülüğünün bir nişanesi ile inançlarının kalblerinden süzülen bir katresi olarak, iki yeni kilisenin yapılması için izin verildi. Devrin ünlü şairi Muhammed Ebiverdi, bu fetih hadisesini şu kasidesiyle ölümsüzleştirmiştir:

“Kumla kaplı hiç basılmamış bir tepe üzerinde
Kumral altın yelesi ateş gibi parladı.
Son kale/erini İskender’den beri genişleten
Bizans’ in Antakya’sını fethetti.”

Daha sonra Süleyman Şah, İskenderun ve Antep şehirleri başta olmak üzere bugünkü Hatay ve civar vilayetlerinin tamamını fethetti. Kumandanlarından Buldacı Bey 1085’de başladığı fetihlerini sürdürerek, Maraş, Elbistan ve çevresini almayı başardı. Bu tarihlerde Anadolu birliği kurulmakla beraber, Avrupa’da Anadolu’nun adı Turguie=Türkiye” olarak geçmektedir. Bundan sonraki yıllarda da cihâdını sürdüren Süleyman Şah, fetihlerine devam etti. Ancak bu fetih hayatı, diğer bir Türk hükümdarı olan Tutuş Bey ile aralarında geçen hâkimiyet mücadelesiyle son bulmuştur. Büyük Selçuklu Hükümdarı Melik Şah, bu kıymetli devlet adamı ve kumandanının şehid olmasından müteessir olmuş, kardeşi Tutuş Bey’e çok sert bir mektup göndermiştir.

SON BİRKAÇ SÖZ

Süleyman Şah’ın fetihlerle dolu hayatı incelendiğinde, gayesine ulaşabilmek için büyük bir azim ve sabırla davasına sarıldığı ve hiçbir zaman yılmadığı görülecektir. Stratejik ve büyük öneme hâiz yerleri seçme, yaptığı planlarla buraları fethetme ve oralarda uyguladığı âdil idare; onun aynı zamanda bir kumandan ve bir idareci olarak da büyük bir dehâ, güçlü bir iradeye sahip dirâyetli bir devlet adamı olduğunu göstermektedir. Fetihlerde izlediği yollar, daha sonraki yüzyıllarda büyük bir ihtişam ile dünya ilim, kültür, iktisat ve içtimai hayatına damgasını vuracak ve çığır açacak olan Osmanlı padişahlarına da örnek olmuştur. Kutalmışoğlu Süleyman Şah zamanında da, kendinden önceki ve sonraki Türk idarecilerinin dönemlerinde olduğu gibi halk; ister Müslüman, ister gayr-i müslim olsun bütün insanlar bu güçlü, hoşgörülü ve adil idare altında huzurlu yaşamışlardır. Anadolu’ya İslâm ve Türk mührünün vurulmasında çok mühim bir mihenk taşıdır Kutalmışoğlu Süleyman Şah. O bize aynı zamanda, idealist olmanın, bütün insanlığa faydalı olmanın dersini verdiği gibi; bir idareci ve kumandan olarak da yol göstermektedir.

Bu büyük Müslüman-Türk komutanı, şimdi üzerinde Türk bayrağı dalgalanan Suriye’de Caber Kalesi’nde yatmaktadır. Muallim Naci, ona karşı vazifesini şöyle dile getirir,

Ben bir Türküm unutmam Caber’i,
Türk olan, kadirşinas olmak gerek,
Var yeri gitsem ta mezâr-ı Türk’e.

KAYNAKLAR
1) Ali Sevim; Anadolu’nun Fethi (Selçuklular Dönemi-Başlangıçtan 1086’ya Kadar), TTK., Ankara, 1988
2) Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yay., C. VII, İstanbul 1988
3) Joseph Von Hammer; Osmanlı Tarihi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983
4) M. Altay Köymen; Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, TTK. Yay., Ankara, 1954
5) Mükrimin Halil İnanç; Anadolu’nun Fethi (Selçuklu Devri 1), İstanbul, 1934
6) Osman Turan; Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, NakışlarYayınevi, İstanbul, 1980
7) Stanfort Jaw; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, E Yay., İstanbul, 1983
8) Yılmaz Öztuna; Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1983, C.1
9) Selçuklu Devri Türk Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara, 1989
10)Anadolu’nun Fethi, T.T.K Yay., Ankara, 1962
 
Son düzenleme moderatör tarafından:

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
12B
Üst