Ahlatşahlar Beyliği

SaMeT46 Harbi Aktif Üye
Bu beyliğe, Ermenşahlar Beyliği, Sökmenliler Beyliği de denir. Sultan Melikşah'ın amcasının oğlu olan Kutbeddin İsmail, 1080 yılında Azerbaycan genel valiliğine tayin edilmişti. Kutbeddin İsmail'in kumandanlarından olan Sökmen, Büyük Selçuklu sultanı Melikşâh'ın amcası Yâkûtî'nin oğlu olan Kutbeddîn İsmâ'il'in gulâmı (yardımcı-hizmetli) idi. Kısa zamanda kendini göstermiş ve süratle yükselerek kumandan olmuştur. Adâleti ve iyiliği ile şöhret kazanan Sökmen, Mervânîlerden Ahlat'ta hâkim olan emîrin halka kötü davranması sonucu bu şehre davet edildi. Sökmen askerleri ile Ahlat'a gelerek, şehri teslim aldı. Burada bir hükümet yani beylik kurdu. Aileye de bundan sonra Ahlat Şahları (Ahlatşahlar) ve Ermenşahlar denildi.

Sökmen Bey, 1108'de Meryafarikin'i ele geçirdi ama onun ölümünden sonra bu şehri Artuklular aldılar (1121). Ahlatşahlar komşu beyliklerle (Artuklu, Saltuklu, Mengücek beylikleriyle ) nüfuz çekişmeleri içinde geçen sürelerde güçlerini korudular. XII. yüzyılın ikinci yarısında hakimiyet sınırlarını Kars'a kadar genişlettiler. Fakat 1207 yılında, İzzettin Balaban'ın beyliği sırasında, Eyyûbîler bu beyliğe hakim oldu.

Melik Muhammed Tapar'ın başarılı hizmetlerinden dolayı Ahlat ve Van çevresini ona iktâ etmesiyle Ahlatşâhlar Beyliği kurulmuş oldu (1100). Sökmen daha sonra Haçlılara karşı yapılan savaşlara iştirak etti ve Haçlılar üzerine tertip edilen bir sefer sırasında öldü. Bu beylik emîrlerinden II. Sökmen (1128-1185)'in çocukluk yıllarının buhranlı geçmesine rağmen, daha sonra Ermenşâhlar Devleti onun zamanında en parlak devresini yaşamıştır. Selahaddîn Eyyûbî'nin genişleme siyâseti Doğu Anadolu devletleri için bir tehlike teşkil ediyordu. II. Sökmen komşu beylerle bu tehlikeyi önlemeğe çalıştı. Diğer taraftan Artuklu İlgazi'nin ölümü üzerine (1184), yerini, küçük yaştaki oğlu Hüsâmeddîn Yavlak Arslan almıştı. II. Sökmen, Yavlak Arslan'ın dayısı olması sebebiyle Artuklu ülkesinin idaresine de karışıyordu.

Eyyûbîler ise Doğu Anadolu'daki Türk devletlerini hâkimiyetleri altına almak fikrinden vazgeçmiyorlardı. Nitekim bir süre sonra II. Sökmen'in kölelerinden İzzeddîn Balaban, beyliğin idaresini ele geçirmek isterken meydana çıkan karışıklıktan yararlanmak isteyen Meyyâfârıkîn hükümdarı Necmeddîn Eyyûb, Ahlat üzerine yürüdü. Balaban ona karşı Erzurum Melîki Tuğrul-şâh'dan yardım istedi. Bu iki hükümdar Necmeddîn'i mağlûp ettiler. Ancak Tuğrul-şâh'ın da bu ülkede gözü vardı ve bu sebeple Balaban'ı öldürdü, fakat halk onu Ahlat'a sokmayarak Melik Evhad Necmeddîn Eyyûb'u davet etti. Bu suretle Eyyûbîlerin arzuları gerçekleşmiş ve Ahlatşâhlar Beyliği ortadan kalkmış oluyordu.

AHLATŞAHLAR

Ahlatşahlar, 1100-1207 tarihleri arasında Ahlat ve civarında hüküm sürmüş bir Türk-İslâm hanedanıdır.

Van gölünün kuzeybatısında yer alan Ahlat adının Urartular'dan geldiği ve onların bu şehre "Halads" dedikleri kabul edilmektedir. Ermenilerin Salent, Süryanilerin Keloth dediği Ahlat Arapça İşlâm kaynaklarında Hilât şeklinde geçer. Fakat Türkler'in buraya hâkim olduğu tarihten itibaren Ahlat olarak telaffuz edilmeye başlanmış ve günümüze kadar da bu adla anılagelmiştir. Şehir ilk defa Hz. Ömer devrinde el-Cezîre fatihi İyaz b. Ganm tarafından Bitlis ve diğer bazı şehirlerle birlikte fethedilmiştir (20/640-641). Yapılan anlaşmayla Ahlat ve Bitlis beyleri İşlâm devletinin himayesinde kalacak ve yıllık muayyen miktarda vergi ödeyecekti. Selçuklular'ın bu bölgeye ilk akınları, Çağrı Bey'in 1015-1021 yılları arasında gerçekleştirdiği meşhur Doğu Anadolu seferi sırasında yapılmıştı. Çağrı Bey'in dönüşünde: "Bize karşı koyabilecek bir kavme rastlamadım" şeklindeki raporu, Selçuklular'ın bu bölgeyi ele geçirme ümitlerini artırdı. İlk Selçuklu sultanları Tuğrul Bey ve Alparslan, hem Türkmen kitlelerine yurt bulmak ve hem de İşlâm ülkelerini korumak gayesiyle Bizans sınırlarına akınlar düzenlediler. Tuğrul Bey bu seferlerden birinde Bargiri ve Erciş'i zaptetti.

Sultan Alparslan zamanında Selçuklular'ın eline geçen Ahlat, Anadolul'nun fethi sırasında bir üs ve karargâh olarak kullanılmıştır. Muhtemelen Malazgirt zaferinden önceki bir tarihte Türk hâkimiyetine giren şehir, Selçuklu sultanları tarafından tayin edilen valilerce yönetiliyordu. Kaynakların ifadesine göre; Malazgirt savaşına katılan Ahlatlılar, elde ettikleri ganimetler sayesinde zengin olmuşlardır. Daha sonra Mervanîler'in eline geçen Ahlat, 1100 yılına kadar onların idaresinde kaldı.

a) Sökmen el-Kutbî (1100-1111):

Ahlatsahlar hanedanının kurucusu olarak kabul edilen Sökmen'e Selçuklular'ın Azerbaycan valisi Kutbüddevle İsmail b. Yâkutî'nin kölesi olduğu için efendisine nispetle el-Kutbî deniliyordu. Kutbüddevle İsmail, Sultan Melikşah'ın ölümünden sonra oğulları ve hanedan mensupları arasında başlayan taht kavgaları sırasında öldürülünce, Sökmen onun oğlu Mevdud'un hizmetine girdi (486/1093). Ahlat'a hâkim olan Mervanî emirlerinin zulüm ve işkencelerinden usanan halk, adaletiyle meşhur Sökmen el-Kutbî'ye haber göndererek onu buraya davet ettiler. Sökmen bu daveti kabul ederek Ahlat'a geldi ve halk tarafından coşkun sevinç gösterileriyle karşılandı (493/1100).

Sökmen Mervanîler'i oradan uzaklaştırarak şehre hâkim oldu. Sultan Melikşah'ın oğlu Melik Muhammed Tapar, kardeşi Sultan Berkyaruk'a karşı giriştiği taht mücadeleleri sırasında daima kendisini destekleyen ve başarılı hizmetlerde bulunan Sökmen el-Kutbî'ye Ahlat ve Van gölü havzasını ikta ederek onun Ahlat ve çevresine hâkimiyetini onayladı (493/1100). Ahlat merkez olmak üzere kurulan bu hanedana, kurulduğu yer dolayısıyla Ahlatsahlar denildiği gibi kurucusunun adına nispetle de Sökmeniyye, Sokmaniyya veya Sökmenliler de denilir.

Sökmen bu tarihten itibaren yine Melik Muhammed Tapar'a sadakatle hizmet etti. Nitekim 496 (1103) yılında Hoy'da Muhammed Tapar ile kardeşi Berkyaruk arasında meydana gelen muharebede Yağışıyan'ın oğlu Muhammed ve Siirt emîri Kızıl Arslan ile birlikte Sökmen de Muhammed Tapar'ın saflarında bulunuyordu. Bu savaşta yenilen Muhammed Tapar, taraftarlarıyla beraber Erciş'e ve oradan da Ahlat'a gitti. Ertesi yıl Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında anlaşma sağlanınca, Selçuklu toprakları ikiye ayrılmış ve Sepidrud (Kızılozen) sınır olmak üzere Derbend'den Diyarbekir ve Suriye'ye kadar uzanan saha Muhammed Tapar'ın hâkimiyet sahası olarak kabul edilmiş ve Ahlat'ta da hutbe Muhammed Tapar adına okunmuştur.

Sultan Muhammed Tapar, 1105 tarihinde Musul'da Emir Çökürmüş'ü kuşatırken Sökmen yine onun yanındaydı. Sultan Muhammed Tapar, Eylül-Ekim 1108 tarihinde Emîr Mevdud'u; Porsukoğlu Porsuk, Aksungur Porsukî ve Sökmen el-Kutbî ile birlikte Musul'u Çavli'nin elinden almak üzere gönderdi. Sökmen el-Kutbî, daha sonra Mevdud'un birinci Urfa seferine katıldı(1110).

Sultan Muhammed Tapar'ın emriyle Haçlılar'a karşı bir sefer hazırlığına girişen Emir Mevdud, Artükoğlu Ilgazı ve Sökmen el-Kutbî'nin de yer aldığı büyük bir orduyla Urfa üzerine yürüdü. Ceziret İbni Ömer (Cizre)'de karargâh kuran Selçuklu ordusu, diğer komutanların ve gönüllü mücahitlerin de katılması için beklemeye başladı. Urfa'yı ele geçirmeye karar veren müttefik kuvvetler, 2-11 Mayıs 1110 tarihleri arasında Urfa'yı kuşatıp giriş-çıkışı kontrol altına aldılarsa da bu kuşatmadan önemli bir başarı elde edilemedi.

Mevdud, Sultan Muhamed Tapar'ın emriyle ertesi yıl yeni bir sefere hazırlandı. İşmen sultanın oğlu Mesud'un emrinde gerçekleştirilen bu sefere; Ilgazı'nın oğlu Ayaz, Merağa emîri Ahmedîl ve Hemedan emîri Porsukoğlu Porsuk'tan başka Ahlatşah Sökmen el-Kutbî de katıldı. Birleşik Selçuklu ordusu Tellbâsır'ı kuşattı. Fakat Halep Selçuklu meliki Rıdvan'ın tutarsız hareketleri ve Ahmedîl'in Tellbâsır kontu Joscelin ile anlaşarak Mevdud'u kuşatmayı kaldırmaya ikna etmesi sebebiyle yine netice elde edilemedi.

Sökmen bu sefer sırasında Bâlis'te aniden rahatsızlanarak öldü (505/1111). Bunun üzerine ona bağlı birlikler, efendilerinin cenazesini alarak Meyyafarikîn istikametinde yola devam ederken Sökmen'in hazinelerini ele geçirmek isteyen Ilgazı'nın saldırısına maruz kaldılar. Sökmen'in adamları tabutu ortalarına alıp kahramanca savaştılar, Ilgazı'yı mağlup ederek Ahlat'a gittiler ve cenazeyi burada defnettiler.

Sökmen'in ölümünden sonra Ahlatsahlar devleti büyük bir sarsıntı geçirdi. Merağa emîri Ahmedîl, Sultan Muhammed Tapar'ın yanına giderek Sökmen ilini kendisine ikta etmesini istedi. Fakat diğer emîrler buna razı olmayınca Ahmedîl'in bu arzusu gerçekleşmedi. Hoy'un batısında buraya bir konak mesafedeki Sökmenâbâd şehrinin Sökmen el-Kutbî mi yoksa torunlarından II. Sökmen tarafından mı kurulduğu kesin olarak tesbit edilememiştir.

Sökmen el-Kutbî'nin hükümdarlığı sırasında Ahlatsahlar, başta Ahlat olmak üzere Malazgirt, Erciş, Adilcevaz, Eleşkirt, Van, Tatvan, Erzen, Bitlis, Muş, Hani ve Bargiri şehirlerini hâkimiyetleri altına almışlardı. Sökmen 502 (1108-1109) yılında Meyyafarikîn'i yedi ay muhasara ettikten sonra Humartaş'ın elinden aldı ve Oğuzoğlu'nu (Kizoğlu) buraya vali tayin ederek bazı ağır vergileri kaldırdı. Sökmen devrinde bu bölgedeki ticarî hayat büyük gelişme gösterdi. Nitekim Ahlat ticaret gemileri Karadeniz sahillerinde de ticarî faaliyetlerde bulunuyorlardı. Tarihçiler böyle bir ticaret gemisinin Kostantiniyye denizinde (muhtemelen Karadeniz) battığını ve gemideki tüccarların boğulduğunu ifade ederler.

b) Zahireddin İbrahim (1111-1127):

Sökmen'in ölümü üzerine yerine zayıf bir şahsiyet olan oğlu Zahireddin İbrahim geçti (1111). İbrahim babasından güçlü bir devlet miras almıştı. İlk olarak Meyyafarikîn'e giden İbrahim vali Oğuzoğlu'nu (Kizoğlu) azlederek yerine Ebû Mansur el-Muîn'i tayin etti. İbrahim 507 (1113-1114) yılında veziri Ebû Sa'd eş-Sedîd'i idam edince Meyyafarikîn valisi olan kardeşi Ebû Mansur isyan etti. Sultan Muhammed Tapar, daha sonra Meyyafa-rikîn'i önde gelen emîrlerinden Karaca eş-Sâkî'ye ikta etti (508/1115). Böylece Meyyafarikîn Ahlatsahlar'ın hâkimiyetinden çıkmış oldu. Bu isyan ve karışıklıklar sırasında Meyyafarikîn harap olduğu gibi bu olaylardan rahatsız olan halk da şehri terketmeye başladı. Şehir daha sonra Artüklular'ın eline geçti (515/1121).

İbrahim'in annesi İnanç Hatun'un ihtirasları ve devleti ele geçirme arzusu, Ahlatsahlar'ın zayıflamasına sebep oldu. Daha önce Ahlatsahlar'a bağlı olan Erzen ve Bitlis beyi Hüsameddin Togan Arslan, bağımsız hareket etmeye başladı. İbrahim 518 (1124) yılında Togan Arslan üzerine yürüyerek Bitlis'i kuşattı. 1125 tarihinde de Artüklü Davud ile Gürcistan seferine çıktı fakat bir netice elde edemedi ve yaklaşık ondört-onbeş yıl hüküm sürdükten sonra 1126 veya 1127 yılında oldu.

c) Ahmed (1127):

İbrahim'in ölümü üzerine yerine kardeşi Ahmed geçti ise de ancak on ay iktidarda kaldı. Ahmed'in kızı Zeyneb Hatun Artüklular'dan Necmeddin Alpi ile evlenmiş ve 1166'da olmuştur.

Bu sırada İnanç Hatun yeniden siyasî faaliyetlere girişti ve İbrahim'in oğlu Sökmen'i tahta çıkardı. İnanç Hatun'un sonu gelmeyen ihtiraslarından rahatsız olan devlet adamları, onu öldürerek devleti kurtardılar (1134).

d) Devletşah Nâsireddin Muhammed Sökmen (II. Sökmen) (1128-1185):

Ahmed'in tahttan uzaklaştırılmasından sonra hanedanın başına Devletşah Nâsireddin Muhammed Sökmen geçti (522/1128).

Irak Selçuklu Sultanı Mesud, Ahlat, Malazgirt ve çevresini kardeşi Selçukşah'a ikta edince (532/1133-38), Selçukşah Ahlat'ı muhasara ederek ele geçirmek istedi. Fakat netice alamadan geri döndü.

540 (1145) yılında Ahlatsahlar'la Artüklular arasında sihriyet yoluyla akrabalık kuruldu. Sökmen de Erzurum meliki Saltuk'un kızı Şahbânû ile evlenerek bu iki hanedanı birbirine yaklaştırdı.

Musul atabeği İmadeddin Zengî'nin ölümü üzerine Ahlat sahi Sökmen de Hizan, Maden ve diğer bazı bölgeleri kendi hâkimiyet alanına dahil etti. Daha sonra Artüklular'dan Kara Arslan, Sökmen'e ait olan Malazgirt'i işgal ve yağma etti. Necmeddin Alpi, buna müdahale edip iki taraf arasında barış sağladı (549/1154).

Türk hükümdarlarının birbirleriyle ve Haçlılarla mücadelesini fırsat bilen Gürcüler, Azerbaycan ve Doğu Anadolu'daki bazı yerleri işgal ettiler. Erzurum meliki İzzeddin Saltuk da Gürcüler'e esir düştü. Fakat daha sonra fidye ödenerek kurtarıldı. Gürcüler Ani'yi işgal edince, II. Sökmen, İzzeddin Saltuk, Bitlis emîri Togan Arslan'ın oğlu Devletşah ve Artüklular'dan Necmeddin Alpi, kuvvetlerini birleştirerek 1161 yılında Gürcistan seferine çıkmaya karar verdiler. Fakat Alpi henüz iltihak edemediği, Saltuk da habersiz ayrıldığı için II. Sökmen ağır bir bozguna uğradı. Askerlerinin büyük bir kısmı öldürüldü.

İbnu'l-Eşîr, bu olayda dörtyüz süvariden başka salimen dönen olmadığını kaydeder. Türk kuvvetleri büyük kayıplar vererek geri döndüler ve II. Sökmen esirleri kurtarmak için büyük meblağlar ödemek zorunda kaldı. Gürcüler bu zaferden kuvvet ve cesaret alarak 1162 yılında Düvin'i işgal ve yağma ettiler. Düvin ve köylerinde onbin kişiyi kılıçtan geçirdiler. Kadın-erkek pek çok kişiyi esir aldılar. Kadınları çırılçıplak soyup yalinayak götürdüler. Cami ve mescitleri yakıp yıktılar. Müslüman kadınlara yapılan zulüm ve işkenceyi gören Gürcü kadınlar bile bu durumu tasvip etmediler ve : "Siz müslümanları, onların kadınlarına yaptığınız şeylerin aynısını bize yapmaya mecbur ettiniz" diyerek onları giydirdiler.

Gürcü kadınlarının dahi isyan etmelerine sebep olan bu zulüm ve işkenceler, müslümanları harekete geçirdi. II. Sökmen, Devletşah, Azerbaycan atabeği İldeniz ve Irak Selçuklu sultanı Arslansah, 1163 tarihinde ellibini aşkın büyük bir orduyla Gürcistan topraklarına girdiler, şehirlerini yağma edip kadın ve çocuklarını esir aldılar. Yaklaşık bir ay süren savaşlar neticesinde Gürcüler ağır kayıplar verdiler. Türk kuvvetleri; ihtida eden, fakat bunu gizleyen bir Gürcü askerin yardımıyla büyük bir zafer kazandılar ve zengin ganimetlerle döndüler.

Sökmen, Ahlat'ta muhteşem bir merasimle karşılandı. Tarihçiler bu hâdışeyi "görülmeye değer bir gün" olarak tavsif ederler. Bu zafer münasebetiyle Türk şehirlerinde bayram yapıldı.

Gürcüler ertesi yıl (1164) Ani'ye tekrar saldırdılar. Fakat Atabeg İldeniz yetişip şehri kurtardı. İldeniz şehri tamir etmekle meşgul iken Gence'nin işgal edildiğini duyunca süratle hareket etmiş fakat Ahlatsahlar'a tâbi olan Sürmarı emîri İbrahim daha önce şehri kurtarmıştı. Türkler'le Gürcüler arasındaki savaşlar aralıklarla devam etti. 1175 yılında Aras ovasında Gürcüler'le savaşa tutuşan İldeniz, mağlup olunca II. Sökmen'den yardım istedi. Irak Selçuklu sultanı Arslansah da bu kuvvetlere katıldı. Müttefik kuvvetler, Akhalkelek ve Trialıth'i yağma ettikten sonra Düvin'e kadar geldiler. II. Sökmen 1175'de Ahlat'a döndü.

Selâhaddin Eyyubî, Sıî-Fatimî halifeliğe son verip Eyyubiler devletini kurduktan sonra hâkimiyet sahalarını genişletmek, Fırat ve Dicle vadilerini kendi topraklarına katmak istiyordu. Bu durum, Musul atabeğliğiyle Artüklular için önemli bir tehlike teşkil etmeye başladı. Ahlat sahi II. Sökmen, hem Musul atabeği İzzeddin Mesud, hem de Artüklü Kutbeddin Ilgazı'nın akrabası olduğu için Selahaddin'in Urfa, Seruç ve Nusaybin'i alarak Musul'a kadar uzanması üzerine onu muhasaradan vazgeçirmek için elçiler gönderdi. Sonunda Abbasî halifesi Nâsır Lidinillah, Azerbaycan atabeği Kızıl Arslan ve Şeyhu's-Suyuh Sadreddin ile işbirliği yaparak onu Musul'u muhasara etmekten vazgeçirdiler. Selahaddin dönüşünde Sincar'ı kuşatınca, Atabeg İzzeddin Mesud tekrar Sökmen ve Ilgazı'den yardım istedi. Sökmen ileri gelen adamlarından Seyfeddin Begtimur'u gönderip muhasaraya mâni olmak istedi. Fakat Eyyubîler'in ileri sürdüğü şartlara öfkelenerek geri döndü.

Bu yoldaki gayretlerinin neticesiz kaldığını gören Sökmen, Kutbeddin Ilgazı ve Atabeg İzzeddin Mesud da askerlerini toplayarak Mardin-Koçhisar arasındaki Harzem köyünde buluştular. Fakat Selahaddin Sincar'ı zaptedip oradan Harran'a geçmiş ve askerlerini dağıtmıştı. Onların işbirliği yapıp toplandıklarını duyunca, Hama'da bulunan yeğeni Takiyyuddin'e haber gönderip onu yardıma çağırdı. Takiyuddin geldi ve Selahaddin'e derhal oradan ayrılmasını tavsiye etti. Fakat diğerleri ona sakin ayrılma dediler. Selahaddin kendisi de ayrılmaktan yanaydı, bu sebeple oradan Ra'şu'l-Ayn'a gitti. Birleşik kuvvetler, onun ayrıldığını duyunca dağıldılar. Ahlatsahi Sökmen de: "Asker toplayıp geri geleceğim" diyerek Ahlat'a döndü. Bu arada İzzeddin ve Kutbeddin Musul'a gitti. Selâhaddin ise yola devam edip Harzem'de konakladı ve birkaç gün orada bekledi.

Ahlat'ın zenginliği çevredeki hükümdarların bu şehre göz dikmesine sebep oluyordu. Bunlar arasında İldeniz'in oğlu Cihan Pehlivan, Selahaddin Eyyubî, yeğeni Takiyyuddin Ömer, Eyyûbi meliki Mevdud b. Âdil ve Selçuklu Tuğrulşah'ı sayabiliriz. Sökmen'in 10 Temmuz 1185 tarihinde ölümü, bu hükümdarların Ahlat üzerindeki emellerini daha da artırdı. Çünkü Sökmen, geride evlat bırakmadığı gibi kendinden sonra devletin başına geçecek başka bir hanedan üyesi de yoktu.

II. Sökmen uzun yıllar hüküm sürmüş ve yaklaşık seksen yaşlarında olmuştur. Çevredeki bütün hükümdarlar ona saygı gösterirlerdi. Akıllı, ileri görüşlü ve güzel ahlâkli bir hükümdardı. Halk da onu çok severdi. Cesareti ve Gürcüler'e karşı cihadı, halkın gönlünde taht kurmasına sebep olmuştu. Bundan dolayı hatırası uzun müddet halkın gönlünde yaşadı. Gerçekten de Ahlat, en parlak dönemine onun devrinde ulaştı.

e) Seyfeddin Bektimur (1185-1193):

II. Sökmen, oğlu olmadığı ve hanedan mensuplarından da bu görevi üstlenecek kimse bulunmadığı için halkın ve devlet erkâninin arzusu üzerine memlüklerinden Bektimur'u evlât edinmiş ve devletini ona vasiyet etmişti. Bu vasiyet uyarınca hanedanın başına Bektimur geçti (1185-1193). Selahaddin devlet adamlarını toplayıp bu hususu onlarla istişare etti. Bazıları: "Ahlat çok muazzam ve zengin bir vilâyettir. Şu anda sahipsizdir" diyerek onu Musul'u muhasaradan vazgeçirip Ahlat'a gitmeğe teşvik eettiler. Selahaddin ne yapacağına tam karar veremedi. Bu sırada Ahlat'ın ileri gelenlerinden, emîrler ve halktan gelen mektuplar da onu Ahlat'a davet ediyordu. Aslında bu bir taktikten ibaretti. Çünkü o sırada Azerbaycan ve Hemedan hâkimi Şemseddin Pehlivan da Ahlat iline göz dikmişti. Ahlatlılar Selahaddin ile Pehlivan'ı birbirlerine düşürerek ülkelerini korumak istiyorlardı. Selahaddin vali Davud ve adamlarının teşvikiyle Nâsireddin Muhammed, Muzaffereddin ve diğer bazı emîrlerini Ahlat'a gönderdi. Kendisi de Meyyafarikîn'e doğru yola çıktı.

Pehlivan Ahlat yakınlarına kadar gelerek karargâh kurmuştu. Sonunda halk ve Bektimur, Eyyubîler'e karşı Pehlivan ile işbirliği yapmağa karar verdiler. Bu arada Selahaddin Meyyafarikîn'i ele geçirdi (29 Ağustos 1185) ve halifeye haber gönderip Ahlat, Diyarbekir ve Musul'a hâkimiyetinin tasdik edilmesini istedi. Bektimur Pehlivan ile anlaşarak Ahlat'ın Eyyubîler tarafından istilâ edilmesine mâni oldu. II. Sökmen gibi güçlü bir hükümdardan sonra Bektimur'un ülke yönetimine hâkim olması Ahlatsahlar için büyük bir bahtiyarlıktı. Halkın desteğini ve sevgisini kazanmış olan Bektimur, Eyyubîler'in en kuvvetli dönemlerinde Ahlat'ı istilâ etmelerine engel oldu.

Bununla beraber Eyyubîler'den Takiyyuddin Ömer, 1191 yılında Ahlatsahlar'ın hâkimiyetindeki Hani'yi ele geçirdi ve Ahlat üzerine yürüdü. Şehri bir müddet kuşattıysa da netice elde edemeden ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra Malazgirt üzerine hücum etti. Fakat Erzurum meliki Saltuk'un kızı Mama Hatun Ahlatsahlar'ın yardımına koşarak Malazgirt'in istila edilmesine mâni oldu. Bundan dolayı muhasara uzun sürdü ve nihayet Takiyyuddin, Ekim 1191'de ölünce Bektimur rahat bir nefes aldı. Fakat Eyyubîler'in Ahlat'ı istila emelleri Selahaddin Eyyubî'nin 1193 yılında ölümüne kadar devam etti.

Bektimur Selahaddin'in ölümünü duyunca, çok sevinmiş ve kendisine el-Meliku'l-Muazzam Selahaddin Abdülaziz adını vermiştir. Onun bu davranışı tarihçiler tarafından ayıplanmaktadır.

Selahaddin'in ölümünden sonra Artüklü Yavlak Arslan ve Musul atabeği İzzeddin Mesud ile anlaşan Seyfeddin Bektimur, Meyyafarikîn'i geri almaya teşebbüs etti, fakat 5 Mayıs 1193 tarihinde ölümüyle bu teşebbüsü yarım kaldı. Bektimur'un Batınîler tarafından öldürüldüğüne dair rivayetler olduğu gibi, onun yerine göz diken damadı Bedreddin Aksungur Hezar Dınarî tarafından öldürülmüş olması da muhtemeldir. İbnu'l-Eşîr'e göre, Hezar Dınarî tarafından öldürülmüştür.

Bektimur âdil, dindar, hayır ve hasenatı seven, âlimleri, fakir ve sûfîleri himaye eden, cömert, cesur ve güzel ahlâkli bir hükümdardı. Çok sadaka verir, halka çok iyi davranırdı. Ermeni tarihçi Vardan Bektimur'un Sasun bölgesini de fethettiğini ve Takiyyuddin Ömer'in ölümünden sonra hristiyanlara karşı da çok iyi davrandığını yazar.

f) Bedreddin Aksungur Hezar Dınarî (1193-1198):

Seyfeddin Bektimur'un öldürülmesi üzerine ülkeye Aksungur Hezar Dınarî hâkim oldu (1193-1198). O da II. Sökmen'in memlûklerindendi. Ahlatşah tarafından Curcanlı bir tüccardan 1000 dinara satın alındığı için kendisiine Hezar Dınarî lâkabı verilmişti. Daha sonra Bektimur'un kızı Ayna Hatun ile evlenerek yüksek bir mevki elde etmişti. İhtiraslı olduğu için Bektimur'u öldürüp karısıyla oğlunu da hapsetmişti. Erzurum meliki Tuğrulşah ile birleşerek Gürcü kuvvetlerini mağlup etti ve pek çok ganimet ele geçirdi. Kaynaklarda onun ölümüyle ilgili farklı rivayetler vardır. Ebu'l-Fidâ Aksungur'un 594'te (1197-1198) yılında olduğunu söylerken Sibt İbnu'l-Cevzi ile Ebu'l-Fereç onun 604 (1207-1208) tarihinde Bektimur'un başka bir oğlu tarafından öldürüldüğünü kaydederler.

g) Sucaeddin Kutluğ (1198):

Aksungur'un ölümünden sonra, Sucaeddin Kutluğ adlı bir köle Ahlat'ta yönetimi ele geçirdi. Bektimur'un küçük yaştaki oğlu Muhammed'i de ortak hükümdar ilan etti. Fakat kısa bir müddet sonra Bektimur'un oğluyla anlaşmazlığa düştü ve onu saltanattan uzaklaştırdı. Bunun üzerine Bektimur'un oğlu, Kutluğ'un Ermeni asıllı olduğunu söyleyerek halkı ona karşı kışkırttı. Ayaklanan halk Kutluğ'u sığındığı kalede yakalayıp öldürdü (1198). İbnu'l-Eşîr ve ondan naklen Müneccimbaşı, Kutluğ'un ileri görüşlü, âdil ve halka iyi muamele eden bir hükümdar olduğunu, buna karşılık Bektimur'un oğlunun şefih bir insan olduğunu söylerler.

h) el-Meliku'l-Mansur Muhammed (1198-1207):

Kutluğ'un öldürülmesi üzerine Ahlat'ta büyük karışıklıklar çıktı ve sonunda Bektimur'un oğlu Muhammed "el-Meliku'l-Mansur" unvanıyla tek başına tahta çıktı (1198-1207). Onun devrinde Gürcüler yeniden birçok şehri işgal ettiler. 1204 yılında Erciş'e kadar gelerek şehri yağmaladılar ve çok sayıda esirle döndüler. Daha sonra Erzurum beyliğinin sınırlarında yer alan Samankale'de, Ahlat ve Erzurum askerleri tarafından perişan edildiler. Pek çok Gürcü askeri esir alındı. Bunlar arasında baş komutan Küçük Zekeriyya da vardı. Gürcüler, 1205 yılında Ahlat'a tekrar saldırdılar. Bektimur'un oğlu Muhammed, çok genç olduğu için asker ve halk üzerinde otorite sağlayamamıştı. Bu yüzden Gürcüler, ciddi bir mukavemetle karşılaşmadılar. Ancak daha sonra sûfîler ve gönüllülerin etrafında toplanan halk Gürcüler'i bozguna uğrattı.

el-Meliku'l-Mansur Muhammed'in içki ve eğlence âlemlerine dalması, halk nezdindeki itibarını kaybetmesine sebep oldu. Askerler de ona karşı ayaklandılar. Bu gelişmeler üzerine bir grup Ahlatlı, II. Sökmen'in vaktiyle halef tayin ettiği yeğeni Nâsireddin Artük Arslan'a haber gönderip onu ülkelerine davet ettiler. Bu sırada II. Sökmen'in köle emirlerinden Balaban da el-Meliku'l-Mansur Muhammed'e isyan ederek Malazgirt'i ele geçirdi ve topladığı kuvvetlerle Ahlat üzerine yürüdü. Artüklü meliki Nâsireddin Artük Arslan, davet sebebiyle hiç bir muhalefet ve mukavemetle karşılaşmadan Ahlat'a hâkim olacağını düşündüğü için yanına silah ve ağırlıklarını almadan gelmişti. Balaban ona haber gönderip:

"Ahlat halkı, beni sana mütemayıl olmakla itham ediyorlar. Onlar Araplar'dan nefret ederler. Sen geri dönüp bir merhale uzaklaşırsan daha iyi olur. Ben şehri ele geçirirsem sana teslim ederim, çünkü benim Ahlat meliki olmama imkân yoktur." dedi. Fakat Artük Arslan uzaklaştıktan sonra "Ülkene don, yoksa gelir seni de maiyetini de perişan ederim." diye haber yolladı. Öte yandan Eyyubîler'in el-Cezîre ve Harran bölgesi meliki Melik Eşref de Artük Arslan'ın Ahlat'a gittiğini duyunca derhal Mardin üzerine yürüdü ve şehrin mahsulünü alıp Düneysir'de konakladı. Bir yandan Balaban'ın diğer taraftan da Melik Eşref'in tehdidine maruz kalan Artük Arslan, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş ve Mardin'e dönmek zorunda kalmıştır.

Nâsireddin Artük'ün Ahlat'tan uzaklaşması üzerine Balaban, şehri daha şiddetli bir şekilde muhasara etmeğe başladı. Bektimur'un oğlu Muhammed, askerleri ve halkı toplayıp Balaban'ın üzerine hücum etti. Balaban kendi hâkimiyetindeki kalelere çekilmek zorunda kaldı. Daha sonra Malazgirt, Erciş ve diğer kalelerden asker toplayıp yeniden Ahlat üzerine yürüdü. Devlet büyüklerine de haber gönderip onları kendi tarafına çekmeye çalıştı. Onlara bol vaatlerde bulundu. Emîrler Bektimur'un oğlunun ülkeyi idare edecek durumda olmadığını, içki ve eğlenceye düşkün olduğunu bildikleri için Balaban'ın teklifini kabul ettiler. Ancak Balaban'dan verdiği sözde duracağına dair yemin etmesini istediler. Sonra da Bektimur'un oğlunu ve Ahlat'ı ona teslim ettiler. Balaban şehre hâkim olup Bektimur'un oğlunu hapsetti (1206).

Bir müddet sonra Meyyafarikîn hâkimi Necmeddin Eyyub, Ahlat üzerine yürüdü ve Ahlat'ın bazı kalelerini ele geçirdikten sonra Ahlat'ı muhasara etmeğe başladı. Bunun üzerine Balaban onu aldatmak için hileye başvurarak şehri müdafaa etmekten aciz olduğunu bildirip muhasarayı kaldırması için güzel sözler söyledi. Bu davranış Necmeddin Eyyub'ü daha da tahrik etti. Fakat Balaban düzenlediği bir baskınla onu perişan etti. Necmeddin çok az sayıdaki askeriyle Meyyafarikîn'e dönmek zorunda kaldı.

Bu karışıklıklar sırasında Gürcüler, Kars şehrine saldırdılar ve uzun süre muhasara ettikten sonra ele geçirdiler. Kars valisi, kaç defa elçi gönderip Ahlat'tan yardım istediyse de bu yardım gerçekleşmedi. Vaziyetin giderek aleyhlerine geliştiğini ve kendilerine yardım edilemediğini gören vali, sonunda onlardan alacağı iktalar ve para karşılığında şehri teslime razı oldu. Devrin hükümdarları, birbirleriyle mücadele etmekle, zulüm, içki ve eğlenceyle meşgul oldukları için Kars'ın düşman eline düşmesine mâni olamadılar. Böylece Kars, bir İşlâm beldesi olmaktan çıkıp bir küffâr ve sirk beldesi oldu.

Ahlatsahlar'ın iç ve dış müdahaleler sebebiyle giderek zayıflamağa başlaması üzerine Necmeddin Eyyub, büyük bir orduyla Ahlat'a saldırdı. Balaban ona karşı savaştıysa da başarılı olamadı ve Ahlat'a sığınıp Erzurum meliki Mügiseddin Tuğrulşah'tan yardım istedi. Tuğrulşah, ordusunun başında bizzat yardıma geldi ve müttefikler Necmeddin Eyyub'ü mağlup ettiler. Eyyubîler'in ele geçirdiği Muş kalesini de geri alacakları sırada Tuğrulşah Balaban'a hainlik etti ve ülkesine göz diktiği için onu öldürdü. Buradan süratle Ahlat'a gittiyse de halk onun bu hareketini tasvip etmediği için şehre sokmadı. Tuğrulşah eli boş; fakat bu cinayet sebebiyle günahkâr olarak ülkesine dönerken halk, Necmeddin Eyyûb'a haber gönderip Ahlat'a davet etti. O da bu daveti kabul ederek Ahlat'a gitti ve bir asrı aşkın zamandan beri bölgeye hâkim olan Ahlatsahlar hanedanına son verdi (1207).

Eyyubîler şehre hâkim olduktan sonra pek çok kişiyi öldürdüler. İleri gelenleri de Meyyafarikîn'e sürdüler. Bu Ahlat için çok ağır bir darbe oldu.

Eyyubî hükümdarı Melik el-Adil, Abbasî halifesi en-Nâsır Lidinillah'a haber gönderip Ahlat ve Meryafarikîn'e hâkimiyetini tasdik etmesini istedi. Bu teklifini onaylayan halifenin mensûrunu aldıktan sonra, bu iki şehri oğlu Necmeddin Eyyub'a verdi (1207). Fakat Ahlat halkı ve askerler, yabancı bir yönetimi kolay kolay kabul edeceğe benzemiyordu. Bazı askerler, Van kalesine çekildiler ve daha sonra Erciş'i kendi hâkimiyetleri altına aldılar. Bunun üzerine Necmeddin Eyyub, babasından yardım istedi. O da diğer oğlu Melik Eşref'i kardeşine yardıma gönderdi. Bu sayede Van'ı ele geçirdiler. Malazgirt üzerine yürüdükleri sırada Ahlat halkı, Sökmen'in bayrağını açarak halkı bu bayrak altında toplanmağa ve Eyyubîler'e karşı ayaklanmağa çağırdı. Melik Eşref tekrar müdahale ederek şehri muhasara ve zaptetti. İsyana katılan pek çok kişiyi öldürdü.

Bu olaylar Gürcüler'in ihtiraslarını tahrik ediyordu. Nitekim 1208 yılında Erciş'i işgal ve yağma ettiler. Necmeddin Eyyub halkın isyan etmesinden endişe ettiği için Ahlat'tan ayrılamadı. Bundan dolayı Gürcüler, şehri diledikleri gibi yağma edip, yakıp yıktıktan sonra ayrıldılar.

Gürcüler 1210 tarihinde tekrar saldırıya geçince, Ahlatlılar, köprüyü yıkarak yolu kapattılar. Sarhoş olan Ivanı, köprüden geçmek isterken atından düştü ve esir alındı. İvanı'den alınan fidyeyle Ahlat'ın surları onarıldı ve Gürcüler'le üç yıllık bir mütareke imzalandı.

Necmeddin Eyyub, bu sırada ölünce kardeşi Melik el-Eşref Ahlat'a hâkim oldu. Çok geçmeden Moğol istilâsi her tarafı altüst etti. Onlara karşı kahramanca savaşan Harezmsah Sultan Çelâleddin, Gürcüler'in Azerbaycan, Ahlat, Erzurum ve Şirvan'da yaptıkları zulüm ve işkenceleri duyunca, 1225 yılında Tiflis'e girdi ve şehri yeniden İşlâm topraklarına dahil etti. Böylece Anı ve Kars şehirleri Gürcüler'den temizlenmiş oldu. Bu başarıları ona karşı duyulan sevgiyi kat kat artırdı. Fakat Ahlat muhasarası bütün iyiliklerini silip süpürdü. Harezmsah 1229 yılında Ahlat'ı muhasara etmeye başlayınca, Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubat, ona haber gönderip âlim, zâhid ve din adamlarıyla dolu olan ve bundan dolayı da Kubbetu'l-İşlâm adıyla anılan bu şehri muhasaradan vazgeçmesini istedi. Fakat Çelâleddin bu teklifi reddetti ve muhasarayı kış boyunca sürdürdü. Halk çok perişan oldu.

Şehirden dışarı çıkan halk açlıktan ö derece sararmıştı ki, baba evlâdini, evlât da babasını tanıyamaz haldeydi. Nihayet 14 Nisan 1229'da Ahlat'a giren Harezmsah'ın askerleri şehri üç gün yağma ettiler. Sakladıkları altın, gümüş ve değerli eşyayı almak için halka işkence ettiler. Çelâleddin bu hareketinin cezasını 1230'da Yassıcımen'de mağlup olduktan sonra kaçarken Meyyarafarikîn yakınlarında öldürülerek ödedi.

Alâeddin Keykübad Yassıcımen savaşından sonra Ahlat, Van, Bitlis, Malazgirt ve civarını topraklarına katarak bölgede ziraat ve ticaretin gelişmesi için çalıştı. Fakat 1243 Kösedağ bozgunuyla Moğollar, her tarafı tahrip etmeye başladılar. Ahlat daha sonra İlhanlı, Karakoyunlu ve nihayet Osmanlı hâkimiyetine girdi ve Osmanlılar uzun yıllar önce yurt tuttukları bu şehre yeniden hâkim oldular.

"Ertuğrul Bey'in ecdadı ve mensup olduğu boy, Anadolu'nun ilk açılışında yani Xİ. asrın ikinci yarısında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan'ın umerâsinin maiyyetinde Ahlat bölgesine gelmişler ve Anadolu gaza ve fetihlerine iştirak etmişler ve Ahlat bölgesinde yurt tuttukları gibi Muş, Malazgirt, Eleşkirt ve Sürmarı (Sürme-Çukuru) ovalarında ve dağlarında kışlak ve yaylak tesis etmişler ve bilâhare Ahlat emîrlerine yani Sökmenliler'e tâbi olmuşlar ve onların maiyyetinde olmak üzere Gürcüler'e bazen de Erzurum ve Erzincan emirleriyle birlikte Trabzon dükalığına ve bilahare imparatorluğuna karşı yapılan gazalara iştirak etmişlerdir. Xİİİ. yy. başlarında Ahlat'ın Eyyubîler'in eline geçmesi, belki de daha sonra Çelâleddin Harezmsah'ın Ahlat bölgesini istilası üzerine Ertuğrul Bey'in babası, maiyyetindeki boy ile birlikte ve tıpkı kendisi gibi Kayı boyundan olan Artükoğulları'nın yanı Mardin hükümdarlarının maiyyetine girmiştir. Bu arada Ertuğrul'un babası herhangi bir sebeple belki kışlamak üzere Ceber'e giderken Fırat'ta boğulmuş olabilir".

İLİM, KÜLTÜR VE MEDENİYET

Van gölü havzasının merkezinde yer alan Ahlat, ilim, kültür, medeniyet ve ticaret bakımından Ortaçağın en önde gelen şehirlerinden biriydi. Ahlatsahlar, şehri onarmak için büyük gayret sarfettiler. Meselâ 1164 yılında meydana gelen bir yangın sırasında pek çok ev ve dükkân harabeye dönmüştü. II. Sökmen'in karısı Şahbânu bu hasarı telâfi etmek için seferber olmuş, çok sayıda köprü ve yolu yeniden yaptırmış, Bitlis kapısı önünde güzel hanlar inşa ettirmişti. Ayrıca kale ve surları da onartmıştı. Ticaret ve tarım sahasındaki gelişmelerle Ahlat, surların dışına çıkmış, halk fevkalâde zengin olmuştu. Ahlatlı tüccarların denizaşırı ülkelerle de ticaret yaptıkları bilinmektedir. Ahlat'ta demir-çelik ve çılıngırlık çok ilerlemişti.

Ahlat ilim, kültür ve din adamlarıyla; zahid, mutasavvıf ve san'atkârlarıyla meşhur bir şehirdi. Bundan dolayı şehre Kübbetu'l-İşlâm denilirdi. O dönemde muhtelif şehirlerde inşa edilen pek çok eserin Ahlatlı mimarlar tarafından yapılmış olması da buranın nasıl bir medeniyet merkezi olduğunu gösterir. Ahlatsahlar; ilim, din, san'at ve tarikat adamlarını himaye ederek ilim ve kültürün gelişmesine hizmet etmişlerdir.

Ahlatlı meşhur sanatkâr ve âlimlerden bazıları şunlardır: Hacı el-Ahlatî, Müfaddal el-Ahlatî, Hürremsah el-Ahlatî (mimar), Fahreddin el-Ahlatî (asronomi bilgini), Ebû Ali el-Ahlatî (filozof) İbrahim b. Abdullah, Hüseyin el-Ahlatî (kimyager), Safiyuddin Ebu'l-Berekât, Ebdüşsamed b. Abdurrahman, Ali b. Muhammed, Şeyh Mu'min ed-Darîr, Yahya b. Ahmed, Muhammed b. Melikdâd, Muhammed b. Ali, Ali b. Ömer (âlim).

Ahlatsahlar'ın bir medeniyet ve kültür merkezi olan başkentleri Ahlat, Harezmsah Çelâleddin'in muhasara ve yağması, Moğol istilâsi ve Moğol-Memlûk savaşları sırasında büyük çapta tahrip edilmiş, iktisadî ve ticarî hayat gerilemiş ve halk bölgeyi terketmeye başlamıştır.

Bazı tarihçiler, esnaf ve sanatkâr birliklerinin (fityan) de ilk defa Ahlat'ta görüldüğünü söylerler. Bu teşkilât mensupları Ahlat'ın siyasî hayatında önemli rol oynuyor ve muhasara sırasında şehrin müdafaasında yardımcı oluyorlardı.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
10B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
2B
Üst