Ahilik ve Yüzük - Fincan Oyunu

deep Harbi Aktif Üye
Ahilik ve Yüzük - Fincan Oyunu

Ahilik Nedir

"Ahi" sözcüğünün kökeni konusunda dil bilimcileri arasında görüş birliği yoktur. "Ahi" kelimesi, Arapça "kardeş" anlamına gelmektedir. Ancak, Divanü Lûgati't Türk'te "Ahi" kelimesi eli açık, cömert, yiğit anlamına gelen "akı" kelimesinden türediği kaydedilmektedir. Terim olarak Ahilik ise, XIII. yüzyılın ilkyarısından XIX . yüzyılın ikinci yarısına kadar Anadolu'da, Balkanlarda ve Kırım'da yaşamış olan Türk Halkının sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlâki yönden gelişmelerini sağlayan bir kuruluşun adıdır.

Bu tanımlamalardan hareketle "Ahi" kelimesinin, kardeş, arkadaş, yaren, dost, yiğit anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ahilik hem sosyal hem de kültürel yapılara ait bir terim olarak; birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, işi kutsal, çalışmayı bir ibadet sayan, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve sanatkarların iş teşkilatı manasını taşır.Ahi birlikleri her kurum gibi, belli bir ihtiyacı karşılama amacı ile kurulmuşlardır.

En geniş anlatımla Ahi birliklerinin kuruluş amacı; Orta Asya'dan Anadolu'ya göç eden Türkmenler arasında yer alan çok sayıdaki sanatkarlara kolayca iş bulmak; bu kişilerin Anadolu'daki yerli Bizans sanatkarları ile rekabet edebilmesini sağlamak, piyasada tutunabilmek için yapılan malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkarlarda sanat ahlâkını yerleştirmektir.

Ahi teşkilatının kurucusu Ahi Evran, Azerbaycan'ın Hoy şehrinde doğmuş, 1172-1262 yılları arasında yaşamıştır. Ahi Evren'in asıl adı "Nasîrüddin Ebü'l Hakayık Mahmud B. Ahmed"dir. Ünlü Türk bilgini, iktisatçı ve sanatkarı Ahi Evran ilk eğitimini doğum yeri olan Azerbaycan'ın Hoy şehrinde aldıktan sonra Horasan'a giderek ünlü alimlerden Fahreddin Razî'nin derslerine devam etmiştir. Ahi Evran gençliğinde Hoca Ahmet Yesevî'nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş ve olgunlaşmıştır.
Ahi Evran, Hac vazifesini yerine getirdikten sonra o devrin mutasavvıflarının buluşma yeri olan Bağdat'a gitmiştir.Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadü'd-Din Kirmani ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran, Konya'da Sultan'a yazdığı Letaif-i Gıyasiye adlı kitabını sunar. 1205 yılında da Kayseri'ye gelen Ahi Evran, burada bir deri imalathanesi-tabakhane kurar. Kayseri'de devletin desteğini ile debbağları (dericileri) ve diğer sanatkarları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına ve esnaf-sanatkarların teşkilatlanmasına öncülük etti. Bu yüzden, tarih boyunca Debbağların Pîri olarak tanınmıştır. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlandı.Sultan Alaeddin Keykubat'ın Ahi birliklerini desteklemesi sonucu Anadolu'nun birçok yerinde bu birlikler süratle gelişti. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devleti'nin iktisadi olarak en parlak dönemi oldu. Denizli iline de giden Ahi Evran daha sonra Kırşehir'e gelerek Ahi birliklerinin teşkilatlandırılmasına hız verdi. Kırşehir'de debbağlık (dericilik) sanatını geliştirip yaygın hale getirdi. Daha sonra "Ahi Baba"lığa yükseldi. Ahi Evran, teşkilatına taze bir canlılık getirerek bütün Anadolu'da tanınan bir şahsiyet haline geldi. Ahi Evran, eşi Fatma Ana'nın kurduğu dünyanın ilk kadın teşkilatı olan "Bacıyan-ı Rum" teşkilatını, bugün ki adıyla Anadolu Kadınlar Birliği'ni, de himaye etmiş ve her iki teşkilatın da büyümesi için çaba sarf etti.

Ahi Evran kendi mesleği olan dericilik dalından başka 32 çeşit mesleğin gelişmesine öncülük etmiştir. Ahi Evran'ın Anadolu'da kurduğu Ahilik teşkilatı ahlâk, akıl, bilim ve çalışma olmak üzere dört temel esas üzerine kurulmuştur.Ahi Evran'ın Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus'a sunduğu Letaif-Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve "Siyasetname" türü eserinde hükümdarlara şöyle seslenmektedir:"Allah insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği alet ve edavatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir."Hakkında birçok araştırma yapılan Ahi Evran Veli "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi Ahiret için çalı" Hadis-i Şerifi'ni kendisine rehber edinmişti. Ahilik teşkilatı mensuplarına dünyada yaşamak için bilgi, ahlak ve sanata, esnaf-sanatkarlar arasında yardımlaşma ve dayanışmaya, Ahiret için de takva ve iman esaslarına sımsıkı sarılmaya ihtiyaç olduğunu sık sık hatırlatırdı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda büyük görevleri olan ve binlerce sanatkarı yetiştirmiş olan Ahi Evran 1261 yılında 90 küsur yaşında şehit edilmiştir. Kabri Kırşehir'dedir.Ahi Evran, ahlâk, sanat ve konukseverliğin uyumlu bir birleşimi olan Ahilik teşkilatını kurmuş ve bu kurumu son derece saygın bir kurum haline getirmiştir. Bu sivil toplum kuruluşu yüzyıllar boyunca bütün esnaf ve sanatkarlara yön vermiş, onların işleyişini düzenlemiştir. Ayrıca Ahilik, yeniçeriliğin kuruluşunda, Hacı Bektaş töreleriyle birlikte önemli rol oynamış, devlet adamları bu kuruluşa girmeyi onur saymışlardır. Örneğin Osmanlı hükümdarı olan Orhan Gazi ve oğlu Sultan Murat gibi padişahların yanı sıra devletin üst düzey yöneticileri birer Ahi idiler.

Ahi birliklerinde meslek seçimine ve iş bölümüne önem verilirdi. Ahiler kabiliyetlerine uygun bir işte çalışırlar. İkinci bir iş peşinde koşmazlardı. Gençler yamaklık ve çıraklık aşamasında iken bir kısım testlere tabii tutularak yetenekleri tespit edilerek, hangi meslekleri sevdikleri belirlenirdi. Gençlere kabiliyetleri ve ülke ihtiyaçları doğrultusunda gelecek vadeden mesleklerde eğitim verilirdi. Böylece meslek seçimi rastlantıya veya bilimsel olmayan sistemlere bırakılmazdı.Ahilikte insanların iş değiştirmeleri veya birden fazla işle uğraşmaları hoş karşılanmazdı. Bu sebeple, Ahinin birkaç iş veya birkaç sanatla değil, kabiliyetine en uygun olarak sevdiği tek bir iş veya tek bir sanatla uğraşması ahlâk kaidesi haline getirilmişti. Ahi birliklerinde iş bölümü ekonomik olduğu kadar bir ahlâk problemi olarak da ele alınmıştı. Herhangi bir işte karar kılmayarak sık sık iş ve meslek değiştirmek ancak sebatsız ve istikrarsız bir ruh yapısına sahip olanların yapacağı davranış olarak kabul edilirdi. Böyle insanlar ise Ahi olabilecek ruh disiplinine sahip olarak kabul edilemezdi.Ahi birliklerindeki iş değiştirmeme ve birden fazla işle uğraşmama ilkesi, sanatkarların kendi mesleklerinde daha rahat ilerlemelerini de sağlamıştır. Başka bir iş yapma ihtimali bulunmadığından, sanatkarlar bütün düşünce ve gayretlerini işlerine vererek bugün hayranlıkla seyrettiğimiz şaheserleri meydana getirmişlerdir.

YÜZÜK OYUNU(FİNCAN OYUNU)

OYUN; 2-4-6-veya 8 kişilik 2 grup arasında oynanır.oyun için gerekli malzeme 7 adet fincan vaya 7 adet mendil 1 çay tepsisi ile 1 adet yüzük veya demir para.

MENDİLLER; Dörde katlanarak üstte kalan kat ters çevrilerek yuvarlanır ve üstten düğümlenerek içinde yüzük saklanabilecek şekle getirilir. mendil yoksa fincanlarla oynandiği için bazı yerlerde fincan oyunu diye söylenir(BU FİNCAN OYUNUNUN BİZİM FİNCAN İ.HALİL İLE BİR İLİŞİĞİ YOKTUR.) oyun sayı sistemine göre oynanır önce YÜZ sayısını bulan ekip DESTEGÜLÜ 'de kazanırsa oyunu kazanmış olur.

Oyuna başlamak üzere 2 ekipten birirsi 2 fincanın içerisine yüzüğü saklar karşi ekip ilk fincanda yüzüğü bulursa bulan ekip oyuna başlar,bulamazsa yüzüğü saklayan ekip oyuna başlar,bu defa oyuna 7 fincan ile başlanır.Saklayan ekipten birisi diğer ekibin göremiyeceği şekilde üstüne bir çarşaf veya bataniye alarak yüzüğü fincanların birisine saklar(çarşaf veya bataniye örtünme sebebi karşı rakip oyuncuların fincanların içine yüzüğün saklanmasında ses ve omuz hareketlerininin takibini önlemek içindir ayrıca saklayan kişinin gözleri ile sır vermemesi gerekir çünkü rakip oyuncuların usta olanları saklıyan oyuncuyu psikolojik olarak hangi fincana sakladığını bulmak için sürekli olarak konuşturupyüzüğü bulmaya çalışırlar.işte bunun için saklayan kişinin de bu tür takılmalara karşı dayanıklı olması gerekir.)

Oyuna 7 fincanla başlayan ekip ilk ebeliği haketmiştir.Artık bütün hüner rakip oyunculardadır,tek amaç yüzüğü bulmaktır.ancak yüzüğü bulmaları için 7 fincandan ikisi onların 5 i ise yüzüğü saklayan ekibindir,ŞÖYLEKİ;bulmaya çalışan ekip ya ilk fincanda bulacak yada sona kalan 2 fincandan ilk kaldıracagında bulması gerekir aksi taktirde saklayan ekip sayı kazanır.Sayı kazanımı ise şöyledir; yüzük 2. ficanın altında çıkarsa saklayan ekibe 10 sayı,3.fincanda çıkarsa 5,4.fincanda çıkarsa 4 sayı,5.fincanda çıkarsa 3 sayı,7.fincanda çıkarsa ise 2 sayı kazanmış olurlar.

Oyunun en güzel tarafı bulmaya çalışan ekip 2.fincanda yüzüğü bulunca saklıyan ekip oyuncularının hep birden heyecanla (KELLE-PAÇA BABO KELE-PAÇA) diye bağırarak yüzüğü bulmaya çalışan tarafın moralini bozmaya çalışmalarıdır.şayet bulmaya çalışan ekip ilk fincanda bulursa bu defa o tarafın oyuncuları hep beraberbulan arkadaşlarına tezahürat yaparlar.Bu çekişmeler her saklamanın sonunda tepsi ortaya geldiğinde yapılır ve böylece uzar gider,çoğu oyuncu heycanlanarak yüzüğü bulmaya çalışırken kele paça yer yani karşıya 10 sayı vermiş olur.
Saklama ve bulma işi böylece devam eder ve ilk olarak 100 sayısını bulan taraf oyunu % 90 kazanmış olur,ancak bazı zamanlarda 100 sayısını bulmalarına ragmen oyunu kazanamıyabilirler.Çünkü 100 sayısını tamamlayan ekibin önünde DESTEGÜL denilen son aşama kalmıştır onuda kazanmaları gerkir.

DESTEGÜL;Oyunun son aşamasıdır,100 sayısını tamamlayan ekip,bu defa 6 fincanda yüzüğü saklar,bu fincanların 3 ü saklayan ekibindir 3 ü ise bulmaya çalışan tarafındır ve her fincanın bir degeri vardır 3 adedi kaldırılırken PUÇ vaya boş denilir diğer 3 ededininde her birisi 25-50-75 sayı degerindedir,burada dikkat edilecek kural yüzüğü bulmaya çalışan ekip her kaldırdığı fincanın degerini söylemek mecburiyetinde olmasıdır.

Kaldırdığı fincanı BOŞ diyerek kaldırmış ise ve yüzük o fincanda ise oyun biter,şayet boş dediğinin altında değilise aramaya devam edilir,mesela bunu 25 sayıya kaldırıyorum diyerek kaldırdığı fincanda yüzük var ise saklıyan ekibin 25 sayısı silinir ve oyuna tekrar devam edilir,25 sayı diyerek aldırdığı fincanın altında yok ise 3 hakkından birisini kaybetmiş olur ve aramaya devam edilirAncak arayan ekip kendisine güvenerek şunu da yapabilir 1 fincanı seçer ve 75 sayı der çıkarsa saklayan ekibin 75 sayısı silinir,çıkmaz ise oyun biter,tabi bu şekil hareket etmek çok risklidir.bulmaya çalışan ekip boş diye kaldırdığı fincanın altında yüzük var ise yine oyun biter.

DESTEGÜL'de bulmaya çalışan ekip,saklayan ekibin kaç sayısını silme başarısı gösteriri ise o kadar sayı silinir ve oyun kaldığı yerden devam eder.Ancak ilk olarak DESTEGÜL hakkını elde eden ekip diğer ekipten önce tekrar 100 sayısını yakalarsa yine oyun biter,fakat diğer ekip önce 100 sayısını bulursa bu defa onlar DESTEGÜL'ü karşı tarafa sunmak mecburiyetindedirler.Bu defa diğer ekip onların sayısını silmeye çalışır,silerse oyun devam eder,silemazlerse oyunu destegülü indiren ekip kazanmış olur.
Destegülü son indiren ekibin herhangi bir sayısı silinir ise oyun devam eder ve her iki ekipten ilk önce 100 sayısını hangi ekip tamamlar ise oyunu o taraf kazanmış olur.

Oyun çok iddialı olup kesinlikle boşa oynanmaz,köy odalarında bazen hindi üzerine oynanır ve oyun sonunda hep beraber hindi yenir,veya kış geceleri için şehirde çiğ köftesine arkasından künefesine veya meyvesine oynanır.

Oyunun en güzel tarafı heyecanlı ve çekişmeli olmasıdır,oyuncuların biribirlerine takılmaları,şakalaşmaları o gecenin ahengini tamamlardı.böylece uzun bir kış gecesi daha tamamlanmış olurdu.

Bu oyun erkekler arasında oynanan bir oyundur,ancak ev sahibinin eşi ve çocukları iddaya ait olan yiyecekler hazırlamakla ve çay kahve ikram etmenin ugraşında olurlar,eve gelen diğer misafir kadınlarda ya yarım ederler veya örgülerini örerlerdi.
En sonundada bir başka evde veya odada toplanmak üzere dagılınırdı.

M.ŞERİF YÜCEL.
 

Benzer Konular

Yanıtlar
0
Görüntülenme
5B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
8B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
1B
Yanıtlar
1
Görüntülenme
6B
Yanıtlar
0
Görüntülenme
3B
Üst